Britney’i sevdiğimi söylemek bir yana dursun, sadece erkeklerden oluşan müzik gruplarımda hem Britney’e geçiriyor hem de kadının ne kadar aptal olduğuna dair yorumlar yapıyordum. Üstelik lisedeki kız arkadaşlarıma dahi dürüst olamıyordum pop müziği de sevdiğime dair. Hadi gruba artistik yapıyorum, neden lisede de bu şekilde davranıyordum.
O zaman, yani eskiden, müzik sektöründe kadın olmak üzerine düşünmüyordum bile. Aslında nereden baksanız toplamda 20 yılı kaplayan, benim ergenlik ve 20’li yaşlarımı tamamen içine alan bir zaman dilimi. Müzik sektörü derken de ister performans sanatçısı ister besteci olsun, ister kayıt ya da müzik teknolojilerinde çalışsın fark etmez. Müziği bir sanat alanı, akademik araştırma alanı ya da iş alanı olarak kapsayacak şekilde kullanıyorum.
Bu zamanın ilk 10 yıllık dilimine dönüp baktığımdaki kendimi anlatıyım size. Durmadan müzik yapmak isteyen biri… Geçmişe dönüp aklına gelen çocukluk, ergenlik anılarını düşünürsün ya. Benim aklıma gelenler genelde müzik temalı oluyor. Gruplarda çalmak isteyen, piyano ve klavye çalıp şarkı söylemeyen bir genç düşünün. O sırada dinlediği müziğe göre de şekil alıyor hayalleri. Mesela The Cranberries, Alanis Morissette dileyince gitar çalıp şarkı söylemek istiyor; gitar çaldığı liseli bir grubu var. Sonra Tori Amos dinleyip piyanoya ve birtakım garip sesler çıkaran tuşlu enstrümanlara özeniyor ve bu nedenle bu enstrümanlara da yöneliyor.
90’ların her cool genci gibi ben de tabii ki metal müzik dinlemeye başlıyorum ve bu sırada opera tarzı şarkılar söyleyen kadınlarla özdeşleştirip kendimi “aa demek ki bu da bir seçenek” deyip bu sefer de bir metal müzik grubuna giriyorum. O zamanlar müzik teknolojilerine ya da kod ile müzik yapmak gibi alanlara dair bir ilgim yok. Şarkıcı ya da enstrüman çalan idoller üzerinden çalışan beynim için herhangi bir örnek de yok zaten. Açıkçası benim de aklımda öyle bir konsept yoktu müziğe dair. Kadın prodüktörmüş, kadın synthesizer (org) çalan biriymiş, elektrik devrelerini bağlayıp kendine enstrüman yapmakmış vs. düşüncelerim yoktu çünkü hiç öyle birini görmemiştim televizyonda. 90’larda, metal müzik ve kadın vokallerin önde durduğu rock grupları kadar Britney Spears ve Christina Aguilera gibi dünya pop yıldızları da patlıyordu. Tabii ben, öncelikle pop yıldızı oldukları ve ikinci olarak da tavrı, giydiği kıyafetler yüzünden yeterince havalı olmadıklarını düşündüğüm için otomatik olarak sildim bu insanları. Mesele kadın idole yönelmekse onlar da kadındı ama ben daha usturuplu kıyafetler giyen ve daha asi kadınlara yöneldim.
