“Bir erkek yazar ortalama olmakta özgürdür, ancak bir kadın yazar asla.” (29) Düsap, toplumun onlara karşı önyargılarından dolayı kadınların yazar olarak karşılaştığı sert eleştirilere atıfta bulunuyordu. O dönemde kadınlar yazmanın risklerinin, ahlaki şüphelere ve alaylara açık olduklarının farkında olsalar da, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bir avuç Ermeni kadın, yazı yoluyla yeni bir kadınlık biçimi ve yeni ulusal roller öne sürmeye çalışmışlardı. Yazmak, hem onları kendi özgürleşmelerinin hem de bir o kadar önemli olan o dönemde kadınların yapabildiği birkaç ücretli işlerden birini yapabilmelerinin bir aracıydı.

Hasmik Khalapyan

1883 yılında ilk Ermeni kadın yazar olarak bilinen Sırpuhi Düsap (1841-1901), Mayda adlı romanında kadınların erkeklere boyun eğmesini kınıyor ve cinsiyetler arası eşitlik çağrısında bulunuyordu. Kısa bir süre sonra ise Krikor Zohrab (1861-1915), Düsap’ın romanına yönelik uzun eleştirisinde “Amerika ve Avrupa’daki kadın cinsinin taleplerinin uğultusu ve çığlığı aramızda yankılanmak üzere,” diye yazacaktı. (1) Zohrab, “1880’lerin kadın sorunu konusundaki yoğun tartışmaların en hararetli yıllar olduğu” konusunda haklıydı. Ancak, bahsettiği “yankı” henüz başlamamıştı.

Düsap, feminist aktivizme ilk romanının yayınlanmasından önce zaten dahil olmuştu ve kadınların toplumsal rollerde daha aktif olması için üzerine erkeklerin de desteklediği bir kampanya 1880’lerden önce de mevcuttu. Esas skandal, Ermeni toplumundaki cinsiyet düzeninde değişiklik çağrısı yapmak için kalemini ve kurgunun gücünü cesurca kullanan bir kadın yazar imajının aniden yükselmesiydi. Bu kısa makalede, 19. yüzyılın sonlarında, kadın lehine yeni toplumsal cinsiyet normları konusunda kamuoyu oluşmasına büyük katkı sağlayan ve bu süreçte kendileri de “özgürleşen” kadın yazarların ortaya çıkmasına neden olan koşulları gözden geçireceğim.

“Edebiyat süs değildir” (2)

Sırpuhi Düsap’ın Mayda adlı eserine, o dönemin hiçbir gazete ya da dergisi kayıtsız kalamadı. Kitap, yüksek maliyetine rağmen bir Ermeni kadının yazdığı ilk roman olduğu için “yalanıp yutuldu.” (3) Kitabın zamanlaması hem edebi hem de edebi olmayan yazının, çağdaş siyasi, sosyal ve ekonomik karışıklığa değinmede son derece önemli olduğu ve bir grup entelektüelin yayıncılığı kültürel milliyetçilik için bir araç olarak kullandığı döneme denk gelmişti.

Srbouhi Dussap

Ermeni ulusal kimliği, eğitimi, kültürü, ailesi ve bu alanlardaki toplumsal değişimin etkisi edebiyatçıları büyük ölçüde ilgilendiriyordu. Kadınların ulusa ve kültüre yeni tanımlamalar getirmedeki rolü epey önemseniyor, hem yenilenmiş hem de yenilikçi kadınlar olarak kamusal tartışmalara katılımları isteniyordu. Kadınları projeye dahil etmenin önemli bir yolu, erkeklerin editörlüğünü yaptığı süreli basında makalelerini yayınlamaktı. 1900 yılına kadar eğilim, kadınların makalelerini, dergilerin onlara özel ayrılan bölümlerinde yayınlamaktı. Ancak 1900’den sonra bu terk edildi ve kadınların makaleleri, genellikle dergilerin ön sayfalarına yayınlanmaya başladı (örneğin Masis, Püzantion, Manzume-i Efkâr, Jamanak). Kadınların yazıları, diğer kadınları etkilemek ve sosyal değişimin dayattığı çağdaş sosyal ve kültürel talepleri karşılamak için yeni normları güçlendirmede güçlü bir araç olarak görülüyordu. Hayrenik dergisine göre:

