Cinselliği konuşmadığımızda, yok saydığımızda, önemsiz addettiğimizde, politikadan yoksunlaştırdığımızda onu tehlikeli, korkulan bir alana taşımaya devam ediyoruz sadece.
Feminist Mekan’da geçtiğimiz dönemden beri film gösterimleri yapılıyor. Yeni sezonda açılışı yönetmen Gülten Taranç’ın ilk uzun metrajlı filmi Yağmurlarda Yıkansam ile yaptı.
Burada okuyacaklarınız tamamen film üzerine bir eleştiri değil. Ama filmde konusu geçen bir kavram, cinsellik ve psikoloji alanında bahsedilen bir durumla ilgili: Vajinismus.
Yağmurlarda Yıkansam’da hikayesini dinlediğimiz Gamze; müzik grubuyla birlikte kafe/barlarda şarkıcılık yaparak geçimini sağlayan, müziğe tutkun, İzmir’de kentli bir yaşam süren bir solisttir. Çocukluğunda yaşadığı ve travmasını atlatamadığı erkek şiddetinin sonucu olarak, bir cinsel işlev bozukluğu kabul edilen vajinismus olmuştur. Bu sebeple sevdiği adamla cinsel ilişki yaşayamaz ve onunla evlenmeyi içten içe istemesine rağmen onu hayatından çıkarması gerektiğini düşünür. Kısacası, Gamze penetre ilişki yaşayamayacakları için ve heteroseksüel bir çiftin ‘illâ’ bu şekilde bir cinsellik yaşaması gerektiğini düşündüğünden çok mutsuz olur; derdine çare olmadığını da bilmektedir –daha doğrusu zannetmektedir. Bu yüzden yaşadığı durumu sevgilisi asla bilmemelidir. En iyi çözümün, kötünün iyisi olarak onu terk etmek olduğuna karar verir.
Cinsellik, kadın, lgbti+ temsillerinin sinemadaki yeri tartışmalı kuşkusuz. Sinemanın toplumla temasının ve onun yansımasının bir sonucu olarak cinsiyetçi, homo/bi/transfobik ve orospufobik bir anlayışla resmedilen kadın ve lgbti+ karakterlere rastlamak pekala mümkün. Aslında şuraya bir parantez de açmak gerekir; lgbti+ karakter neredeyse hiç karşımıza çıkmıyor, yok denecek kadar az. Çıkabilen kadın karakterler de toplum tarafından oluşturulmuş ve geliştirilmiş ikilikte sıkışıp kalıyorlar. Bu yüzden vajinismuslu bir kadının ya da herhangi birisinin karakter olarak karşımıza çıkmasını beklemeyebiliriz, yaşadığı erkek şiddetinin yarattığı etkinin böyle bir sonuca evrilmesini tahayyül etmeyiz. Ama devamında Gamze’nin vajinismus olması sonucu sergilenen performans, klişe yaratıcı veya onu destekleyici ya da heteronormatif, kadın cinselliğine/cinselliğe yönelik tek tipçi yargıların kuvvetlenmesinde zemin hazırlayabilir.
Cinsellik ve vajinismus üzerine
Vajinismusun bana yaptığı çağrışımların çok iyi olduğu söylenemez. Konulan bu psikolojik tanının her ne kadar gerçeklikte yeri olsa da bana hep çağrıştırdığı şey, bir eksikliğin, bir çıkışsızlığın olduğu fikri. Bu yüzden, mübalağaya kaçmak pahasına, bu tanıdan irrite olduğumu bile söyleyebilirim. Ama vajinismusun bende bu etkiyi yarattığını söylediğimde kendimi çok iyi ifade edememiş olacağımı da biliyorum.
Yaşadığımız erkek egemen heteronormatif toplumda, sadece iki cinsiyetten biri olarak atanırsın; eğer ‘kadın’ isen, sadece ‘erkek’le birlikte olursun. Tabii ki -belirli bir yaştan, belirli bir dönemden sonra- cinsel duygular beslemen, cinsellik yaşaman beklenir. Bu cinselliğin gerçekliği de penetrasyonla sınırlıdır. Üstte saydıklarımın aksi hiçbir şekilde düşünülemez. Yani herhangi birine cinsel haz duymayacağın, cinsel duygularının olmayacağı, kendi iradenle ve bir yönelim olarak cinsellikle ilgilenmiyor oluşun ‘normal’ karşılanmaz. (Ama/vulvaya penisle) Penetrasyon1 olmayan cinsellik tahayyül edilemez. Çünkü cinsellik sınırları çizilmiş, keskin, sabit bir alana hapsedilmiştir. Bu sabitlik ve keskinlik, toplum normlarına uymanızı ve ahlaksız olmayan, sapkınlaşmayan, ‘normal’ bir vatandaş olmanızı pekâlâ kolaylaştırır. Ama bir yandan bedeninizle ilişkinizi ve cinsellikle olan temasınızı çıkışsızlığa sürükler.