Şimdi hep beraber Britney Spears dinlediğim ana gidelim. Hit me Baby One More Time’ı ilk duyduğumda aslında acayip beğenmiştim. Lisedeki en yakın kız arkadaşlarım da çok seviyordu parçayı. Britney’i sevdiğimi söylemek bir yana dursun, sadece erkeklerden oluşan müzik gruplarımda hem Britney’e geçiriyor hem de kadının ne kadar aptal olduğuna dair yorumlar yapıyordum. Üstelik lisedeki kız arkadaşlarıma dahi dürüst olamıyordum pop müziği de sevdiğime dair. Hadi gruba artistik yapıyorum, neden lisede de bu şekilde davranıyordum size söyleyeyim: Çünkü okuldaki imajıma zarar gelmesini, Britney Spears’ı sevme ile birlikle gelen “tatlı ve aptal kız” damgasını üzerimde istemiyordum. Bahsettiğim bu 10 yıllık kısımda, medya ve toplum üzerinden bana işlenen “cool-asi kızlar” ve “aptal-şeker kızlar” ayrımını bir şekilde anlamışım. Mesela Spice Girls’ü düşünelim. Onlar tam olarak vurun kahpeye kültürüne dahil değildi. O yüzden mesela o gurubu sevdiğimi çekinmeden söyleyebiliyordum. Ne acayip bir düşünme biçimi. Yani bir sanatçıyı beğenirken “ne kadar kısa etek giymiş, kameralar dibine girince nasıl tepki vermiş, sakızını nasıl çiğniyor”dan ziyade müziğini seviyor muyuz sevmiyor muyuz ona bakabilseymişiz ne güzel olurmuş. Hadi diyelim o zaman lisedeydim, yetişkin değildim. Şimdi gelelim ikinci on yıllık zaman dilimine.
Üniversiteye başlamışım, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birindeyim. Her şey harika. Farklı farklı türlerde farklı gruplarım oldu. Peki bu grupların ortak özelliği neydi? Yine hepsinin sadece erkeklerden oluşması. Şimdi yine kısaca o zamana bu zamandan bakıp anlatayım kendimi… Hâlâ müzik gruplarında kadın olmayı sorgulamıyorum. Arada sırada bir gariplik olduğunu düşünür gibi oluyorum ama geçip gidiyor. Mesela bir gün sadece kızlardan oluşan bir grup bana konser sonrası gelip dedi ki “Biz sadece kadınlardan oluşan bir grup kurmak istiyoruz, senin de bizim grupta yer almanı çok isteriz.” O sırada ilk aklıma gelen şey “Aman ne kız grubu ya,” oldu. Neden çünkü kimsenin bizi ciddiye almayacağını düşündüm. Sonuçta bu işi o kadar çok seviyorum ki ciddiye alınmak istiyorum. Otomatik olarak reddettim. Ancak kızlar o kadar güzel konuştu ki keşke şimdi onları bulup özür dilesem tavrımdan dolayı. Bana müzik sektöründeki ayrımcılıktan, seyircinin ve diğer grup elemanlarını cinsiyetçi tavırlardan bahsettiler. Ve buna bir çözüm olarak bir araya gelip müzik yapmaya karar verdiklerini söylediler. Ben tabii o sırada içimden benim başıma böyle şeylerin gelmediğini falan söylüyorum. Halbuki ben de aynı durumları yaşıyorum ama bir inkâr içerisindeyim. Ne alaka diyorum. Ve hâlâ kız grubunda olursam kimsenin bizi ciddi almayacağını düşünüyorum. O sırada bir de Britney Spears’tan bahsetmesinler mi! Diyorlar ki Britney Spears’a bak mesela, “Kadına vur kahpeye muamelesi yapılıyor, bu yüzden biz onun şarkılarını alıp istediğimiz gibi yorumluyoruz. Britney dinlemekten utanmıyoruz!” Ben içimden biz sizi arayacağız moduna geçip kızları gönderdim. Açıkçası düşünmeden edemiyorum ne kadar farklı olurdu acaba benim için müzik yapma deneyimi eğer o gruba da katılsaydım.
Benim bu kızlarla konuştuğumu gören grup elemanları hemen gelip ne olduğunu sordular, ben de durumu anlattığımda otomatik bir dalga geçildi zaten ya bırak kız grubu ne ya kimse sallamaz sizi, sadece kızsınız diye gelecekler, yok millet bacağına bakmaya gelecek falan gibi yorumlar. Dikkatinizi çekerim bu yorumlar 20’li yaşlarında, üniversiteli, aklı başında, zeki, yetenekli ve modern görüşlü insanlardan geliyor. Verdikleri tepki içerisinden en çok beni etkileyen yorum şu oldu: “Sana senin yeteneğini beğendiğini söylüyorlar ama alakası yok sadece grupta tipi senin gibi olan bir kız istiyorlar. Ne gördüler ki bugünkü konserde senin yaptığın da çok yetenekli olduğuna karar verdiler.”
