Boşanmada kusur tartışması eşitlikçi bir anlayışla, cinsiyetçi bakış açısından uzaklaşarak yürütülmediği için kadınlar bu sistemde boşanmaya bağlı haklarını alamıyor. Tartışmayı buradan yürütmektense, kusura dayalı boşanma sistemini kaldırıp, yerine hızlı boşanma ile kadınların hemen boşanmasını sağlayacak sistemin getirilmesi kadınlar lehine olmayacak.

İktidarın, “Aile hukukunu sil baştan ele alacağız” diyerek bu yılın ilk çeyreğinde hayata geçirmeyi planladığı çerçeve, mevcut Medeni Kanun’daki boşanma, nafaka ve tazminat konularına dair yeni düzenlemeler öneriyor. Bu önerilerden en göze çarpanı, boşanma davalarının hızlı sonuçlanmasını amaçlayan “hızlı boşanma” kavramı. Hızlı boşanma derken kastedilen İsviçre, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde uygulanan ve bir yargı reformu olarak değerlendirilen “kusurdan arındırılmış boşanma sistemi”.

Mevcut Medeni Kanun’a göre boşanmada kusur; nafakayı, maddi ve manevi tazminatı ve hatta boşanmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini belirleyen en önemli husus. Boşanmada kusur tartışması maddi hakların temelini oluşturuyor. Boşanan kadının nafaka ve maddi, manevi tazminat alabilmesi için kusursuz veya erkekten daha az kusurlu olması gerekiyor. Eşit kusur sayılan hallerde de yine nafaka ve tazminat ödenmiyor.

“Kusurdan arındırılmış boşanma sistemi”nde ise herhangi bir kusur tartışmasına girilmeksizin, evlilik birliğinin sona ermesinde eşlerden hangisinin kusurlu olduğuna bakılmaksızın, bir taraf için evlilik birliğini sürdürmek imkansız hâle gelmiş ise ve bu kişinin tek taraflı talebi ile boşanmanın gerçekleşmesi amaçlanıyor. Boşanmanın ferileri dediğimiz boşanmaya bağlı yan talepler olan nafaka, velayet, maddi ve manevi tazminat gibi konularda yargılamanın ya baştan ayrı bir dava olarak açılması ya da boşanmadan sonra bu talepleri karara bağlayacak yargılamanın devam etmesi söz konusu. Hatta boşanma sisteminin kusurdan arındırılmasıyla bağlantılı olarak tazminat taleplerinin aile hukuku hükümlerinden kaldırılması ve hukukun genel hükümlere göre tazminat bağlanması gündemde. Boşanmanın mali sonuçlarından nafakada esas olan eşin evlilik birliği sona erdiğinde kendi geçimini kendisinin sağlaması ana kural olmakla birlikte boşanma sonrasında ekonomik açıdan zayıf durumda olan eşe etkin bir evlilik sonrası katkı sistemiyle ekonomik fayda sağlanması önerileri var. Mevcut yasaya göre kusur tartışması sebebi ile boşanma davalarının uzun sürmesi, uzun süren boşanma davası sürecinde şiddetin artması, 6284 sayılı yasaya başvuruların artması, evliliğe dair mahrem konuların, “kirli çamaşırlar”ın ortaya dökülmesi gibi sorunların kusurdan arındırılmış boşanma sistemi ile önüne geçilebileceği belirtiliyor.

Hızlandırılmış boşanma ile erkeklerin daha kolay boşanmasının hedeflendiği çok açık. Birçok kadın için boşanma kararı alma noktasında sorunu çoğunlukla boşanma sonrası yaşayacağı belirsizlik ve güvencesizlik oluşturuyor. Bu belirsizlik ve güvencesizlik kusurdan arındırılmış boşanmada kadınların boşanmadan kaynaklı haklarını alamadan hızlı bir şekilde erkeğin isteğine bağlı şekilde boşanması ile belirsiz kalmaya devam edecek. Boşanma gerçekleşecek fakat velayet, nafaka, aile konutu, maddi ve manevi tazminat gibi kadınların yaşamlarına dair esaslı konularda yargılama devam edecek ise sadece kağıt üzerinde boşanmış olmak birçok kadın için anlamlı olmayacaktır. Nafaka konusunda uzun süredir devam eden tartışmalar da gösteriyor ki bütünü ile yoksulluk nafakasını ortadan kaldırmak hedefte. Nafakada esas olan eşin evlilik birliği sona erdiğinde kendi geçimini kendisinin sağlamasının ana kural olarak tartışılmasının sebebi de bu. Boşanma sonrasında ekonomik açıdan zayıf durumda olan eşe evlilik sonrası katkı sistemiyle ekonomik fayda sağlanması önerileri de hep muğlak ifade ediliyor. Nafaka tartışmalarında olduğu gibi devletin nafaka ödemesi ve benzeri öneriler tartışılıyor.

