İnsanların onaylamak istemediği ama bizi de ev işleri konusunda daha fazla adım atmaktan geri tutan bir şey var: Erkeklerin direnci. Erkekler ev işlerinin ve çocuk bakımının adil paylaşılmasını istemiyor: Etraflarındaki kadınların stresinden ve çilesinden habersizmiş gibi kasten görmezden gelerek veya patolojik bir kayıtsızlıkla öylece duruyorlar.
Moira Donegan
Bulaşıkların yıkanmadığını hayal edin. Çamaşırları kimsenin yıkamadığını, kirlilerin yerlerde yığıldığını ve oldukları yerde küflenip, bitlenip kokuştuklarını hayal edin. Kimsenin bebekleri beslemediğini veya bebeklerin altını değiştirmediğini ve kimsenin akşam yemeği hazırlamadığını düşünün. Evin ninesinin kalp doktoru randevusunun ayarlanmadığını ve ninenin randevu için hazırlanmadığını ya da onu doktora götürecek biri yoksa oraya gitmesi için nineye hatırlatma yapılmadığını hayal edin. Kimsenin evi süpürmediğini, camları temizlemediğini veya evin etrafında tozutan döküntüleri toplamadığını hayal edin.
Bunun bir hafta, iki hafta, iki ay sürdüğünü hayal edin. Kapalı yatak odası kapıları ardında gerçekleşen ev içi kavgaları ve çığlık çığlığa ağlayan çocukları hayal edin. Açlığı, yaralanmaları ve enfeksiyonları düşünün. Dükkanlarda ya da ofislerdeki ücretli işçiliğin nasıl aksayacağını, telefonla aktarılan ikazlara rağmen işin kötü yapıldığını ve hatta yapılmadığını hayal edin. Kadınların ev işlerini yapmadıklarını hayal edin. Ya da kadınların da ev işlerini erkeklerin yaptığı gibi yaptıklarını: Canları isterse yapıp istemezse yapmadıklarını hayal edin.
İkinci dalga feministlerin, ev içinde de cinsiyet eşitliği talebini yükseltmeye başlamasından beri 50 yıldan fazla zaman geçti. Ancak, kadınların, ev işleri, yaşlı bakımı ve çocuk bakımı işlerinde hâlâ erkeklerden çok daha aktif çalıştığına dair kanıtlar giderek artıyor. Stres ve kendine zaman ayıramamak kadınlar için sadece hayat kalitesinin düşmesiyle sonuçlanmıyor aynı zamanda kalp hastalıkları, kanser, arterit ve diyabet riskleri gibi sağlık sorunlarıyla boğuşmalarına da neden oluyor. Feministler bunları yıllardır dile getiriyor ve ne yazık ki gözlemler ve deneyler bu savları giderek artan sayıda veriyle destekliyor.
Fazla çalışan Amerikalı kadınlar ev işlerindeki bu eşitsiz dağılım nedeniyle iyice çileden çıkmış durumda. Bu kızgınlığı ve kırgınlığı yüksek sesle dile getiren kadın sayısı artıyor. Bu kadınların çoğu zengin değil. Haliyle bakıcı, temizlikçi veya yardımcı olarak bu işleri kendileri yerine yapacak daha düşük gelirli bir kadını-çoğunlukla mülteci veya ırksal azınlıkta olan kadınları- çalıştırarak bu işlerden öylece sıyrılamıyorlar. Ev işlerinin hakkaniyetli dağılımı için verilen mücadele, mutfaklardan ve yatak odalarından kamu alanlarına taştıkça taşıyor. Psikolog Darcy Lockman’ın yakın zamanda New York Times’da yayınladığı makalesi ‘İyi’ Babalar Paçayı Nasıl Kurtarıyor? (What ‘Good’ Dads Get Away With), hemen viral oldu ve feminist ev işi analizlerine yeniden bir ilgi doğurdu.
Ancak kadınlar arasında farkındalığın artması bu problemi çözmek için yeterli değil. İnsanların onaylamak istemediği ama bizi de ev işleri konusunda daha fazla adım atmaktan geri tutan bir şey var: Erkeklerin direnci. Erkekler ev işlerinin ve çocuk bakımının adil paylaşılmasını istemiyor: Etraflarındaki kadınların stresinden ve çilesinden habersizmiş gibi kasten görmezden gelerek veya patolojik bir kayıtsızlıkla öylece duruyorlar.
Bu karmaşanın günümüze en yakın başlangıcı kadınların 1960’ların sonlarında yüksek oranlarla iş gücüne katılmasına dayanıyor. Bu eğilim daha çok evli beyaz kadınlar arasında görülüyordu ve evlilik, ev hayatı ve evcimenliğe getirilen eleştirilerle birlikte ikinci dalga feminist hareketin yükselmesi ile sonuçlandı.
Bu dönemde ev işleri konusunda kadınlar ortak bir tavır sergilediler. Kadınlar, kendilerine dayatılan koca-çocuk ve ev üçgeninde kendilerini gerçekleştirebileceklerine dair orta sınıf mitiyle baskılanmayı reddettiler. Feministler, kapitalizmin kadınların ücretsiz ev içi emeğine ve üreme işçiliğine bağımlılığını eleştirdiler. Bir erkek ve kadın arasındaki ev işi paylaşımına dair farkları, fiziksel istismar olarak ele aldılar. Kültürel yaklaşımın dayattığı, kadınların zamanlarının tamamını, tüm dikkat ve enerjilerini başkalarının iyiliği için kullanmaları gerektiğine dair ahlaki zorlamayı tartışmaya açtılar.