Cinselliğin en önemli ve doğal olarak kabul gören işlevinin üreme olduğu hâlâ geçerliliğini koruyan bir bilgi. Devlet erkânı ve genel ahlakçı muhafazakâr yapının dilinde bu konuda aynı nağmeler dolaşıp duruyor. Cinsel rollerin kadınlar için çocuk yapma, erkek için bir bölgeyi (kadın vücudu) fethetme aracı olarak kullanma olarak tanımlanması, toplumsal cinsiyet ve ikili cinsiyet normlarını tekrar üretiyor. Cinsiyet, arzu, cinsellik arasında zoraki bir uyum tahsis etmeye ve bu akışkan, aralarında ve kendi içinde çelişen konuların çevresine sınırlar çizmeye, bunları sabitlemeye çalışıyor. Cinsiyet, toplumsal cinsiyet kategorileri ve cinselliğin bu şekilde sabitlenişi, yukarıda sözünü ettiğim çıkışsızlığın ve ‘anormal’ olarak etiketlenmenin, hatta kendimizi de böyle görmek zorunda bırakılmamızın kökenini oluşturuyor. Penetrasyona dayalı cinsellik ve penetratif gücün kutsanması, başta üreme olmak üzere çeşitli nedenlerle daha meşru görülüyor. Romantik ve/ya cinsel ilişkilerde inşa edilen cinselliğin olması beklentisiyle, çoğu zaman normatif düzlemde kendini var ediyor. Straight/heteroseksüel ilişkilerde cinselliğin olmazsa olmaz parçası olarak penisin penetre edilmesine dayalı cinsellik karşımıza çıkıyor. Ne de olsa “penetrasyonun olmadığı cinsellik sadece bir ‘ön sevişme’dir.” Çünkü fallusa yüklenilen güç imgesi, cinselliği fethetme alanı haline getirir; fallik özne olarak sabitlenmiş erkeğin iktidarını kurar ve sağlamlaştırır. Bu, heteroseksüel ilişkilerin nasıl kurumsallaştığını ve sonucunun nelere tekabül ettiğini bize gösteriyor.2
Penetrasyon olmayan cinselliğin ‘tam’ olmayacağına dair yargılama, medya temsillerinde de kendini gösteriyor. Aslında Yağmurlarda Yıkansam’da gözlemlediğim stereotip temsil ve yanlış okumayı, vajinismusla ilgili yaratılan önyargılar ve vajinamla kurduğum ilişki paralelinde masaya yatırmak istedim.
Vajinismusun ve cinselliğin temsili
Cinsel sağlık ve cinsellik üzerine seks pozitif bir bakış açısı ve diliyle sağlıklı bir biçimde konuşamama durumu, bedenimizle ilişkilenişimizi denetim ve kontrol mekanizması boyunduruğuna sıkıştırıyor. Bu da aslında cinselliği tabu olarak bir rafa kaldırıp onu korkulu, mayın tarlasıyla örülü, kısır bir alana hapsediyor.
Cinselliğin korkulu ve tehlikeli bir alan olarak zihnimize kazındığı dönemler yaşamış/yaşıyor olmamız bir yana, bilinçdışının da bu konudaki etkisini hesaba katarak vajinismus gerçeğini yadsıyor olmadığımı; 18 yaşında evlenmiş, muhafazakâr çevreden gelen, çalışmayan kadından tutalım iş kadını, akademisyen, feminist, herhangi bir kadına3 vajinismus tanısı konulmasının olağan olduğunu; hatta ‘velev ki vajinismus’ olduğumu söyleyebilirim.
