Yapay zeka tabanlı yeni sohbet robotu Zo, siyasetle, insanlık tarihiyle, toplumsal alanı çizip geçen büyük katliamlarla ilgili dut yemiş bülbül adeta.
Sohbet robotu Tay ve sosyal medyadaki cinsiyetçilik üzerine bir yazı yazmıştım. Microsoft, ırkçı, cinsiyetçi, kadın düşmanı yorumlar yapma kabiliyeti kazanan Tay projesini hızlıca sonlandırmak zorunda kalsa da yapay zeka tabanlı sohbet robotu geliştirme macerasına devam etmiş; şimdi de yarı akıllı bir sürüm ile karşımızda. Bir arkadaş vesilesiyle haberdar olduğum Zo, mirasını taşıdığı sohbet robotu Tay gibi internet ve sosyal medya üzerinden kullanıcıların yorumları ile öğrenip konuşma ve cevap verme etkinliğini geliştirecek. Birkaç farkla: Kötü karakterli, ağzı bozuk türdaşı Tay gibi ‘istenmeyen’ sonuçlardan kaçınmak için önce bir sistem içinde denenecek, öyle hemen twitter gibi büyüklerin ligine giremeyecek.[1] Bunun yanı sıra, kötü yola savrulmaması ve bittabi teknoloji tekelinin borsadaki hisselerine puan kaybettirmemesi için sosyal medyadan öğrendiklerini tam olarak yorumlamayacak: Daha en başından zekası engelleyici algoritmalar ile şekillendirilmiş durumda. Zo, siyasetle, insanlık tarihiyle, toplumsal alanı çizip geçen büyük katliamlarla ilgili dut yemiş bülbül adeta. Konu bir şekilde, bu isli, sisli, pis, puslu meselelere geldiğinde, bu konulara girmeyelim, kötü laflar öğreniyorum mealiyle özetlenebilecek cevaplar veriyor. Zo, sabote edilmiş zekasına rağmen pek çok yerde, gelişmiş versiyon olarak şişirilmeye başlanmış bile.
Gündelik pratiği yoğun etkisi altına almış durumda olan sosyal medyanın, iktidar mekanizmalarını işleten kişi ve kurumlarca propaganda, manipülasyon ve -bu ikisiyle pozitif korelasyon ilişkisi içerisinde- ekseriyetle depolitizasyon araçları olarak kullanıldığını biliyoruz. Türkiye’de handiyse rutin haline gelmiş yayın yasakları, internet kesintileri, banlama ya da yavaşlatma yoluyla iletişime vurulan darbeler en kör göze parmak örnekleri. Bu kadar somut olmayan, düşünme pratiğinin inceliklerine yayılmış politikadan uzaklaştırma biçimlerine karşı nasıl uyanık olacağımızsa her daim büyük mesele.
Medya bumerangı
Tay’ın sorunu politikti; ırkçılık ve mizojini dolu dünyamızın şaka yollu, çoklukla da samimi bir eğitim tezgâhından geçişinin sosyal medyadaki projeksiyonundan ibaretti. Piyasa içi maksimum kâr mantığı ile hareket eden teknoloji üreticileri çözümü Zo’nun depolitize edilmesinde gördü ki bu haliyle konu misliyle politikleşiyor.
Kasım’ın sonlarına doğru, Barış için Akademisyenler’in bildirisine[2] imza verenlerden biri olan Aslı Vatansever şahane bir yazı kaleme aldı. “Siyasi Eylemden Kişisel Trajediye: Bir Eylem Nasıl İtinayla Depolitize Edilir?” başlıklı yazısı, pespaye bir dilin her yanı işgal ettiği Reha Muhtarlı 90’lardan günümüze medyanın nasıl bir öğütücü işlevi gördüğünü tane tane anlatıyor, gerçekten çok çarpıcı. Muhalif yerli, yabancı basının bile bu süreçte ödenen kişisel bedellerin ne olduğuna yönelik, “merak giderme” olarak okunabilecek sorularının, eylemliliklerini merkeze almadığı ölçüde depolitize etme işlevi gördüğünü izah ediyordu. Yazıda, Aslı, akademisyenlerin neden artık medya yoluyla konuşmadığı konusunu ise şöyle özetliyor:
Evet, artık medyaya konuşmaktan çekiniyoruz, ama başımıza bir şey geleceğinden korktuğumuz için değil, röportajlarda, attığımız imzanın siyasi amacından ve o imzayı atmamızı gerektiren tarihsel ve toplumsal koşullardan bahsettiğimiz bölümlerin, röportaj yayına sokulurken kırpıldığını, tüm anlattıklarımızın magazinel birer işten atılma veya ülkeyi terk etme trajedisine indirgendiğini gördüğümüz için. Ama böyle olacağını bilsek, bir yerine on imza atardık, çünkü pek az siyasi eylem, ne kadar yerinde ve gerekli olduğunu sonradan böylesine dramatik bir biçimde kanıtlamıştır. Ve hayır, -hâlâ ve ısrarla- korkmuyoruz. Çünkü direniş, eylem ve dayanışma korkunun panzehiridir. Yaşadığımız da, kişisel bir dram değil, toplumsal bir trajedinin aktif tanıklığıdır. Ve biliyoruz ki, hayatın bireysel bir günü kurtarma savaşına indirgendiği aşırı bireyselleşmiş dünyada bir araya gelmek, bir kolektivite yaratmak, kelimenin gerçek anlamıyla, olabilecek en politik eylemdir. O yüzden, verdiğimiz geçici rahatsızlık için özür dileriz, ama lütfen kişisel almayın, biz burada siyasi eylem yapıyoruz.[3]
Bu iki konuyu yan yana getirmiş olmam yazıyı sivriltmek istediğimden falan değil. Bunlar kendi kuyruğunu kovalayan kedi videosu hissi veriyor bana ve asla bambaşka şeylermiş gibi gelmiyor. Üretimden, yeniden üretimden bahsediyoruz. Bilginin dolaşıma sokulma biçimlerinden ve bunun en etkili aracı olan medya aygıtlarından, politik olanın çocuksulaştırılıp yasaklara mahkum edilmesinden yahut türlü yollar ile melodramatik hale getirilmesinden. Barış imzacısı akademisyenin kişisel trajedileri neden muhalif basın emekçilerince daha tercih ediliyor; teknoloji geliştirme konusunda on yıllara yayılan deneyimi olan şirketler Zo’nun ilelebet yarım akıllı olması yönünde nasıl bir çırpıda kararlar verebiliyor?
