Samantha Jean Sumampong, uluslararası bir sosyal adalet grubuna katılmanın otokrasiyle savaşmasına ve Filipin mirasıyla olan bağını kurmasına nasıl yardım ettiğini anlatıyor.
Samantha Jean Sumampong
Tetikleyici içerik uyarısı: Devlet şiddeti ve ölümden bahseder.
Filipinler’deki ulusal demokrasi ve sosyalizm için savaşan feminist taban örgütlenmesi GABRIELA’nın bir parçası olma maceram, Nisan 2018’de, Los Angeles Asya Pasifik Film Festivali’nde gösterilen Filipino belgeseli Motherland’i izledikten sonra başladı. Filmden çıkarken bir başka sinema izleyicisinin ön kısmında beyaz harflerle “Pec-Pec Power” ibaresinin işlenmiş olduğu mor bir beyzbol şapkası taktığını gördüm.
Kelime dikkatimi çekti zira Tagalogca (Filipinler’de en yaygın olarak konuşulan dil) “pec-pec”, vajina için kullanılan argo bir sözcüktür. Şapkayı takan kişiye şapkasını nereden aldığını sormak için yanına gittim ve “Reform, Bütünlük, Eşitlik, Liderlik ve Savunuculuk için Kadınları Birleştiren Genel Meclis” -diğer adıyla GABRIELA- başlıklı bir organizasyon hakkında broşürler ve posterler bulunan bir masaya yönlendirildim. Masanın arkasında oturan kadınlardan birinden bana daha fazla bilgi vermesini istedim. Konuştuğum kişi, GABRIELA’nın Filipinler’de marjinalleştirilmiş kadın ve çocukları savunan ulusal bir taban örgütü olduğunu açıkladı.
Sömürgecilik ve emperyalizmin Filipinler’deki etkileri
GABRIELA’ya, Filipinler’deki sömürgecilik ve emperyalizmin etkilerine karşı yükselen merak sayesinde katıldım. Kültürel kimliğimin de ayrılmaz bir parçası olan sosyal adalet hareketinin bir bileşeni olmak istedim. Böyle bir grubu ilk kez duymuştum; Los Angeles’ın dışında, genelde beyazların olduğu bir mahallede doğdum ve büyüdüm. Büyürken, Filipinli köklerime olması gerektiğini düşündüğüm kadar bağlı hissetmedim. Tagalog veya herhangi bir Filipin lehçesini konuşmadım; çocukluğumdaki konuşma bozukluğu sebebiyle bir çocuk doktorunun kafa karışıklığını önlemek adına, tek bir dili öğrenmemi tavsiye etmesinden sonra ailem bana bu dilleri öğretmemişti ve Filipinli akranlar arasında büyümemiştim.
Sonuç itibariyle, Filipinler’i ziyarete gittiğimde, ailem ve akrabalarımla iletişim kurmakta o kadar güçlük çekiyordum ki, kendimi alakasız hissediyordum. Kültüre has konularla ilişkilenebilmem için başka Filipinli arkadaşlarımın olmaması bir işe yaramadı; birkaç Filipinli akranımın olduğu ve “asimilasyonun” teşvik edildiği bir mahallede büyümüştüm. Filipinli ailemle ilgili yaşadığım sorunları, mesela yatıya kalan misafirlere dair endişelerini açıklarsam, çoğunluğu beyaz olan arkadaş grubumun neler yaşadığımı anlayamayacaklarını fark ettim.
Böylelikle, sömürgeciliğin ve emperyalizmin Filipinler üzerindeki etkilerine karşı artan merak, 2016’da Donald Trump’ın seçilmesi ve dünya genelinde sağcı bireylerin liderlik rollerine yükselmesiyle artan endişeler sayesinde GABRIELA’ya katıldım. Kültürel kimliğimin de ayrılmaz bir parçası olan bir sosyal adalet hareketinin bileşeni olmak istedim. Katıldığım ilk toplantı, Los Angeles’da Koreatown bölgesinde bulunan bir toplum merkezi olan La Casa Roja’daki bir genel kuruldu. Üyeler, Los Angeles bölgesi yeni yürütme komitesine oy verdiler, Filipinler’deki siyasi gelişmeleri tartıştılar ve bir grup olarak onlara nasıl yaklaşacaklarını planladılar. Odada sohbet, heyecan ve yoğunluğun sesi uğulduyordu. İlk kez, kendini bir bütün olarak Filipinler’in siyasi yelpazesini değiştirmeye adamış bir grubun içindeydim.
