Çatlak Zemin’den de arkadaşlarımızın içinde olduğu bir grup feminist olarak 8-9 Haziran’da, yeni tahliye olan yol arkadaşlarımızla buluşmak, kadın eş başkanlarla bir araya gelmek ve Hakkari’ye atanan kayyıma karşı hayır sesini birlikte büyütmek için Amed ve Batman’a gittik. 2014’ten bu yana süren kayyım politikalarının kadınların gündelik hayatını nasıl etkilediğini, kadınlara yönelik belediye hizmetlerinin kayyımlar tarafından nasıl sonlandırıldığını, yeniden kazanılan belediyelerde eşbaşkanların ve belediyede göreve başlayan tüm kadınların kayyım öncesi politikaları yeniden hayata yeniden geçirmek ve fazlasını yapmak için nasıl bir mücadele ve kararlılık içerisinde olduğunu dinledik. Yıllar sonra seçilmiş başkanları yeniden belediyelerde görünce hepimiz çok duygulandık, heyecanlandık ve umutlandık. Her an yeniden kayyım atanma riskine karşı yine de yılmadan çalışan ve mücadele eden kadınlarla kadın dostu ve toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı belediyeleri birlikte nasıl oluşturabiliriz üzerine konuşmak, deneyimlerimizi aktarmak, ortak politika üretme alanlarımızı güçlendirmek niyetiyle yazdığımız bu raporu paylaşıyoruz.
Biz bir grup feminist olarak hem hapishaneden yakın zamanda çıkan yol arkadaşlarımız Gültan, Sebahat ve Ayla ile bir araya gelmek hem de seçimden sonra belediyelerin yeni kadın eş başkanlarını ziyaret etmek için Diyarbakır ve Batman’a bir ziyaret planladık. Yıllar sonra yan yana gelmek için epey heyecanlıydık. Tam bu sırada Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın gözaltına alındığı ve Hakkari’ye kayyım atandığı haberini aldık. Bu haberle birlikte ziyaretimizin bir amacı da iradesi gasp edilen Hakkari halkıyla ve benzer bir gasp tehdidi altında olan diğer belediyelerle dayanışmak, buradaki kadınlara güç vermek ve onlardan güç almak, kayyım politikalarına karşı birlikte ses çıkarmak oldu. Aslında bu biz feministlerin böylesi ilk ziyareti değil. Roboski’de 34 kişinin üzerine bombalar yağdığında da, insanların yaşam alanlarını militarize eden kalekol inşaatları sırasında da, şehirler savaş alanına döndüğünde de köprüler kurmayı, savaşın patriyarkayı nasıl beslediğini anlatmayı hiç bırakmadık. 2009 yılında kurulan Barış için Kadın Girişimi bu politikanın taşıyıcısı oldu, ama özellikle OHAL dönemi sonrasında, her alanda kadınların haklarının gaspının hızlanmasıyla ve hem bu gaspın hem her türlü baskının kanıksanması, savaşın adeta gündelik hayata sirayet eden bir norm haline gelip görünmezleşmesiyle birlikte bu temas azaldı. Bugün kayyımın ardından Diyarbakır ve Batman’a gitmek öncelikle bu teması yeniden güçlendirme anlamı taşıyor, bir yandan da kayyımın ve yerel yönetimin kadınlar için gerçekten ne demek olduğunu gözlemleme ve anlatma fırsatı veriyor.