Sanıyorum ki bu yorum ve devamında gelen yıllar içerisinde duyduğum diğer yorumlar beni kırılgan yaptığı kadar bu konular hakkında hırslı biçimde düşünmeye iten ilk ateşi de yaktı. O zamanı hatırlıyorum aslında içten içe gruba katılmak istedim çünkü kızlarla konuştuğumda sesimizin duyulacağını hissettim. Ancak diğer yorumlardan o kadar tırstım ki bir anda zaten doğru düzgün olmayan müzik kariyerimin biteceğini düşündüm. Resmen korktum böyle bir seçim yapmaya… Hani sanılmasın o zamanki gruplarda da durmadan Kül Kedisi gibi; bastırıyordum ama bana karşı yapılan bazı yorumları sıralarsam ne’den bahsettiğimi anlayacaksınız:
- Ben günlerce çalışıyorum sen bir şarkı söylüyorsun bütün alkışı alıyorsun sadece kadınsın diye, tipin yüzünden.
- Bir şarkı önerdiğimde genelde ciddiye alınmıyordum; o yüzden bir süre sonra önermeyi de bıraktım.
- Biz seni gruba kara kaşın kara gözün yüzünden almıştık ilk başta.
Yani kız grubunda çalmayı istemedim de sonuçta içinde bulunduğum ortamda da acayip iyi davranmıyorlardı. Tek tük kadın müzisyenler de oluyordu elbet etrafta. Ancak bunlarla ilgili yorumlar da bu kadınların yeteneklerinden ziyade dış görünüşü ya da cinsel hayatları üzerinden yapılan şakalar gibi yüzeyseldi.
Bu yazıyı şu yüzden yazdım: Aklımda müzik temalı bir yazı serisi oluşturmak var. Bu yazıların bir kısmı müzikten ya da sesten ilham alan öyküler, bir kısmı deneme türünde, bir kısmı da eleştirel yazılar. Bu yazıları ayrı ayrı kaleme almayı deniyorum ancak “zamanında, yukarıda bahsettiğim kişi olduğum” gerçeğini de bir türlü üzerimden atamıyorum. Diyelim ki kadınlar ve müzik teknolojisi üzerine bir yazı yazacağım hop bir anı aklıma geliyor, diyorum ki “Sen bunu diyorsun da zamanında da böyle bir şey yapmıştın.” Aradan yıllar geçti, ben müzik doktoru oldum. Gittim başka bir ülkede profesör oldum. Farklı bir dil duydum. Bir süre konuşmadım ve dinledim. 20’li yaşlarında kadın öğrencilerden benzer şikayetler duydum. Dinledikçe farkettim ki dünyanın her yerinde kadınlar, LGBTİQ+ bireyler üzerinde aynı olmasa bile benzer bir his var. Buna eksik hissetme, yalnız hissetme diyebilirsiniz, farklı hissetme de diyebilirsiniz. Bir yıl kendi kendime dedim ki “Bu sene sadece kadın yazarlar okuyacağım.” O yılın sonunda bunca sene bu kadın yazarları nasıl okumadım diye kendimi sorguladım. Bu yazıda “artık öyle düşünmüyorum” olarak bahsettiğim iki tane on yıllık dilim geçti. Kendimi, davranışlarımı sorguladığım dönem yerini “artık öyle düşünmüyorum” dönemine bıraktı. Yani söyleyecek çok şey birikti. Bu nedenle dedim ki ben en iyisi bir nevi kendimle yüzleşme yazısı yazayım da hem kendime hem de ileride benim yazılarımı okuyacak insanlara karşı dürüst bir başlangıç olsun.