Menopozu normalleştirmemiz lazım, utanmamamız gerek. Tedavi hakkındaki korkumuzdan sıyrılıp yardım arayacak gücü hissetmeliyiz.
Ginni Mansberg
Dr. Ginni Mansberg kadın sağlığı üzerine uzmanlaşmış Avustralyalı bir pratisyen hekim. Bu yazı The M Word: How to Thrive in Menopause (Baş Harfi M: Menopozda Nasıl İyi Oluruz) isimli kitabından alıntıdır.
İstatistikler belirli bir yaşa (ortalaması 51) gelmiş her kadının menopoza girdiğini gösteriyor. Bu kadınların yüzde 75’i ateş basması gibi tanıdık semptomların yanı sıra kilo alıyor, libidolarının düştüğünü hissediyor, ani duygusal değişiklikler ya da uykusuzluk yaşıyor. Genel ağrı ve sızılarla, vajina ve idrar yollarında ise yanmadan, acı ve idrar kaçırmaya uzanan bir dizi dertle baş ediyor.
Hastalarıma çıkış yolu olarak Hormon Replasman Tedavisi’nden (HRT, Türkçede Hormon Tedavisi, HT, olarak da geçiyor) bahsettiğimde, çoğu dehşete düşüyor. Onları meme kanseri yapmaya çalıştığımı filan düşünüyorlar. Genellikle, “Durumum o kadar da kötü değil, vücuduma dışarıdan hormon almak istemiyorum,” diyorlar. Doktorlar tarafından doğru kişilere uygulandığında HRT’nin en azından ateş basmasını yüzde 98 rahatlattığı bilinirken bu “zehirli elmayı” ısırmaktansa uykularından, rahatlarından, seks hayatlarından, akıl sağlıklarından feragat etmeyi tercih ediyorlar. Cidden mi?
Her şey ABD’li bir ilaç şirketi olan Wyeth’in 1942 yılında piyasaya Premarin isimli bir konjuge at östrojeni (conjugated equine estrogens – CEE) hapı süreceğini açıklamasıyla başladı. Bu, yeni özgürleşmiş, genç ve sağlıklı kalmak isteyen kadınlar için can kurtarıcı bir hamle olarak karşılandı. Çalışmalar HRT’nin, menopoz belirtilerini azaltmanın yanı sıra, menopoz sonrası dönemde kadınlarda osteoporoz ve kalp hastalığı riskini de azalttığını gösteriyordu. Bu çalışmalar American Heart Association (Amerikan Kalp Derneği), American College of Physicians (Amerikan Hekimler Birliği) ve American College of Obstetricians and Gynaecologists (Amerikan Obstetrisyen ve Jinekologlar Birliği) tarafından desteklenmişti. 1992’ye varıldığında Premarin ABD’de en çok satılan ilaç haline gelmişti.
İlaç piyasasının erkekler ve onların menopoz hakkındaki düşünceleri tarafından yönlendirildiğini düşündüğümüzde, bu rüzgârın sert bir biçimde kadınların aleyhine döneceğini tahmin etmek zor değil. Bu HRT meselesi bir dizi olayla darmadağın oldu. Menopoz dönemindeki kadınları ta en başa döndüren bu gelişmeler, pek çok kadının semptomlarının tedavisi için seçeneklerini epey daralttı.
Her şeyin değişmesi 2002’de oldu. ABD merkezli Kadın Sağlığı Girişimi (Women’s Health Initiative- WHI) araştırması, yoğun medya ilgisiyle, sadece 5,6 yıl sonra aniden durduruldu. Kombine HRT (östrojen ve progesteron) kullanımı, meme kanseri (ve kalp hastalığı) riskini artırmış gibi görünüyordu. Asıl sorun ise, bu araştırmanın ve bu bulguların korkunç bir şekilde aktarılmasıyla ortaya çıktı.
Bu durumu anlamak için önce biraz araştırmayı anlamak gerek: Bu devasa WHI araştırması, menopozun tam ortasında HRT görmeye başlayan daha genç kadınların kalp sağlığı açısından gördüğü faydaların, HRT’ye (ki araştırmada kullanılan, artık daha güvenli çeşitleri bulunduğundan tedavülden kalkmış bir östrojen ve progesteron karışımıydı) menopoz sonrasında (yani menopoz sırasındaki semptomları rahatlatmak için değil) başlatılan daha yaşlı kadınlar için de geçerli olup olmayacağı sorusuna yanıt arıyordu. Esasen amacı HRT’ye başlama yaşının önemli olup olmadığını anlamaktı. Dolayısıyla yeni menopoz atlatmış birçok kadın araştırmaya bilinçli olarak dâhil edilmedi. Çünkü doktorlar onlara olan faydalarını zaten biliyorlardı, biliyorduk, değil mi? Araştırmada HRT’ye yeni başlatılan kadınların ortalama yaşı 63’tü. Ama yüzde 25’i 70 yaşın üzerindeydi. Kadınlara rastgele bir şekilde HRT ya da plasebo veriliyordu ve HRT alan kadınlar daha yaşlıydı. Hatta HRT alanların üçte ikisi 60 ila 79 yaş arasındaydı.