Medya araçlarının kullanımı meselesini cinsiyet perspektifinden okuyunca da kadınları mütemadiyen mağdurlaştıran, katilin cinayeti işleme saiklerini öne çıkararak gerekçelendirici başlıklar atan[4] ana akım medya abartısız, çer ve çöp. Geçtiğimiz günlerde, tecavüzcülerin evlilik yoluyla affedilmesine dair yasa tasarısı[5] hakkında kelli felli, fırça bıyıklı adamların foseptik çukuru ağızlarından çıkanlar hatırımızda. Maalesef bianet başta olmak üzere birkaç düzgün örnek dışında muhalefeten bir konumu işgal eden yayınlar da içler acısı bir durumda. Çoğu hetero-patriyarkal düşünsel dünyanın habis diline, magazinselliğe, tık toplama dandikliğine, Zo’nun politika alanından sürgün edilmiş zekasının yavanlığına yahut popülerleşme uğruna apolitik, zayıf bir dile hapsolmuş durumda. Mağdur, dayak yemiş, köşeye pısmış kadın, çocuk görsellerine; tecavüzcü gibi bir kelimeyi sahiplik eki ile kadın ya da çocuk kelimelerine bağlayabilen bir dile; şiddeti erotize eden, gerekçelendiren, kadın bedenini metalaştıran bu yayınlara ve medya diline mecbur değiliz. Yan yana geldiğimiz her yerde, herkesle, her olasılığı yoklayabilir, dilimiz döndüğünce kendi hakikatlerimizi dillendirebiliriz. Hata yapmaktan, başaramamaktan, olduramamaktan korkmayalım zira var olanların hali ortada.
[1] Microsoft’tan İnsanların Irkçılığı Öğrettiği Yapay Zeka Tay’e Uslu İkiz: Zo, Deniz Tan, 07.12.2016, http://bigumigu.com/haber/microsofttan-insanlarin-irkciligi-ogrettigi-yapay-zekasi-taye-uslu-ikiz-zo/, son erişim 16.12.2016.
[2] Bu suça ortak olmayacağız! Em ê nebin hevparên vî sûcî!, Barış için Akademisyenler, 11.01.2016, https://barisicinakademisyenler.com/node/62, son erişim 16.12.2016.
[3] Siyasi Eylemden Kişisel Trajediye: Bir Eylem Nasıl İtinayla Depolitize Edilir?, Aslı Vatansever, 22.11.2016, http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/8039/siyasi-eylemden-kisisel-trajediye-bir-eylem-nasil-itinayla-depolitize-edilir#.WFQG7NWLSUk, son erişim 16.12.2016.
[4] Boşanmak istediği için öldürüldü, kıskanç koca cinnet geçirdi ve daha yüzlercesi.
[5] Kız çocuklarına karşı tehlike: Düşündüğümüzden daha büyük, Deniz Bayram, https://catlakzemin.com/kiz-cocuklarina-karsi-tehlike-dusundugumuzden-daha-buyuk/, son erişim 16.12.2016.
Hayatın nasıl yürütüldüğünü rahatça eleştirmek ve mümkünse nasıl yürümesini istediğimizden konuşmak bir sorun; konuştuklarımızı hayata geçirmek çok daha büyük bir sorun olagelmişti.. İmajın her şey olduğu günümüzde ise yakışıksız şeylerden konuşmak dahi giderek aşırı yakışıksızlaşıyor. Misal bizim memlekette hapis tehdidi var, “yakışıksız” deyip hafifsememek lazım. Zo bu açıdan aslında tam da geçer akçe vatandaşlığın, güç piramidinde kendi basamağına yapışmanın ve üzerine bastığı “diğerleri”ni görmeden yaşayabilmenin mükemmel prototipi. Ancak geldiğimiz noktada sorun yadsınamaz şekilde şıklık sorunundan, tüm güç piramidi sakinleri ile birlikte ölüme yuvarlanan bir gezegene dönüşmüş durumda. Geçer akçe tanımını değiştirmek için daha tartışmasız bir ortam düşünülemezdi herhalde! 0:)