WOW – Dünya Kadınlar Festivali İstanbul’un üçüncü edisyonundaki panelde, Brezilya’dan aktivist ve araştırmacı Renata Peppl favelalarda yürüttükleri çalışmaları paylaştı. Bu edisyon, 2-3 Mart 2024 tarihlerinde British Council tarafından Beykoz Kundura ortaklığı ve Birleşik Krallık merkezli WOW Vakfı iş birliği ile hayata geçirildi.
Renata on yılı aşkın bir süredir, 2000’lerin başından beri Rio favelalarında faaliyet gösteren feminist bir örgüt olan Redes de Maré’deki kadınlarla birlikte çalışıyor. Faveladan kadınlar, siyah kadınlar ve yerli kadınlar; eski bir asker ve aşırı sağcı popülist bir siyasetçi olan Jair Bolsonaro’nun 2018 yılında Brezilya’da iktidara gelmesinin ardından, feminist, LGBTİ+ ve ırksal adalet hareketlerinin yanı sıra yerli hareketleri ve ekoloji hareketlerine yönelik sistematik saldırılarda bulunan aşırı sağcı dünya liderleri arasında yerini alan bir figür olarak tanınmaya başlayan Bolsonaro liderliğindeki hükümete karşı mücadelenin ön saflarında yer aldı. Bolsonaro’nun 2022 seçimlerinde Lula da Silva tarafından yenilgiye uğratılmasının ardından, Brezilya’daki kesişimsel feminist hareketler günümüzde hem Brezilya hem de Latin Amerika siyaseti için giderek daha önemli hâle geliyor. Renata ile Rio favelalarında örgütlenmeye başlayan ve bugün ülkenin geri kalanında çok daha geniş bir etkiye sahip olan feminist öz-örgütlü bir grup olan Redes de Maré hareketi hakkında konuştuk.
Brezilya’da favelalardaki feminizm hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? Nasıl ortaya çıktı, ana öncülleri nelerdir?
Bugün Brezilya’daki feminist hareket, daha önceki dönemin feminizminin marjinalleştirilmiş ya da çeper topluluklardan gelen insanların ihtiyaç ve taleplerini ele alamadığını ya da kavrayamadığını ileri sürmekte. Dolayısıyla, Brezilya’daki feministlerin bu eleştirel kesimleri, ülkede yürüttükleri feminist çalışmalar için yeni teoriler ve yeni yollar bulmak üzere kendilerini yeniden örgütlüyor. Bunların çoğu favelalardan, yerli kadınlardan ve özellikle de siyah diasporadan gelen kadınlardan oluşuyor. Konuşmamda Brezilya’nın bir tecavüzden doğduğuna dair o güçlü cümleyi kurmuştum. Bir bakıma ülkenin tüm melezleşmesinin, kadınlık ve erkekliğin inşasının yerli kadınlara ve köleleştirilmiş siyah kadınlara tecavüzden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yani Brezilya’nın iktidar yapısının tamamı, bugün içinde yaşadığımız toplumu yaratan baskı ve sömürgeleştirme üzerine inşa edilmiştir. Kölelik kaldırıldığında, en çok acı çekenler siyah diaspora ve yerli kadınlar oldu; çünkü özgürlüğüne yeni kavuşmuş bu kadınları destekleyecek hiçbir kamu politikası ya da planı yoktu. Zor koşullarda çalıştırılıp dayak yemelerine rağmen başlarını sokacak bir çatıları ve yiyecekleri olan köleleştirilmiş kadınlar, birdenbire sokaklarda özgürce dolaşmaya başladı. Peki böyle bir durumda ne yaparsınız? İşte favelalar, toplum içinde son derece marjinalize edilmiş bu toplulukların maruz kaldığı aşırı baskı ve aşırı kaynak yoksunluğu geçmişinden doğmuştur. Feminist hareket Brezilya’ya, yurtdışında eğitim görmüş ya da bilgiye erişimi olan bir grup elit beyaz kadınla birlikte geldi. Beraberinde Avrupa kökenli kavramları da getirdi. Yani bir bakıma favelalardaki kadınlar zaten feminizm yapıyorlardı. Çünkü taban örgütlenmelerinde çalışarak kendi geçimlerini sağlamaya çalışıyor, hayatta kalmak ve geçimlerini sağlamak için mücadele ediyor ve maruz kaldıkları tüm şiddete karşı direniyorlardı. Dolayısıyla, favelalardan gelen kadınlar, yerli ve siyah kadınlar, yüksek eğitime erişmeye başladıklarında, Brezilyalı kadınlar için