“Feminizmi Filistin Özgürlük Mücadelesinin merkezine koymak” ve “Siyasi alanı tekrar ele geçirmek için mücadelemiz” başlıklı iki yazı, bizi Filistin’den Tali’at (Ayaklanma) hareketiyle tanıştırıyor.

Tali’at: Feminizmi Filistin Özgürlük Mücadelesinin merkezine koymak

Hala Marshood

26 Eylül 2019’da binlerce Filistinli kadın özgürlük, güvenlik ve içinde bulundukları durumun iyileşmesi talebiyle sokaklara çıktılar. Eylemciler gündelik olarak fiziksel şiddete maruz kalan kadınlar için ve toplumun en savunmasız kesimlerinin uğradığı her türlü şiddete karşı çıkmak için toplanmışlardı. Kadınlar 1948’den beri işgal altında olan bölgede, Batı Şeria’da, Gazze’de, Kudüs’te ve diasporada yani Filistinlilerin var olduğu her yerde eylemdeydiler. “Kadınlar özgür olmadan uluslar özgür olamaz” diyen sesleri sömürgeciliğin çizdiği coğrafi sınırları ve yerinden edilmelerin yarattığı mesafeleri aştı. Senelerdir içinde bulunduğumuz sessizliği ve dışlanmayı kırarak, sokakları mücadelemizin bir cephesi haline getirdik ve meselelerimizi Filistin mücadelesinin merkezine yerleştirdik. Eylemlere katılan kadınlara selam ederken aynı zamanda şiddet dolu gerçekliğimizin ve bizi tahakküm altında tutan çoklu ezme-ezilme ilişkilerinin pek çok kadını bu eylemlere katılmaktan alıkoyduğunu da unutmamalıyız. Bu kadınların karşısında da saygıyla eğiliyoruz.

Tali’at Hareketi nedir?

Filistinli kadınlar öldürülürken (şu ana dek 2019’da 28 kadın öldürülmüş, raporlanmayan onca şiddet vakası varken) bu konuların Filistin siyasi mücadelesinde tamamen göz ardı edildiğinin farkında olan bir grup kadın, mücadele odaklı yeni bir oluşum için bir araya geldi. Ele aldıkları konular şu ana dek ya sadece kadınları ilgilendiren bir biçimde ‘kişisel’ bulunuyor ya da siyasetten ayrı ele alınması gereken bir biçimde ‘toplumsal’ addediliyordu. Tali’at (Ayaklanma) mensubu kadınlar, bu konuların kişisel ya da münferit vakalar olmadığını; şiddet ve yolsuzluk üreten sistemlere içkin köklü toplumsal koşulların parçası olduğunu hatırlatmaya, dolayısıyla bunların her Filistinli kadın ve erkeğin ilgilenmesi gereken konular olduğunu söylemeye geliyor.

Tali’at hareketi hiçbir kurumla ilişkisi olmayan bağımsız bir hareket. Meselelerimizi sadece hukuk ve savunuculuk alanlarına sıkıştırmak yerine politikleştirmeye çalışıyoruz. Tüm Filistinli kadınların hikâyelerini anlatabilecek ve bunları kapsamlı bir sosyo-politik değişimin parçası olarak görecek toplumun her kesimini kapsayan bir hareket yaratmak için yola çıktık. Hareket, Filistinlilerin yaşadıkları her yerde eylem yapılması için çağrıda bulundu. Bu çağrıyı geniş bir medya kampanyasıyla destekledi. Kampanya, kadınlara ve kız çocuklarına uygulanan süreğen şiddetin ve bu şiddet karşısında toplumun sessizliğinin son bulması için Filistinlilerin eyleme geçmesinin gerekliliğini vurguluyordu. Gönüllüler tarafından üretilen videolar gerçek hayattan esinlenmişti, kadınların evlerinde öldürülmelerini konu alan her videoda cinayet evin başka bir odasında gerçekleşiyordu. Hareketin parçası olan aktivist kadınlar aynı zamanda bildiriler dağıttılar, duvarlara posterler astılar, Arap mahalleleri ve şehirlerindeki kadınlara hareketi ve planlanan eylemleri aktararak eylem çağrılarını genişlettiler.

