Ukrayna merkezli Filma Feminist Film Festivali’nin ikincisi, 24 Kasım – 9 Aralık 2022 tarihleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleşti. Festivalin programı, savaşın neden olduğu göçü konu alan ve silahlı çatışma nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalanlara ithaf edilen filmlere odaklanıyor. Bir grup queer feminist aktivist tarafından organize edilen festival, bu yıl Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırıları devam ederken çok zor koşullarda gerçekleşti. Filma kolektifinin üyeleriyle festivalin son sayısını ve savaşa rağmen feminist bir film festivalini sürdürmenin önemini konuştuk.
Öncelikle bu festivalin arkasındaki kolektiften biraz bahseder misiniz?
Filma Feminist Film Festivali kolektifinin tüm üyeleri, queer feminist aktivist geçmişe sahip ve farklı aktivist ve sanatsal projelerde yer almışlar. Kesişimselliğin ortak değerlerini paylaşıyor ve toplumda yeterince temsil edilmeyen konularda, sinemasal sesler için alan oluşturmaya çalışıyoruz; çünkü Ukrayna’daki festival platformlarının çoğunda aktivist bakış açısıyla programlamanın eksikliğini hissediyoruz.
Filma Feminist Film Festivali ne zamandan beri var? Ukrayna’da bir feminist film festivali düzenlemeye nasıl ve neden karar verdiniz?
Festivalin ikinci yılında karar verdik, ancak 2021’deki açılışı gerçekleştirmeden önce festival oluşturma fikri bir süredir aklımızdaydı. Daha önce bahsedildiği gibi, hem programlamanın hem de etrafındaki tartışmaların kesişimsel feminist mercekler kullanılarak uygulanacağı bir platform oluşturmakla ilgileniyorduk. Ukrayna film festivali sahnesinde bu eksikti. Ayrıca festivalin farklı insan grupları için erişilebilir olmasını istedik. Bu nedenle Filma çevrimiçi formatta ve tüm gösterimler de ücretsiz, Ukrayna’nın her yerinden (ve bu yıl dünya çapında) internet erişimi olan insanlar gösterimlere ve ek etkinliklere katılabiliyor. Tamamen veya kısmen görme kaybı olan izleyicileri dahil edebilmek adına, seçilen filmler için Ukraynaca sesli açıklamalar eklemeyi de başardık. Erişilebilirliğin daha çok bir süreç olduğunu söyleyebiliriz ve bu yönde ilerliyoruz; festivalimizi olabildiğince açık hâle getirmeye çalışıyoruz, ancak iyileştirmelere de her zaman yer var. Kısacası misyonumuz, yalnızca programlama yoluyla gündeme getirilen temalar ve sorunlarda değil, aynı zamanda feminist bir film festivali yapma yaklaşımımızda da kesişimsellik olarak tanımlanabilir.
Festival bu yıl, savaş koşullarında gerçekleşiyor. Bu yılki festivali hangi fiziki koşullarda düzenlediğinizi anlatır mısınız?
Dürüst olmak gerekirse epey zor. Festival ekibinin çoğu Ukrayna’da bulunuyor ve ülkemizdeki insanlar zorluklarla karşı karşıya. Özellikle festivalin lansmanı, açılıştan birkaç gün önceki yoğun bombardıman ve bunun sonucundaki uzun bir elektrik kesintisi nedeniyle çok zordu. Elektrik, internet ve mobil bağlantıya kısıtlı erişime rağmen, insanların Ukrayna’da programımızı izlemeye devam ettiğini görmek, bizi epey etkiledi.
Festivalin teması “Ağaçlar Evde Yeniden Çiçek Açtığında” olarak belirlenmiş ve savaşın neden olduğu göçe adanmış. Bu yılki programda hangi filmler yer aldı? Filmleri nasıl seçtiniz?