sömürgesizleştirilmiş feminizm modelini yaratmak için bildiğimiz feminizmi reddettiler. Toplumumuzu yapılandıran tüm farklı perspektiflere ve kesişimsel katmanlara duyarlı olmaya çalıştılar. Irk, sosyoekonomik farklılaşma ve eşitsizliklerin yanı sıra din konusuna da odaklandılar. Brezilya, ülkeye gelen köleleştirilmiş insanlardan oluşan bu büyük düzen üzerine kurulmuştur ve din de epey parçalıdır. Brezilya’daki en büyük dinlerden biri – biz Hristiyan bir ülkeyiz, aslında dünyanın en büyük Hristiyan ülkesiyiz – bir Afrika dini olan Candomblé’dir. Candomblé, Brezilya’ya köleleştirilmiş Afrikalılarla birlikte geldi; ancak diğer her şey gibi Brezilya Hristiyanlığı ile karışarak kendi başına bir din haline geldi. Candomblé’nin dinî gereklerini toplu olarak yerine getirenler siyahlar olduğu için dinle ilgili bir önyargı katmanı da oluştu. Brezilya’daki yasalar bu kadınları gözetmek için yapılmamıştır. Brezilya’daki yasalar bu kadınlara hizmet etmiyor. Kendilerini siyah ya da melez olarak tanımlayan en büyük nüfusa sahibiz. Nüfusun %54’ü siyah ya da melez olduğunu iddia ediyor. Ancak bu insanlar Copacabana’da ya da Ipanema’da yaşamıyor. Bu insanlar çoğunlukla çeper topluluklarda yaşıyor ve bu nedenle yasalar onlara hizmet etmiyor. Kadınlar kendi toplumlarındaki çalışmalarını taban örgütlenmeleri şeklinde yürütüyor. Bu tabloyu değiştirmek için çeşitli şekillerde kendi kendilerini örgütlüyorlar. İşte bu yüzden, yeni dalga feministler ve akademisyenler ile diyelim ki geleneksel geçmişten gelen feministler arasında çok fazla sürtüşme var.
Bu, beyaz feministleri hedef alan eleştirilere benziyor.
Evet, bu bir şekilde ABD’de beyaz feminizme yöneltilen eleştirilere benziyor. Ancak kanımca Brezilya’nın kölelik ve yerli halklara yönelik soykırım mirası bu sürtüşmeyi başka bir boyuta taşıyor. Brezilya’da filozof Djamila Ribeiro tarafından ortaya atılan bir terim var. Kendisi inanılmaz bir siyahi kadın ve filozof. The Place of Speech (Konuşmanın Yeri) adlı bir kitap yazdı. Bu eserden sık sık alıntı yapılıyor ve ona referans veriliyor. Yaşanmış deneyime sahip olmayan insanların bizim adımıza konuşmasını istemiyoruz. Kamu politikaları hakkında düşünürken ya da bir hareket örgütlerken müttefiklerimizin olması, istediğimiz bir şey diyor. Bununla birlikte, taleplerimizi bizzat kendimizin ortaya koyabileceği bir alana sahip olmak istediğimizi ekliyor. Bu kadınların söylediği de bu.
Sizin de bir parçası olduğunuz hareketten, Redes de Maré hareketinden bahsedebilir misiniz? Redes de Maré favelalarda yaşayan kadınlar tarafından mı kuruldu?
Aynen öyle. Gösterdiğim resimlerde Redes de Maré’nin kurucusu Eliana da var. Kendisi Rio’ya sanayileşme döneminde gelen kuzeydoğulu göçmen bir ailenin kızı ve yollar inşa ederek kente ulaşımın önünü açmışlar. Ancak o zamanlar Rio’da yaşayacak yerleri yok ve kentin dış mahallelerine itilmişler. Fotoğraflarda gördüğünüz o bölgeye ayak bastıklarında, sadece “suyun üzerinde evler” varmış. Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yokmuş. İşte bu kadınlar, bu bölgenin de kentin bir parçası olduğunu savunmak için örgütlenmeye başladı. Burada yaşayan insanlar var, bu yüzden hükümetten bir adım/aksiyon bekliyoruz dediler. Bölgeye kanalizasyon ve elektrik altyapısı gelene kadar ve bir ilkokul yapılana kadar belki 20-30 yıl mücadele ettiler. Ülkedeki ayrımcılığın boyutu hakkında bir fikir vermek gerekirse, 140.000 kişinin yaşadığı Maré, 2015 yılına kadar Google Haritalar’da yoktu. Google Haritalar’da gri bir bölgeydi. Yani bu, görünmez olduğunuzu, var olmadığınızı, sizi kentte görmek istemediklerini beyan etmek gibi bir şey.