Ramallah’ta bir kadının akrabalarından maruz kaldığı fiziksel saldırı sonucunda tedavi görmek için kaldırıldığı hastanenin önünde toplanan kadınlar “Yanındayız! Yanındayız” sloganları attılar.

Bölünmeleri aşacak bir hareket

Hem kadın hem de Filistinli olarak vahşi bir sömürgeci rejim altında yaşıyoruz. 70 yılı aşkın bir süredir bu rejim bizi böldü, parçaladı, yerimizden etti, maddi-manevi ortaklıklarımızı elimizden aldı. Bunun sonucunda sosyal şiddet yüzünü gittikçe daha içe dönmeye, güya en korunaklı ve güvenli yer addedilen aile ve ev içinde kendini göstermeye başladı. Kimse bir baba, abi ya da oğulun evdeki egemenliğini sorgulamıyor ya da kadınlara üstünlük taslamasından dolayı suçlamıyor. Siyonist rejim ve çeşitli uzantıları Filistinliler üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırmak adına patriyarkayı ve paternal yapıları çok iyi kullanıyor ve güçlendiriyor – ki bu da Filistin toplumu içerisindeki cinsiyet ve sınıf sömürüsünü artırıyor. Bugün yaşanan şiddet vakalarını Filistin’in siyasi ve ekonomik gerçekliğinden ya da Siyonist rejimin Filistinli kadın ve erkekleri yoksullaştırmasından ve zorla yerinden etmesinden ayrı düşünemeyiz. Bu gerçekliği göz önünde bulundurarak, Tali’at kadınları olarak, bu acımasız ve korkunç durumun üstesinden gelmek için bölünmelerin ötesine geçebilecek bir feminist dayanışmanın gerekli olduğunu düşünüyoruz. Öyle bir dayanışma ki farklı farklı yerlerdeki Filistinli kadınların hikâyelerini yansıtarak adil ve güvenli bir Filistin mücadelesinin inşası için beraber uğraşmayı mümkün kılabilmeli.

Filistinli kadınların öldürülmesi kurumların nasıl da şiddete yardım ve yataklık ettiklerini gösteriyor. Akrabaları tarafından Ramallah’ta bir hastanede öldürülen Israa Ghorayeb yasal ve tıbbi kurumların boğazlarına kadar yolsuzluk batağına battıklarını gösterdi. 1948’de işgal edilmiş topraklarda işlenen cinayetler de Siyonistler tarafından yönetilen bir yerde güvenli bir liman ya da yer olmadığının kanıtı. Yıllarca Filistinli kadınlar, İsrailli polislerin genel olarak Filistinliler üzerindeki kontrollerini sıkılaştırması için bir araç olarak kullanılmış olsalar da ev içi şiddete maruz kaldıklarında başvurabilecekleri bir mekanizma olmadığını çabucak görürler. Tüm bu hikâyeler bize Filistinli kadınlar için adalet ve güvenliğe bu kurumlar üzerinden erişmenin mümkün olmadığını gösterir. Kudüs’teki işgal askerlerinin kadın eylemcilere saldırısı, şiddet mağduru kadınları ve diğer savunmasız grupları kollayan ve güvenliklerini sağlayan bir Filistin taban örgütlenmesi ihtiyacını tekrar vurguladı.

Filistin ulusal özgürlüğünü yeniden tanımlamak

Birbirini besleyen tahakküm sistemlerinin yarattığı bir gerçekliğin içinde olduğumuzun ve savunmasız kesimlerden şiddet mağdurlarının sayısının gittikçe arttığının bilincinde olarak, Tali’at hareketi için bu konuların öncelikli olduğunu ve özgürlük için mücadele eden bir halk olarak bunlarla baş etmemiz gerektiğini hatırlatıyoruz. Senelerce Filistin politik mücadelesi bu mevzuları marjinalize ederek, ancak sömürge boyunduruğundan kurtuluş gerçekleştikten sonra ele alınabilir gördü. Politik mücadelenin bu tavrının, yani yeterince ‘ulusal’ görmediği konuları ikincilleştirmesinin, şiddete, ayrımcılığa yol açtığını ve bizleri sessizleştirmeye çalıştığını söylemek yerinde olur. Tali’at hareketi, bu siyasi amnezi ve bazı toplumsal sorunları kale almama haline karşı mücadele etmeye; gündelik olarak çeşitli şekillerde şiddete uğrayan kadınların sesini duyulur kılmaya ve özgürleşmenin, siyasi mücadeleyi ve içinde yaşamak istediğimiz toplumu tekrar şekillendirmenin araçlarını tüm dünyaya gösterecek evrensel ve kapsayıcı bir konsept olduğunu hatırlatmaya geliyor. Başka bir deyişle, Tali’at kadınları olarak özgür bir halk ve özgür bir toplum olabilmek için bu konuları Filistin eylemliğinin ve Filistin özgürleşme söylemlerinin merkezine yerleştirmeye çalışıyoruz. Hareket olarak Filistin’de feminizmi tekrar düşünmemiz gerektiğini söylemeye geldik. Filistin mücadelesinin haklı bir mücadele olmaya devam edebilmesi için, mücadele ederken yeniden ürettiğimiz toplumsal yapıların farkında olan, örgütlü ve bir o kadar da öfkeli bir feminist hareket ve söylem yaratmamız gerekiyor.

