“Sevgini göstermek nerede içinden geçer bilinmez. Aşkın yeri ve zamanı olmadığı söylenir. Peki bu aşkı yaşamak isteyen iki kadın olursa, hem de sokağın orta yerinde?” diyor Nergis ve Simay filmleri için yazdıkları tanıtım yazısında. 1 Temmuz Pazar günü Onur Yürüyüşünde öpüştüğü için gözaltına alınan kadınları düşününce, bu havaya savrulup kendine yer bulamamış sorunun cevabı da beliriyor aslında. Her şeye ve herkese rağmen aşk bizimle, aşk her yerde diyerek sizi Homur Homur filminin yönetmenleriyle keyifli sohbetimize davet ediyoruz.
Öncelikle Simay ve Nergis kimdir, tanıyabilir miyiz sizleri?
Simay: Merhaba ben Simay, Ege Üniversitesinde Radyo TV ve Sinema öğrencisiyim, İzmir’de yaşıyorum.
Nergis: Ben de Nergis, tıpkı Simay gibi İzmir’deyim, aynı sınıftayız zaten. Birlikte film üretmeye çalışan insanlarız diyebiliriz.
Peki, bu filmin konusuna nasıl karar verdiniz. Ve tabii bu konuyu dert ettiğinizden soruyorum, sizde nasıl değişimlere sebep oldu?
Nergis: Aslında dediğiniz gibi dert ettiğimiz bir konu. Son zamanlarda üzerine epey okuduk ve düşündük. Bunun sonucunda artık bir ürün ortaya çıkarma isteği doğdu.
Simay: Bu filmi çektikten sonra dert ettiğimiz konular hakkında daha cesur konuşabildiğimizi düşünüyorum. Yani eskiden de konuşuyorduk tabii. Ama festival sürecinde ve söyleşiler sırasında daha fazla insanla temas edebildik. Bunun da bizi cesaretlendirdiğini düşünüyorum.
İki kadının aşkı, bu aşkı göstermesi, kamusal alanda yaşaması konusunda neler düşünüyorsunuz?
Nergis: Aslında iki erkeğin kamusal alanda aşkını yaşamasına göre daha kolay bence. Ama bu kolaylık dediğimiz durum, lezbiyen görünmezliği gibi bir sıkıntıyı da ortaya çıkartıyor. İki kadın aşkını yaşarken toplumun yarattığı “yakın kız arkadaş” düşüncesiyle kamufle olmak zorunda değil ve böyle bir kamuflajı istemeyebilir de. Dolayısıyla biz de başkarakterleri yaratırken bu konuyu tartıştık.
Simay: Aslında biraz da Nergisin dediği gibi lezbiyen görünmezliğine atıfta bulunabilmek adına Homur Homur’un içinde iki kadının öpüşmesini tercih ettik ve filmde tüm olaylar kamusal alanda iki kadının öpüşmesinden sonra gelişiyor.
Film nerelerde gösterildi?
Nergis: Homur Homur’un festival sürecinde iki yarışmada finalist olduk. Bunlardan biri, filmimizin birçok şehri dolaşmasını sağlayan KuirFest, diğeri de Kısaca Uluslararası Öğrenci Filmleri Festivali.
Simay: Bunun yanında gösterim yaptığımız festivaller de oldu. İf İstanbul’da duvarın iki yanı seçkisinde, Filmmor’da cinsiyetler bölümünde, Kısakes’in aklı uzun filmi kısa etkinliğinde, Genç Lgbti+ derneğinin gençlik festivalinde, KuirFest Berlin: Lubunya –Türkiye’den Kuir Kısalar” etkinliğinde, Pembe Hayat KuirFest’in Stockholm ve Arboga’da mülteci LGBTİ+’larla gerçekleştirdiği etkinlikte, Atina ve Epidaurus Festivali “ Afrodit* kadınların hikâyeleri* kadınların bedeni* kadınların politikası* kadınların dilleri* kadınların imajları*” başlıklı etkinlikte ve Centre for Feminist Research, Goldsmiths etkinliğinde gösterimler gerçekleşti.
Nergis: Ayrıca gezici festivallerin olması bence harika bir şey. Çünkü gidemeyeceğimiz birçok şehre bu yolla filmimiz ulaşmış oldu.
Filmin çekim metodu, anlatım da çok etkili tabii, çekim tarzınızdan biraz bahseder misiniz? Zaten böyle mi çalışıyorsunuz yoksa bu konuya özel böyle mi yapmaya karar verdiniz?
Simay: Homur Homur, stop motion tekniğiyle yapılmış animasyon bir kısa film. Yani tek tek fotoğraf karelerinin birleşmesinden oluşuyor. Örneğin bizim film beş bin tane fotoğraftan yapıldı. Genel olarak animasyon sevdiğimiz ve yapmak istediğimiz bir şeydi. Ama bu filmle beraber ilk defa denedik.
