Umami Kitap yayın hayatına başladı. Feminist ve kuir edebiyatın Türkçedeki yolunu genişletmeye hazırlanıyor. İlk kitapları Yakut Orman 48 yıl sonra Türkçeye çevrilen bir klasik. Türkiye yayıncılığındaki bu yeni “tad”ın heyecanını paylaşıyor; kuruluş hikâyesini ve hedeflerini üç kişilik ekiplerinden dinliyoruz.
Öncelikle tebrikler. Umami Türkiye’de yayıncılık için belli ki bir ihtiyaca karşılık gelecek. Neden bu ismi seçtiğinizle başlayalım mı?
Çok teşekkür ederiz, biz de öyle olacağını umuyoruz. Rengimizi belli eden bir isim arıyorduk ama çok klişe bir isim de istemedik açıkçası. Sonra umami bir konsept olarak oldukça kuir geldi. Umami acı, tatlı, ekşi, tuzlu gibi tek bir özellikle ifade edilemeyen beşinci temel tat. Diğer dört temel tat gibi okul kitaplarında yer almayan, onlar kadar net bir şekilde de tanımlanamayan bir tat. Mantar, yosun, soya, domates hepsi umami… Hepsinin tadı birbirinden çok farklı, ama hepsi çok lezzetli ve katıldıkları yemeğin tadını zenginleştiriyor.
Yayınevi kurmanızın hikâyesini biraz anlatabilir misiniz? Ekibiniz nasıl bir ekip ve nasıl bir deneyimle biraraya geldiniz?
Umami’yi üç ortak olarak ve sayamayacağımız kadar çok arkadaşımızın desteğiyle hayata geçirdik. Birbirimizi yıllardır tanıyan, Bike’nin Amerika’da yaşamasına rağmen hayatı paylaşan insanlarız. Seçil uzun zamandır çeşitli mecralarda editörlük, eleştirmenlik yapıyor ve yayıncılık sektörünün içinde. 2018’den beri de daha çok kişinin okumasını hayal ettiği feminist, kuir kitapları paylaştığı bir bülteni var. Büşra edebiyat çıkışlı olmasına rağmen şimdiye kadar daha çok iletişim alanında uzmanlaşmıştı. Bike ise Amerika’da bir üniversitede kanser araştırmaları yapan bir bilim insanı. Geçimimizi sağlamak için başka işler yapsak da bizi Umami’yi kurmaya götüren şey üçümüzün de takip ettiği, birbirimizle paylaşmak için heyecanlandığı, severek okuduğu kitapları Türkçe okuruyla buluşturabilmekti.
Nasıl bir kitap listesi var önünüzde? Nasıl seçiyorsunuz? Sadece dünyadan çeviriler mi olacak?
Aslında biz bu sürece Türkçede görmek istediğimiz kitapları kimse basmıyorsa biz basalım diye başladık. Kuir ve feminist perspektifle yazılmış kitapları yayımlamayı hedefliyoruz ve kurgu kitaplara ağırlık vermek istiyoruz. Yeni çıkan kitapları takip etmeye çalışıyoruz, okurluğuna güvendiğimiz arkadaşlarımızın önerilerini ya da ilgilendiğimiz kitaplar konusunda fikirlerini alıyoruz. Şu aşamada sadece dünyadan çevirilerle ilerleyeceğiz.
İlk dört kitabımızın tamamı yazarlarının çıkış romanları. Sıradaki kitabımız Norveçli müzisyen ve yazar Jenny Hval’ın ilk romanı Cennet Çürüdü (Paradise Rot) olacak. Ardından Ganalı-İngiliz yazar Caleb Azumah Nelson’ın Open Water isimli kitabını okurlarla paylaşacağız. 2022 başında da Torrey Peters’ın 2021 Women’s Prize For Fiction uzun listesine girmeye hak kazanan Detransition, Baby isimli çıkış romanını okurlara sunmayı planlıyoruz.