Hegemonyaya ve kapı bekçilerine* karşı mücadele

Eylemlere hazırlanırken kendilerinden onay ya da katılım beklemeyen Filistinli bir sese tahammülü olmayan İsrailli feministlerin kibriyle karşı karşıya kaldık. Herhangi bir Filistin hareketine yön vermeyi vazgeçilmez bir hak olarak gördüklerinden, bu hareketi de ele geçirmeye ve söylemlerini egemen kılmaya çalıştılar. Ama Filistinli feministler olarak sömürge koşullarında yaşamanın ne demek olduğunu biliyoruz ve bu sistemin ezilmemizdeki payının farkındayız. Sömürgeciliği meşrulaştırmanın aracı olmayı reddediyoruz. Aynı ilkeden yola çıkarak, herhangi bir İsrailli medya kuruluşuyla konuşmayı reddediyoruz. Dünyadaki tüm ezilenler ve zulmedilenlerin özgürlüğüne inanıyoruz. Girdiğimiz bu radikal kurtuluş yolu, güçlerini ve etki alanlarını başka kadınların ezilmesi ve mülksüzleştirilmesinden alan hiçbir kadınla kesişemez, ortaklaşamaz. Sömürgeci bir düzenin gölgesinde var olmaya çalışan bir feminist örgüt olarak bu tür çabalara karşı koymamız gerekeceğini biliyorduk – nitekim bizi yolumuzdan çıkarmaya meraklı olanlarla ilk defa karşılaşmıyoruz. Siyonizmi reddeden ve özgürlük mücadelesi veren her Özgür Filistin hareketi bunu yaşar. Bu yüzden baştan bir önlem alarak hareket olarak İsrailli kadınların katılımına dair nerede durduğumuzu ve herkesin buna saygı duymasını beklediğimizi belirten bir bildiri yayınladık.

Bununla aynı anda başka türlü bir kapı bekçiliğine ya da yetkili merci olma iddiasına (gate-keeping) daha maruz kaldık. Çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu Filistinli muhalif kesim, bizi meşru görmek için sömürgeciliği reddimizi açıkça ilan etmemizi bekledi. Ne de olsa onların gözünde feminist hareketler kolayca manipüle edilebilir ve tökezleyebilirdi. Hareketimizi onaylamalarının bir karşılığı olarak bizden cezaevindeki Filistinli kadınların resimlerini taşımamızı istediler. Ama Tali’at hareketindeki kadınlar olarak sömürgeciliğe isyan ettiğimizde ve tutuklu kadınların fotoğrafını kaldırdığımızda derdimiz kimsenin gözünde meşru olmak ya da kendimizi kanıtlamak değil. Bunu inandığımız feminizmin gereği olduğu için yapıyoruz ve bunu yaparken de evlerinde aileleri tarafından öldürülen kadınların da asla ikincilleştirilemeyeceğini söylüyoruz.

Hareketin yönü

Sokaklar başlangıç noktamız oldu. Şimdi ise alanlarımızı genişletmek ve her sınıftan kadınla, Filistinlilerin yaşadıkları her yerde daha aktif olmak istiyoruz. Filistin politikasında sesimizi duyurabilmek için merkezi olmayan bir platform oluşturmayı umuyoruz. Bu yolla kadın meselelerini siyasi bir öncelik haline getirmek istiyoruz ki her Filistinli kadın ya da erkek bu konuların önemini kavrasın. İçinde bulunduğumuz gerçekliğin, toplumdan dışlanmış kişilerin ve grupların maruz kaldığı her türlü zulme karşı üretilecek yeni bir siyasi söylemin anahtarını barındırdığının farkındayız.