Nergis: Şu an üstünde çalıştığımız bir belgesel projesi var ama animasyonda daha fazla gelişmek ve animasyon yapmaya devam etmek istiyoruz.
Film fikrinden bahsettiğinizde nasıl tepkiler aldınız etrafınızdan?
Simay: Etrafımızdaki insanlar hep olumlu tepkiler gösterdi. Hatta okuldaki hocalarımız çok destek oldular. Filmi bitirebilmek için okulun ses kayıt stüdyosundan yararlanma şansımız da oldu.
Film çekimleri veya gösterim için başvurduğunuz yerlerden nasıl tepkiler aldınız?
Nergis: Aslında bu konuda anlatacak çok hikâyemiz var. Kısaca çekimlerden bahsedecek olursak, çekimler zaten evin içinde geçti ve çok sıkıntı yaratacak bir tepkiyle karşılaşmadık. Sadece malzeme almak için gezdiğimiz nalbur, marangoz, elektrikçi bizi başlarda biraz yadırgadı. Hatta “Sizin ekipte erkek arkadaşınız yok mu, hani marangoza kızlar pek gelmez” diyen de oldu. Ama zamanla alıştılar. Şimdi “Ne yaptın kız filmi çektin mi, nasıl gidiyor?” falan diyorlar. Yani çekim süreci epey keyifli geçti ve ilişki kurduğumuz esnafta da bir dönüşüm gözlemledik. Bu bizi çok mutlu eden bir şey.
Simay: Ben de şöyle bir şeyden bahsedebilirim. Festival sürecinde karşılaştığımız en şaşırtıcı şey KuirFest’in film gösterimlerinin yasaklanmasıydı. Çok heyecanlı bir şekilde yedi kişilik bir ekiple filmimizi izlemek için İstanbul’a geliyorduk. Uçaktan iner inmez yasak haberini aldık. Ama tabii ki bu hiçbir şeye engel değil. Biz üretmeye ve paylaşmaya devam edeceğiz.
“Medya sektöründe ve setlerde kadının çalışarak var olması bu kadar zorken Homur Homur setinde çoğunlukla kadınlar çalıştı. Bizimle birlikte bu filmde hiçbir karşılık beklemeden çalışan tüm arkadaşlarımızın ve tüm kadınların emekçi kadınlar günü kutlu olsun,” diyerek bir paylaşım yapmıştınız. Siz iki kadın olarak bu filmi yapmaya karar verdiğinizde ve yaparken neler yaşadınız, hangi zorluklarla karşılaştınız?
Simay: Aslında filmi kendi çevremiz içinde ve maddi olarak dışarıdan yardım almadan çektik. Bu yüzden çok fazla bir zorlukla karşılaşmadık ama tabii ki film yapmak çok uzun ve aksilikleri hiç bitmeyen bir süreç. Çekimler sırasında sette çok fazla zorluk yaşandı. Ama dediğim gibi bunlar dışarıdan gelen zorluklar değildi. Bir de sette bizimle çalışacak insanları ararken bir tedirginliğimiz oldu. Çünkü ayrıksı duran bir iş yaparken herkesle çalışmak mümkün olamıyor. Düşünce yapısı da bizimle uyumlu olan insanlarla çalışmamız gerekiyordu.
Nergis: Ben de şunu ekleyebilirim. Sektör içerisinde setlerde kadınların tacize maruz kalmaları ve sadece sanat grubu, makyaj, kostüm gibi alanlara sıkıştırılmaları epey canımızı sıkan durumlar. Biz yapmak istenilen işe ulaşmanın önünde bir engel olmayan setlerin hayalini kuran, gerçekten herkesin yaptığı işle var olduğu setlerin kurulmasını dileyen insanlarız. Kendi setimizde de elimizden geldiğince bunu gerçekleştirmeye çalıştık. Matkaba kek çırpıcısını takıp alçı karıştırıp sıva da yaptık, filmi çektiğimiz platformun tasarımını da yaptık ve bu işleri yapmak için herhangi bir cinsiyette olmamız gerekmiyordu. Yani kadın olduğumuz için yapamadığımız herhangi bir şey olmadı. Hatta kadınları sıkıştırdıkları alanların dışında birçok işi de yaptık. Zaten bir işi yapabilmek için kadın ya da erkek olmaktan ziyade, kişisel becerilerimiz ve yatkınlık önemli. Bu yüzden de sevdiğimiz, yapmak istediğimiz işlerde çalıştık. Umuyorum ki böyle severek çalıştığımız birçok set olacak. Çünkü cinsiyetçilikten uzak çalışma ortamlarını yaratmanın bizim elimizde olduğunu düşünüyorum.