kADIN YAZIsı Festivali doludizgin devam ederken festival ekibinden Sevcan Tiftik ile edebiyatta toplumsal cinsiyet kıskacı ve programa dair söyleştik.
Öncelikle hoş geldin, seni ve ekibi tanımakla başlayabilir miyiz?
Ben Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Genel Sosyoloji ve Metodoloji bölümü doktora öğrencisiyim, aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi’nin parçasıyım. Ekipteki pek çok kişi de Mimar Sinan Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi’nden. İsveç Başkonsolosluğu, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı ile Mimar Sinan Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi olarak bu festivali düzenliyoruz. Suzi Erşahin İsveç Kültür Ataşesi, Victoria Arzu Lejontatel Kültür Ataşe Yardımcısı, Füsun Ertuğ Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’ndan. Seval Şahin ve Sevdagül Kasap MSGSÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden, Sibel Yardımcı, Seran Demiral ve ben Sosyoloji bölümündeyiz. Simla Sunay mimar ve yazar. Ama Seval hocadan itibaren saydıklarımla Mimar Sinan Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi olarak festival bünyesindeyiz. Ayşe Düzkan Güldünya Yayınları’ndan ve Sevgi Çiçek Hilton psikolog olarak aramızda.
Etkinlik serüveni nasıl başladı?
Suzi Erşahin ve Seval Şahin’in tesadüfi karşılaşmasında “bir festival, edebiyat buluşması yapılsa ne dersiniz” şeklinde sohbet gerçekleşiyor ve bu kıvılcımla Seval Şahin bunu Sibel Yardımcı’ya söylüyor. Sibel Hoca da geçtiğimiz yaz Mimar Sinan Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi mail grubumuza bunu iletiyor. 14 Kasım haftası ilgilenenlerle toplanmak üzere konuşup bir araya geldik. Buluştuğumuzda on bir kişi değildik, daha küçük bir ekiptik sonradan büyüdük ve iyi ki de büyüdük. Yüze yakın katılımcı var, ilk başta bu kadar büyüyeceğini hiç tahmin etmiyorduk.
Peki, edebiyatta kadını konuşmak ve etkinliği yapma arzusu tam olarak nasıl bir ihtiyaçla ortaya çıkıyor?
Bunu biz bir araya geldiğimizde de konuşuyorduk. Çok az festival düzenleniyor ama burada asıl dikkat çekici olan edebiyatta erkek egemen bir etkinlik silsilesi olduğu. Türkiye’de edebiyata dair etkinlikler elbette var, fuarlar var ama bunların içinde kadınların birlikte bir araya geldikleri, o başka türlüsü yok. -Tabii kadın söyleminde bulunurken kadın erkek ikiliğindeki, bu ikiliğin belirlediği kadın düşünülmesin, geniş bir spektrum içerisindeki, normların içine sığdırılamayan kadınlara özgü deneyimlerin çeşitliliğinden bahsediyoruz. Kadına dair mücadele ettiğimiz kalıp yargılarını aşan bir kadın olsun ve bu yargıyı da eleştirelim, ortaya dökelim istiyoruz.
Kadınların daha fazla görünür olduğu bir festival, buluşma niyetiyle bir araya geldik biz. Kadın görünürlüğünü arttırmak; özellikle her kuşağı bir araya getirmek ve bu buluşmada gençlere yer açmak, adı çok duyulmamış yazarlara da. Tanınan da tanınmayan da, çok sevilen ana akım yazarlarla birlikte gözden kaçanlar ve daha küçük kitlelere hitap eden yazarlar da bu festivalde olsun istedik.
Ayrıca kadın yazısıyla uğraşanların; sadece yazar, şair değil benim gibi öğrencilerin, akademisyenlerin de olduğu bir buluşma. Yani bize alan açılmayan durumda kendi alanımızı açmak, toplumsal cinsiyet meselesiyle kıskaç içine alınan her türlü durumla mücadele etmek adına bu etkinliği tahayyül ettik.
Edebiyatta hem karakter kimlikleri hem yazar kimlikleri üzerine sadece “erkek olma” halinin eleştirisi diye anlıyorum?
Evet. Hani hep denir ya “kadın duyarlılığıyla yazmış, kadın hisleri var”. Bu kadın duyarlılığı konuşuluyor da erkek duyarlılığını da konuşalım o zaman. Dolayısıyla kadın duyarlılıklarının sergileneceği bir festival olarak düşünülmesin. Hep aradan çıkar: kadınca sesler. Özcü bir yaklaşımda bulunmak istemiyoruz kesinlikle ve özcü bir kadın yazısı değil derdimiz. Queer, lgbti bütün kimlik ve yönelimlerin genişliğiyle kadın.
