Merhaba Femihat, kafamı karıştıran bir konu hakkında sana danışmak istiyorum. Kız çocukluğundan kadınlığa geçiş sürecimde, kendimi korumak adına erkeksi bir kalkan yarattığımı farkettim. Güçlü olmak ve kendimi korumak için erkek gibi konuşmak, hareket etmek, dışarıya sert imaj vermek vs. Bu kalkanımı indirmek, daha kendim gibi olmak istiyorum. Ama kafam karışıyor. Kadın gibi olmak, davranmak tam olarak nedir? Kadınlığın dili ne, davranışı ne? Sanki seçeneklerim çok sınırlı; yumuşak olma, naziklik, hoşgörü vs. gibi tanımlanan bir feminenlik var, karşısında sert erkeklik var. Ve ben ikisinden de hoşlanmıyorum ama baktığımda bana sunulanlar sadece bu kadar sanki.
KafasıKarışık
Merhaba Sevgili KafasıKarışık,
Açık yürekli mektubun için çok teşekkür ederim. Sınırlı seçenekler konusunda çok haklısın. Bugünlerde dışarıda, bebek mavisi/pembesi ile savaş ve beton grisinin elli tonu arasında salınan bir dünya var. Ancak biliyoruz ki hiçbir şey göründüğü gibi değil, çok şükür.
“Kadın gibi olmak, davranmak tam olarak nedir? Kadınlığın dili ne, davranışı ne?” diye sormuşsun ya, bu sorunun bendeki cevabı “Bilmiyorum”. Ne kadar zor bir soru sormuşsun. Bilmemek, öğrenmeyi denemeye engel değil deyip biraz düşünce uçuşturalım.
Çok romantik ifade edersek; annenin kadınsılığı ile babanın erkeksiliği arasında bir üçüncü olarak alan açma mücadelende, ilmek ilmek çıkardığın desenin renkleri olabilir kadınlık mesela… Anne babanın cinsiyetiyle hiç ilgisi olmayabilir de, mesela çocuk yetiştirmede toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üretmeyen pedagojik yöntemler deneyen Kuzey Avrupa ülkelerinden birindeysen.
Simone de Beauvoir “Kadın doğulmaz, kadın olunur” demişti. Uzun ve dolambaçlı olan bu yolda, erkek egemenliği bizi ezerken, otomatik olarak kadınlığın ilk adetle gelip annelikle taçlanıp menopozla gittiğini düşünmeye programlıyız. Kadın sağlığının, üreme sağlığı olduğunu zannederek yaşlandık bazılarımız. Bazen bin bir umut ve kuruş kuruş biriktirilen parayla, bazen de mecburiyetten olduğumuz meme ve rahim ameliyatları, kadınlığımızı artırmış ya da azaltmış gibi hissederiz. Anne olabilmek için çok zor, acılı olabilen tıbbi ve cerrahi tedavi yöntemlerine gönüllü yazılırız. Oysa doğum sonrası ortaya çıkan bazı ruhsal hastalıklarda görüldüğü gibi, annelikle kadınlığından, hatta insanlığından uzaklaştığını hisseden kadınlar hiç de az değil. Çocuk da yaparım kariyer de masalına inanırız. Beyaz atlı prens ya da süper anne sendromuna, çocuklar evden gidince boş yuva sendromuna yakalanabiliriz. Çeşitli kimyasal maddeleri karıştırıp temizlik yaparken zehirlenebiliriz. Kadın günlerimizde giysimizi kilomuzu, çeşitli emarlarımızı, kan tahlillerimizi yarıştırırız. Bir kadın olarak, hayatta kalmak için cinayet işlemek zorunda kalabiliriz. Bazen komik, acınası bazen de acıklı kadınlık hallerine girip çıkmadan kadın olamayız.
Kadınlık bazen “hanım hanımcık” bazen “erkek Fatma”lık olarak yüzünü gösterse de merak etme, aslında ikisi de sensin 😉 Bazen Yeşilçam filmlerinde adab-ı muaşeret, şan ve dans dersleriyle birlikte, masum küstah ya da fettan rollerde öğrenilir. Bazen de hetero bir erkekle gelir; ne olmadığını görürsün.
Son 8 Mart’ımız da gösterdi ki erkek egemenliği kadınlık seçeneklerini daraltsa da kadınlar tek tek çoğalıyorlar. Dışarıdan sunulanlar yetersiz geldiğinde, kendilerini iç kaynaklarına ve birbirlerine açarak bağlar kuruyorlar. Özgürlük belki de karışıklığa, belirsizliğe tahammül etmekle başlar? Gökkuşağının kadınsı olanla aramızda bütün renkleriyle açması dileğiyle, hoşçakal.
Bazı okuma önerileri:
-Eleştirel Feminizm Sözlüğü (2009) içinde Cinsiyet Farklılığı (teorileri) (Collin F), editör: Hirata H ve ark. çeviren: Gülnur Acar Savran, dipnot yayınları
-Feminizm ve Queer Kuram (2015) Alev Özkazanç, dipnot yayınları
-Kadınlığın Uzun ve Dolambaçlı Yolu (2013), Elda Abrevaya, Bağlam Yayınları
-Kadınlık Kadınlara Nasıl Gelir? (2014), Jacqueline Godfrind, çeviren: Levent Mete, Bağlam Yayınları.