Türkiye’deki toplumsal muhalefetin önemli dinamiklerinin en başında geliyor kadın özgürlük mücadelesi. Kadınların kurduğu dayanışma o kadar hissedilir hâle geldi ki iktidar da tam da bundan korkuyor. O yüzden kadınların etrafına koyulan abluka.
Bu yılki İstanbul 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nün ana sloganı başlıkta belirttiğim slogandı. Feminist bir dünya isteyen bizler 8 Mart akşamı polisin tüm sokakları kapatmasına, demirden barikatlarına, biber gazına, gözaltına rağmen Taksim’in tüm sokaklarında isyanımızın sesini haykırdık. Yan yana gelebilmek için kadınlar, lubunlar barikatları elden elde aşarak ilerledi. Sadece İstanbul’da değil ülkenin dört bir yanında sesimiz, sözümüz, isyanımız, öfkemiz birbirimize değdi. Diyarbakır’da, Kürt kadınlarının polis barikatını gülerek karşılaması, Cizre’de kulakları çınlatan isyanının zılgıtları İstanbul’dan duyuldu. İstanbul’dan Silopi’ye, İzmir’den Ankara’ya, Antalya’dan Bursa’ya ve daha birçok yerde 8 Mart’ta kadınlar sokakları mora boyadı.
Bu 8 Mart’a giderken sokakta haykıracağımız, dövizlerimize, pankartlarımıza yazacağımız çok fazla şeyi biriktirdik heybemizde. Elbette 8 Mart’tan önce bir kısmını çıkardık heybemizden. Ancak 8 Mart daha gür slogan attığımız, taleplerimizi sıraladığımız, aynı zamanda biriktirdiklerimizi birbirimizden aldığımız güçle daha yüksek sesle söylediğimiz gün oluyor hepimiz için. Biriktirdiklerimize gelince uzun uzun teorik analizler yapmayacağım çünkü hepimiz en derinden yaşıyoruz. Ancak Taksim’de o barikatları aştıran iradenin, yan yana gelebilmek için hiç vazgeçmeden saatlerce yürümenin, sokak sokak buluşup isyanımızın sesini birleştirmenin altında yatan çok fazla şey var.
Devletin tüm baskısına rağmen polisin önüne geçerek slogan atan, polis bariyerlerini elden ele açan iradenin altında yatan nedenler var. Çünkü kadınların, LGBTİ+’ların, çocukların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesinden bir gecede çıktı bu iktidar, çünkü erkekler devletten, patriyarkadan aldığı güçle her gün en az üç kadını katlediyor bu ülkede, çünkü gece sokakta rahat yürüyemiyoruz, her an arkamızdan bir erkek gelecek ve taciz edecek tedirginliğinde yaşıyoruz, çünkü pandeminin en ağır yükünü biz çektik, ev içindeki emeğimiz giderek arttı, çocuk bakımından yaşlı bakımına bizim sırtımızda, iş yerinde kadın olduğumuz için ustabaşının bakışından, müdürlerin mobing’inden bıktık, bir de üst üste gelen zamlar, hayat pahalılığı hayatlarımızı derinden etkiledi, yoksulluğun giderek derinleşmesi en çok biz kadınları etkiledi. Çarşıda, pazarda hesap yapmaktan artık gına geldi. En ucuz ürün nerede diye bakmaktan içimiz şişti. Çünkülerimiz o kadar çoğaldı ki o yüzden ülkenin dört bir yanında kadınlar her şeye rağmen sokakları terk etmedi.
Evet tam da dediğimiz gibi feminist bir dünya kurana kadar bitmeyecek isyanımız. Her yıl giderek çoğalıyoruz. Feminist mücadelemiz değişimin ve dönüşümün, hayatın içinden nasıl da suyun aktığı gibi yolunu buluyor bunu deneyimliyoruz. Türkiye’deki toplumsal muhalefetin önemli dinamiklerinin en başında geliyor kadın özgürlük mücadelesi. Kadınların kurduğu dayanışma o kadar hissedilir hâle geldi ki iktidar da tam da bundan korkuyor. O yüzden kadınların etrafına koyulan abluka.
Bizlerin yaşamına müdahale eden, ezen patriyarkaya, hayatlarımızı sömüren kapitalizme, emeğimizi sömürenlere, önümüze barikatlar kuran devlete karşı eşit, özgür, şiddetten uzak, emeğimizin, bedenimizin sömürülmediği bir yaşamı kurma hayali bizimkisi. İsyanımız bundandır. Sanmayın sadece eşitlik istediğimizi, sanmayın sadece özgürlük istediğimizi, biz hayatı istiyoruz, biz bu dünyayı değiştirmeyi istiyoruz.
İstanbul’da bir dövizde şu yazıyordu: “Cemreler düştü sıra patriyarkada”, tam da istediğimiz bu. Patriyarkal sistem yerle bir olmadan bitmeyecek mücadelemiz.
*Yazının başlığı: 2022 İstanbul Feminist Gece Yürüyüşü ana pankart sloganı