Festival ismine nasıl karar verdiniz?
Tülay Bilginer’in satırlarından yola çıktık festivali adlandırırken, kendisinin “alın yazısı değil kadın yazısı” diye bir kitabı var. Oradan alarak bunu kadın yazısı yaptık zaten harflerle de oyunlar oynadık “kADIN YAZIsı” şeklinde.
Bir de en çok sorulan soruyu da buradan cevaplamış olayım 🙂 Kadın yazısı başlığı görüldüğünde erkekler katılamıyor mu soruları geldi. Erkek katılımcı yok mu gibi sorular ki biz buradan, programın incelenmediğinin farkına vardık 🙂 Erkek katılımcılarımız var tabii ki ve herkese açık etkinliklerimiz. 8 Mart etkinlikleri peşinden çıkan erkekler gelsin mi gelmesin mi tartışmasında, diyoruz ki gelsinler tartışalım. Bütün oturumlar etkileşimler halinde geçiyor ve tartışmalar için açık bir zemin var.
Oturum başlıklarını nasıl planladınız?
Festivali tasarlarken sadece basılı kitap, kurmaca metin üzerinden giden bir program düşünmedik. Yazının olduğu her yer, nitekim performanslar da var ( Didem Erk&Şafak Çatalbaş | Pulsuz, Mavi, İki ve Esen Kunt | Yok Yerler: Foto Febüs performansları ), basın yayın da, online platformlar da buna dahil. Akademi, yazarlar, şairler, grafik roman, hafıza yürüyüşleri yani yazıyı barındıran ve içerisinde kıstırıldığımız, kadın kimliği içerisinde bizi hapseden, bizim yayıldığımız her alanı dahil edelim dedik. Böyle bir çeşitlilikte seyretsin istedik. Birleştiren ortak payda yazı diyebiliriz.
Daha çok imkanımız olsaydı televizyonu da katmak isterdik fakat tamamen gönüllülük ile yürüyen bir etkinlik. Süre çok kısıtlı, mekân sınırı da var tabii. 10 gün dolu dolu etkinlik, daha da genişletmek isterdik, dahil edemediğimiz konu başlıkları var tabii ve çağıramadığımız pek çok isim içimizde ukde. Bir yerde durmak gerekiyor hakikaten ☺
Özellikle ilgimi çeken birkaç oturum var belki onları açmanı isteyebilirim. Toplumsal cinsiyeti inşa etme sürecine yardımcı olan, normu besleyen çocuk ve gençlik edebiyatı konusu mesela?
Pazartesi günü Melek Özlem Sezer, Fatih Erdoğan, Sassa Buregren, Süleyman Bulut’un katıldığı bir etkinlikti. Denetlemek çok hoşlandığımız bir şey olmasa da, denetlenebilirlik çocuk edebiyatında özellikle gözetmemiz gereken bir durum. Toplumsal cinsiyeti inşa biçimlerine bakmak anlamında bahsediyorum, ağaç yaşken eğiliyor ve biz bu ağacı yaşken eğerken normları nerede bırakıyoruz? Melek Özlem Sezer, “ben ve birçok sevdiğim yazar [Dünya edebiyatından bahsediyor] masalları ters yüz etmeye çalışıyoruz”, diyerek tercih ettiği yöntemlerden birini söyledi. Diğer katılımcılardan Süleyman Bulut da atasözlerinden örnekler verdi, gelenekten de beslenen dilimize pelesenk olmuş atasözlerinden. Bunların ters yüz edildiği ve sınırlarının aşındırıldığı bir alan olarak gerçekten çocuk edebiyatı bir sürü malzemenin olduğu bir yer. Mesela Fatih Hoca bahsetmişti ders kitaplarının denetlendiğini içimizi kanırtan bulgularla karşılaştığımızı.
Bu normu en başta kırmak gerek çünkü çocuğun hayal dünyası, büyümesi hep bu normlara paralel ilerliyor. Oraya ne konduğu çocuğa nasıl bir hayal dünyası çizildiği çok önemli ve bunu yazar, bizim normlarımız çiziyor. O yüzden bu oturum mutlaka olsun dedik. Ayrıca katılımcılar arasından İsveçceden çevrilen tek kitap Sassa’nınki ama önümüzdeki günlerde güzel bir haber var Güldünya Yayınlarından Jessica Schiefauer’ın Oğlanlar olarak çevrilen kitabı dağıtıma çıkacak ve bu kitapta trans bir çocuk karakter var.