Kayyım belediyesinde kadının adı yok
Diyarbakır ziyaretimizin ilk durağı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi oldu. Birçoğumuz 8 yıldır ilk defa Diyarbakır’daki belediye binasının içine girmenin duygusunu yaşadık. Yani kayyımla beraber belediyeler gerçekten halktan, bizlerden, kadınlardan, hepimizden alınmış, demir bariyerler ardında, erişilmez küçük saraylara çevrilmişti. Şimdi ise yeniden kapısından girilebilen, halka ait yerler olmuşlardı. Burada eş başkan Serra Bucak ve belediye meclisindeki, çeşitli daire başkanlıklarındaki kadınlarla bir araya gelip kayyım yönetimi ve sonrası kadın mücadelesi üzerine sohbet ettik. Sonrasında da Diyarbakır’ın merkez ve çevre ilçe belediyelerinin kadın eş başkanlarıyla birlikte kalabalık bir kahvaltı ettik. Böylece sadece büyükşehirde değil, Kayapınar, Yenişehir, Bağlar, Silvan, Hani, Ergani, Kocaköy, Kulp, Çınar ve Bismil’de kadınların seçim süreci ve sonrasında neler yaşadıklarını duyma fırsatı bulduk.
Serra Bucak 2009 seçimleri sonrası Yurdusev Özsökmenler ile beraber Bağlar Belediyesi’nde, 2014 sonrası ise Gültan Kışanak ile beraber Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmış, yerel yönetim alanında yıllardır deneyime sahip bir belediye başkanı. Bize 2009’da Bağlar’da, 2014’te Diyarbakır Büyükşehir’de hayata geçirilen uygulamalardan, mahalle çamaşırhanelerinden, kadın otobüs şoförlerinden, sığınak ve dayanışma merkezlerinden ve daha pek çok şeyden bahsederken araya bu 8 yıllık kayyım dönemi girmese kadınlar açısından nasıl bir yerel yönetim modeli oluşmuş ve oturmuş olurdu diye hayal etmeden edemedik. Yani kayyım bizim elimizden bir kadın dostu kent modeli imkanını, böyle bir ufku da almış aslında. Bunun sadece kayyım atanan belediyelerde değil, Türkiye’nin batısında – örneğin kendi şehrimiz İstanbul’da da – bizlere örnek olmak açısından ne kadar büyük bir kayıp olduğunu iliklerimize kadar hissettik.
“Kayyımlar en çok kadınların kazanımlarını gasp ediyor.” Bu artık ezberlediğimiz bir cümle. Peki, kayyım politikası ne demek gerçekten kadınlar için? Kadınların gidecek bir belediyesi olmaması, o belediye binasında varlığının dahi istenmemesi demek en başta. Yönetimde bir kadının da olmasını sağlayan eş başkanlık sisteminin yok olması, hayatın yarısını oluşturan bizlerin varlığının yok sayılması, yaşadığımız kentlerle ilgili söz hakkımızın elimizden alınması demek. Yönetimde eşitsizliği sürdürmek, siyasetten sokağa, sokaktan evin içine kadar eşitsizliği perçinlemek demek. Kayyım döneminde kadınlar için kurulan yaşam evleri, kooperatifler, ortak alanlar kapatılırken belediyenin kadın birimlerine erkeklerin atandığını konuştuk bir kez daha. Hem Diyarbakır’da hem Batman’da neredeyse belediyede çalışan kadın kalmamış. Batman’da Kadın Politikaları Daire Başkanlığı’na dahi bir erkek daire başkanı atanmış, tepkiler üzerine değiştirilmiş. Ama yine de burada istihdam edilen iki psikolog erkek. Dalga geçer gibi erkeklerin atandığı bu birimler, kadınların şiddete maruz kaldığında başvurduğu yerler. Yani kadınlar yine erkeklere, patriyarkal yapılara başvurmak durumunda bırakılıyorlar.