Türkiye yayıncılık dünyasını kadın ve kuir yazını açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de uzun yıllardır kadın ve kuir edebiyatını daha görünür yapmak için çalışan birçok editör, yazar var aslında. Bağımsız yayıncılığın tüm zorluklarına rağmen bunu yapıyorlar üstelik. Son yıllarda giderek artan bir şekilde özellikle feminist yazının çok daha güçlü bir şekilde okur bağlamında da karşılığını bulduğunu söyleyebiliriz. Ana akımla kıyaslanamayacak bir ilgi olsa da bu kitapları bekleyen, onları okumak için heyecanlanan okurların sayısı da az değil. Kuir kitaplarda durum biraz daha farklı, biz ilk kitaplarımızı seçerken ilgilendiğimiz bazı kitapların haklarının zaten alınmış olduğunu gördük. Bazılarınınsa çoktan basılmış olsa da -doğal olarak- yılda 100 kitap basan bir yayınevinden çıktığında o kadar ön plana çıkma fırsatı bulamadığını gördük. Neticede dünyadan LGBTİ+ temalı kitapların Türkçe okuruna daha hızlı ulaşmasını talep eden bir kitle de bu talebi karşılamaya çalışan yayınevleri de var.
İlk kitabın hikayesini dinleyelim. Neden bu kitabı seçtiniz, sizin için ve edebiyat için önemi neler?
Aslında ilk kitap olarak bizim aklımızda Paradise Rot vardı. Fakat kitabın Norveççe çevirmeni Dilek Başak’ın yoğunluğu dolayısıyla aklımızdaki tarihte bu kitabı çıkaramayacağımızı gördük. Tam bu sırada bir queerwaves partisinde bir süredir görmediğimiz arkadaşımız Dılşa’yla karşılaştık, yayınevini anlattık. İlk söylediği şey neden Rubyfruit Jungle’ı basmıyorsunuz oldu. Çevirisini de yapmaya hazırdı Dılşa çünkü zaten mezuniyet tezi olarak kitap üzerine çalışmıştı. Rubyfruit Jungle bizim de bildiğimiz, sevdiğimiz bir kitaptı, gelecek yıllar için aklımızdaydı ama hakları alınmamışsa eğer neden olmasın dedik ve böylece ilk kitabımız -ne mutlu ki- neredeyse yarım asır sonra Türkçeyle buluşan bir lezbiyen klasiği Yakut Orman oldu.
Rita Mae Brown Amerika’da lezbiyen feminizmin önemli figürlerinden. Bugün söylediği birçok şey feminizmin kesişimselliğinin dışında kalsa da elli yıl önce toplumun ataerkil yapısına, ikili cinsiyet sistemine, kadınlara bakış açısına bu kadar kafa tutan bir karakter yaratması büyük olaydı. Öyle de oldu zaten kitap yayımlandıktan hemen sonra Amerika’da kulaktan kulağa çoksatar kitaplar arasına girdi, yüzlerce baskı yaptı. Molly Bolt özellikle kendini keşfetme yolundaki insanlara 70’lerden itibaren ilham olmuş bir karakter. Dılşa’nın çevirisi, üçümüzün ortak editörlüğü ve sevgili Şafak’ın özgün kapak tasarımıyla bizim için olabilecek en iyi başlangıç oldu Yakut Orman.
Çalışma yöntemlerinizi anlatmak ister misiniz? Feminist kuir ilkeler açısından düşünürsek?
Biz şu an çalışanı olan bir yayınevi değiliz. Üçümüzün her işin ucundan tuttuğu, kabiliyeti kadar yapılması gereken her şeye el attığı, hiçbirimizin de bu işten para kazanmadığı bir yapımız var. Bununla beraber çevirmenlerimizle, tasarımcı arkadaşlarımızla telifli çalışmayı önemsedik. Hayalimiz birlikte çalışacağımız herkesle hem hiyerarşik bir yapıdan uzak, birlikte üretmenin tadına vararak kitaplar yayımlayabilmek hem de onların emeklerinin karşılığını her zaman eksiksiz olarak verebilmek.