“Bedenin biyolojik ihtimallerinin anlam kazandığı, kendi dinamikleri, kuralları ve tarihi olan psişik bir alan, yani bilinçdışı bulunur.”4 Bu yüzden filmde Gamze’nin vajinismusu, babasının annesini öldürmesi sebebiyle yaşadığı travmanın ve bilinçdışının etkisiyle deneyimlemesini irrite edici bulmuyorum, ne de olsa “bir kimsenin kendi fizyolojisini nasıl anladığı, hayal ettiği, sembolize ettiği, içsel olarak temsil ettiği veya hissettiği, biyolojinin doğrudan bir ürünü değil, ailede edinilen deneyimin ve gelişimin ürünüdür.”5 İrrite edici bulduğum, vajinismuslu bir kadının temsil ediliş şekli, vajinismuslu streotip bir karakterin yaratılmış olması. Bir kadın vajinismussa ve cinselliğe arzusu varsa, neden asla cinsellik yaşamayacağını düşünmesi beklenir? Birinin vajinismus olması cinsellik yaşamasına engel değil ki… Cinsellik penetre olmadan da yaşanır, hatta bunun için illâ beden teması gerekir mi? Ama Gamze karakterinin vajinismus olması, cinselliğinin önüne engel olarak resmediliyor. Gamze’nin yaşadığı deneyimin arzusuna engel koyduğu açık. Ama yine de film, cinsellikle penetrasyonun aynı şey olmadığını, aslında penetre etmenin cinselliğin sadece bir pratiği olduğunu göstermiyor. Gamze vajinismus olduğu için asla cinsellik yaşayamayacağını düşünen, bu yüzden arzusunu ve hazzını bastıran, cinsellik yaşamak için çok daha fazla istekli görünen sevgilisini, buna hazır olmadığını aksettirerek durdurmaya çalışan biri olarak resmediliyor. Cinsellikte ‘çok istekli erkek’/‘hazzını bastırmaya yatkın kadın’ olarak kurulan ikiliğin yanı sıra vajinismus, film ilerledikçe açığa kavuşan bir gizem olarak bizlere sunuluyor.
Kendi ayakları üzerinde durmaya, kentte bir yaşam sürmeye çabalarken peşini bir türlü bırakmayan geçmişiyle yüzleşme hali, filmin odak noktasını oluşturuyor. Bizler, karakterin sevgilisiyle sevişmek istememesinin sebebini anlamaya çalışıyoruz; önce aklımıza adamı sevmediği, onu itici bulduğu ama kendisini nasıl hayatından çıkaracağını bilemediğini düşünüyoruz. Çünkü karşımızda eril olmasa da yer yer hegemonik erkeklik performansı sergileyen biri var, öğrenilmiş erkekliğini kadına yönelik korumacı cinsiyetçilik uygulayarak göstermektedir. Ama sonra görüyoruz ki Gamze cinsellik konusunda kendisinin sorunu olduğunu düşünerek sevgilisine haksızlık etmenin yanlış olduğunu düşünmekte. Öte yandan, Gamze’nin geçmişiyle yüzleşme sürecinde çıktığı iç/benlik yolculuğunda cinselliğin esamisi okunmaz. Gamze’nin bedenini tanıma sürecine tanık olmayız, örneğin mastürbasyon yaptığını görmeyiz. Ve bi’ an gelir, Gamze geçmişinde yaşadığı travmadan kurtulur, sevgilisiyle yağmurlarda yıkanarak sembolik anlamda onunla ‘sevişebiliyor’ olur. Her şey bir özür ve affetme ile sevgilisinin gerçeği öğrenip ona dönmesiyle mutlu bir sona bağlanır. Filmde erkek şiddetine, kadına yönelik şiddete getirilen eleştiri, heteroseksizm ve seks pozitivizmi görmemeyi seçer. Aslında Gamze’nin cinsellikten beklentisini değil, ‘iyi’6 cinselliğin nasıl olması gerektiğini görürüz. Çocukluğundan itibaren kurumsallaşmış erk’e meydan okuyan, tutkusunun peşinden giderek kendine ait bir odasının olduğu bir yaşam inşa etmeye çalışan Gamze’nin cinsellikle ilişkisi, travmatik deneyiminin gerekçe gösterilmesi sonucu aslında heteronormatif inşaları aşıp geçmez, imkanların sınırsızlığına göz kırpmaz.
İşte bu senaryo ve karakter yaratımı, vajinismusa karşı ön yargılı bakışın ve normatif algının göstergesi: “Vajinismus olman seks yapamayacağın anlamına gelir,” ve “Vajinismus sadece kadının (aslında vajinası olan herhangi birinin) sorunudur.” Cinselliğin paylaşılarak performe edildiği durumundan bahsettiğimiz noktada, cinsellikle ilgili bazı sorunlara dair sorumluluğu sadece bir tarafa atamayız. Vajinismusta da sorumluluk ve istenildiği, sorun olarak görüldüğü takdirde üstesinden gelinme durumu sadece vajinası olan kişiye atılamaz. Ama filmde buna dair hiçbir eleştiriye rastlamadığımız gibi, bu önyargının yaşattığı ağırlıkta ezilen ve ne olduğunu anlamadığımız bir anda da sorunun ortadan kalkması karşısında sevgilisiyle yağmurlarda ıslanan Gamze’yle karşılaşırız.