Böylece Eliana ve tüm kadınlar -Maré o zamanlar zaten mevcuttu- taleplerini önce hükümete yönelttiler, ardından da uluslararası alanda Google’ın dikkatini çekmeyi başardılar. Her bir sokağın haritalanmasını, bir posta kodu ve bir isim verilmesini talep ettiler. Eğer posta kodunuz yoksa nasıl mektup alacaksınız ya da bir televizyon aldığınızda nasıl adresinize teslim edilecek? Bunun günlük hayatları için önemi çok büyüktü ve gerçekten de kendilerini örgütlemeyi başardılar. Artık Maré posta kodlarına ve sokak isimlerine kavuşmuş durumda ve bunlar Google’da yer alıyor. Eliana, Google Haritalar’ı ilk açtığında ve sokakların gerçekten orada olduğunu gördüğünde çok duygulandığını söyledi. Feminist pratik -ve bence tüm taban hareketleri- somutlaştırılmış metodolojiler dediğimiz şeyle ilgilidir; bu da bölgeye gitmek, yerli kadınları bir araya getirmeye çalışmak ve harekete geçirmek anlamına gelir. Bu insanların normalde en temel haklara erişimi yok. Örneğin, polis bu topluluklara karşı çok sert davranıyor ve bu mahalleler uyuşturucu baronları ve milisler tarafından yönetiliyor… Favelaların farklı bölgeleri farklı silahlı gruplar tarafından kontrol ediliyor. Maré’nin bulunduğu favelada iki bölge uyuşturucu baronları, diğer bir bölge ise milisler tarafından yönetiliyor.
Peki kim bu gruplar?
Onlara “paralel polis” diyebiliriz. Çünkü normalde, polis favelalara girmez. Ne zaman bir çatışma ya da karşı karşıya gelme olsa, polis çok şiddetli bir şekilde favelalara girip ölümlere ve haksız tutuklamalara sebep oluyor. Favela sakinlerine her zaman böyle davranıldığı için, polisin arama izni olmadan evlerine giremeyeceğini kimse bilmiyordu. Bunun normal bir prosedür olduğunu düşünüyorlardı, bu yüzden de haklarını aramıyorlardı. Maréli kadınlar kapı kapı dolaşıp “burası benim evim, giremezsiniz” mesajları yazan afişler astı. Bu tabandan gelen bir eylemdi ve bana göre aynı zamanda son derece feminist bir eylemdi. Eğer bir favelada yaşayan siyah bir çocuksanız, bu silahlı gruplar yüzünden 25 yaşına gelmeden ölme ihtimaliniz çok yüksek. Ve bu topluluklardaki kadınlar, hiçbir zaman bu şiddeti en çok yaşayan insanlar olarak düşünülmüyor. Hep ölen erkekler üzerinden konuşuluyor ama aslında bu ölümlerin yasını tutan kadınlar, anneler, eşler ve kız kardeşler var. Anneler, oğulları gözaltında öldürüldüğünde nasıl bir yol izleyecekleri konusunda hiçbir bilgiye sahip değil. Böyle bir durumda ne yaparsınız? Favela içinde polis karakolu yok. Oğlunuzu polis öldürmüş olabilir, peki böyle bir durumda kimi ararsınız? Bu kadın hareketi, Maré Kadın Evi, onları örgütlemeye çalışıyor. Tüm topluluğun üyesi olduğu bir WhatsApp grupları var. Hepsinin numaraları var. Polisle bir karşılaşma olduğunda yaşanabilecek insan hakları ihlallerini bildirmeleri için toplumu eğitiyorlar. Kadınlar cinayetleri bildirmek için adli yardım alıyor.
Dolayısıyla, faaliyetler mevcut durum ve onlarla bağlantılı taleplerle şekilleniyor.