Araştırma gerçekten de plasebo alan gruba oranla daha yaşlı grup içerisinde eski tür HRT kullanımında meme kanseri riskinin yüzde 26 arttığını gösterdi. Bunun rakamsal karşılığı şöyleydi: Yılda HRT kullanan her 10.000 kadından 38’i meme kanseri olurken plasebo kullanan her 10.000 kadından 30’u oluyordu. Bu araştırmada bile HRT ile ilişkilendirilmiş meme kanseri riski (aynı araştırmada bulunduğu üzere) her gece bir kadeh şarap içmekten biraz daha yüksek ama iki kadeh şarap içmekten daha az çıkmıştı.
Bu daha yaşlı kadınlarda HRT ile ilişkilendirilen meme kanseri riskinin, obezite ve düşük fiziksel aktiviteye bağlı meme kanseri riskine benzer bulunduğunu da belirtmek gerek. Sonuç olarak, araştırma, her kadında – özellikle de artık menopoz semptomları görülmeyen daha yaşlı kadınlarda – sadece kalp sağlığını korumak adına HRT’ye başlanmaması gerektiği çıkarımına vardı.
WHI verilerinin son dönemde yapılan analizleri, HRT görenler arasında sadece 50-59 yaş grubuna bakıldığında – ki bu yaş aralığı kadınların genelinin HRT’ye ihtiyaç duyduğu ve başladığı döneme tekabül eder – bu tedavinin açıkça fayda sağladığını gösteriyor. Plasebo alanlarla karşılaştırıldığında, bahsi geçen yaş aralığında HRT gören kadınlarda daha az sayıda kanser, kemik kırılması veya herhangi bir sebeple ölüm görülmekte. Epey ironik, öyle değil mi?
Ama sonuçta ne oldu? Herkesi bir panik sardı. Kadınlar (tedaviyi kullananların yüzde 80’i) HRT reçetelerini çöpe attılar ve doktorlarının onları daha sağlıklı kılmak yerine öldürmeye çalıştığını düşündüler. Doktorlar ise HRT yazmayı reddettiler ve kadınlara sıcak bastığında başlarının çaresine bakmalarını söylediler. Böylece HRT’nin ölümcül olduğu bilgisi yerleşti zihinlere.
Devletler de hızlıca bu koroya katıldı. Avustralya, ABD, Birleşik Krallık hemen yeni yönetmelikler yayımladılar ve kadınlar ve doktorları için HRT kullanımını sadece “orta ila yüksek” şiddette sıcak basmalarının tedavisiyle ya da belirgin osteoporoz kırığı riskiyle sınırladılar. Bu durumda bile kullanılabilecek en düşük doz HRT verilmeli ve en kısa sürede tedavi sonlandırılmalıydı.
Bu tip uyarılar hala etrafta dolaşıyor. İlaç şirketleri de bunlara boyun eğmek zorunda kaldı. Wyeth’e kullandığı HRT formülünden dolayı binlerce dava açıldı. Şirket 2009’da Pfizer’a satıldı ve söylentiye göre, bu dosyayı kapamak için 330 milyon Amerikan doları ödemeyi kabul ettiler.
Son olarak da doktorlar pes etti. Artık bir kuşak pratisyen hekim, endokrinolog, hatta jinekolog dahi reçeteye HRT yazmaya korkuyor. Korkmanın da ötesinde bunun için gerekli bilgiye, özgüvene ya da deneyime sahip değiller.
Ancak değişim kapımızda. Toplumsal hareketler sayesinde kadınlar iyi bir menopoz yaşamayı talep edecek şekilde güçleniyorlar. Kim Cattrall, Emma Thompson, Angelina Jolie, Yasmin Le Bon, Jean Kittson ve Davina McCall gibi ünlülerin de içinde bulunduğu bir grup kadın menopozlarını açıkça yaşıyorlar (sanki yaşı 60’a yaklaşan bir kadının bazı değişimlerden geçebileceğini bilmiyormuşuz gibi).
Menopoz dönemindeki kadınlar oldukça güçlü bir tüketici grubunu da temsil ediyor. Ne istedikleri önem taşıyor. Tedaviye erişim talep etmeden terlemeye devam edecek ya da seks hayatlarını toptan çöpe atacak değiller. Giderek güven de kazanıyorlar. Fark ettiğim bir şey de pratisyen hekim ve jinekologların daha büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturdukça, daha çok kadın doktor bu konunun önem kazanmaya başladığı bir yaşa yaklaştıkça (aynı benim gibi!) ve sağlık örgütleri HRT hakkındaki genel görüşü değiştirmeye çabaladıkça mesaj biraz daha duyulmaya başlıyor ve bir şeyler değişiyor. [Avustralya’da] henüz az da olsa HRT yazmaya çekinmeyen ve bunu gayet iyi yapan pratisyen hekim ve jinekolog sayısının arttığını görüyoruz.
Menopozu normalleştirmemiz lazım, utanmamamız gerek. Korkularımızdan sıyrılıp hayatımızın bu önemli döneminde hak ettiğimiz yardımı arayacak gücü hissetmeliyiz. Her kadının HRT’ye ihtiyacı olduğunu söylemeye çalışmıyorum elbette. Şiddetli olmayı bırakın, hiçbir belirti yaşamadan menopozu atlatan çok kişi var. Demek istediğim, kadınlara menopoz için sunulan seçenekler arasında HRT’nin de öcüleştirilmeden ve bilimsel gerçeklere dayanarak etraflıca anlatılması gerektiği.
Çeviren: Deniz İnal
Bu yazının orijinali 8 Şubat 2020 tarihinde The Guardian’da yayınlanmıştır.
Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği’nin menopoz hakkındaki yönlendirmeleri için: http://www.trsgo.org/menu/150/menopoz-nedir