Edebiyatta aşk ve cinsellik paneli var cuma günü, ben özellikle heteroseksizm eleştirisi görmeyi tahayyül ediyorum ama nasıl bir çerçevesi olacak?
Karşı cinse yönelim, hemcinse yönelim, cinselliklerde farklılığın, çeşitliliğin de tartışılacağı bir panel olacak. Hegemonya hemcins aşkında da kurulan bir şey. Buna paralel olarak ne kadar eserde biz cinselliği görüyoruz? Açık bir biçimde cinsellik anlatısı olan metinler var ama bunlar ne kadar konuşuluyor, tartışılıyor? Hemcins aşkının, cinselliklerinin de özellikle.
Örneğin Suat Derviş’teki aşkın çalışılmadığını, bunu konuşmadığımızı gördük. Suat Derviş oturumunda Senem Timuroğlu’nun işaret etmesiyle. Derviş’in çok ilginç karakter yaratımları var. Sadece ona bakıldığında bile, edebiyatta kadın yazarın ya da kadın karakterlerin içerisinde olduğu cinsellikler ya da çizdiği aşkların yeterince tartışma konusu edilmediğini görüyoruz.
16 Mart 2018 Cuma “Edebiyatta Aşk ve Cinsellik” forumunda tüm bu konuştuğumuz aşkların ve cinselliklerin tartışılması hedefleniyor. Sevgi Çiçek Hilton ve Elisabeth Hjorth’un katkısıyla genişleyecek.
Yani arzuları, hırsları, hayalleri, fikirleri olabilen ki bin bir biçimde aşk yaşayabilecek olan kadın tasviri nerede sorusunun sorulması gibi?
Tabii birçok edebiyat metninde mevcut ve bu kabuk kırılmış durumda. Ama önemli olan bunların kırıldığının belki farkında olmayan ya da bunun üzerine yazıp çizip düşünmediğimiz ya da bunlara tartışma alanı açılmadığından dolayı bunun kırılımını, nasıl bir şey vardı da kırıldı, neye evrildiyi konuşamadığımız, tüm bunların tartışılacağı bir oturum olması temennimiz.
Kadın yazısında her zaman kırılma var, kabuk çatlatan yaratımlar var. Cinselliğin, cinsel yönelimlerin, kimliklerin, bedenlerin ele alındığı karakter yaratımları var. Düpedüz sadece karakter, doğrudan edebiyat üzerinden konuşuluyor gibi değil de yazının bizi birleştirmesiyle yayın politikası da, edebi metni de, politika da, aktivizm de…
Kırılmadan bahsediyoruz ama ya sansür- otosansür meselesi?
Sansür meselesi evet. Yazarlar kendi deneyimlerini aktardılar ve birkaç oturumda dile geldi sansür – otosansür meselesi. Fark ettik ki “ben kendime otosansür uyguluyorum” diyen yazar da var ama bu otosansürü uygularken sansürü işleten değil hâlâ kırıcılığı gösteren ve ben bu normun parçası olmadan bunu nasıl aktarırım ve metin nasıl dolaşıma girer diye düşünerek. Yayınevi deneyimini anlatan olmadı ama kendi yazma deneyimini paylaşanlar oldu daha çok, teşekkür ediyoruz hepsine. Benim genel izlenimim şimdiye kadar konuşulanlar için söylüyorum sadece, sansür mekanizmasının çok parçası değiller. Otosansürü de çok küçük ölçüde yine kabuğu kıracak şekilde yapıyorlar. Hatta otosansür yaratıcılığı besledi mi, bu da konuşuldu. Türkiye ve İran sineması örneği verildi. Bu arada sansür meselesi 16 Mart Cuma oturumlarında daha çok konuşulacak sanıyorum.
Son iki gün özellikle heyecan verici hangi birini sorayım bilemiyorum. Konuşmacılarından biri olarak biraz da ekofeminizm oturumundan bahseder misin?