Tali’at: Siyasi alanı tekrar ele geçirmek için mücadelemiz

Soheir Asaad

26 Eylül 2019’da binlerce kadın “Filistin’in kadınları ulusal bağımsızlığı yeniden tanımlamak için ayaklanıyor” sloganlarıyla Filistin’de ve diasporada sokaklara döküldüklerinde tekrar bir ümit doğdu. Tali’at (Ayaklanma) isimli hareketin organize ettiği bu eylemlerde kadınların çektiklerinin ve acılarının artık susturulamayacağı vurgulandı. Eylemlere katılamayan birçok kadınla dayanışmalarını göstermek için de “Yanınızdayız!” dediler.

Sadece kamusal alanlardan ve siyasi hayattan dışlanmış kadınlar olarak değil, senelerce kendi örgütlenmelerimiz içinde de ezilmiş ve yok sayılmış kadınlar olarak ayaklanıyoruz. Filistin’de aktivizm yapan kadınların hepsi, politik faaliyetin baş etmek zorunda kaldığımız gündelik felaketlerden ne kadar kopuk ve uzak olduğunu bilirler. Ulusal özgürlük mücadelemizin hala hiyerarşik olmayan, radikal bir özgürlük anlayışı oluşturmaya ihtiyacı var. Bunun da tüm ezilme biçimlerini, özellikle de şu ana dek unutulmuş kadın ezilmesini göz önüne alması gerekiyor.

Erkekler ve emirler üzerine

Bahsettiğimiz yok sayma ve inkâr, Tali’at’ın kitlesel protestolarından hemen önce tekrar gün yüzüne çıktı. Ulusal özgürlük mücadelesinde aktif olan bazı erkeklerin hadlerini aşarak kadınlara protestoları nasıl düzenlemeleri gerektiğini açıkladığını gördük. Bu erkekler, Filistin özgürlük mücadelesini araçsallaştırarak bizi güçsüzleştirmeye ve özgür bir Filistin yaratmaya dair kararlılığımızı ve hatta yetkinliğimizi dahi (bir kez daha) sorgulatmaya çalıştılar. Bu on yıllardır Filistin özgürlük mücadelesine egemen, kadınların onuru ve güvenliği için harekete geçmenin ulusal özgürlük mücadelesini eksilteceğini savunan patriyarkal düşüncelerin bir uzantısından başka bir şey değil tabii ki.

Bizlere “kadın mahpusların resimlerini taşıyın” dediklerinde, ulusal mücadeleye olan bağlılığımızı ölçmek için mi yoksa örgütlenmemizin iyiliği için mi söylediler? Fark etmez. Sömürge karşıtı mücadeleye olan bağlılığımızı kimseye, hele ki erkeklere, kanıtlamak zorunda değiliz. Yıllardır alternatif bir siyaset öneriyor olmamıza rağmen, her seferinde rasyonel ve pratik olmak adına patriyarkal şiddete izin veren ve hatta sürdüren bir ‘özgürlük’ anlayışıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu ‘rasyonel ve pratik’ standart, erkek hegemonyasının dayattığı şiddet siyasetinin merkezinde yatıyor ve erkeklerin bizleri çok hassas, sorumsuz ya da siyasi derinlikten yoksun olarak yaftalamasına neden oluyor. Bize dediklerine göre, ‘politik akıl’ kadınların ve diğer ezilen grupların sorunlarının Filistin’in özgürleşmesinden sonraya ertelenmesini gerektirir, dolayısıyla içinde bulunduğumuz tarihsel anda halkın birliğini öncelememiz şart – bu birlik bizim bedenlerimizin ve ruhumuzun istismar edilmesini meşrulaştırmaya yarıyor olsa bile.