Üstelik maddi konular eğer aile hukukundan çıkarılıp hukukun genel ilkelerine göre belirlenirse burada da kadınlar açısından çok büyük hak kayıpları olacaktır. Bu konuda öneriler henüz net olmasa da, genel hukuk kurallarına göre belirlenecek tazminatlar şu anda aile mahkemeleri tarafından belirlenen maddi manevi tazminatlardan çok daha düşük miktarlarda olacaktır. Zira genel hukuk sisteminde kadınların aile içi ücretsiz emeğinin yok sayıldığı, çocuk doğurmak ve bakmak için istihdama katılamadığı, yıllarca her türlü emeğinin sömürüldüğü evlilikten kaynaklanan tazminat değerlendirmesi yerine bir haksız fiil gibi değerlendirmesi ile tazminatlar belirlenecektir. Bu durumda da diyelim ki hakaret nedeni ile bir manevi tazminata hükmedilecek olup bu miktar oldukça düşük olacaktır.

Çekişmeli boşanma davalarında kusur tartışması yapılırken toplumsal cinsiyet rollerini esas alan değerlendirmelerle, kusur tartışmasında kadınların aleyhine olan sonuçlarla karşılaşmak mümkün. Kadının ev içi emeğinin yok sayıldığı, çocuk ve yaşlı bakımının kadının görevi olarak adlandırıldığı toplumsal cinsiyet rolleri, olduğu gibi Yargıtay’ın içtihatlarına yansıyor. Aslında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2002 yılında yürürlüğe girmesiyle, aile hukukundaki toplumsal cinsiyet rollerine yer veren yasa maddeleri yürürlükten kalkmıştı fakat bu hükümler yasa uygulayıcıları tarafından hayata geçirilmediği gibi, özellikle Yargıtay tarafından pekiştirilmesi sonucu “kusur” tartışması da cinsiyetçi sonuçlar doğuruyor.

Boşanmada kusur tartışmasında cinsiyetçi bir bakış açısı ile şiddet geri plana atılarak, şiddet ile sadakatsizliği karşılaştırdığında, sadakatsizliğin şiddete göre daha ağır bir kusur olduğuna karar veriliyor. Evlilik birliği içerisinde kadının toplumsal cinsiyet rolleri ile görevi addedilen yemek pişirme, ev temizliği, çocuk bakımı gibi işlerdeki herhangi bir ihmali ile şiddet eşit kusur sayılıyor. Eşit kusur sayılan hallerde de herhangi bir yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat hakkı elinden alınmış oluyor. İktidar, şiddeti azaltma amacından
bahsetse de pratikteki kusura dayalı boşanma sisteminde şiddetin nasıl ikincil plana itildiğini
görmek mümkün. Birkaç örnekle kusurun nasıl kadınların aleyhine işletildiği gösterecek olur isek;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022 yılına ait yeni bir kararında[1];

ÖZET: Mahkeme ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayan ve boşanmaya sebep olan olaylarda kadının eşine hakaret ettiği, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, eşini ve çocuklarını ihmâl ettiği, buna karşılık erkeğin de eşine hakaret ettiği ve fiziksel şiddet uyguladığı ispatlanmış olup, gerçekleşen bu olaylarda eşlerden hangisinin ağır kusurlu olduğu noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Tanık beyanlarının yanında dosyada mevcut kadın eşin kullanmakta olduğu hatta ait HTS kayıtlarına göre davacının farklı numaralarla ve özellikle … isimli şahsa ait olan telefon ile hayatın olağan akışına aykırı şekilde görüşmeler gerçekleştirdiği, karşılıklı mesajlaşmaların olduğu dikkate alındığında evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğünü ihlâl eden ve yaşanan olaylardan sonra çocuklarını da bırakarak evden ayrılan kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece taraflardan kadın eşin ağır kusurlu olduğu kabul edilerek verilen direnme kararı yerindedir.” diyerek sadakatsizliğin şiddetten daha ağır bir kusur olduğunu ve yine çocuklara bakmanın kadının görevi olduğu anlayışı ile çocukları bırakmanın da şiddetten daha ağır bir kusur olduğunu belirtiyor.

