Anayasa Mahkemesi 16 Ocak’ta önleyici tedbir kararının reddi konusunda önemli bir karar verdi. İstanbul Sözleşmesi’ne de atıf yaptığı bu kararda Mahkeme, 6284 sayılı Kanun’un yorumlanmasında kadına yönelik şiddetin kendine özgü niteliklerini ortaya koydu ve devletin kadını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğine hükmetti. Davanın avukatı feminist avukat Esra Baş ile kararın detaylarını ve önemini konuştuk. 

AYM “Önleyici Tedbir Talebinin Reddi Nedeniyle Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edilmesi” konusunda yeni bir karar verdi (R.G. 2024). Yaşanan olay neydi bize kısaca anlatır mısın?

Üyesi olduğu siyasal partinin mahalle temsilcisi olarak görev yapan başvurucu N. Hanım, yapılacak ilçe kongresi öncesinde delege seçimleriyle ilgili aynı parti mensubu iki erkek tarafından 17.10.2019 tarihinde ölümle tehdit ediliyor. Bunun üzerine, N. Hanım kendisini ölümle tehdit eden bu iki adamdan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şikayetçi oluyor. Şikayetinde, 6284 Sayılı Kanun kapsamında önleyici tedbir talebinde de bulunuyor. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı da Aile Mahkemesi’nden 6284 Sayılı Kanun gereğince gerekli tedbir kararının alınmasını talep ediyor. Bunun üzerine, İstanbul Anadolu 23. Aile Mahkemesi, müvekkil lehine 6284 Sayılı Kanun kapsamında önleyici tedbirlere hükmediyor. Aleyhine tedbire hükmedilen kişiler tedbir kararına itiraz ediyorlar. İtiraz üzerine İstanbul Anadolu 1. Aile Mahkemesi, İstanbul Anadolu 23. Aile Mahkemesi’nin tedbir kararını kaldırıyor. Mahkemenin koruma tedbirini kaldırma gerekçesi, tedbir talebinin aile içi şiddet veya ısrarlı takibe ilişkin olmadığı, bu nedenle 6284 sayılı yasa kapsamında tedbir kararı uygulanamayacağı yönünde. Böylece müvekkil 6284 Sayılı Kanun’un koruma alanının dışına çıkarılıyor. Karar kanunen kesin olarak verildiğinden Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluna başvurduk.

İstanbul Anadolu 1. Aile Mahkemesi kanunun hangi şiddet türlerini ve hangi failleri kapsadığına dair epey kısıtlı bir yaklaşım getirmiş. AYM kararında da 6284’ün ilgili maddeleri sıralanmış. Aile Mahkemesinin Kanunun 11. yılında neyi kapsadığını bu şekilde yorumlamasına nasıl bir açıklama getirilebilir?

Mahkemenin niyetinin tedbirleri kaldırmak olduğunu, ancak gerekçesini yanlış kurduğunu düşünüyorum. Belki talebe konu olayın toplumsal cinsiyete dayalı şiddet niteliğinde olmadığını düşündü ancak gerekçeyi bu şekilde kurmadı. Kanun’un amacı, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması olarak düzenlenmiş. Dolayısıyla aile bireyi veya ısrarlı takip mağduru olmayan kadınların da kapsandığı Kanun’da çok açık olarak belirtilmiş. Ya bilgisizlik ya da gerekçenin yazımı aşamasında özensiz davranılması söz konusu. Her halükârda toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetin önlenmesindeki özensizlik ortada ne yazık ki.

AYM kararında, iç hukuk dışında CEDAW’a, yani uluslararası sözleşmelere atıf olduğu gibi İstanbul Sözleşmesi’ne de referans var. Diyor ki kararda, her ne kadar sözleşme feshedilse de, olay tarihinde yürürlükte olduğu için hükümlerine yer verilmeliydi. Bunu açar mısın?

Anayasa’nın 90. Maddesine göre, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004- 5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Dolayısıyla, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler hiyerarşik olarak kanunların üzerindedir. Türkiye’de hem idari makamlar hem de yargı, kadına yönelik şiddete ilişkin konularda uluslararası sözleşmeleri uygulamak zorunda. Türkiye, 2011 yılında Avrupa Konseyi ülkeler arasında İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan devlet olmasına rağmen 10.03.2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararıyla sözleşmenin feshedilmesine karar verildi. Somut olay tarihinde İstanbul Sözleşmesi henüz feshedilmemiş olduğu için AYM, Mahkeme’nin kararını İstanbul Sözleşmesi bağlamında da inceledi. Yani Mahkeme hakiminin olayı çözümlerken İstanbul Sözleşmesini de dikkate alması gerektiği ifade ediliyor ve “ilgili hukuk” bölümünde Sözleşme’ye ayrıntılı olarak yer veriliyor. 