Yeni gelen yönetimler ilk olarak belediyeleri yeniden eşitlikçi çalışma ortamları haline getirmek için mücadele veriyor. Diyarbakır Büyükşehir’de 7-8 daire başkanının kadın olduğunu, ama bu sayının da kendileri için yetersiz olduğunu söyledi Serra Bucak ve Kadın Politikaları Daire Başkanı. Burada en sevindirici olan, kadınların kimi alanlarla sınırlandırılmayıp imar ve mali işler dahil teknik konulardan sorumlu dairelerde de başkan olması. Yine DİSKİ’de de 4 kadın daire başkanı olduğunu aktardılar. Belediyenin regl izni uygulaması başlattığını, çalışan kadınların dilekçe vermesini kolaylaştırmak ve bu konuda toplum baskısıyla yaşanan utanç duygusuyla baş etmek için önce yönetici kadınların dilekçe vereceğini anlattılar. Batman Belediyesi’nde de en büyük sorunlardan biri oradaki kadrolaşmayı aşıp yeniden kadın çalışan istihdam etmek. Tam da bu perspektifle, Batman’da 32’si DEM Parti üyesi olan 35 belediye meclisi üyesinden 22’sinin kadın olduğunu görmek, bu kadınların bir kısmının 90’lı yıllarda Hizbullah’ın kadınlara saldırdığı dönemlerden beri burayı kadın kenti haline getirmek için verdiği mücadeleyi dinlemek umut veriyor.
Kayyım döneminde sadece belediyede çalışan kadınlar değil, kadınların kurumları mekansal olarak da tasfiye edilmiş. Kurumlar kadınsızlaştırıldığı gibi, kadınlar kurumsuzlaştırılmış durumda. Kadınların ortak mutfak, çamaşırhane gibi ev dışına çıkarak ilişkilendikleri alanlar kapatılarak veya devredilerek kuran kursuna veya evlendirme dairesine çevrilmiş. Bağlar Belediye eş başkanı Leyla Ayaz kendi bünyelerindeki kadın birimlerinin kayyım tarafından kuran kursuna dönüştürüldüğünü anlattı örneğin. Veya kadınların evden uzaklaşabildiği, birbirinden güç alabildiği, nefes alabildiği ortak alanlar, erkekler için kıraathaneye dönüştürülmüş. Mesela Batman’da belediyenin kadınlar için açmış olduğu spor salonu kayyımdan sonra erkeklere özel salona çevrilmiş. Bunlar kadınlar evden çıkmasın, eve aileye hapsolsun, yaşadığı kentte söz sahibi olmasın diye atılmış bilinçli adımlar. Kamusal alan erkeklerindir diyor kayyım açık açık, ev de kadınların. Bunun yanı sıra kayyım sürecinde toplam 9 tane kadın yaşam merkezi bulunduğunu da anlattı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kadın Politikaları Daire Başkanı. Ancak burada kadınların istihdama katılımı için açılan kurslar kadın işi olarak gördükleri işlerle, yani dikiş, nakış ve kuaförlük gibi alanlarla sınırlandırılmış. Elbette kadınların istihdama katılımını kolaylaştıran tekstil ve kuaförlük dahil bu kurs ve atölyeler Serra Bucak’ın başkanlığında da devam ediyor, ama sadece “kadın işi” olarak tanımlanan alanlarda değil, daha birçok farklı eğitimler verilmesi yönünde çalışmaları olacağını belirttiler bize. Çünkü Diyarbakırlı kadınlar hem bu kurslardan kazanç elde ediyor hem de buralarda sosyalleşiyor, dolayısıyla daha fazla kurs açılmasını da talep ediyorlar.
Bilinçli zarar politikasına karşı: “Olsun, duvarlar da bizimdir”
Hem Diyarbakır’da, hem ilçelerinde, hem Batman’da kayyımların halka, halkın kaynaklarına bilinçli zarar verme politikasını da dinledik. Halkın cebinden, vergilerinden çalınıp çar çur edilme seviyesi düşmanlığın boyutlarını da gözler önüne seriyor. Bunu en iyi anlatan belki Hani Belediye eş başkanı Besile Narin’in sözleriydi: “Belediyeyi kazandık derken o kadar içini boşaltmışlar ki sadece dört duvar kazandık. Ama olsun, duvarlar da bizimdir.”