Yine 2016 yılına ait bir başka Hukuk Genel Kurulu kararında[2] benzer bir şekilde sadakatsizlik şiddetten daha ağır bir kusur olarak kabul edilmiş ve “Davalı Kadın Facebook’ta Başka Erkekle Samimi Fotoğraf Paylaştığı ve Yazışmalar Yaptığı – Mevcut Telefonundan Ayrı Edindiği GSM Hattı İle Aynı Erkekle Gecenin Geç Saatlerinde Sık ve Uzun Süreli Görüşmeler Yaptığı/Davacı Erkek Davalıyı BTM İle Giderilebilir Şekilde Yaraladığı – Kadının Ağır Kusurlu Olduğu” belirtilmiştir.

Yargının değerlendirmesine göre bir kadının ev işleriyle ilgilenmemesi, yemek pişirmemesi, çocuklarla ilgilenmemesi evlilik birliğinin devamına ilişkin görevlerini yerine getirmemesidir ve kusurdur. Bunun karşısında şiddet görmesi, hakarete uğraması, evden kovulması ise bununla eşit sayılacak bir kusurdur. Aşağıdaki iki kararda Yargıtay, Medeni Kanun’da yeri olmayan toplumsal cinsiyet algısı ile kadınların görevi olarak tanımladığı ev işlerini yapmamakla şiddeti eşit kusur saymıştır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2019 yılına ait kararı[3];

İlk derece mahkemesince davalı-davacı kadına kusur olarak yüklenilen üzerine düşen görevleri yerine getirmeme, evinin işlerini yapmama, çocuklarla ilgilenmeme, sık sık evini terk etme ve güven sarsıcı davranışlarda bulunma vakıaları istinaf kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştiği gibi, istinaf kanun yoluna başvuruda bulunan erkek aleyhine ilk derece mahkemesince kusur olarak yüklenilmeyen hakaret etme ve eşini evden kovma vakıalarının da kusur olarak yüklenilmesi mümkün değildir. O halde, ilk derece mahkemesince davacı-davalı kadına yüklenen ve istinaf kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşen kusurlu davranışlara karşı davalı-davacı erkeğin üzerine düşen görevlerini yerine getirmeme, evine bakmama, evinin ihtiyaçlarını karşılamama ve eşine fiziksel şiddet uygulama şeklinde gerçekleşen kusurları nazara alındığında, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2016 yılına ait bir başka kararı[4];

Mahkemece, davalı-karşı davacı kadın ağır kusurlu olduğu kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmişse de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı-karşı davacı kadının ev işi yapmayıp, kayınvalidesinin cenazesine gitmediği, davacı-karşı davalı erkeğin ise eşine “ne biçim kadınsın” deyip evden kovduğu anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlara göre, tarafların birinin kusurunu diğerine baskın kılmak mümkün değildir. Taraflar eşit kusurludur. Eşit kusurlu eş yararına manevi tazminat (TMK m. 174/2) verilemez.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019 yılına ait bir kararında ise[5];

“Davacı-davalı kadının, davalı-davacı erkeğin 26 Nisan 2011 tarihinde kendisine fiziksel şiddet uygulamasından sonra baba evine gittiği, iki ay kadar baba evinde kaldıktan sonra evine geri döndüğü, eve döndükten üç gün sonra da kayınvalidesine şiddet uygulaması üzerine tarafların ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı-davalı kadının eve dönmesiyle, davalı-davacı erkeğe yüklenen kusurlu davranışları affettiği, en azından hoşgörüyle karşıladığı, affedilen ya da hoşgörüyle karşılanan vakıaların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği sabittir” diyerek şiddete maruz kalan kadının eve dönmek zorunda kalması hâlinde affetme nedeni ile şiddetin yok sayılması, artık erkeğe bir kusurun yüklenmemesi de şiddetle mücadele etme konusunda yargının ne kadar ikiyüzlü olduğunu gösteriyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı bir iktidarın boşanmaya dair düzenlemeleri kadınların lehine olamaz!