“Kadınların edebi hayatımıza düzenli katılımı, edebiyatımızı ve dilimizin gelişimini büyük ölçüde artırmakla kalmayacak, aynı zamanda normlarımızı yeniden yapılandırmanın ve ideolojilerimizi yeniden inşa etmenin en güçlü yolu olacaktır. Kadın yazarların ilerlememize olan desteği çok büyük olacak çünkü yazarken, birçok mevcut durumu gözden geçirecek ve …daha ilerici norm ve gelenekleri aramıza yerleştirmeye çalışacaklar.” (4)

Sybil

Düsap, Sibil (1863-1934), Zabel Yesayan (1878-1942?), Hayganuş Mark (1885-1966) ve Zaruhi Kalemkaryan (1874-1971) gibi kadın yazarlar kamusal yaşamda son derece aktiftiler ve yaşamları boyunca eğitim ve sosyal hizmetin örgütlenmesinde önemli pay sahibiydiler. Bu kadınlar, farklı vesilelerle vurguladıkları gibi, kalemin toplumsal ve kültürel normları dönüştürme gücüne dair inançlıydılar. Yesayan, “sanat sanat içindir” anlayışına inandığı yılları, “iç ahlaki güçlerinin bir geri çekilme dönemi” olarak değerlendiriyordu. Yazılarında gerçekçiliği benimseyen Yesayan, edebiyatın,“haksız olduğunu düşündüğü tüm bu şeylere karşı savaşmak için kullanmak istediği güçlü bir araç, bir silah” (5) olduğuna inanıyordu. Kadın dergisi Dzağig (1905-1907) ise, “Edebiyatın bir toplumun veya halkın medeniyet düzeyinin en doğru göstergesi ve ölçü aracı” olduğu inancını taşıyordu. Edebiyat, özellikle İstanbul’daki ablalarından taşradaki okuma düzeyinin düşüklüğü nedeniyle geri kaldığı düşünülen taşralı kadınların eğitim düzeyini yükseltmek için kullanılabilirdi. (7)

“Defne yapraklı taçlardan çok dikenler” (8)

Önde gelen kadın yazarların çoğu, erkek aile üyeleri veya akrabaları tarafından, anneleri ya da diğer kadın aile üyelerinin hoşnutsuzluğuna rağmen yazmaya teşvik ediliyordu. Zabel Yesayan, babası tarafından, sadece babasını memnun etmek için, gönülsüzce, kadınların özgürleşmesi konusunda yazmaya zorlanmıştı. Kendisi, Kadın Sorunu’nun çağdaşlarının varsaydığından daha köklü bir toplumsal sorun olduğuna inanıyordu. (9)

Zabel Yesayan

Kadınlar genellikle sadece seküler entelektüellerden değil, aynı zamanda önde gelen dini şahsiyetlerden ve otoriteler tarafından da yazmaya teşvik edildiler. Anayis (Yevprime Avedisyan’ın takma adı, 1872-1950), Başpiskopos Narbey (1832-1892) tarafından kalemini geliştirmesi ve annesinin hoşnutsuzluğuna rağmen eğitimine devam etmesi için teşvik ediliyordu. (10) Patrik Mıgırdiç Ormanyan (1841-1918; 1896-1908 arası Patrik), Düzgün İnsanlar adlı romanının yayınlanmasının ardından Zabel Yesayan’a bir mektup göndererek onu tebrik etmiş ve desteğini ifade etmişti. (11)