Kayyım yönetiminin halkın yararına tek bir çivi dahi çakmadığı, elektrik, yol, su gibi altyapı hizmetlerini sağlamadığı köylerde, bunun yükü de kadınların üzerine kalmış. Diyarbakır’ın ilçe belediye başkanlarından da eve nasıl bidonla su taşımak zorunda kaldıklarını anlatanlar oldu. Yani evi döndürme görevi kadının üzerine yıkılmışken suya, elektriğe erişimin olmamasıyla esas olarak kadınların yükü artıyor, hayatı zorlaşıyor. Üstüne bir de bugün “tasarruf tedbirleri” kapsamında belediyelerin bu hizmeti vermesi engelleniyor!
Ayrıca kayyımların belediyelere bıraktığı borçlar, satılan, hibe edilen kamu malları, araçları, taşınmazları var. Hem Diyarbakır’da hem Batman’da kayyım döneminde birçok taşınmazın 20-30 yıllığına bakanlıklara kiralandığı anlatıldı bize. Bunların arasında Batman’da gülünç bir miktara kiraya verilen Selis Kadın Merkezi binası da var. Batman Belediyesi geçtiğimiz günlerde kayyımın belediyeyi uğrattığı zararın raporunu paylaştı. Bize yaptıkları aktarımlarda da öyle zarar verme odaklı borçların alındığını ki kimi borçların faizinin anaparayı dahi geçtiğini (!) belirttiler. Anaparayı dahi geçen faizle borç nasıl alınır, kamu kaynakları nasıl böyle açıkça çöpe atılır anlamakta zorlandık. Benzer şekilde belediye araçlarının da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı il müdürlükleri başta olmak üzere bakanlıklara, jandarma ve emniyete hibe edilmiş olduğunu anlattılar. Batman’da iş makinaları dahi bu şekilde bakanlık, jandarma ve emniyete hibe edildiği için ve şimdi tasarruf tedbirleri de yeni iş makinası almayı izne bağlayıp imkansız hale getirecek şekilde işletildiği için kanalizasyon patlasa müdahale edecek iş makinasından mahrum bırakılmış bir belediye var. Öyle bir hibe politikası işletilmiş ki yer yer taşınır, taşınmaz malların hibe edildiği bakanlıklar bile anlam veremeyerek “bizim böyle bir binaya ihtiyacımız yok” şeklinde yanıtlar vermişler kayyım belediyelerine. Batman Belediyesi’ni o denli bir elektrik borcuna sokmuş ve o kadar uzun süre ödememiş ki kayyım, şirket belediyeyi elektriği kesmekle tehdit ediyor – ki daha önce 2019’da da aynısı olmuştu. Yani Besile Narin’in söylediği gibi, kayyımlar itinayla belediyeleri dört duvardan ibaret hale getirmiş. Tüm bu konularda hukuki süreçler başlamış olsa da ne yazık ki çok yavaş işliyor. Bu süreçler tamamlanana kadar yeniden kayyım atanıp atanmayacağı ise belli değil.
Öte yandan hem Diyarbakır Büyükşehir’de, hem ilçe eş başkanları ile yaptığımız kahvaltıda, hem Batman’da paylaştıkları deneyimler kadınların nasıl bir yönetim istediğini gösterdi bize. Özellikle Diyarbakır’ın son derece muhafazakar bir ilçesi olan ve önceki dönem AKP tarafından yönetilen Hani’deki durum her şeyi anlatıyordu. Seçim sürecinde erkekler, kadınların çarşaf giymek durumunda olduğu, neredeyse evden bile çıkamadığı Hani’de asla bir kadın başkanın seçilemeyeceğini söyleyip durmuşsa da Hani Belediye Eş Başkanı Besile Narin, burayı AKP’den alan kadın oldu. Zorlu bir seçim süreci geçiren Besile’nin seçildiği ilk günden itibaren ilçedeki kadınlar ilk defa belediyeye adım atmış. Besile’nin anlattığına göre kadınlar belediyenin artık kendilerine ait olduğunu hissetmeye başlarken taleplerini de daha rahat iletiyor. Eş başkanlık sisteminin, kadın bir başkanın yer aldığı yönetimin, kadınlar üzerinde iktidar tarafından istenmeyen etkisi tam da bu.