Kadınlar var olan kusura dayalı boşanma sisteminde haklarını gerektiği gibi alamıyor. Bunun sebebi mevcut Medeni Kanun’dan çok yasa uygulayıcılarının cinsiyetçi uygulama ve yorumlarıdır. Şiddetin önlenmesinde, şiddetin herhangi bir “kusur” ile karşılaştırılmaksızın ağır kusur kabul edilmesi yerine, kusura dayalı boşanmayı kaldırmanın kadınlar için haklarını alma noktasında daha iyi bir uygulama olmayacağı açıktır. Boşanma davalarında temel gerekçe şiddet olarak gösteriliyor. Bu bağlamda kusur tartışmasını toplumsal cinsiyete dayalı bakıştan arındırmak ve şiddeti önlemek için, şiddetin var olduğu durumlarda bunu temel ve ağır kusur sayacak bir anlayışın yerleşmesi gerekiyor. Yasa uygulayıcılar şiddeti yok sayarak ve dolayısıyla şiddet karşısında kadını kusurlu gösterecek hukuken hiçbir geçerliliği olamayan cinsiyetçi yorumlarla kusur atfederek kadınların hak ettiği nafaka ve tazminatları almasını engelliyor. Bu sistemde kadınların haklarını almasının önündeki en büyük engellerden biri olan cinsiyetçi kusur tartışması aynı zamanda yargılamanın uzamasına sebep olan da bir durum.

Amaç uzun süren boşanma davalarını kısaltmak ise Medeni Kanun’da yeri olmayan toplumsal cinsiyet algısı ile yapılan anlamsız kusur tartışmaları son bulmalıdır.[6] Bu kusur tartışmaları yapılmadığında yargılama zaten kendiliğinden kısalacaktır. Elbette ki boşanma davalarının diğer tüm davalar gibi uzun sürmesi tarafların, özellikle de kadınların haklarına kavuşması bakımından büyük bir sorun. Yargılamanın kısalmasını sağlayacak duruşmaların sık yapılması, yeni aile mahkemeleri açılması, tanıkların tek bir celsede dinlenmesi gibi birçok idari ve teknik çözümler üretilebilir. Boşanma davalarının uzaması ile şiddetin de arttığı, hatta 6284 sayılı yasaya başvuruların da şiddeti arttırdığı gibi tespitlere rağmen var olan durum, ister boşanma davası uzun sürsün, ister anlaşmalı boşanma yaşansın isterse boşanma gerçekleşmiş olsun şiddetin sürekli devam ettiğini gösteriyor. 6284 sayılı yasaya başvurunun artmasının sebebi, uzayan boşanma yargılamalarından çok giderek artan şiddet ve başvurulara rağmen şiddetin önlenmemesidir. Mesele boşanmada hem cinsiyetçi pratiği hem bunun şiddeti pekiştiren sonuçlarını görerek şiddeti önleyecek mekanizmaları hayata geçirmek olmalı.

Eşitlikçi bir anlayışla cinsiyetçi bakış açısından uzaklaşarak bir kusur tartışması yürütülmediği için kadınlar bu sistemde boşanmaya bağlı haklarını alamıyor. Bunu değiştirmek için uğraşmak yerine, kusura dayalı boşanma sistemini kaldırıp, yerine hızlı boşanma ile kadınların hemen boşanmasını sağlayacak sistemin getirilmesi kadınlar lehine olmayacak. Hızlı boşanma ile kadınların boşanma davası ile erişebileceği haklarının hızlı ve güvenli bir şekilde nasıl sağlanacağı konusunda öneriler yok. Birçok kadın için tek başına boşanma, yani resmi nikahın ortadan kalkması çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Çünkü boşanma ferileri, yani boşanmaya bağlı yan konularda, maddi olarak kadınları koruyacak kısımların sonuçlanması önemli. Hızlandırılmış boşanma ile kadınların bir anda erkeğin talebi ile boşandığı ve bunun yanında nafaka, maddi manevi tazminat, aile konutu, velayet gibi konularda belirsizliğin başladığı bir süreç söz konusu olacak.

[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2019/2-633 K.2022/1293 T. 18.10.2022

[2] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2014/2-813 K. 2016/157 T. 24.2.2016

[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/6769 E.  2020/3929 K. T. 21.09.2020

[4] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/18254 E.  2016/11230 K. T. 07.06.2016

[5] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/7008 E.  2019/10769 K. T. 04.11.2019

[6] Yazıda verdiğim örnek Yargıtay kararlarının aksine verilmiş bir karar ararken rastladığım Milliyet gazetesinin internet sitesindeki, “Erkekler dikkat! Ev işleriyle ilgilenmemek tazminat sebebi” başlıklı 24.02.2021 tarihli haberde “Yargıtay son yıllarda bu konularda kadın lehine karar veriyor. Erkeğin ev işlerine yardım etmemesi, çocukla ilgilenmemesi kusur olarak kabul ediliyor cümlesinde geçen Yargıtay kararını bulamadığımı da belirtmek isterim.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.