20 sene sonra, Arlie Hochschild’in 1989’da yeri göğü sallayan kitabı ‘İkinci Mesai’, erkeklerin kadınlardan çok daha az ev işi yaptığına dair ampirik kanıtlar sundu – ki bu kadınlar tam zamanlı işlerde çalışıyorlardı, ev işleri güya hafifletilmişti ve çiftler kendini özgürlükçü, ev işlerini eşit paylaşan çiftler olarak tanımlıyorlardı.
Feminizmin bu evresinin akabinde, özgürlükçü heteroseksüel erkekler daha eşit birer eş ve ebeveyn olmak istediklerini söylediler. Ev işlerinde ve rutin günlük işlerde, çocuk ve yaşlı bakımında eşitlikçi olmaya niyetlendiler. Ve ardından ‘öyle yapmadılar’. Kadınlar iş gücüne girdiklerinde, ikinci bir işi de devralmış oldular: Önce dışarıdaki ücretli iş ve sonra evdeki ücretsiz iş.
Sorun hiç değişmedi. Geçen hafta cinsiyet avukatları grubu Promundo’ nun yayınladığı ‘Dünya Babalarının Durumu’ raporu, kadınların ev içindeki işlerde erkeklerden 10 kat daha fazla çalıştığını ortaya koydu. Erkekler evdeki bu zamanlarını ne için harcıyorlar? Bilgisayar oyunları gibi keyfi aktivitelere.
Ancak ev işleri, yeniden düzenlemeler için biraz hileli bir eşitsizlik alanı. Bu eşitsizlik, evin özel alanı içinde var oluyor ve kadınlar birbirlerini bu işleri yaparken göremiyor. Bu gözden uzak kalma durumu, erkeklerin bu çileyi eşit şekilde paylaşmadığına dair kolektif bir bilinç oluşmasını da engelliyor. Bu, öyle çok göz önünde olan bir mücadele alanı değil. Ev işlerini düzenlemek zor çünkü bunlar ücretsiz ve kendiliğinden yapılan işler. Ev içindeki eşitsizlikler, kadınların ücretli işlerinde yaşadıkları eşitsizlikler ve cinsel saldırı, adaletsiz ücret ve hamilelik nedeniyle işten ayrılma/atılma gibi zorluklar yanında daha önemsiz gibi görünüyor.
Ev içi emeği yeniden düzenlemek zor çünkü kadınlar, eşlerinin veya erkek arkadaşlarının ev içi işe katılmayı reddetmeleri yüzünden bu işleri orantısız derecede üstleniyorlar: Erkekler yapmak istemedikleri için eşler ve kız arkadaşlar bu işleri onların yerine zaten yapıyor. Feministlerin ev içi işleri ile ilgili konuşmalarında bu konu dile getirilmeye çekinilen bir konu çünkü oldukça çetrefilli. Pek çok heteroseksüel kadın sevdikleri adamları eleştiren feminist analizlere direnç gösterebiliyor hatta saldırganlaşabiliyor.
Kadınlar ve evlilik-evcimenlik hakkında, ev işlerinin zorunluluktan veya yükümlülükten değil de sevgiden kaynaklanan işler olduğunu söyleyen/söyleten gizemli kültürel çarpıtmayı aşmak da çok zor. Bütün bunları bir araya getirdiğinizde pek çok kadını ev işlerinin profesyonel bir iş gibi ele alınması gerektiğine dair ikna etmek oldukça güçleşiyor.
Ev işlerinde gerçek eşitlik, feministlerin başarı kaydedemediği bir şeyden geçiyor: erkeklerin davranışlarında değişim. Ev işlerindeki eşitsizlik ısrarla devam ediyor çünkü erkekler bunu seçiyor. Bilerek görmezden gelmelerine, feministlerin ‘öğrenilmiş yetersizlik’ dedikleri ‘sen bu işte daha iyisin bebeğim’ şeklindeki manipülasyonlarına ya da kadınların çilesini bencilce umursamama hallerine bakınca, erkekler ev işlerini yapmamayı ‘tercih’ ediyorlar. Aile fertlerinin ihtiyaçlarını hatırlamak ve takip etmek gibi zihinsel işleri yapmamayı seçiyor, kendi çocuklarına bakmamayı tercih ediyor, kendi arkalarını toplamamayı seçiyorlar. Bu sorunu çözmek için, feministler diplomatik davranarak ev işlerindeki eşitsizliğin nedeninin erkeklerin iradesiyle ilgili bir sorun olduğu gerçeğini görmezden gelemezler.
Erkekler daha iyi seçimler yapmak zorunda kalacaklar. Erkekler birlikte yaşadıkları kadınlara karşı daha büyük bir sorumluluk ve ahlak algısı geliştirmek ve bu sorumluluk ve ahlak algısını kullanmak zorunda kalacaklar. Erkeklerin daha sık bebek bezi değiştirmesi ve daha sık bulaşık yıkaması, daha sık doktor randevusu takip etmesi ve ağlayan çocukları sakinleştirmesi gerekiyor. Kendi ve çocuklarının arkalarını toplamaları ve hatta bunları yapmak için boş zamanlarından fedakarlıkta bulunmaları gerekiyor. Erkekler bunları kendiliğinden yapmayacaklar. Ancak kadınlar onları mecbur bırakabilir. Sonuçta, ev işlerinin birer iş olduğunun farkında olan kadın sayısı arttıkça, büyük bir grev yaratacak kadın sayısı da artıyor demektir.
Bu yazı 4 Haziran 2019’da the Guardian’da yayınladı.
Çeviren: Güneş Akçay