Kişisel kırılganlığın barındırdığı kolektif güç

Sokaklara tam olarak ne istediğimiz bilerek çıktık ve isteğimiz şuydu: Filistin ulusal özgürlüğünün yeniden tanımlanması. Siyasi hareketin çeperlerine sürgün edildiğimiz seneler boyunca biz kadınlar özgürlük için başka yollara ihtiyaç duyduğumuzu ve bu özgürlüğün içinde kendi yerimizin yeniden düşünülmesi gerektiğini öğrendik. “Kadınlar özgür olmadan anavatanımız özgür olamaz” sloganı kendi politik çabalarımı ve başka birçok Filistinli kadının emeklerini özetliyor. Birçoğumuz ulusal özgürlüğün İsrail sömürgesinden kurtulmaktan ibaret olmadığını hep biliyorduk. Ulusal mücadelenin önemli görevlerinden biri de kişilerin kendi hikâyelerini ve acılarını birbirleriyle paylaşabilecekleri bir alan sağlamaktır. Ancak böyle alanlarda kolektif ezilme deneyimi ve bundan doğan öfke ortaya çıkabilir. Tahakküme karşı öfkenin ortak ifadesi ise toplumsal ve tabandan bir anlatı yaratır.

Hâkim ve oldukça kaba ulusal siyaset anlayışında ise, kişisel ve özel addedilen adaletsizlikler epeyce geri plana itiliyor. Ama insanların yaşanmış deneyimleri özgürlüğün ve kurtuluşun özüdür. Bu yüzden de, tam tersine, sahici, adil ve özgürleştirici herhangi bir siyasi düşünce ve eylemin tam merkezinde olmalılar. Bu darmadağın kişisel hikâyeleri kolektif bir hikâyeye dönüştürmeli ve bu hikâyeyi bizi ezen iç içe geçmiş sistemleri anlamak ve onlarla mücadele etmek için gerekli politik tahlili oluşturmada kullanmalıyız.

Ezilme durumumuzu etraflıca anlamlandırabildiğimize, yoksulluğa karşı verdiğimiz mücadele artık kişisel bir başarısızlık öyküsü değil, acımasız bir ekonomik sistemi yıkma meselesi olur. Filistinli bir ailenin evinin “inşaat izni olmadığı” iddiasıyla yıkılması, kişisel bir sorumsuzluğun sonucu veya köyün sınırlarının genişletilmesiyle çözülebilecek bir sorun değil, kapsamlı bir sömürgeci projenin parçası olur. Aynı şekilde bir kadın cinayetinin de ‘aile içinde’ yaşanan bir hadise ya da yalnızca olayın doğrudan faillerini sorumlu tutan bir cezai soruşturmayla hallolacak bir konu değil, berbat toplumsal pratiklerin ve hegemonyanın ürünü olduğu anlaşılır.

Kişisel ve kolektif iyileşmeye doğru

Kişisel deneyimlerin politik analizleriyle yaratılacak kolektif güç, politik düşünce ve eylemler için yaratıcı imkânlar ortaya çıkaracaktır. İyileşmemiz için gerekli potansiyeli taşıyan gerçek dayanışma, ortak acılarımızdan doğar. Bu yolda insanlar ezme-ezilmenin mantığını kolektif olarak anlarlar, bu anlayışı başkalarıyla paylaşır ve bu ezilmişliği birleştirici bir deneyim olarak görmeye başlarlar. Böylece iyileşme, kişisel acılarımızı birbiriyle bağlantılı, birbirimizce meşruiyeti tanınan hikâyelere dönüştürme süreci haline gelir. Bir başka deyişle, kişisel hikâyelerimiz, kamusal politik anlayışımızı şekillendirerek direnme gücü verme ve en dışlanmışları da kapsayacak, merkezi olmayan bir halk özgürlük hareketini yaratma potansiyeli taşıyor.

Bu iyileşme sürecine ne kadar hasret olduğumuzu Kudüs’te Bab al-Amoud’da işgalci askerler tarafından coplanırken, Ramallah’ta bir hastane önünde içeride korumasız bir şekilde tedavi gören kadınların her gün maruz kaldıkları şiddete tıp sektörünün ortak oluşunu protesto ederken, Hayfa’da Wadi al-Nisnas’ta balkona çıkan kadınlar ve kızları gördüğümüzde, bizlerin onurunu çiğneyerek sosyal statü kazanmış ve yükselmiş erkekleri alanlarımızdan kovduğumuzda tekrar tekrar hissettik.