Her şey, kadınların iletişim kanalları üzerinden iletilen veya yürüttükleri farklı programlar aracılığıyla yaşadıkları yerlerden gelen talepler ışığında, acil sorunları bizzat kendilerinin tespit ettiği bir sistemle yürütülüyor. Daha sonra da bunun etrafında veri ve kanıt oluşturulmaya çalışılıyor.
Redes de Maré’nin kullandığı kritik ve önemli stratejiden bahsettim. Bu strateji, bu topluluklar ve bu kadınlar hakkında araştırma yapmak ve veri toplamak üzerine kurulu, çünkü bir hareket olarak iddialarını ve taleplerine altlık oluşturacak hiçbir done yok. Bu kadınlara yönelik sağlık hizmetlerinin eksikliğine ve bunun etkilerine dair hiçbir veri yok; bu kadınlara yönelik eğitim hizmetlerinin eksikliğine ve bunun etkisine dair hiçbir veri yok. Yirmi yıl önce Brezilya’daki antropologlar dışında kimse favelaları, çeper toplulukları ya da yerli toplulukları araştırmıyordu. Onlar da toplumsal sorunlara feminist bir bakış açısıyla yaklaşmıyordu. Bu nedenle, hükümetin tepkisizliğinin, bu nüfusun ihtiyaç ve taleplerine yönelik kamu politikalarının eksikliğinin bu bölgeye ne yaptığını göstermek için ortaya konabilecek veriler üretmek çok önemli. Ve bu toplulukları, bu yerleri görmezden gelemezsiniz. Çeper topluluklarda 1.300.000’den fazla insan yaşıyor, bu çok fazla insan demek. Ve bu sadece Rio de Janeiro’daki nüfus. Yani Brezilya genelindeki durumu tahmin edebilirsiniz. İşte bu yüzden, kadınlar amaçlarına ulaşmak için verileri kullanıyor.
Kendi verilerine dayanarak, kamu politikalarının görmediği bu insan grubuna yönelik politika önerileri geliştirmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla onlar için veri üretmek çok önemli. Maré’deki kadın örgütlenmesinin Rio de Janeiro’nun kamu politikasını değiştirme konusunda fark yarattığı birkaç vaka anlatabilirim. Örneğin, kolluk faaliyetleri, üreme hakları, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi konularda yapılan bildirim ve raporlamalar. Eliana ve Maréli kadınların kentin bu bölümünün çehresini değiştireceğine inandıkları en önemli konu da eğitim. Daha fazla kadının yüksek öğrenim görmesini sağlamak için çok güçlü bir programları var. Bu sayede, daha fazla kadın örgün eğitime erişebiliyor ve güçlerini birleştirmek için topluluğa geri dönüyorlar. Eliana’nın elinde net bir rakam yok ama ben şahsen bu kurslarda eğitim alarak üniversiteye girmiş olan çok sayıda kadın tanıyorum. Brezilya’da üniversiteye girmek için bir sınava girmek zorundayız. Maré de sınav için bu hazırlık kursunu sunuyor. Ve mezun olduktan sonra Maré’de çalışmak için geri dönüyorlar. Panel sunumunda, resimlerini gördüğünüz kadınların çoğu aslında Maré’de doğup büyümüş, yüksek öğrenim görmüş, geri dönmüş ve halen örgütün bir parçası olarak çalışıyor.
Elbette tüm nüfustan bahsetmiyoruz. Redes de Maré faaliyetlerine başladığında favelalarda eğitim oranı %0,5 ile ülkenin diğer bölgelerine kıyasla çok düşüktü. Programın ardından, yirmi yıl sonra, bu oran neredeyse %6 oldu. Bu yükseliş oranı çok büyük gözükmeyebilir, ancak ulaşım, mali zorluklar ve önyargı gibi erişimin önündeki engeller ve tüm zorlu katmanları düşünürseniz, bu oldukça büyük bir başarı ve önümüzdeki tabloyu değiştiriyor.
Bu kadınların Brezilya’daki feminist hareketin şekillenmesindeki etkisi nedir?
