Sofrada yediğiniz şeylerin, özellikle süt ve süt ürünleri, yumurta, zeytin, kuruyemiş gibi markette ederi yüksek ürünlerin yüzde 70’ini kendiniz üretseniz, cebinize ne kadar çok para kalır değil mi? Ama bu kadınların cebinde öyle bir para yok!
15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü dolayısı ile biraz araştırma yapayım dedim. Araştırma yaparken, yaşadığım köydeki kadınlara söylediğim söz aklıma geldi: “Siz para kazanmıyor gibi görünüyorsunuz ama aslında para değeri çok olan her şeyi siz zaten yapıyorsunuz.”
Yaşadığım köyde tarımsal faaliyet üç alanda temelleniyor. Birincisi evlerin bahçeleri, ikincisi büyük zeytinlik arazileri ve üçüncüsü hayvanları yaymak için kullanılan meralar. Eskiden üzüm bağları da varmış ama çoğunu otel, pansiyon için kullanmışlar ya da büyük şehirlerden gelenlere satmışlar.
Evlerin bahçelerinde domates, biber, patlıcan, bakla, yeşillikler gibi günlük besin ihtiyacını karşılayan sebzeler ve meyve ağaçları var. Bu bahçelerin ekime dikime hazırlanması, ürün yetiştirme ve bakım işleri, toplama ve toplanan ürünlerin taze olarak veya önce saklanabilir mamul ürün (salça, sos, marmelat, konserve, tarhana, yemişlerin kurutulması ve kırılması vs.) elde edilip, sonra yemek olarak sofraya gelme işlerini hep kadınlar yapıyorlar. Pek çok yaşlı kadın, kendi ekmeğini de kendi yapıyor ki bu da iki gün alan bir süreç.
Zeytin hasadı zamanı, komşu köylerdeki düğünler haricinde kadınları köydeki evinde bulamadığınız tek zaman. Bütün kadınlar zeytinliklerde, soğukta dizlerinin üzerine çömelerek günlerce zeytin topluyorlar. Burada belirtmek istediğim bir nokta var: zeytin toplamak hayli yorucu ve sağlık açısından yıpratıcı bir iş. Toplanan zeytinlerin çuvallanması, ıslak yaygıların ağaçtan ağaca taşınması gibi işleri de kadınlar yapıyorlar. Erkekler ellerinde motor ya da değnek ile zeytin dallarını silkiyorlar sadece ve durdukları zaman kadınları bütün bu işkenceli işleri hallederken izliyorlar.
Köyün kadınları, kendi arazilerinde bedavaya çalışıyorlar: bütün gün yorucu toplama işine ek olarak akşam yemeği, ertesi günün arazide yenecek yemeği ve evin diğer işlerini yürütmeyi de bırakmıyorlar. Hasat bitince sofralık zeytini ayırıp muhafaza etmek, yağları istiflemek vs. gibi işler de kadınlarda.
Hayvancılık kısmında biraz daha eşit bir paylaşım var diyebilirim. En azından hayvanların bakımı konusunda. Erkekler de kadınlar da hayvanları merada yaymaya götürüyor, sağım yapıyor, eve sütü taşıyor vs. Ancak bu sütlerden peynir, yoğurt, yağ yapımı ve muhafaza etme işi de kadınlarda.
Yün boyamak ve bu yünlerle kumaş, halı ve kilim dokumak, şalvar ve etek dikmek, evin örtülerini ve perdelerini dikmek gibi evin tekstil ihtiyacı da kadınlar tarafından sağlanıyormuş eskiden. Şimdi şalvar ve etek dikmek dışındaki tekstil ihtiyaçlarını çoğunlukla satın alarak karşılıyorlar çünkü daha ucuza geliyor. Ancak çeyizliklerin hazırlanması ve işlenmesine devam ediliyor.
Yazının başından beri saydığım ürünleri düşünün: sofrada yediğiniz şeylerin, özellikle süt ve süt ürünleri, yumurta, zeytin, kuruyemiş gibi markette ederi yüksek ürünlerin yüzde 70’ini kendiniz üretseniz, cebinize ne kadar çok para kalır değil mi? Ama bu kadınların cebinde öyle bir para yok! Bu saydığım işlerden ancak başkasının arazisine zeytin toplamaya giderlerse doğrudan para kazanmış oluyor kadınlar. Fazladan üretim yapabilir ve satabilir hale gelirlerse de para kazanabiliyorlar. Bazen buraya gelen turistlere, yaptıkları sabunları, yumurta ve peynir gibi ürünleri satıyorlar. Kazandıkları paraları ne için harcadıklarını sorduğumda ağırlıklı olarak çocukları için veya evin borçları için kullandıklarını söylüyorlar. Oysa borçlara giren onlar değil, zeytinleri ve yağları satınca parasını alan da onlar değil, kahvede oturup bütün gün çay içen, dışarıda yemek yiyen, alkol ve sigaraya büyük miktarda para yatıran da kadınlar değil. Hayvanları besliyor ve bakıyorlar ama hayvanlar satıldığında kazanılan para ile ne yapılacağına da kadınlar karar veremiyor. Kadınlar karar alma mekanizmalarında kocaları veya babaları ne kadar izin verirse o kadar söz hakkı sahibi ve bundan hiç mutlu değiller. Bu kocaman ekonomik değeri üretirken bedenlerine yüklenmelerinin bedelini hastanelerde ödeyen onlar ama sigortası yatan da ne yazık ki kadınlar değil!
Kadınların ürettikleri ekonomik değerin karşılığı olmalı. Kırsalda yaşayan kadın üreticiler için yeni ekonomik modeller geliştirmeli, devlet ve diğer kurumlara yeni düzenlemeler için taleplerde bulunmalıyız. Bunu, sadece kendi ülkemiz için değil, bütün dünya kadınları için yapmalıyız hem de!