Ankara’da, 7 Aralık 2011 tarihinde boşandığı koca tarafından öldürülen Ayşe Paşalı davası 20 Ocak 2011 tarihinde başladı.
Ayşe Paşalı öldüğünde 42 yaşındaydı. Ölümünden beş yıl önce İstikbal Yetkin’e boşanma davası açtı, aile büyükleri araya girince vazgeçti. 2009’da İstikbal Yetkin, Ayşe’yi dövdü ve tecavüz etti. Cinsel saldırı suçuyla çıktığı mahkemede, “Eşimi çok seviyorum, pişmanım,” deyince serbest bırakıldı. Ayşe Paşalı’nın adliye koridorunda, yanında tecavüzcü kocayla, suratı morarmış fotoğrafı medyada yer aldı. Ayşe Paşalı, Haziran 2010’da boşandı. Yetkin, Ayşe’yi hiç rahat bırakmadı. Cinayetten iki ay önce Ayşe Paşalı’yı bıçak zoruyla kaçırıp barışmayı kabul etmezse öldüreceğini söyledi; birkaç gün sonra da iki arkadaşıyla evini basıp tehditlerini yineledi. Ayşe savcılığa suç duyurusunda bulunduysa da savcılık Yetkin’i gözaltına almadı.
Ayşe, Aile Mahkemesi’ne başvurdu; 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu uyarınca “koruma kararı” talep etti. Mahkeme, aralarında evlilik birliği kalmadığı gerekçesiyle reddetti. İstikbal Yetkin, 7 Aralık’ta Ayşe Paşalı’yı 11 yerinden bıçaklayarak öldürdü. İstikbal Yetkin’in, Ayşe’yi öldürmeden önce internet arama motorlarından “Öldürücü darbeler nasıl vurulur; TCK’da adam öldürmenin cezası” türünden aramalar yaptığı tespit edildi. Cinayetle ilgili olarak, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, “Olay karşısında yasalarımızda eksik yok, cinayet münferit,” dedi.
Ayşe Paşalı cinayetinin 20 Ocak 2011’de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan davasının duruşmalarını feministler, çok sayıda kadın örgütü, farklı platformlar, siyasi parti temsilcileri takip etti. Davada feminist örgütlerin, kadın örgütlerinin müdahilliği kabul edilmezken, Ayşe Paşalı’nın ölümüne giden yolu kolaylaştıran; yani fail olan devletin Aile Bakanlığı’nın müdahilliği kabul edildi.
Ayşe Paşalı’nın öldürüldüğü zamana kadar feminist hareketin ikibinli yılların ortalarından beri öncelikli gündemlerinden olan kadın cinayetlerine ilişkin politik sözü oldukça yaygınlaşmıştı. Kadın cinayetlerinin politik ve haksız tahrik indiriminin erkeklik indirimi olduğu üzerinden birçok dava takibi de yapılmıştı. Feminist kadınların mücadelesiyle şekillenen 4320 sayılı yasanın sorunları başta Mor Çatı olmak üzere erkek şiddetine karşı politika yapan örgütlerce dile getiriliyordu. 1998 yılından itibaren toplanan Sığınaklar Kurultaylarında bu konuda somut öneriler ortaya çıkmıştı. İlgili devlet birimlerine iletilmişti.
Ayşe Paşalı öldürüldüğünde, feminist kadınlar 14 Şubat 2010 tarihinde kadın cinayetlerine karşı mücadeleyi daha görünür kılmak için “Kadın Cinayetlerine İsyandayız” kampanyası yürütüyorlardı. Türkiye’nin her yerinde kadın platformlarının gündeminde kadın cinayetlerine karşı mücadele vardı. Feminist kadın örgütlerinin, kadın platformlarının yanı sıra; 2010 Ağustos ayında çeşitli partilerden, sendikalardan, demokratik örgütlerden kadınlar Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu oluşturmuşlardı.
Yani Türkiye’deki tüm kadın hareketinin gündeminde kadın cinayetleri ve Ayşe Paşalı davası vardı.
12 Mayıs 2011 tarihinde, İstikbal Yetkin’in, Türk Ceza Kanunu’nun 82/1. maddesinin (a) bendi uyarınca, ”kasten öldürme suçunu tasarlayarak işlediğine” karar veren Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırdı. Mahkeme heyeti, “oy çokluğuyla” vardığı kararda İstikbal Yetkin hakkında takdiri indirim nedenlerini uygulamadı. Heyet başkanı ve kadın üye indirim sebebi uygulanmaması, bir erkek üye ise indirim uygulanması gerektiği yönünde oy kullandı. Yani böyle bir davada bile indirim yapılmasını isteyen bir hakim olabildi.
İstikbal Yetkin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan ilk kadın katili değildi. Türkiye’de ilk olarak katil kocaya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası (22 Şubat 2008 tarihinde öldürülen Ayşe Yılbaş cinayeti), katil (eski) eşe müebbet hapis cezası (22 Temmuz 2007 tarihinde öldürülen Sevim Zarif cinayeti) feministlerin takip ettiği davalarda verilmişti. Ancak Ayşe Paşalı davası, arasında kan bağı olmayan eski kocaya ağırlaştırılmış müebbet hapis verilmesi açısından bir ilkti. Ayşe Paşalı’nın öldürülmesi, hem kadın cinayetlerinin kamuoyunda daha görünür olmasını sağladı hem de devletin kadın cinayetlerini önlememe, kadınları korumama yaklaşımını açığa çıkardı. Ayşe Paşalı’nın 2009 yılında adliye koridorunda çekilen yüzü morarmış fotoğrafı, Ayşe Paşalı öldürülünce yeniden medyada yer aldı. Bu fotoğraf erkek adaletin ve devletin sorumsuzluğunun aynası oldu. Ayşe Paşalı ismini duyan herkesin ilk aklına gelen görüntü o oldu. Dava boyunca bu fotoğraf sürekli karşımıza çıktı.
Ayşe Paşalı’nın öldürülmesi sonrası 4320 sayılı yasanın kapsamı fiilen genişletilerek boşanmış kadınlara da koruma verilmesi istisna olmaktan çıkarıldı. Ayşe Paşalı’nın davasının bütün aşamalarını takip eden kadınlar mahkeme girişinde, çıkışında eylemler yapıp sordular: Yasanın uygulama alanının genişletilmesi için kadınların öldürülmesi mi gerekiyordu?
Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyası’nın çağrısıyla 14 ilde kadınlar, Ayşe Paşalı’nın katili İstikbal Yetkin’in yargılandığı davanın karar duruşması öncesinde, kadın cinayetlerine ve kadın katillerinin serbest kalmasına karşı sokaklarda 7-24 nöbet tuttu.
Bu süreçte Ayşe Paşalı’nın yakınlarının avukatları devletin Ayşe Paşalı’nın yaşam hakkını
koruyamadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yaptı.
AİHM İkinci Daire’deki 9 yıldır süren dava kapsamında hükümet tarafından imzalanan
bildirgede, Türkiye’nin ‘yaşamın korunmasındaki başarısızlıklardan kaynaklanan ölüm
vakasının meydana gelmesinden pişmanlık duyduğu’ ifade edildi. 2020 yılının Nisan ayında
AİHM, “Ayşe’yi koruyamadığı” gerekçesiyle Türkiye’yi mahkum etti. AİHM bu davanın
dostane olarak çözülmesini sağlamak amacıyla, başvuranlara müştereken 50 bin Avro
ödemeyi teklif etti. Ayşe Paşalı’nın yakınları bu öneriyi kabul ettiler.