Ancak, bu teşviklerin arkasında, erkek yazarların karşılaşmadığı şekillerde kadın yazarların karşılaştığı acı eleştiriler vardı. Erkek reformistler, kadınların yazma yoluyla kamusal alana girişlerini şekillendirmeye çalışsa da, onların yolunu tamamen belirleyemeyecekleri de bir gerçekti. Yeni Kadın Yazını, erkek entelektüeller için hayallerindeki Yeni Kadın’dan daha tehdit edici bir figür olarak görülüyordu. Kadınlar, onlara sunulan kültürel kaynakları kullanıyorlardı;  ancak bu kaynaklar, onlar eşitlik ve kadınların özgürleşmesi taleplerini yazılı olarak ifade etmeye çalıştıkça yeniden şekilleniyor, formüle ediliyordu. Bu, kadınların yazılarının tarzı ve kalitesi konusunda, onların bu alana girişlerini başlangıçta desteklemiş olan kişiler tarafından sert bir biçimde eleştirildi. (12)

Kadın yazarlar, erkek meslektaşlarının eleştirilerinden, kamuoyundan ve kadın yazar olarak karşılaştıkları zorluklardan duydukları hayal kırıklığını sıklıkla dile getirdiler. Yenovk Armen, az sayıda kadın yazar olmasının nedenlerinden birinin, kadınların yazmaya yönelik “cesurca kararlarına” karşı halkın tepkisinden korkmaları olduğunu ileri sürüyordu. (13) Zaruhi Kalemkaryan, gelen “zalimce eleştirileri” ve kamuoyunu, “Ermeni kadın yazarların peşini bırakmayan bir kâbus” olarak nitelendirmişti. (14) Anais, ilk eserini takma bir adla yayınlatmak zorunda kalmıştı, çünkü “ailesi, mevcut koşullar gereği gerçek ismini kullanmasını uygun bulmamıştı.” (15)

Haykanoush Mark

Kadınlar, yazarlığa adım attıklarında karşılaşacakları zorluklar konusunda sık sık birbirlerini uyarıyorlardı. Hayganuş Mark, Dzağig dergisinin editörlüğünü yapmaya başladı vakit, o zamanlar deneyimli bir yazar olan Sibil, cinsiyeti ve genç yaşı nedeniyle karşılaşacağı zorluklar konusunda Mark’ı uyarmıştı. Sırpuhi Düsap, Zabel Yesayan ve Arşaguhi Teodik’i (1875-1922), “bu yolda kadınları defne yapraklı taçlardan çok dikenlerin beklediği” konusunda uyarmıştı. (16)

Engellere ve önyargılara rağmen kadınlar, kendilerini değişimin temsilcileri olarak gördüler ve “kültürel” ve ulusal meseleleri sorumlulukları olarak benimseyip yazmaya devam ettiler. Sırpuhi Düsap, 1884’te ikinci romanı Siranuş’u yayınlarken ikinci kez eleştiri yağmuruna tutulacağının farkındaydı, ancak yine de romanını yayınladı:

Belki bazıları bu ifadelerim için beni yine küstah sayacak. Ancak başkaları için küstahlık olan şey, benim için sadece bir sorumluluktur… Bir inanca dayalı olduğu için [projeme] olan inancım, sorumluluk fikri tarafından dayatıldığı için de cesaretim büyüktür. Kötülüğü görüp, saldırıya uğramaktan, zulme uğramaktan korkarak susmak, elbette nefsin cesaretini göstermez. Haksızlığı görüp de susan, adaletten çalmış olur.” (17)

Kariyer olarak yazarlık

Yazmak, kadınların kendi hayatlarını idame ettirebilmeleri için mümkün olan birkaç yoldan biriydi. Hayganuş Mark, 1905’te kadın dergisi Dzağig’in editörlüğünü yapmaya başlamak üzereyken, Zabel Yesayan’dan dergi için makaleler yazmasını istemişti. Duydukları, Mark’ı o zamana kadar tanınmış ve çok övülen bir yazar olan Yesayan konusunda hayal kırıklığına uğratmıştı. Mark, yıllar sonra anılarında şunları yazdı:

O gün Zabel Yesayan’da beni hayal kırıklığına uğratan şey, belirli bir bütçesi olmayan ve bir ideal uğruna kurulan bir kadın dergisi söz konusuyken, onun bir nevi Yahudi usulü pazarlık yapmasıydı. Her halükârda onun şartlarını kabul ettim ve yazmasının maliyetini ona ödedim…” (18)

Uzun yıllarını gazetecilik yaparak geçirmiş bir kadın olan Mark’ın bu sözleri, okuyucuda, Mark’ın yıllarca yalnızca idealleri uğruna çalıştığı izlenimini uyandırır.

Zarouhi Kalemkerian

Yüzyılın sonuna doğru gelirken, yazmak, birçok tanınmış edebi isim için bir hayatta kalma aracıydı. Yazma tarzları ve türleri, edebiyatçıların giderek edebiyat alanındaki daha profesyonel ve teorik açıdan bilgili yaklaşımını ortaya koyan uzun dergi makalelerinde tartışılmaktaydı. (19) Yeni yaklaşımlarla birlikte edebiyatçılar, yazmayı yalnızca ulusa hizmet için bir ilham kaynağı olarak değil, bir meslek olarak tartışmaya başladılar. Yüksek çalışma saatlerine rağmen yazarlara ödenen ücret hayli düşüktü ve Yeğya Demircibaşyan (1851-1908) ve Hagop Baronyan (1843-1891) gibi birçok ünlü yazar yoksulluk içinde öldüler. Edebi alan, “maddi ve manevi açıdan tatmin etmeyen” bir alan olarak görülüyordu. (20)

Arevelyan Mamul dergisine göre, Ermeni kadın yazar sayısının az olmasının sebeplerinden biri de “erkek yazarlarımızın sefil durumuna ve toplum tarafından maruz kaldıkları ilgisizliğe” tanık olan kadınların cesaretlerinin kırılmasıydı. (21)

Eğitimli orta sınıf kadınlar için iş piyasası son derece sınırlı olduğu bir zamanda kadınların, kendilerine görev olarak atfettikleri yazarlığa duydukları bağlılık, yazarlığı bir kariyer olarak görmelerini zorlaştırıyordu. Daha önce de savunduğum gibi (22), bir yanda ayrımcı kadın-erkek alanlarının oluşturulması, diğer yandaysa Osmanlı sanayileşmesinin hızı ve karakteri, eğitimli kadınlara çok sınırlı iş seçenekleri bırakmıştı. Eğitimli bir kadın için işgücü piyasası 1914’e kadar, 19. yüzyılın sonunda Osmanlı Ermenileri arasında ve dünyanın başka yerlerinde de büyük ölçüde kadınlaştırılmış bir meslek olan öğretmenlikle sınırlıydı.

Bu anlamda, yazmaları için cesaretlendirilen kadınlar için edebiyat, kendilerini geçindirme aracı haline geldi. Yazılarını ulusun ideallerine bağlılıklarının bir göstergesi olarak benimseyen kadın yazarlar, yazarlığı hiçbir zaman bir kariyer edinme yolu olarak görmediler. Bununla birlikte, kadınların kişisel mektupları, anıları ve biyografileri, yazarlıktan kazandıkları ücretin çoğu için önemli bir gelir kaynağı olduğunu ortaya koyar. Yesayan’ın çeşitli yayınevlerine gönderdiği mektuplar ve yazarlıktaki iş yükü, sanatın kendisi için maddi önemini kanıtlıyor. Eşine yazdığı mektuplar, yazmaktan aldığı parayla eşini ve çocuklarını, zaman zaman da eşinin ailesini desteklediğini gösteriyor. (23) Zaruhi Kalemkaryan, anılarında, kadın yazarların azlığı nedeniyle gazetelerin kadın yazarlara iyi ödeme yapmaya istekli olduğunu dile getirir. Kalemkaryan’ın Püzantion’a gönderdiği makalelerden aldığı ücret, kendi deyimiyle “çok iyi” idi. (24) Osmanlı Ermenileri arasındaki ilk kadın şair olan Sibil, zamanla şiir yazmayı bırakıp dergilere makale yazmaya başladı. Sibil’in diğer pek çok yazar gibi dergilere kısa süreli teslim tarihleri olan makaleler üretmesi, Aram Andonyan’a (1875-1951) göre onun çalışmalarının kalitesini etkilemişti. (25) Hayatının ilerleyen dönemlerinde Sibil, kız öğrencilerinin eserlerini yayınlamak için bir yayınevi kurmak istedi. (26) Sibil, şiir ve düz yazı yazmaktan ders kitapları yazmaya geçmiş, Masis dergisi tarafından da “daha kârlı olan ders kitabı yazma işine” giriştiği için şiirden vazgeçmesiyle eleştirilmişti. (27)