Brezilya’da feminizmi değiştirenler bu örgütlerde ve kolektiflerde gördüğünüz kadınlardır. Siyah feminizm, yerli feminizm ve çeper feminizm kavramlarını anlayan tabandan feminizm ile Brezilya’daki feminist pratiğin görünümünü değiştiriyorlar. Eşitliğe ulaşmak için şu anda ihtiyaç duyulan feminizm tipleri bunlar. Beyaz feminizm harika, kesinlikle çok şey yaptı. Ancak, beyaz kadınlar olarak siyah bir kadının yaşadığı deneyime sahip değilsiniz, bu toplumun karşı karşıya olduğu sorunların farkında değilsiniz. Dolayısıyla, bu toplulukların kesişimini, sorunlarını ve ihtiyaçlarını gerçekten anlamak için ekstra bir çalışma katmanına ve ekstra bir aktivizm katmanına ihtiyacımız var. Bu insanlar kendi adlarına konuşmaya çalışıyorlar. Beyaz feministlerden geride durup izlemelerini istemiyorlar, aslında bize diyalog kurabileceğimiz bir alan verin ve sizin mücadelenizden ve hareketinizden edinemediğimiz şeyler hakkında konuşalım diyorlar. Ve bu zorlu bir durum, çünkü dediğim gibi çok fazla sürtüşme var. Brezilya gibi bir ülkede ideal olan, kadınların ülkede karşı karşıya kaldığı tüm adaletsizlik ve eşitsizliklere cevap verebilmek için kadınların yürüttüğü hareketlere çok katmanlı bir yaklaşımdır.
Bir başka soru da feminizmden ne anladığımızla ilgili. Sahip olduğumuz feminist bilgi sadece bir anlayış ve bir vizyondur. Elbette evrensel bir vizyon var: tüm kadınlar, eşit haklar istediğimizde, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin sona ermesini istediğimizde vs. hemfikir olabilir. Ancak, eşit haklara erişim veya toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin engellenmesinin önündeki engeller, işin doğası gereği, farklı ırk ve din deneyimlerine göre değişiklik gösterebiliyor… Örneğin, Türkiye’deki Kürt kadınların, Türk kadınlardan tamamen farklı olabilecek siyasi ve sosyoekonomik arka planları nedeniyle devlet şiddetini veya toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti farklı düzeylerde deneyimlediklerini tahmin ediyorum. Tabandan gelen eylemler bazen daha fazla kadının direnmek için örgütlenmesi anlamına geliyor -direnmek büyük bir kelime- çünkü hükümetin yaptıkları yetersiz. Direnmek için kendi başa çıkma mekanizmalarını geliştiriyorlar. Ben bunun da feminizm olduğunu düşünüyorum. Tüm teorileri ve metodolojileri bir kenara bırakırsak, kadınların kendilerini korumak ve her gün gördükleri şiddete karşı çeşitli şekillerde direnmek için kendi kendilerini örgütlemeleri… Bugünlerde Brezilya’daki bu feminist grup için, kendi kendini yöneten taban örgütlenmesi feminizm olarak kabul ediliyor. Bu topluluklardaki çoğu kadın pratiklerini feminizm olarak görmese de bunu uyguluyor; kendilerini ve ailelerini örgütlüyor ve koruyor, direniş inşa etmeyi başarıyor ve eşitlik taleplerini tabandan dile getiriyorlar.
Söyledikleriniz, bu kez bilgi üretiminin dinamiklerine yöneltilmiş başka bir yapısal müdahale gibi görünüyor. Çünkü kendi favelanızda bulunuyorsunuz ve gözlemliyorsunuz, tanımlıyorsunuz, kendi ihtiyaçlarınızı adlandırıyorsunuz ve verileri analiz ederken ve toplarken kendi kategorilerinizi kullanıyorsunuz. Ve günün sonunda bu çok güçlendirici bir uygulama; çünkü bir başkasının kategorilerini, soyutlamalarını veya bakış açısını alıp kullanmıyorsunuz, kendi deneyiminizden yola çıkıyorsunuz. Favelalarda bu bilgiyi üreten kadın grupları ile ülkedeki diğer feministler arasında ne tür ilişkiler kuruluyor? Ve bu bilgi temsil politikasına nasıl dönüşüyor?