Program, zorla yerinden edilme, başka yerlere yapılan yolculuklar ve eve geri dönüş ekseninde bu anlatıyı inşa etmek için seçilen filmlerle bir meta hikaye olarak tasarlandı. Daha çok kişisel hikayeler anlatan ve/veya göç konusunda güçlü bir siyasi duruş sergileyen filmlere odaklandık. Ayrıca konuya insancıl ve duyarlı yaklaşıma dikkat etmek çok önemliydi, çünkü bu konuları ele alan film yapımında insanlıktan çıkarma ve dışlama çok yaygın. Ukrayna’dan iki filmle başladık: Zoya Laktionova’nın, şehri ve onu kaybetmenin acısını ve aynı zamanda hatıraların korunmasını anlatan “Remember the Smell of Mariupol” ile Sashko Protyah’ın işgal altındaki topraklardan tahliye edilen ve imkansız görülen durumlarda gerekli insani yardımı sağlayan gönüllülere odaklandığı “My Favorite Job, 2022”. Programın ana bölümünü, Sloven kolektif Newsreel Front’un yapımcılığını üstlendiği “Newsreel 63 – The Train of Shadows”, Amel Alzakout ve Khaled Abdulwahed’in “Purple Sea” ve sığınma arayan insanların karşılaştığı farklı yolculuklar ve engelleri anlatan Kasia Hertz’in “Landscape of Terror” filmleri oluşturdu. Program, Anuna Bukia’nın “I Swam Enguri”, Pary El-Qalqili’nin “The Turtle’s Rage” ve Anirban Dutta’nın “5 Exchange Lane” filmleri ile sona erdi; burada kahramanlar sürüldükleri yerlere (Abhazya, Filistin ve Keşmir) geri dönüyor ve bazen çok acı verici olabilen bu deneyimlerle ilgili duygularını, düşüncelerini paylaşıyorlar. Programın adıyla, ev diyebileceğiniz bir yerin incelikli hissiyle ve kayıp bir yere duyulan özlemle bu bağlantıyı kurmak istedik.
Festivalde film gösterimleri dışında başka etkinlikleriniz var mı? Bağımsız film yapımını desteklemek için sinemacılara yönelik atölye çalışmaları veya etkinlikler düzenliyor musunuz? Yoksa bunları savaştan sonra mı yapmayı planlıyorsunuz?
Şimdiye kadar, ek faaliyetlerde pratik atölye çalışmaları yerine teorik yansımalara odaklanmaya karar verdik. Geçen yıl, sosyal ağlarımızda canlı yayınlanan filmlerin yönetmenleri ve oyuncularıyla üç çevrimiçi tartışma gerçekleştirdik. Her tartışmada o yılki festivalin üç ana programına karşılık gelen bir tema vardı. “Radikal Aşk” programının bir parçası olan söyleşide, feminist sinemanın ne olduğunu tanımlamaya çalıştık ve sinema yapımında politik pratik olarak aşkın rolünü tartıştık. “Kökenler ve Yankılar” programını izleyen halka açık konuşma, Küresel Güney ve Kuzey’in yanı sıra medyadaki trans*, ikili olmayan ve toplumsal cinsiyete uymayan deneyimlerin keşfedilmesine adanmıştı. “Olası Ütopyalar” programına adanmış söyleşide ırkçılığın, sömürgeciliğin ve emperyalizmin olmadığı bir gelecek tasavvuru hayal etmeye çalıştık.
Rusya’nın Ukrayna elektrik altyapısına yönelik işgali ve saldırıları nedeniyle, yalnızca çevrimdışı değil, çevrimiçi olarak da halka açık etkinlikler düzenlemek neredeyse imkansız. Bunu telafi etmek için, Filma 2022 programını oluşturan tüm sinemacılarla önceden görüşerek bu konuşmaların deşifrelerini festivalin web sitesinde yayınlamaya karar verdik. Böyle bir formatın faydaları olduğu kanıtlandı, konuşmalarımızın konularına çevrimiçi bir konuşmanın kolaylaştırabileceğinden daha derine inmemize olanak sağladı ve şimdi çevrimiçi yayınlanan ve yıllarca okunabilecek çok ilginç yedi tartışmadan oluşan bir arşivimiz var.