Başka bir model mümkün: Jin Kart örneği
Hem Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde, hem Batman Belediyesi’nde kadınların önlerine koydukları pek çok projeyi dinledik. Bunların arasında örneğin Diyarbakır’da pilot mahalle seçerek aylık ücretsiz ped dağıtımı, bunun için fon bulunabilirse Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından HPV aşılarının karşılanması, gittikçe derinleşen kadın yoksulluğuna karşı istihdam destek politikaları gibi planlar var. Batman’da belediye başkanı Gülistan Sönük kendisini ziyarete gelen işitme engelli bir vatandaşla iletişim kuramayınca hemen işaret dili eğitimi almaya başladığını ve engelsiz bir kent için sağlamcı politikalara karşı adım atarak hızlıca otobüs şoförlerine işaret dili eğitimi verilmeye başlandığını anlattı. Yani henüz seçimin ardından iki ay geçmesine ve sürekli kayyım tehdidine rağmen hızlıca işe koyulmuş belediyeler var.
Bir örnek olarak da bize Jin Kart’ı anlattılar. Jin, Kürtçe kadın demek. Kadınların ücretsiz veya indirimli ulaşımdan faydalanmasını sağlayan bu uygulama 2014 sonrası Kürt belediyelerinde hayata geçirilmişti. Yani bugün İstanbul’da kadınlar arasında önemli karşılık bulan Anne Kart uygulamasından çok önce, belki bir öncülü olarak Jin Kart vardı. Hem Anne Kart’tan farklı olarak Jin Kart uygulaması kadınlar arasında anne olan-olmayan, 4 yaşından küçük çocuğu olan-olmayan ayrımı yapmıyor, kadınları bir annelik rolüne kısıtlamadan, yani “kadın her şeyden önce annedir” algısını pekiştirmeden, yalnızca ekonomik durum (yani ücretli, güvenceli bir işte çalışmama koşulu) üzerinden bu desteği sunmayı başarıyor. Kadınların annelik haricinde de, toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle eğitimden ve çalışma hayatından mahrum edilebileceği, çocuğu olduğunda da çocuk 4 yaşını geçince yine toplumsal koşullar nedeniyle sigortalı iş bulamayabileceği, ayrıca kadınların bakım yükünün yalnızca çocuk sahibi olmakla da sınırlı olmayabileceği gibi durumları göz önüne alıyor. 2014 döneminde yalnızca haftanın bir günüyle sınırlı olan bu uygulamayı belediyeler şimdi haftanın her günü sağlamak ve Jin Kart ile kültürel etkinliklere de ücretsiz giriş imkanı sunmak için çalıştıklarını söylediler. Bir yandan da Batman Belediye meclisindeki iki kadın geçmiş dönemdeki Jin Kart uygulamasından ötürü belediye meclisindekilere dava açıldığını, yani kadınlara ücretsiz ulaşım sağladıkları için bugün hala yargılanıyor olduklarını aktardılar.
Kadın belediye eş başkanlarının bir önemli tarafı da kadın örgütleriyle, feministlerle birlikte çalışmaya çok açık olmaları, hatta bunu kendileri talep ediyor olmaları. Genellikle belediyelere ulaşmaya çalışırken bürokratik engellere takılmaya alışık olan bizler için bu bile oldukça farklı bir durum. Stratejik Planlama, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme gibi konularda kapıları eşitlik için mücadele eden biz kadınlara sonuna kadar açık ve bu çok önemli bir imkan.