Kesinlikle. Bugün Brezilya’daki bu kesişimsel feminizm, muhtemelen dünyadaki en örgütlü feminist hareketlerden biri. Ülkenin yapısal yönetiminin her bir parçası için bir plan var ve siyaset de bunun çok güçlü bir unsuru. Örneğin siyasete farklı deneyimlere ve farklı geçmişlere sahip daha fazla kadın kazandırabilmek için örgütlenen ve birlikte strateji geliştiren çok sayıda kadın var. Marielle Franco’nun ardından yapılan eylem mesela. Kendisi Maréliydi, faveladan geliyordu. Belediye meclisi üyesiydi ve siyasi bir etkinliğin çıkışında öldürüldü. Bu cinayetin arkasında kimin olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Bu, insanların siyah lezbiyen bir kadının varlığından ne kadar rahatsız olduklarının bariz bir göstergesiydi. Faveladan gelen, siyaset yapan ve bu toplulukların hakları için bu alanları talep eden siyah lezbiyen bir kadındı. Bu da aslında milislerle, polisle uğraştığı anlamına geliyordu… Dolayısıyla Marielle’in ölümü feminist harekette bir dönüm noktasıydı, çünkü herkes “Tek ses çıkarmak için gerçekten örgütlenmenin ve birlikte olmanın zamanı geldi. Artık bunun olmasına izin veremeyiz.” diye düşündü.
Siyasi açıdan, bu aşamada kadın temsilcilerin oranı çok düşük. Ulusal Kongre’nin yaklaşık %15’i kadınlardan oluşuyor ki bu çok düşük bir rakam. Ancak önceki yıllara kıyasla epey yüksek. Dolayısıyla hızlı bir değişim var ve bu değişimin çeper topluluklardaki kadınların liderlik ettiği örgütlerden geldiğini söyleyebilirim. Bence şu anda biraz geride durmaları ve işbirliği yapmaları istenen beyaz feministlerle ilişkiler konusunda da çok şey oluyor. En alttan başlayıp yukarıya doğru ilerlememiz gerekiyor, dolayısıyla buradaki talep mevcut taban hareketine alan açmak. Şu anda duyduğumuz sesler yerlilerden, siyahlardan ve çeper topluluklardan geliyor. Ve insanlar buna kulak veriyor, en önemli şey de bu. Son on yıl bu anlamda inanılmazdı. Marielli Franco 2018 yılında öldürüldü ve bu, hem siyasetteki kadınlar hem de ülkedeki feminizm için bir dönüm noktası oldu. Kendisi, ülke gündeminde yer bulamayan pek çok mesele için mücadele etmişti.
Konuşmanızda, favelalarda yaşayan kadınların yerleşik deneyimlerinden türetilen bir kavram olarak beden-sahası kavramından bahsettiniz. Bu kavramı ve kente ilişkin talep, iddia ve politikalarda nasıl yer aldığını biraz daha açabilir misiniz?
Kadınların bedenleri kentte gezinme biçimimizdir. Ve bir erkeğin deneyiminden tamamen farklıdır. Bu kadınların kent deneyimleri tamamen farklı. Örneğin, kadınlarla favelalarda şiddete resmî/gayri resmî olarak direnmenin yollarını nasıl bulmaya çalıştıklarına dair bir araştırma yaptığımızda, polisin önemli bir unsur olmadığını gördük.
Örneğin, kadınların favelada yürürken Rio de Janeiro’daki diğer mahallelerde yürürken olduğundan daha rahat hissettiklerini keşfettik, çünkü kendilerine faveladan biri olarak bakıldığını ve yargılandıklarını biliyorlardı. Dolayısıyla temelde farklı bir algıya sahipler. Farklı bir sosyal arka plandan geliyorlar ve bu nedenle kenti farklı bir şekilde görüyorlar. Dolayısıyla, çoğu durumda favelalarında kendilerini Rio de Janeiro’da dolaşmaktan daha güvende hissettiklerini söylediler. Kentin diğer bölgelerinde yürürken kendilerini güvende hissetmiyorlar, çünkü kentin kendilerine ait olduğunu hissetmiyorlar. Ben bu deneyimlere asla sahip olamayacağım ve olabileceğimi iddia edemeyeceğim için mücadelede onlara katılmak için onların seslerini duymam lazım.
Kent demişken, Türkiye’de biz de feministlerin bir kentten ne beklediğini, en çok da yerel seçimler söz konusu olduğunda, tartışmaya çalışıyoruz. Bir de favelaların ve favelalardaki feminist hareketlerin yerel siyasete etkilerini sormak istiyorum. Kente kıyasla nüfus yüzdesi nedir?
Sadece Rio’da 1.300.000 kişi favelalarda yaşıyor.
Rio de Janeiro’nun nüfusu kaç?
