Ne önemi vardı karakterinin gerçekten benim için? Çalışmaya gidiyordum ben, evlenmeye değil ki!

Bir süredir Edebiyat dergisinde Nuri Pakdil’in Nisan 1980-Mart 1983 sayıları arasında tefrika hâlinde Türkçeleştirmiş olduğu Anna Grigoriyevna Dostoyevski’nin günlüğüyle ilgileniyorum.[1] Dergide üç yıl içerisinde toplam otuz bir sayıda yer alan bu günlükler, Anna ve Fyodor Dostoyevski’nin Cenevre’de geçen 1867 yılının Eylül-Aralık aylarını konu alıyor. Fakat Anna Dostoyevski’nin geriye dönüşleriyle Fyodor Dostoyevski ile tanışmalarını, evlenmelerini anlattığı yerler de mevcut. Aslı Rusça olarak Anna Dostoyevski’nin ölümünden beş yıl sonra 1923’te yayımlanmış bu günlükleri Pakdil, 1978’de yayımlanan Fransızcasından Türkçeleştirmiş. Dergide “Günlük” başlığıyla verilen gün dökümlerini, ilk tefrikada Pakdil şu şekilde takdim ediyor:

“Anna Grigoriyevna Dostoyevski’nin, Cenevre’deki yaşamlarını anlattığı, ilginç bir kitap yayımlandı: (Journal — Les carnets intimes de la jeune femme de Dostoievski — , Edition Stock, 1978, Paris). Dostoyevski’lerin, Cenevre’de geçen günlerinin bir bölümünü, görebiliyoruz, gözlemleyebiliyoruz bu kitapta. […] Okuyacağınız bu günlüğü, andığım bu kitaptan Türkçeleştirdim — Nuri Pakdil.” (“Günlük”, Edebiyat, Nisan 1980)

Kişisel olarak bu günlüklerle ilgilendiğim nokta Edebiyat dergisindeki çevirisindeki dipnotlar üzerine. Buna odaklanırken kitabın Türkçeleştirilmesinde kullanılan Fransızca baskının ismini çevirmeyi hayli uzun bir süre hiç akıl edemediğimi ve neden merak etmemiş olduğumu yakın zamanda sorguladım aslında. Daha öncesinde kendimce, kelimelerden hareketle “Bayan Dostoyevski’nin Günlükleri” gibi bir şey olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Edebiyat dergisinde de başlığı da zaten yalnızca “Günlük” idi. Başlığı öğrenmek için, Fransızca da bilmediğimden, çevrimiçi araçları kullanarak “Journal”a alt başlık olarak eklenmiş “Les carnets intimes de la jeune femme de Dostoievski”nin anlamına baktım. “Les carnets intimes de la jeune femme Dostoievski” işte şuymuş: “Dostoyevski’nin genç karısının günlükleri”. Merak edip daha önce bakmamış olmama sevinsem mi üzülsem mi bilemeyeceğim bir öğrenme anıydı. Tabii sonra da Rusça adını merak ettim. Yine çevrimiçi kısa bir bakınma sonucu Rusça baskısının “Anna Dostoyevski’nin 1867 Günlüğü” gibi bir başlıkla yayımlandığını öğrendim. “Dostoyevski’nin genç karısının” eserlerini Wikipedia ise şu şekilde veriyordu: “[Anna Dostoyevski,] Fyodor Dostoyevski hakkında iki biyografik kitap yazmıştır: ölümünden sonra 1923’te yayımlanan Anna Dostoyevski’nin 1867 Günlüğü ile 1925’te yayımlanan Anna Dostoyevski’nin Anıları (Anna Dostoyevski’nin Hatıraları adıyla da bilinir).”[2]

Günlükler burada, Fyodor Dostoyevski hakkında (“about Fyodor Dostoyevski”) olarak takdim edilmiş. Günlükleri okuyan biri olarak, Anna’nın her bir gün dökümünde Dostoyevski’nin önemli ve hatta en ağır basan aktör olduğunu söyleyebilsem de bu günlükleri Fyodor Dostoyevski hakkında bir kitap olarak nitelendirmek, Anna Dostoyevski’nin kişisel deneyimlerini, duygu ve düşünce dünyasını eşinin varlığıyla sınırlandırmaktan başka bir şey değildir. Bununla birlikte günlüklerde anlatılan Fyodor Dostoyevski’nin de Anna Dostoyevski’nin öznel bakışıyla kurulan Dostoyevski olduğunu hatırlamak gerekir.

Günlüklerin dergideki varlıklarından bahsedeyim. Pakdil, günlükleri çevirdiği birçok sayıda metne eklediği dipnotlarda sanki yeni metinler silsilesi inşa etmiş gibi. Bu dipnotlar aşina olduğumuz tarzda bir dipnot kullanımı değil. Pakdil bu dipnotlarla metne, metnin aktörlerine, bağlamına ve şartlarına dair yorumlar yapar, kişisel görüşlerini dile getirir ve yargıda bulunur. Söylemek istediğinden sakınmayan bu dipnotlar zaman zaman paragraf bütünlüğünde okur karşısına çıkar. Birçok noktada “yozlaşmış, çürümüş, faize, alkole, ve zinaya batmış” Hıristiyan dünyasını eleştiren bu dipnotlar, kadın erkek ilişkilerine ve kadınların toplumdaki yerlerine dair de eleştiriler, bakışlar barındırmakta. “Günlük”lerin birinde Anna Dostoyevski, Fyodor Dostoyevski’nin yazmasını kesintiye uğratmamak için eve dönmediğini ifade eder: “Eve dönmeyi istemiyordum: Fedya çalışıyordu, rahatsız ederim düşüncesi vardı içimde” (Edebiyat, Eylül 1980) Bu ifadelere Pakdil şöyle bir dipnot düşer: “Dostoyevski, genellikle geceleri çalışırsa da, görülüyor ki, burada, gece demeyip, gündüz demeyip, sürekli çalışmaktadır. Ve Anna Grigoriyevna da, doğrusu, yazarın çalışması için, onun dikkatini dağıtmamak için, ne kadar duyarlı hareket etmektedir!” (Edebiyat, Eylül 1980). Çevirmen Pakdil’in heyecanı ve bu davranışı takdiri üslubundan belli olur. Bu fırsatla Fyodor Dostoyevski’nin çok çok çalışkan bir yazar oluşunun vurgulandığı da görünür. Yalnızca bu örnek bile Anna ve Fyodor ilişkisinde Anna’nın yazar eşi olarak nitelendirildiğini göstermektedir.