Aile politikalarının yeni kalesi, kayyım belediyeleri
Bu modelin karşısında kayyım belediyelerinin sunduğu ise aile politikalarının, Aile Vizyon Belgesi’nin temel uygulayıcısı haline gelmek. Bunu ertesi gün gittiğimiz Batman’da açıkça gördük. Seçim döneminde Hüda Par’ın “istediğiniz renk çarşaf giymenize izin vereceğiz” dediği ve devlet destekli türlü cinsiyetçi saldırıyla yıldırılmaya, yıpratılmaya çalışılan ancak çok büyük farkla kazanan Gülistan Sönük’ün eşbaşkanı olduğu Batman Belediyesi’nde kadınlarla bir araya geldik. Diyarbakır’da bize aktarılan birçok şeyin burada da karşımıza çıkması bizi şaşırtmadı. Ayrıca Batman’da kayyım döneminde belediye üzerinden evliliğe teşvik ve aile değerleri broşürlerinin dağıtıldığını, belediyenin bizzat bunun çalışmasını yaptığını anlattılar. Yani bugün Aile Vizyon Belgesi’nde vücut bulan, kadınların hayatlarını yalnızca aileyle, doğurganlıkla, evlilikle sınırlandıran anlayışın kalesi kayyım belediyeleri, belediyenin imkanları toplumu muhafazakarlaştırmak, kadını aileye hapsetmek, özgürleşmesini önlemek üzere kullanılmış. Bugün yine kayyım tehdidi altında olan Batman’da Hizbullah zihniyetinin bunu sürdürmek için hazırda beklediğini görüyoruz. Kadın belediye başkanını yıpratmak için “Jin jiyan azadî diyerek haşereler ölmüyor” şeklinde propaganda yapmaları, kanalizasyona teker atarak tıkamaya çalışmaları, sitenin vanasını kapatarak günlerce su kesildi izlenimi yaratmaları – yani bu tür ayak oyunları tam da kadınların özgürlüğünü esas alan mevcut yönetimi yerinden etmek için sabırsızlandıklarını gösteriyor.
Bir kadın kenti olarak Batman
Ama Diyarbakır’da da Batman’da da bu Hizbullah zihniyetinin gerçek bir karşılığı olmadığını da çok net gördük. Batman 90’lı yıllar boyunca kadın intihar ve cinayetleriyle, bunun yanı sıra Hizbullah’ın faili meçhul cinayetleriyle anılmış bir yer. Ama belediye meclisindeki kadınlar ve %66’yla seçimi kazanan önceki dönem belediye eş başkanı Songül Korkmaz bir an olsun mücadeleyi bırakmadıklarını anlattılar bize. Bu son seçimde kadınların başarısının tam da bu kolektif mücadele mirasından nasıl beslendiğini iyice anladık. Belediye meclisindeki kadınlar bize 90’lı yıllarda nasıl zor koşullarda örgütlendiklerini, Hizbullah’ın kadınlara kezzap ve jilet attığı o zaman bile evlere hapsolmayı reddettiklerini anlattı. “Ben kocamı faili meçhul cinayetinde kaybettim, ama bir gün olsun mücadeleyi bırakmadım. Onu o zaman öldürenler keşke seni de öldürseydik diyorlardır şimdi,” diyen oldu. Batman’ın intiharla değil, kadın şehri olarak anılmasını sağladılar. Bunu da ne kayyımın ne Hüda Par’ın değiştirmesine izin vermeye niyetleri var, bunu gördük.
Bugüne kadar mevsimlik işçilikten ev işçiliğine, bugün belediye başkanlığına her türlü işi yapan Gülistan Sönük kadın emeğini de, kadın yoksulluğuyla mücadeleyi de, bir kadın olarak kendisine dayatılan sınırlara boyun eğmemeyi de bizzat kendi deneyiminden nasıl bildiğini anlattı bizlere. Bunu orada pek çok kadından duyduk. Biliyoruz, biz kadınlar için mücadele sadece iktidara karşı değil, toplumdaki, en yakınımızdaki erkek egemenliğine de karşı. Bunu verirken de bir arada olmak hepimizi güçlendiriyor. Kayyıma karşı belediye önünde tutulan nöbet sırasında sohbet ettiğimiz bir kadın, tam da bu birlikteliğin güç verdiğini, hepimize özgür hissettirdiğini, istediğimiz kadar ve yüksek sesle kahkaha atmanın, giydiğimiz bluza, elbiseye her yerde karışan erkeklere birlikte cevap olmanın ne kadar güzel olduğunu söyledi mesela. Gülistan Sönük bu dayanışmanın kayyımı önlemek açısından da önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Yani Batman’a atanacak bir kayyımın karşısında kadınları, dünyanın her yerinden feministleri bulacak olmasının ne kadar güven verdiğini belirtti.