Altı milyon.
Yerel seçimlerin etkisi nedir?
Yerel seçimler, son 20-30 yılda kadınların farklı düzeylerde eğitime erişiminin sağlanmasıyla birlikte kentteki hareketler için stratejik bir öneme sahip oldu. Kadınlar aslında iktidar dinamiklerine ilişkin anlatıyı değiştirebildi. Kendilerini nasıl adlandırmak istediklerini, aslında neyi tartışmak istediklerini, temelde ne istediklerini ifade ediyorlar. Bir sonraki adım aslında siyasete girmek ve daha fazla insanın değişim yaratmasını sağlamak.
Yani bu kimse için yeni bir şey değil ama erkekler varsayılan, evrensel varlık olarak görülüyor. Kadınlar her zaman öteki. Dolayısıyla hiçbir şey kadınlar için inşa edilmiyor. Sağlık hizmeti kadınlar için inşa edilmedi, eğitim kadınlar için inşa edilmedi, ulaşım kadınlar için inşa edilmedi, sokaklar kadınlar için inşa edilmedi. Son yıllara kadar iktidarda ve siyasette sadece erkekler vardı. Yakın zamana kadar gerçeklik buydu. Şimdi kadınlar siyasete girmeye çalışıyor; çeper topluluklardaki kadınlar bu anlatıyı değiştirmek için örgütlenerek siyasete girmeye çalışıyor ve bu bir sonraki aşama. Elinizde veriler var, öz-örgütlü hareketiniz var, kamu politikaları için talebiniz var ve artık yasal düzenlemeleri de biz belirlemek istiyoruz. Maréli kadınların topladıkları tüm verilere dayanarak yapmayı başardığı şeylerden biri de, Rio de Janeiro’daki Kadın Hakları ve Sosyal Kalkınma Sekreterliği’nde, yasaların onlara da hitap etmesini sağlamak için kamu politikalarını tartışmak üzere çeperden bir grup kadının yer aldığı özel bir danışma heyeti oluşturmak oldu.
Kadınların kentle ilişkisini ve onu ne şekilde dönüştürmek istediğinizi biraz daha açabilir misiniz?
Politika yapıcıların süreçleri derinlemesine incelemeleri gerektiğine yürekten inanıyorum. Kadınlar, kent olanaklarına, sağlık hizmetlerine, ulaşıma, eğitime ve sosyal hizmetlere erişimlerini düzenleyen yasalarla ilgili karar alma süreçlerinin ön saflarında yer almadıkça, kamu politikalarının kadın nüfusunun önemli bir bölümünü dışladığı ve onlar için pratik olmadığı bir kültürü sürdürmeye devam edeceğiz.
Liderlik etmesi gereken kadınlardan bahsederken, özellikle çeperdeki, yerli, kırsal ve benzeri topluluklardan gelen kadınları kastediyorum. Çok uzun bir süredir, bu gruplar -ki bunlar büyük bir nüfustur, milyonlarca kadından bahsediyoruz- temel haklara eşit erişimden mahrum bırakıldı. Bu açığı kapatmak için hâlâ bu kadar çok mücadele ediyor olmamız inanılmaz. Kamu politikalarının bundan en fazla fayda sağlayacak kadınlar tarafından oluşturulmasına ihtiyacımız var ve bu da nihayetinde daha kucaklayıcı, işlevsel ve güvenli tasarımlara yol açacaktır. Taban örgütlerinden, kamu kurumlarına ve federal hükümete kadar toplumun her kademesinde temsil edilmeye yönelik gerçek bir çabadan bahsediyorum.
Elbette ilerleme kaydedildi, özellikle de bu yeni hükümette; artık Yerli Halklar Bakanı olarak ilk yerli kadın ve favelada doğup büyümüş ve Irksal Adalet Politikaları Bakanlığını yürüten bir kadın var. Bu, önümüzdeki yıllarda yankısını hissedeceğimiz ve yeni seçimler yaklaşırken durmamasını umduğumuz bir başarıdır.
Nihayetinde, kadınların pasif özneler olmaktan ziyade aktif katılımcılar olduğu, bir kentin şekillendirilmesi ve canlandırılmasındaki dönüştürücü rollerini vurgulayan, herkese fayda sağlayan kentsel alanları düşünmek ve hayal etmek için kadınların kentteki yaşam deneyimlerini bilmeye ihtiyacımız var.