Tali’at’ın benim için anlamı bu oldu. Umarım ki yıllarca tereddüt ettikten sonra ortaya attığımız bu kurtuluş teorisi ve pratiği tüm kadınlar adına konuşmaya, nasıl ilerlemeleri gerektiğini dikte etmeye ya da ufkumuzu kısıtlamaya kalkışmadan yoluna devam eder. Umarım ki kişisel hikâyelerimizin kırılganlığı, savunmasızlığı ve gerçekliğinin barındırdığı devasa gücün farkına varan kocaman bir harekete dönüşür.

Erkeklere not

Ulusal bağımsızlığa olan bağlılığımızın sorgulanmasına artık izin vermiyoruz. Kadınlar neyin rasyonel, mantıklı ya da pratik olduğuna kendileri karar verebilir ve verecek de. Hikâye bizle başlayacak. Asıl irrasyonel, sorumsuz ya da pratik olmayanın Filistin özgürlük mücadelesini insan duygularından arınmış, ulvi sloganlardan ibaret görmek olduğunu düşünüyoruz. Biz bunun yerine insanların acılarına ve hikâyelerine odaklanmayı seçiyoruz.

Şiddetten kurtulmak, özgürlük siyaseti yürütmekle eşdeğerdir. Kurtuluşumuza gerçek yolu gösterecek olanlar, senelerdir sömürgeciliğe karşı mücadele yürütmüş olan Filistinli kadınlar. Kadınların gerçekliğinden, hatta toplumun çoğunluğunun içinde bulunduğu durumdan kopuk bir şekilde siyasi gündem belirleyen ve açıklamalar yapan erkeklerin arkasında ürkekçe beklemeyeceğimizi hatırlatıyoruz.

Kendi politik alanlarımızda şiddet gördük. Şiddet, yalnızca birtakım kadınların sadece evlerinde ya da ışıksız sokaklarda başına gelen bir şey değil. Yıllardır örgütlenmelerimizde, sivil toplum kuruluşlarında ve siyasi partilerde şiddet uygulayan ya da kadına yönelik şiddet karşısında sesini çıkarmayan erkeklerin elinden korku, tehdit ve baskıya maruz kaldık. Ulusal özgürlüğümüz için mücadele ettiğimiz tüm alanlar – hareketler, partiler, fraksiyonlar, örgütler ve derneklerimiz – imtiyaz sahibi erkeklerin egemenliği altında olageldi. Buralarda sözlü ve cinsel tacize uğradık, disiplin mekanizmaları bizi susturmak, uysallaştırmak için aleyhimize kullanıldı – aynı özgürlük mücadelesinin tekdüze ve otomatiğe bağlamış bir siyasi performans olarak uysallaştırılması gibi.

Bugün ise elimizden geleni yapacağız ve çok çalışacağız. Başarısız olabiliriz (ah, deneme ve başarısız olma hakkına sahip olmak ne güzel şey). Eğer bu mücadelemizde gerçekten yanımızda olacaksanız, yapabileceğiniz en iyi şey bizi dinlemek, yaşadıklarımızı ve tüm bunların içinde sizin nerede durduğunuzu anlamaya çalışmak olacaktır. Bizim önderliğimizdeki mücadeleye katılmak için imtiyazlarınızdan olmanız gerekecek, büyük bir bedel ödemeniz gerektiğini bile bile. Bu aynı zamanda motivasyonumuzu, stratejilerimizi veya politik becerilerimizi sorgulayamayacağınız anlamına geliyor. Artık buna geçit vermeyeceğiz. Bizi sorgulamak yerine, kendinizi ve çevrenizdeki diğer erkekleri sorgulama vakti geldi. Bundan böyle tek bağlılığımız, sorumluluğumuz, kadınlara ve tüm diğer marjinalize edilmiş olanlaradır. Onlardan başka kimseye verecek hesabımız yok.

Çeviren: Deniz İnal

İlk yazının orijinali Madamasr.com sitesinde 26 Ekim 2019 tarihinde yayınlanmıştır. İkinci yazının Arapça orijinali ise 16 Aralık 2019’da Matras’ta yayınlandı; Jehan Bseiso ve Yamila Hussein Shannam tarafından yapılan İngilizce çevirisi ise Madamasr.com sitesinde okunabilir.

* ç.n. “Eşik bekçiliği” olarak da çevrilen bu terim bir topluluğa ya da kimliğe kimin ait olmadığını belirleyebileceğini düşünenler için kullanılıyor.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.