Biz hem Diyarbakır’da hem Batman’da belediyeler önünde kayyıma karşı tutulan nöbetlere katıldık. İki kentte de kayyımlara dair basın açıklamaları yaptık. Nöbetlerde birlikte kayyım politikalarına karşı çıkarken bir yandan sohbet ettik; bir yandan müzik dinledik, şarkı söyledik, halay çektik; bir yandan da deneyimlerimizi ve birlikte nasıl yol yürüyeceğimizi konuştuk. Diyarbakır’daki nöbet halaylarla, sloganlarla devam ederken Batman’daki durum biraz daha farklıydı. Diyarbakır’da polisler belediyenin biraz ilerisinde beklerken, Batman’da oldukça dar bir abluka vardı. Batman’daki nöbet önce parkta başlamış, sonra buraya giriş polis tarafından yasaklanmış, bunun üzerine belediye önüne alınan nöbet alanına girmek bile polis barikatları nedeniyle zordu. Biz daha Diyarbakır’dayken Tayyip Erdoğan, kayyımların devam edeceğini söylüyor, Habertürk ise Batman dahil 26 belediyenin ismini zikrederek hedef gösteriyordu. Dönüşümüzün hemen ardından da Batman’da 5 gün süreli bir eylem ve etkinlik yasağı ilan edildi. Bu da Batman’da birlikte bulunmanın, buraya farklı kesimlerden ziyaretleri artırmanın önemini gösteriyor.
Ortak feminist mücadele için
Diyarbakır’dayken ziyaretimizin ana amaçlarından biri olarak Kobani Kumpas Davası’nda yargılanan ve tahliye eden Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve Ayla Akat Ata’yla da yıllar sonra buluşma fırsatı bulduk. Bu buluşmada Gültan, Sebahat ve Ayla’nın yanı sıra yine cezaevinden çıkan Hülya, Sudan, Fatma ve Sara’yla, TJA’lı arkadaşlarımızla da hem cezaevlerindeki durumu hem ortak feminist mücadelemiz üzerine konuştuk. Yıllarca hapishanede rehin tutulmanın, erkek devlet şiddetinin, hapishanede sürdürülen direnişin, hala içeride olanların durumu, çıplak aramanın ‘rutin uygulama’ olarak dayatılması üzerine sohbet ederken bir yandan da beraber mücadeleyi büyütmenin yol ve yöntemleri üzerine kafa yorduk. Aslında biraz onların içeride olduğu bu son 8 yılda nasıl politikasızlaştığımızı, fikirsizleştiğimizi de tartıştık.