GABRIELA, Filipin halkının 1965’ten 1986’ya kadar süren acımasız Ferdinand Marcos diktatörlüğüne karşı duyduğu huzursuzluğuna bir yanıt olarak kuruldu. Örgütlenme, çeşitli örgütleri, kurumları ve grupları temsil eden kadınların, St. Manila’da bulunan bir Katolik Yüksek Okulu’nda toplanmasıyla birlikte Mart 1984 yılında vücut buldu. Adını, 1700’lerde Filipinli devrimci bir lider olan, kadınları geleneksel Hristiyan rolünden kurtarmak ve İspanyol sömürgeciliğine karşı bir isyana öncülük etmekle bilinen Gabriela Silang’dan almıştır.
Bugün, GABRIELA, Filipinler genelinde kadınlar için 200’den fazla organizasyon, kurum ve programa sahip olmakla gurur duyuyor. Amerika Birleşik Devletleri, Hong Kong, Japonya, Hollanda, Londra, İtalya, Tayvan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde bölge kuruluşları olan GABRIELA, aylık genel toplantılar düzenliyor. Aktivizmin yanı sıra, tıpkı katıldığım Filipin Toplumu ve Devrimi (PSR) atölyesinde olduğu gibi, bana Amerikan okullarında öğrendiğimiz kitapların kapsamına girmeyen atalarımın topraklarının tarihini öğreten eğitimler de sağlıyor. Ayrıca, İspanyol ve Amerikan emperyalizminin, feodalizmin ve bürokratik kapitalizmin Filipinler’i nasıl çürüttüğünü ve bugün acısını çektiği diktatörlük ve yolsuzluk koşullarını nasıl oluşturduğunu öğrendim.
Filipinler, 2016’dan beri bir başka otokratik liderle karşı karşıya: Başkan Rodrigo Duterte. Duterte, göreve geldiğinde, polisin şüpheli uyuşturucu kullanıcılarını ve uyuşturucu satıcılarını tutuklamak için evlere baskın düzenlediği, şiddet içeren bir “Uyuşturucuyla Savaş” kampanyası yürüttü. İnsan Hakları İzleme Örgütü, son üç yılda bu kampanyanın sonucu olarak, çoğu “kentli yoksulları” oluşturan Filipinliler başta olmak üzere yaklaşık 12.000 kişinin öldüğünü tahmin ediyor.
Polis, kimin şüpheli uyuşturucu satıcısı veya kullanıcısı olduğuna, kendilerine gelen ve yerel mahalle bekçilerinin ihbarlarından oluşan bir “uyuşturucu listesi” oluşturarak karar veriyor. Daha sonra, şüpheli kişinin evine gidiyor ve uyuşturucu listesinde olduklarını bildiriyorlar. Bu ziyaretler bir uyarı değil daha ziyade şüphelilerin kimliğini doğrulama amacı taşıyor. Şüphelinin isminin onaylanmasından sonra, hiçbir yetkileri olmamasına rağmen, polis -veya polis için çalışanlar- çoğu zaman yüzleri kapalı ve siyahlar giymiş şekilde şüpheliyi vuruyor.
Polisin, güç kullanımını meşru kılmak için şüphelilerin cesetlerinin yanına silah yerleştirdiğine dair belgeler de var. Duterte’nin uyuşturucu satıcılarına ve kullanıcılarına karşı uyguladığı bu büyük ölçekli yargısız şiddet yeni bir durum değil. Bu taktik, Duterte’nin 22 yıllık Davao Şehri belediye başkanlığının bir göstergesi ve onu iktidara getiren başkanlık kampanyasının önemli bir parçasıydı.
“Uyuşturucuya Karşı Savaş”
Duterte’nin bu yaklaşımıyla öldürülenlerin büyük çoğunluğu erkek, ancak ölümlerinin tüm aileler için büyük bir zincirleme etkisi var. Öldürülenler baba, abi, eş ve oğullar. Filipinler Ulusal Polisi’nin raporlarına göre, 1 Temmuz 2016’dan 30 Haziran 2019’a kadar polis operasyonlarında 5.526 şüpheli öldürüldü. Bu sayı, polisin ciddi olarak soruşturmadığı, kimliği belirsiz silahlı kişilerce öldürülen binlerce insanı içermiyor, bunlarla birlikte yerel insan hakları gruplarının tahminlerine göre ölü sayısı 27.000’e çıkıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Rappler ve Reuters gibi medya kuruluşları tarafından yürütülen araştırmalar, bu tür hukuk dışı infazların genellikle polis memurları veya yetkililere bağlı saldırganlar tarafından yapıldığını gösteriyor. İlk başta, yargısız infazlar Metro Manila’da kümelenmişti, ancak 2018’den itibaren Cebu Şehri gibi diğer kentsel alanlarda ve Mindanao gibi kırsal, yüksek düzeyde askerileştirilmiş alanlarda da cinayetler işlendi. Kırsal kesimde yerli liderler, çiftçiler ve insan hakları çalışanları idam ediliyor.