Aynı şekilde AİHM kararlarına, Opuz/Türkiye ve Civek/Türkiye kararlarına da referans var. Türkiye’de kadın cinayetleri açısından oldukça önemli bu davalar, günümüzde mahkeme kararlarına ne kadar yansıyor?

AİHM kararları bağlayıcı nitelikte. Bilindiği üzere, uluslararası sözleşmeler her konuda ayrıntılı düzenlemeler içermez. Sözleşmenin belirli bir konuda nasıl yorumlanacağı denetim organının kararlarıyla şekillenmekte. Örneğin kadına yönelik şiddetin bir ayrımcılık biçimi olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde açık biçimde düzenlenmemekte. Bu konuda Sözleşme AİHM kararları ile şekillenmiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu edilen kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygunluğunu incelerken AİHM kararlarını da dikkate alıyor. Anayasa Mahkemesi, Opuz/Türkiye ve Civek/Türkiye kararlarına atıf yaparak, kadına yönelik şiddetin fiziksel, psikolojik ve sözlü şiddet gibi çeşitli türleri olduğunu, şahsi ilişkilerde veya kapalı çevrelerde yaşandığı için her zaman su yüzüne çıkmayabildiğini ifade ederek kadına yönelik şiddetin kendine özgü niteliklerinin altını çiziyor. AİHM kararlarında, kadına yönelik şiddetin yaygın ve genel bir sorun olduğunu, bu nedenle salt somut davaların şartları ile sınırlı olarak ele alınmayacağını ve sorunun ciddiyetini göz önünde bulunduracağını belirtiyor.  

Opuz/Türkiye ve Civek/Türkiye kararlarında, yaşamı başka bir kişi tarafından tehlikede olan bir kişiyi korumak için devletin gerekli önleyici tedbirleri alması gerektiği vurgulanıyor. Ne var ki, AİHM kararlarında vurgulanan hususların yerel mahkeme kararlarına yansıdığını söyleyemeyiz. Üstelik bu yargı pratiğinin eksiklikleriyle sınırlı değil. Kadın cinayetlerinin pek çok olayda adeta “geliyorum” dediğini, kolluk ayağı dahil olmak üzere gerekli koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınmadığını biliyoruz.

AYM incelemesinde Bakanlık görüşüne de yer vermiş. Bakanlığın dahli nedir bu davada?

Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi halinde, başvurunun bir örneğinin Adalet Bakanlığı’na gönderilmesi ve Bakanlığın gerekli görmesi halinde görüşünü Mahkeme’ye yazılı olarak bildirmesi öngörülüyor. Bakanlık görüşünde, diğer argümanlarının yanı sıra tedbir kararının kaldırılmasından sonra başvurucuya yönelik bir eylem gerçekleştirilmediğini, başvurucunun mağdur statüsünün olmadığını savundu.

AYM, kararını gerekçelendirirken yaşanan olayı tek tek 6284’ün maddeleriyle ve yukarıda saydığımız uluslararası mevzuatı devreye sokarak yapıyor. Tedbir talebinin reddiyle kadının maddi ve manevi varlığının korunması arasındaki ilişki nedir?

Anayasa’nın 17. Maddesinde, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmış durumda. Kişinin insan onuruna yaraşır şekilde yaşayabilmesi için devlet öncelikle bu hakkın ihlalini önlemeli ayrıca kişinin kendini geliştirme şartlarını hazırlamalı. Örneğin yaşam hakkı, eğitim hakkı, sosyal güvenceye sahip olma hakkı, nafaka hakkı kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla bağlantılı. Dolayısıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi söz konusu anayasal güvence ile yakından bağlantılı. 

Anayasa Mahkemesi kararlarında, 17. Madde kapsamında devletin kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlemesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması yükümlülüğü altında olduğu vurgulanmış.

Somut olayda müvekkil açıkça ölümle tehdit edilmişti ve başvuru tarihinde failler hakkında tehdit suçu nedeniyle iddianame düzenlenmişti. Anayasa Mahkemesi, somut olayın gerektirdiği ölçüde makul pratik tedbirlerin alınmadığına hükmetti. Ayrıca yerel mahkeme tarafından, kadın olan başvurucuya erkek şahıslar tarafından yöneltilen tehdidin başvurucunun kadın olmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığına, eylemin kadına yönelik şiddet niteliğinde olup olmadığına dair hiçbir somut açıklama ve değerlendirmede bulunulmadığını ifade etti. Sonuç olarak, karardaki gerekçelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı, başvurucu maruz kaldığı eylemin kadın olmasından kaynaklandığını açıklamasına rağmen itiraz merciinin şiddet mağduru başvurucuyu korumak için gerekli tedbirleri almadığı, dolayısıyla devletin pozitif yükümlülüklerini ihlal ederek başvurucuyu korumasız bıraktığı ifade ediliyor. 