Vajinismusun cinsel işlev bozukluğu olarak nitelendirilmesinin sıkıntılı olduğunu düşünsem de (bozukluk demek benim anlayışımda bir eksikliği, yarımlığı, meşrulaştırılan bir anormalliği, çuvallamanın doğallığını yok saymayı imliyor) ve vajinismus kavramına kendi deneyimimden, bedenim ve cinsellikle kurduğum ilişkiden hareketle bir mesafem olsa da, vajinismusun gerçek olmadığı yargısını öne sürecek değilim. Fakat yaşadığımız toplumda vajinismus olup partneriyle cinsellik yaşamakta bir sıkıntı çekmeyen nice kadının olduğu bir gerçekken, filmde yaşanan travmanın tasviri, normatif kadınlığı eleştirmeden meşrulaştırarak cinselliğe bakışı karikatürize ve sınırları keskin bir hale getiriyor.
Velev ki vajinismusum
Benim vajinismusla ilk tanışmam 2011 yılında Mor Çatı’da Mor Muhabbetler’de7 Neslihan Şen’in sunumuyla oldu. Çalışması için vajinismuslu kadınlarla görüşmeler yapan Neslihan Şen’in görüştüğü kadınların çoğunun kocası/sevgilisi(leri)yle güzel ve sağlıklı cinsel yaşamları vardı. Penetrasyon haricindeki seks pratiklerinden memnun bir şekilde cinsel yaşamlarını sürdürüyorlardı. Sadece çocuk dünyaya getirmek istediklerinde bu konuda tedavi almaya ihtiyaç duyduklarını söylüyorlardı. Bu deneyimlerin ve görüşme çıktılarının beni o zamanlar ne kadar rahatlattığını hatırlıyorum, bana kendimi nasıl iyi hissettirdiğini. Evet penetrasyona mecbur değildim, penetre olarak sevişmek zorunda değildim. Ve bunu yaşayan, bu şekilde yaşamak isteyen sadece ben değildim! Çünkü çoğunlukla görsel/yazılı medyada, ana akım pornolarda ya da başka şekillerde kadın-erkek sevişmelerinde gösterilen tek bir temsil vardı, o da penis penetrasyonu. Bunun beni ne kadar eksik, anormal, kendime güvensiz hissettirdiğini hatırlıyorum. Seviştiğim bazı natrans erkeklerin beni eksik hissettirdiğini de hatırlıyorum ya da sevişmenin ‘o’ halini sevişme olarak görmeyen adamları…
Filmi seyrederken Gamze karakteri ve vajinismusun temsili, bana eskiden yaşadığım çaresizliği tekrardan hissettirdi. Oysa imkanlarla dolu fantezi, tutku ve hazlarımız. Belirli bir süre vajinismus olduğumu düşünmüştüm, çünkü bana böyle hissettirilmişti; ama aslında amımın içine girilmesinden hoşlanmıyordum, bedenimin bu isteksizliğe verdiği bir tepki vardı. Psikolojik, travmatik, ahlaki normların değil istememenin sonucuydu vücudumun verdiği tepki!
Kendimi keşfettikçe, bedenimi daha iyi tanıdıkça amımın içine girilmesinden hoşlanmıyor olsam da anal, oral seksi, götümün parmaklanmasını ama penetrasyondan ziyade okşanmayı ve sürtünmeyi sevdiğimi fark etmiştim. Sürtünmenin bazı lezbiyen, biseksüel kadınlarca liseli pratik olarak adlandırılmasına tanık olmama inat, am, göt sürtünmesinden son derece haz aldığımı öğrenmiştim. Bana dayatılan, beni eksikmişim gibi hissettiren bazı cinsel pratiklerin iktidarının yaratıldığı alanlarda cinselliğin beden teması da olmadan yaşanabileceğini, bunun bana son derece haz verdiğini deneyimlemiştim. Yani imkanlar sınırsızdı. Bir şeylere mahkum değildim.
Sonuç
Yağmurlarda Yıkansam erkek şiddetini ve kadına yönelik ev içi şiddeti, bir kadının bu şiddetten kendini uzaklaştırmak için çıktığı iç yolculuğu ve geçmiş hesaplaşmasını konu alıyor. Filmde, erkek şiddetinin etkilerinin genç bir kadının bedeninde vücut buluşunu görüyoruz. Toplumsal cinsiyet temelli bu kırılganlık, cinsellik temsilinin karikatürize edilmiş ve ön yargı soslu tasvirini çepeçevre sarıyor. ‘Erkek’ iktidara yöneltilen bir eleştirinin, fallik iktidarı eleştirmeye girişmediğini, ‘cinselliğin’ normatif olarak kurgulandığını, normatif kadınlık performansını eleştirel düzlemde masaya yatırmadığını hatta meşru gösterdiğini görüyoruz.