Gelecekte güvenli çevrimiçi veya çevrimdışı alanlarda etkinlik düzenlemenin mümkün olacağını umuyoruz.
Savaşa rağmen bir feminist film festivali düzenlemeye devam etmenin önemi ve anlamı hakkında neler söylemek istersiniz?
Vatandaşlarımızın deneyimleriyle yankı uyandıran, özenle seçilmiş, özellikle de acı ve kaybın üstesinden gelindiğini gösteren filmlerin sergilenmesinin, oldukça ihtiyaç duyulan duygusal destek ve ilhamı sağlayabileceğini umuyoruz. Yine de, Ukrayna’daki birçok insanın yaraları henüz çok taze olduğu için, sinemada bu tür duygusal yolculuklardan kaçınmanın tercih edilebileceğini anlıyoruz. Belirli filmleri izlemeyle ilgili bilinçli kararlar vermelerine yardımcı olmak adına, her gösterim için ayrıntılı, tetikleyici içerik uyarıları hazırladık. Savaş deneyimini temsil eden son Ukrayna filmlerini dünyaya göstermenin de çok önemli olduğuna inanıyoruz. Ama en önemlisi, programı, farklı bağlamlarda evlerini terk etmeye zorlanan insanların deneyimlerinin birbirleriyle ve izleyiciyle konuşacağı, sömürgeci şiddete dair daha geniş bir perspektif sağlamanın yanı sıra Ukraynalıların yaşadığı türden bir temsiliyet sorunu ve susturulan bazı göç deneyimlerine dair bir bakış sunacak şekilde düzenlemeye çalıştık. Daha büyük bir resmi görebilmenin, farklı bakış açılarına açık olmanın empatinin temelini oluşturduğuna, bu yüzden de yerinden edilmiş topluluklarla dayanışma oluşturmanın ve evini terk etmek zorunda kalan herkes için insani yaklaşımları desteklemenin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Ve bu nedenle, bu tür çalışmalar hiçbir zaman durdurulmamalı. Ancak şu an yaşadığımız koşullarda bir şeyler planlamak çok zor. Platformumuzu çalışmaya ve geliştirmeye devam etme fırsatına sahip olmayı umuyoruz, fakat şu anda çok fazla fiziksel ve zihinsel kaynak gerekiyor. Gelecek yıl için, bu yıl yapamadığımız, sunumlara dayalı bir feminist sinema programı da dahil olmak üzere, başka bazı planlarımız var. Dünyanın her yerinden daha fazla feminist çalışma görmek, bizim için büyük bir ilham kaynağı.
Diğer feminist veya queer film ağları veya festivallerle bağlantılarınız var mı?
Ortak değerlere sahip aktivist kolektifler ve festivallerle işbirliğine her zaman açığız. 2021’de İsveç’ten Cinema Queer Uluslararası Film Festivali’nin desteğiyle trans*deneyimler, toplumsal cinsiyet uyumsuzluğu ve trans*feminizm üzerine “Kökenler ve Yankılar” programını ve Romanya’dan ilk bağımsız Roman feminist tiyatro şirketi “Giuvlipen” ile ırkçılık karşıtı “Olası Ütopyalar” programını yaptık. Programlarımız için film seçimlerinin, belirli konularda farkındalık geliştiren ve deneyimlerini, gözlemlerini ve vizyonlarını festival programları aracılığıyla paylaşabilen aktivistler, film yapımcıları, sanatçılar ile birlikte yapıldığı bu ortak kürasyon yaklaşımını uygulamaya çalışıyoruz. Bu her zaman ilginç ve güçlendirici bir yolculuk.
Zaman ayırdığınız için teşekkürler. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Söyleşi için teşekkürler. Gelecek yılki festivalimiz hakkında daha fazla bilgi ve özellikle de başvuru çağrısını sosyal medya sayfalarımız aracılığıyla paylaşmayı umuyoruz. Türkiye’den de daha fazla film görmek istiyoruz!
Çeviren: Gaye Polat