Duterte, uyuşturucu politikasının suçu azalttığına inanırken; aslında ekonomik güvensizliğe katkıda bulunuyor. Binlerce kadın, eve ekmek parası getiren partnerlerinin veya aile üyelerinin ani ve vahşice ölümü nedeniyle maddi destekten mahrum kaldı. Bu, yakınını kaybetmiş birçok kadını, yoksulluğun kentsel alanlarında prekar durumlarda bırakıyor.
Topluluklar içinde aynı zamanda yükselen bir paranoya da hâkim; Filipinler’in barangay’lerinde (köylerinde), hükümet politikasının ilk kez yürürlüğe girdiği yerlerde, bir zamanlar arkadaş ve komşu olan kadınlar birbirlerine karşı muhbirlik yapmaya başladılar. Güvensizlik, tıpkı sözde bir uyuşturucu kullanıcısını ya da uyuşturucu satıcısını barındırdığından şüphelenilen bir komşuyu kırmızı olarak işaretleme (bir kişiyi “kırmızı” olarak işaretleme; komünist olarak ya da Duterte tarafından zulüm gören bir grup olarak fişlemektir) gibi yaygındır. Aynı zamanda bağımlıların anneleri de dışlanmakta ve başarısız ebeveynler olarak görülmektedir.
GABRIELA; özellikle Duterte’nin uyuşturucuyla mücadele kampanyasıyla ilgileniyor çünkü kampanya aslında şehirdeki yoksullara karşı bir savaş ve aktivistleri ya da hükümete karşı açıkça sözünü söyleyen herkesi hedef alan bir kılıf. Şiddet kampanyasının ikincil kurbanlarının çoğu, tehlikeli yaşam tarzlarına açık hâle getirilen veya daha fazla yoksulluğa itilen bekar anneler ve çocuklar. Benim de dahil olduğum GABRIELA Los Angeles Amerika Birleşik Devletleri’ndeki insanları, Duterte’nin Uyuşturucuyla Savaşı’nı finanse etmek için kullandığı askeri ve polis yardımlarının kesilmesi için Kongrede lobi yapmaları adına örgütleyerek bu duruma karşı duruyor. Şimdiye kadar ABD, Duterte rejimine yarım milyar dolar ödedi. GABRIELA, aynı zamanda Filipinliler’in hikayelerinin ABD’de yayılmasına yardımcı olmak için Filipinler’e dayanışma gezileri de düzenliyor.
22 Temmuz 2019’da, Los Angeles şehir merkezindeki Filipin Konsolosluğu basamaklarının önünde ilk kez Ulusa Sesleniş’e katıldım. Bu, Duterte’nin faşist politikalarına ve rejimine karşı çıkmak için yapılan bir dua nöbeti ve mitingiydi. Bu miting, Duterte’nin uyuşturucuyla ilgili savaş kampanyasını savunduğu ve Filipin Kongresinden uyuşturucuyla ilgili herhangi bir suç için ölüm cezasını geri getirmesini istediği yıllık ulusa sesleniş ile aynı gün yapıldı. GABRIELA üyeleri ile örgütlenmek ve bağ kurmak, beyin fırtınası yaparken diğer sol eğilimli Filipinli gruplarla buluşmak yedi ay süren bir eylemdi; kendimi Filipinli kimliğime inanılmaz derecede bağlı hissettirdi.
Protesto boyunca GABRIELA, Malaya, Anakbayan ve diğer ilerici eğilimli gruplar “Hey, Hey / Ho, Ho / Duterte Gitmeli” ve “Filistin’den Filipinler’e / ABD Savaş Makinasını Durdur” gibi ilahiler söyledi. Yargısız infazlarla ilgili konuşmalar yapıldı, kısa oyunlar oynandı ve Filipinler’e ABD askeri yardımının kesilmesinin önemi hakkında insanlar bilgilendirildi. Tüm bunlar çok ilham ve heyecan vericiydi; bize destek vermek için araçlarından korna çalan insanlar vardı.