Judith Butler Bela Bedenler isimli kitabında fallusun ayrıcalıklı bir konumda penis olarak temsil edilmesini sağlayan yapının sadece kurumsallaştırılarak ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklanarak var olduğunu, süreç içinde sabit olmayan ve yıkıcı tekrarlara açık olduğunu belirtir. Gerekli olan şeyin (heteroseksist) cinsel farklılığa ait olan hegemonik temsili yerinden etmek ve önem arz eden, erotojenik zevki oluşturan bölümler için alternatif kurgu tasarılarını ortaya çıkarmak olduğunu söyler. Aslında bu sinemayla yapılabilecek bir şey. Kurguları bu şekilde ters yüz edebilme, bu kurguların “parodik taklidi”ni performe edebilme imkanı sinemayla yakalanabilir. Böyle bir yıkıcı tekrar, normun sorgulanmasına zemin hazırlar. Tıpkı filmin erkek şiddetine dair sorgulama yapma ihtiyacı duyması, bunun için çaba göstermesi gibi.
Eva Ensler’in çok konuşulan eseri ve performansı Vajina Monologları’nda, görüşme yapılan kadınlardan birinin dediğine kabartalım kulağımızı: “Kadınlığımızı yaşatabilmek için bu diyaloglar ne kadar önemli.” Bedenimizle kurduğumuz ilişki nasıl olursa olsun, onu nasıl adlandırırsak adlandıralım, onunla temasımız, cinselliğimizi konuşmak çok önemli. Cinselliği konuşmadığımızda, yok saydığımızda, önemsiz addettiğimizde, politikadan yoksunlaştırdığımızda onu tehlikeli, korkulan bir alana taşımaya devam ediyoruz sadece; sinemadaki temsiller de bu alanı sağlamlaştırıyor. Oysa Türkiye’de sinemanın vaat ettiği imkanların sınırsızlığına dair keşfi deneyimlemenin, normları orada ters yüz etmenin, orada feminist ve queer bir müdahaleyi gerçekleştirmenin zamanı gelmedi mi?
1 Burada eleştiri ve penetrasyon olarak söz konusu edilen, sadece cinsiyetlendirilen ve ona göre anlamlar yüklenilen penisin penetratif cinselliğinin meşru olarak gösterilmesidir. Penetrasyonu genelleyerek, cinselliğe dair çeşitliliği, hazların farklılığı ve çeşitliliğini yok sayma ve ikili cinsiyeti tekrar üretme amacı gütmemektedir.
2 Özellikle penetrasyona dair yargılamanın sadece heteroseksüel ilişkilere içkin olduğunu da söyleyemeyiz. Queer ya da lgbti+ ilişkilerde de bunun performe edilme durumu olduğu açıktır. Ecemen’in Kaos GL’nin Lezbiyenizm konulu sayısındaki yazısı bunu samimiyetle göz önüne seriyor.
3 https://catlakzemin.com/yasanan-sadece-yataktan-ibaret-degil-bir-dakika/
4 Weeks, Jeffrey, Cinsellik, Everest Yayınları, syf. 85
5 a.g.y. sf. 86-87
6 Gayle Rubin “Cinselliği Düşünmek” isimli makalesinde din, psikiyatri ve popüler kültürün etkisiyle ideolojik sistemlerle paralel işlediğini belirttiği cinsel değer hiyerarşisini öne sürer. İyi ve kötü cinsellik olarak oluşturulan cinsel değer hiyerarşisinde iyi cinsellik, normal, doğal, sağlıklı, heteroseksüel, aile içi, tek eşli, üreme amaçlı, aynı kuşak içinde ve ticari olmayan, pornografi, fetiş nesneleri, seks oyuncakları, erkek ve kadın rolü dışında hiçbir rolü içermez olarak kodlanırken kötü cinsellik doğaya aykırı, anormal, günah, hastalıklı ve sıra dışı olarak gösterilir.
7 Mor Muhabbet, Mor Çatı gönüllülerinin iradesiyle sürdürülen, belirlenen bir konu eşliğinde her ay tüm kadınlara ve özellikle Mor Çatı’yı tanımak, orada gönüllü olmak isteyen kadınlara açık olarak kesintisiz yapılan tartışma etkinliğidir.