Ev içine, eşine, büyük yazara karşı tutumunda Pakdil’in onayını alan Anna Dostoyevski, kamusal alandaki başka bir davranışı ve deneyimi üzerindense eleştirilir. Para sıkıntısı çektiklerinden rutin olarak rehinciye gidip eşyalarını vererek para alır Dostoyevskiler. Anna’nın bir gün götürdüğü eşyaların karşılığında yeteri kadar para alamamasından dolayı bir elbise daha vermeyi teklif etmesi üzerine Pakdil, söz konusu elbise aracılığıyla kadınlara ve kadınlığa dair yargılarını ifade etme şansı yakalar:

“Oysa Bayan Dostoyevski, 27 Eylül tarihli günlüğünde (Bkz. Edebiyat Dergisi, Ekim 1980), ‘üzerindeki mavi entarinin artık eskidiğini, hem de modasının geçtiğini, bu gibilerini “aşçı kadınların” giydiğini, para yokluğundan değersiz bir entari giymek zorunda kaldığını’ söylüyordu. (Kadınların çoğu böyledirler aslında! Hep yeni şeyler giymek isterler. Çok azdır o bilge kadınlar, o büyük kadınlar; eşyalaşmamayı, yaşamlarıyla bütünleştirebilenler! Baylar! Bayanların bu gibi istekleri ya da yakınmaları önünde, hemen, saygı duruşuna geçilmeli!).” (Edebiyat, Şubat 1981)

Bu dipnotta parantez içerisindeki hamasi ifadeler toplumsal cinsiyet normlarını tekrar tekrar yaratırken kadınları kapitalist materyalist düzende sistemin devam ettirici öznesi olarak konumlandırır.

Bu yazının başlığına da ilham olan dipnottan da söz ederek toparlamak istiyorum. Anna, Fyodor Dostoyevski’yle çalışmaya başlarken Dostoyevski’nin karakterine dair çevreden duyduğu olumsuz yorumlara karşı Dostoyevski için “Ne önemi vardı karakterinin gerçekten benim için? Çalışmaya gidiyordum ben, evlenmeye değil ki! İşimi, kılı kırk yararcasına yaparsam, onunla anlaşabileceğimden emin olabilirdim” diye düşünür. (Edebiyat, Şubat 1981) Burada hemen Pakdil’in dipnotu araya girer:

“Ateşle barutun yanyanalığından nasıl bir sonuç çıkacağı, önceden kestirilemez ki! Bilinir mi, yazgının, hangi ağları ördüğü? Sonra, böyle duyarlı ‘konularda’ da, mavzerlere dikkat kesilmeli yeni çeteler! Tüm çeteler de! Çünkü, tüm tarih yapıtları, bilge öğütlerle doludur gözlerimizin önünde. Çok sürmez; on, on beş gün sonra, Anna’ya nişanlanma önerisi yapar yazar; 15 Şubat 1867’de teehhül gerçekleşir.” (Edebiyat, Şubat 1981)

Nuri Pakdil’in bu örnekteki mizojinist ve muhafazakâr tutumu, bu alıntılarla açıklığa kavuşur. Günün sonunda Anna Dostoyevski’nin günlükleri, yazar Fyodor Dostoyevski’yi daha iyi tanımak ve anlamak için bir kaynak olur. Günlükleri yazan kadın öznenin deneyimleri; erkek, dünyaca ve yıllarca takdir gören bir özneyi daha da takdir etmek adına aracı kılınarak ikincilleştirilir. İkincilleştirilmediği takdirde ise açıkça eleştirilir. Yazarının tercihinden bağımsız olarak konulan Fransızca isminden Türkçeleştirilmiş hâlindeki metinsel sunumuna kadar Anna Dostoyevski’nin günlükleri, heteronormatif muhafazakâr tutumun söylemleriyle çerçevelenerek okurlara sunulur. Eğer ateşle barutun yan yanalığından çıkacak olan bir sonuç varsa şayet o da budur.[3]

 

[1] Nuri Pakdil ve kurucularından olduğu Edebiyat dergisi (1969-1984), Türkiye’nin ve Türk toplumunun yüzünü İslamiyet’e çevirip Müslümanca yaşaması, dini geçmişine ve geleneklerine bağlı inançlı bir toplum olması gerektiğine inanan bir ideolojik çizgiye sahiptir.

[2] “Anna Dostoevskaya”, Wikipedia, erişim 8 Şubat 2024. Türkçe Vikipedi’de Anna Dostoyevskaya isimli sayfada kitapları yer almıyor. İngilizceden Türkçeye aktarım bana aittir.

[3] Bu yazı, TÜBİTAK tarafından desteklenen Fatih Altuğ yürütücülüğündeki 219K132 nolu “Nuri Pakdil’in Edebiyat Dergisini Edebiyat, Kültür ve Düşünce Tarihi İçerisinde Konumlandırmak” projesinin bir sonucu olarak meydana gelmiştir.

 

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.