GABRIELA, geçen yıl başlattığı “Kadınları Savun, GABRIELA’yı Savun” kampanyasına ilişkin çalışmalarını 2020’de de sürdürüyor. Bu, Başkan Duterte’nin kontrgerilla hareketi politikası olan, yönetimin siyasi ve ekonomik çıkarlarının önünde duran grupları hedef alan “Oplan Kapanatagan”a bir cevap niteliğinde.
“Kadınları Savun, GABRIELA’yı Savun” tıpkı GABRIELA gibi, Duterte hükümetine karşı muhalefetin bastırılmasını ifşa etmeyi ve bunlarla mücadele etmeyi amaçlıyor. Ayrıca örgüt ve temsil ettiği kadınların mücadelesini savunmak adına hem yerel hem de uluslararası siyasi destekten yararlanmayı da hedefliyor. Kampanya, Filipinler’e ABD Askeri Yardımını durdurmak için kongre komite soruşturması başlatmak adına halihazırda savaş veren mücadeleleri ve marjinalleştirilmiş kişilere yardım etmek için bir avukat ve yardımcı avukat havuzu geliştirmek amacındaki programları ve hizmetleri vurguluyor. Bu aynı zamanda, endo sözleşme düzenlemesi (şirketlerin işçilere altı aydan daha kısa bir süre için istihdam sağlama ve daha sonra onları feshetme hakkı tanıyan uygulama), arazi gaspı, atalardan kalma topraklar ile çevrenin tahrip edilmesi ve yoksulların topraklarından tahliyesine karşı bir mücadeledir de.
GABRIELA, kendi bağımsız kimliğimin nasıl hissettirdiğini anlamama yardımcı oldu
GABRIELA’da örgütleyici olmak ilham verici olsa da aynı zamanda tehlikelidir. 22 yaşındaki aktivist, GABRIELA gençlik üyesi ve Filipinler Üniversitesi öğrencisi olan Jo Lapira, 2017 yılında Batangas Nasugbu’da Filipinler hükümet yetkilileri ve komünist Yeni Halk Ordusu arasındaki bir çarpışmada öldürüldü. Arkadaşlarına ve ailesine göre Lapira, fikirlerine sadık, büyük hayalleri ve yumuşak bir sesi olan ufak tefek bir aktivistti. GABRIELA, onun ölümüyle harap oldu ve orduyu, ailesinin rızası olmadan Lapira’nın adını ifşa edip bir Facebook sayfasında cansız bedeninin fotoğrafını yayınladığı için sert bir şekilde eleştirdi (bu aynı zamanda, ordunun Lapira’nın ölümünden önce hastanede tedavi edildiğine ilişkin ifadesini de çürütmüş oldu).
Ekim 2019’da Filipinler’in orta adası Visayas’ta bir şehir olan Bacalod’da, GABRIELA, Bayan Muna Partylist ve Ulusal Şeker İşçileri Federasyonu’nun bölge ofislerine baskın düzenlendi. Filipin Ulusal Polisinin ‘kurtardıklarını’ söylediği altı küçük çocuk da dahil olmak üzere toplam 62 kişi tutuklandı ve kolluk kuvvetleri onları “komünist isyancılar” olarak damgaladı.
Tehlikelere rağmen savaşmaya devam ediyoruz. GABRIELA benim için çok şey ifade ediyor; yalnızca feminist bir aktivist gruptan çok daha fazlası. Kültürümle daha fazla bağ kurmama yardım eden bir grup; Filipinli yoldaş grubu. Drops isminde bir abonelik uygulaması aracılığıyla Tagalog öğreniyorum ve benim gibi hâlâ Tagalog öğrenmeye devam eden kuzenim Ryan’la, ailem ile ve gördüğüm Filipinli herkesle pratik yapmaya çalışıyorum. Başkalarının beni nasıl algıladığını yansıtmak yerine, kendi bağımsız kimliğimin nasıl hissettirdiğini anlamaya çalışıyorum. Bu durum, Duterte rejiminin destekçileri olan ebeveynlerimle tartışmama sebep olsa da geri adım atmak yerine kendimi savunuyorum.
Şu an, artan farkındalığım, beni kültürümle ve onun başarılarıyla gururlandırıyor ve Filipinler’deki adaletsizliklere karşı mücadele etmek için teşvik ediyor. Bu zor bir iş ancak ilham verici ve bu aktivist tarihin bir parçası olmaktan sonsuz gurur duyuyorum.
Çeviren: Gaye Polat
Bu yazının orjinali 17 Şubat 2020 tarihinde, gal-dem’de yayınlanmıştır.