Kadınların maaşlarının aileleri için maddi açıdan önemine dair sessizlikleri, profesyonel yaşamları ve bunun ev içi yaşamları ile arasındaki sembolik ilişkiden duydukları rahatsızlıkla açıklanabilir. Her şeyden önce bu tedirginlik, özellikle orta sınıf ailelerde kadının maaşının kabul edilmesiyle ilgiliydi. Ailenin durumu, bir kadının sahip olduğu boş vakitlerin bolluğuna göre değerlendirildiğinden, orta sınıf bir kadının çalışması, ailelerin çaresizce saklamaya çalıştığı ailelerin ekonomik yetersizliğini ister istemez vurguluyordu. Kalemkaryan otobiyografisinde şunları hatırlar:

Toplumsal normlar ne kadar da muhafazakardı! Mütevazı (sosyal) statüye sahip kızlar genellikle ev dışında çalışarak para kazanma ihtiyacını gizlerlerdi. Evde örgü işi yapan kadınlar, zaruri ihtiyaçları karşılamak veya aileye yardım etmek için kazanılan parayı bir nevi utanç olarak görüyorlardı.” (28)

Sonuç

Zabel Yesayan, yazar olmaya karar verdiğinde, Düsap’tan dönemin tüm kadın yazarları için geçerli olan bir tavsiye aldı: “Bir erkek yazar ortalama olmakta özgürdür, ancak bir kadın yazar asla.” (29) Düsap, toplumun onlara karşı önyargılarından dolayı kadınların yazar olarak karşılaştığı sert eleştirilere atıfta bulunuyordu. O dönemde kadınlar yazmanın risklerinin, ahlaki şüphelere ve alaylara açık olduklarının farkında olsalar da, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bir avuç Ermeni kadın, yazı yoluyla yeni bir kadınlık biçimi ve yeni ulusal roller öne sürmeye çalışmışlardı. Yazmak, hem onları kendi özgürleşmelerinin hem de bir o kadar önemli olan o dönemde kadınların yapabildiği birkaç ücretli işlerden birini yapabilmelerinin bir aracıydı. Kadın yazarların, kendi edebi yapıtlarının özgürleşmiş kadın kahramanlarına benzeyecek hale gelmeleri, yazarak kazandıkları mali bağımsızlıktan kaynaklanıyordu.

Çeviren: Dilek Işık

Yazının orijinali 12/03/2019’da EVN Report’da yayınlanmıştır.

Dipnotlar:

1 – Krikor Zohrab, Մայտա [Mayda]. Yerkraground 10 (Ekim 1883), s.306. Ermenice ve Fransızcadan yapılan tüm çeviriler bana aittir.

2 – Zabel Yesayan “Otobiyografi,” Zabel Yesayan Fund, 6. Klasör, Yeğişe Çarents Edebiyat ve Sanat Müzesi (MLA), Erivan, Ermenistan.