Aile mahkemelerinde tedbir kararlarının verilmesinde öne çıkan sorunlar neler?

Tedbir kararlarının uzatılması taleplerinin keyfi ve ilgisiz gerekçelerle reddedilmesi, somut olayın özelliklerini dikkate almayan, şablon niteliğinde kararlar verilmesi, tedbirlerin kısa süreli verilmesi, kararların şiddet uygulayana tebliğinde yaşanan sıkıntılar, kolluk tarafından kararın izlemesinin yapılmaması, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) koordinasyon ödevini yerine getirmemesindeki eksiklikler, tedbir ihlali halinde zorlama hapsi kararı verilmemesi, bu anlamıyla cezasızlık, öne çıkan sorunlar. 

6284 sayılı Kanun kapsamındaki tedbirlerin kimlere verileceği konusunda aile mahkemelerinde gerçekleşen keyfi uygulamalara dair (örneğin Boğaziçi Üniversitesi rektörünün kendisini protesto eden öğrencilere karşı tedbir kararı alabildiğini biliyoruz) deneyimleriniz neler?

6284 sayılı Kanun’un birinci maddesinde, şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi bulunan kadın, çocuk, aile bireyi ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunmasının amaçlandığı açıkça düzenleniyor. 

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke olmasının arkasında yatan, AİHM’nin Türkiye aleyhine vermiş olduğu Opuz/Türkiye (2009) kararı. Opuz kararında, ilgili makamların başvurucunun annesinin öldürülmesini engellemek için gereken özeni göstermediğini tespit etti ve ayrıca kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda mevzuattaki eksikliklere dikkat çekti. İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olunmasını takiben 6284 sayılı Kanun yürürlüğe girdi. Diğer yandan, gerek CEDAW komitesi kararlarında gerekse İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olduğu vurgulanıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin giriş kısmında, kadına yönelik şiddetin erkeklerin tahakküm aracı olduğu ve kadınları ikincilleştirip gelişmelerini engellediği ve bunun kadın erkek güç eşitsizliğiyle ilgili olduğu düzenleniyor. 

Dolayısıyla her ne kadar itirazlarımıza rağmen kanunun adına “Ailenin Korunması” ibaresi eklenmiş ve aile bireyi erkekler kanun kapsamına alınmış olsa da kanundan asıl yararlanması hedeflenen kesim kadınlar. “Erkeğe yönelik şiddet” olarak tanımlanabilecek yaygın, genel ve sistematik bir olgu yok, oysa erkekler tarafından kadına yönelik şiddet uygulanması, mücadele edilmesi gereken yaygın, genel ve sistematik bir sorun olarak ortaya çıkıyor.

Boğaziçi rektörü lehine tedbir kararı verilmesi ya da Gülben Ergen-Seren Serengil meselesinde olduğu gibi kaynağını toplumsal cinsiyetten almayan ve aralarında güç eşitsizliği bulunmayan iki kadın arasındaki ihtilafta 6284 sayılı Kanun’un uygulanması Kanun’un ruhu ve amacından uzaklaşılmasının bir sonucu. 

Erkek şiddetiyle mücadele ve 6284’ün uygulanmasına dair yaşanan zorluklarda, bu kararın önemi ne olacak?

6284 sayılı Kanun’un etkin olarak kullanılması noktasında, Anayasa Mahkemesi kararında yer alan, özellikle devletin pozitif yükümlülüklerine dikkat çeken zenginleştirici argümanlara dayanmak mümkün. 

Sizin 2019’dan yana süren bu mücadelenizi bize biraz anlatır mısın?

Müvekkili tehdit eden failler ceza mahkemesinde yargılanarak ceza aldılar. Ancak müvekkil bu süre zarfında 6284 sayılı Kanun’un koruma kapsamının dışında kaldı. Şimdi yerel mahkemenin, Anayasa Mahkemesi kararını uygulayıp ihlalin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yaparak tedbir talebini değerlendirmesi gerekiyor; olayın meydana gelişinin üzerinden beş yıl geçtikten sonra!

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.