Örneğin sürekli bir belediyeye kayyım atandığında karşısında eylem yaptığımız reaksiyona dayalı politika yerine neden 2016 yılında darbe girişimini fırsat bilerek çıkarılan ve kayyım atanmasına imkan tanıyan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) iptali için çabalamadığımızı sordu Sebahat. Gültan da iktidarın ‘meşrulaştırma ve kanıksatma’ siyasetine karşı çıkmamız gerektiğini söyledi. Bu soruşturma, tutuklama, dava, hüküm yoluyla halkın, seçmenlerin iradesinin gasp edilmesini meşrulaştıran bir siyaset. Kayyıma ilişkin edilen her cümlenin “ama davası varmış, suç işleyen belediye başkanı mı olur” ile başlaması da bunun bir sonucu. Gültan bize nasıl ilk gözaltına alındığında hakkında bir soruşturma bile olmadığını, soruşturmanın o gözaltındayken apar topar açıldığını, bunun da evrakların tarihinden görülebildiğini anlattı. Derik Belediye Başkanlığı yapmış olan Çağlar Demirel de 2009 sonrasında tutuklandığında neden yargılandığını bile bilmeden beraat ettiğini, o dönem kayyım uygulaması olmadığı için tutuklanmasına rağmen belediye meclisinin kendisi yerine birini seçebilmiş olduğundan bahsetti. Kaldı ki bugün de Antalya Kepez’de CHP’li belediye başkanı Mesut Kocagöz tutuklanmış olmasına rağmen belediye meclisi yerine başkanvekili seçebildi. Ama Hakkari’de belediye meclisi tarafından seçilen meşru başkanvekili Viyan Tekçe yerine valinin kayyım olarak atanmasıyla hukukta bir çifte standart norm haline getiriliyor. Türkiye’nin batısına başka, Kürtlere başka hukuk olmasını kabullenmememiz gerekiyor. Bunun ilk adımı da bunun meşrulaştırılmasına engel olmak. İkinci aşama ise kanıksanma haliyle müdahale etmek. Gültan bunu “nasılsa kayyım atanacak” varsayımı olarak tanımladı. Gerçekten de ne kadar çok haksızlığı, hukuksuzluğu “nasılsa böyle olur” diyerek kanıksadığımızı fark ettik onlarla konuşurken. Buna karşı çıkmanın bir “toplumsal barış” mücadelesinin önemli bir boyutu olduğunu söylerken Gültan toplumsal barışı iktidarla barış değil, egemenlerin karşısında kendi gücümüzü ortaya koymak olarak tarifliyordu.
Biz feministlerin aslında yıllardır süren bir mücadele bağı var. Ama şimdi, bizi her yerden sıkıştıran, hapseden, birbirimizle temasımızı engellemeye çalışan iktidar – ve aslında iktidarla da sınırlı olmayan, ufkumuzu daraltan muhafazakarlaşma hali – karşısında bu bağlarımızı güçlendirmeye daha çok ihtiyacımız var. Tam da bu bağlamda, nasıl muhafazakarlaştığımızı da konuştuk. Daha güçlü bir birlikteliğin hepimizi ne kadar heyecanlandırdığını hissettik. Konuşurken çoğumuzun sesi heyecandan titredi; yani bu bize, hepimize çok iyi geldi.
Özetle, ziyaretimiz sırasında, kayyımın yaşattığı tüm zararın, tasfiyelerin ardından yeniden bir sistem kurma sorumluluğuyla karşı karşıya ve bu sorumluluğa da son derece hazır belediye eş başkanları, onların kazanmalarını sağlayan güçlü bir kadın sistemi, cezaevinden yeni çıkmış olsalar da Kürtlerin, kadınların özgürlük mücadelesi için, feminist mücadele için heyecanları hiç azalmamış yol arkadaşları gördük biz. Ama karşı karşıya oldukları imkansızlıklar yalnızca maddi değil, tüm bunlarla baş ederken yeniden hepsinin ellerinden alınma, kayyımla yeniden başa dönme, her an tutuklanma ihtimali aynı zamanda. Buna rağmen mücadele azimlerini de, umutlarını da bir an bile kaybetmediklerini görmek oradaki iradenin gücünü anlamamızı sağladı. Yani bir gün sonrası bile belirsizken beş yıl kentleri yöneteceklerinden emin bir şekilde çalışan, eşit ve özgür bir yaşamı kuracağına inanan bu kadınları hiçbir şey yıldıramaz, biz onu gördük. Dayanışmayı büyütmek ise hepimizin sorumluluğu.
Bu nedenle buradan tüm kadın kurumlarına, örgütlerine ve feministlere kayyım tehdidi altındaki kentlere ziyaretleri artırma, buralardaki belediyelerle kadın politikaları üzerinden işbirliği yapma, kayyım rejiminin meşruiyet zeminini birlikte ortadan kaldırma çağrısı yapıyoruz.
18/06/2024