3 – ԱրաքսիակամՎարժուհի [Araksiya ya da Mürebbiye]. Grakanyev Imastasirakan Sharzhoum 5 (Ocak 1887), s. 4.

4 – Levon Bashalyan, «Մերկինգրողները»: [“Kadın Yazarlarımız”]. Hayrenik 981 (1894).

5 – Zabel Yesayan “Otobiyografi.”

6 – «Գեղեցիկսեռը և գրականութիւնը»: [“Güzel Seks ve Edebiyat”]. Tsaghik 40 (8 Haziran 1906).

7 – age.

8 – Zabel Yesayan “Otobiyografi.”

9 – Yesayan, “Otobiyografi.”

10 – Anayis, «Իմհիշողութիւնները»։ [“Anılarım”]. Anayis Fonu, Klasör 9, MLA, s. 21-22.

11 – Bakınız, Yesayan’ın Patrik Ormanyan’a hitaben yazdığı 30 Ocak 1908 tarihli mektubu, Zabel Yesayan, ՆամակներLetters] (Erevan State University Press, 1977), s. 67-68.

12 – Bkz. Massis 10 (27 Ocak 1907); Kitle 14 (1903); Hayrenik 281-311 (1892); Arevelyan Mamul 11-12 (1892).

13 – Yenovk Armen, «Հայկինգրողները»։ [“Ermeni Kadın Yazarlar”]. Aragats 11 (3 Ağustos 1911), s. 169.

14 – Zaruhi Kalemkaryan, «Կյանքիսճամփէն» (Antilias: 1952), s. 332.

15 – Anayis, §Իմհիշողութիւնները¦ [“Anılarım”]. Anayis Fonu, Klasör 9, MLA, s. 38.

16 – Yesayan, Silihtar Bahçeleri, s. 527.

17 – Sırpuhi Düsap, “Giriş.” Siranuş (Erivan: Haypethrat, 1959), s. 172. Roman ilk olarak 1984’te Konstantinopolis’te yayınlandı.

18 – ՀայկանոյշՄառք․ կյանքնուգործը Hayganuş Mark: Hayatı ve Eseri] (İstanbul: 1954), s. 44.

19 – Bkz. örneğin, 1901 ile 1907 yılları arasında Masis’in çeşitli sayıları; 1903, 1904 ve 1905 Dzağig; Azatamart Haftalık 1910 ve 1911.

20 – «Հայգրագետինապագան»։ [“Ermeni Yazarın Geleceği”]. Dzağig 4 (25 Ekim 1904)

21 – «Ինչո՞ւչունենանքգրագիտուհիներ»։ [“Neden Kadın Yazarlarımız Olmamalı?”]. Arevelyan Mamul (Nisan 1892), s. 171.

22 – Bkz. “Kadınların Eğitimi mi, Emek mi, Hayırseverlik mi? Osmanlı Ermenileri Arasında İğne Oyasının Önemi.” Kadın Tarihi Dergisi 53 (Yaz 2006), s. 21-31.

23 – Zabel Yesayan Fund, MLA’da Zabel Yesayan’ın kişisel mektupları.

24 – Zaruhi Kalemkaryan, Hayatımın Yolu, s. xviii

25 – Aram Andonyan, «Լրագրութիւնը և գիրքը» [“Gazetecilik ve Kitap”]. Dzağig 13 (15 Mart 1905).

26 – Toros  Azatyan, Զապէլ և ՀրանտԱսատուր: [Zabel ve Hrant Asadur]. (İstanbul, 1937), s. 13.

27 – Toros Azatyan’a (1893-1955) göre, Sibil’in emekliliğinden ve Hrant Asadur’un (1862-1928) ölümünden sonra emekli maaşı alıp almaması konusunun dönemin basınında çokça tartışılması Sibil’i üzüyordu. Azatyan şöyle yazıyor: “Neyse ki Sibil, yoksulluğun acısını yaşamadan ölen çok az şair ve öğretmenden biriydi.” age, s. 23.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.