Hafta sonları özellikle dolu dolu 🙂 Ekofeminist yazın alanında İpek Şahbenderoğlu Sevgi Soysal üzerine ve Simlâ Sunay ise daha geniş bir pencereden alıyor; Sevgi Soysal ile başlayıp Latife Tekin, Leylâ Erbil ve Deniz Gezgin’e kadar gelen farklı nesiller hakkında konuşacak. Bildiğiniz üzere bu alanda çok sayıda inceleme yok ve ekofeminist eleştiri konusunda hepimizin açlığı, beklentisi var. Benim de planladığım konuşma bu yönde. Alana bir küçük katkı sunabilirsek, ne mutlu.
Benimki daha dar bir yerde kalıyor, tek bir esere Sema Kaygusuz’un “Yüzünde Bir Yer” romanına odaklanacağım. Başka bir ekofeminizm mümkün veya başka bir ekoeleştiri mümkün diyerek. Queer ekofeminizm ve insansonrasını da insanöncesini de içine alan doğadaki her bir zerre, her bir ruh, her bir maddenin de yeryüzünün parçası olduğuna ve edebi metinlerin daha ziyade insanı merkeze aldığına dikkat çekerek, metinleri böyle bir gözle eleştirel perspektiften okumamız gerektiğini vurgulayacağım. Bu çalışmalar dünyada mevcut fakat Türkiye’de bir elin parmağını aşmıyor bu başlıkta yayımlanmış kitaplar.
Nasıl bir feminizm sorusunu ekofeminizmde de sormak gerekli ve eleştiri alanında da bir şeyleri dışarıda bırakmamalıyız. Sadece radikal feminizmle ilerleyen bir süreci yok ekofeminist okumaların. Dolayısıyla queer teori ile birleşen bir ekofeminizm, türcülük karşıtı ve insansonrası çalışmalarını da kapsayan bir eleştirel bakışla bunların yapılması gerekir diye düşünüyorum. Tabii Kadın Yazınında Başkalaşan Bedenler, Cinsiyetler, Türler ile Bilimkurgu, Siborg, İnsansonrası panelleri ile daha geniş bir tartışma açılacak.
Hafta sonu bol bol görüşeceğiz o zaman 🙂 Bir de projenin devamı veya tamamlayıcı gibi başka bir plan var mı?
Bu Kadın Yazısı Festivali, festival haline geldi. Çünkü çok heyecanlıyız kıpır kıpır olsun dedik ve festival o canlılığa tam oturan bir isimdi. Bu ilk konuşulduğunda İsveçle edebiyat buluşması olarak başlansın belki devamında başka ülkelerle yapılır diye düşünüldü. Bu kadar uzun bir etkinlik düşünülmüyordu tabii ☺. 10 gün ve 5 farklı mekânda gerçekleşiyor şimdi. ( Bu arada programa sonradan eklediğimiz Pera Müzesi kafeteryasında gerçekleşecek 5 Çayı Şiir Okuması ile yedinci okumamızı yapmış olacağız.)
“Biz etkinliklere katılamıyoruz, kayıt alıyor musunuz” veya “bunlar yazılı paylaşılacak mı” diye sorular geliyor. Gelemeyen kimse üzümesin, orada bulunma heyecanı bambaşka ama kayıtlarımız alınıyor ve bu kayıtların yayınlanması yönünde planımız var. Bir yandan da kitaplaştırılması veya online bir platformda paylaşılması düşünülüyor. Fakat bunların hepsi ayrı bir zaman gerektiriyor. Festival bittikten sonra yine uzun uzadıya üstüne düşünüp yola koyulacağız.
Eklemek istediğin başka bir şey var mı?
Emek veren çok fazla isim var. Tam bir kadın dayanışması sonucu çıktı bu festival. Kimsenin ismini atlamak istemiyorum ☺. Kadın Kadına Mülteci Mutfağı’na Ülfet Taylı’ya Bengü Vahapoğlu’na, Başak Horasan Özocak ve Behzat Taş’a desteklerinden ötürü teşekkürler. Ayrıca katılımcıların desteğini de atlamayayım ☺ Bir de henüz yayımlanmayan metinlerinden açılış gününde okuma yapan Latife Tekin’e sonsuz teşekkürle. Katılımcılara böylesine büyülü, tarihi anlar yaşattıkları için herkese ayrıca teşekkür ediyoruz.
Böyle bir festival düzenlediğiniz ve bu söyleşi için de ben özellikle çok teşekkür ederim.
Festival boyunca sürecek atölye kayıtları maalesef dolmuş durumda ancak bütün etkinlikler herkese açık ve ücretsiz, program ve oturumlar hakkında ayrıntılı bilgi için: www.kadinyazisi.com