“Hakikatin Gücü: KESK’li Kadınlar Anlatıyor” belgeseli işlerinden ihraç edilen kamu emekçisi kadınların hikâyesi. Bu yaşadıklarımızın KHK listelerinde birer isim, sayı olarak kalmasına esaslı bir itiraz her şeyden önce.
Zor günler yaşıyoruz. İktidara karşı olanların terörist ilan edilebildiği, neredeyse muhalif dernek, basın, yayın organı bırakılmadığı, kalanların da tehditlerle, baskılarla susturulmaya çalışıldığı, yayınlanan KHK’ler ile bir gecede neredeyse tüm vatandaşlık hakları ellerinden alınarak sorgusuz sualsiz binlerce insanın işinden atıldığı günler…
İşlerinden ihraç edilenler kalbi, aklı, ruhu olan, üzülen sevinen, sevdikleri, kaygılandıkları olan, sevilen, yaşam mücadelesi veren insanlar aynı zamanda ve hepsi hâlâ bir yaşam sürdürüyor. KHK listelerindeki rakamlardan, sıralardan ibaret değiller. “Hakikatin Gücü: KESK’li Kadınlar Anlatıyor” belgeseli işlerinden ihraç edilen kamu emekçisi kadınların hikâyesi. Bu yaşadıklarımızın KHK listelerinde birer isim, sayı olarak kalmasına esaslı bir itiraz her şeyden önce.
OHAL ile 70 televizyon ve radyo kapatıldı, birçok gazeteci, yazar, avukat ve siyasetçi tutuklu, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyumlar atandı, 150 bine yakın kişi KHK ile ya da muhalif oldukları için sözleşmeleri yenilenmeyerek işten atıldı. İşten atılanların SGK kayıtlarının yanına KHK ile işten atıldığı notu düşülmesi sebebiyle birçok kişi iş bulamadı, sigortasız, kayıtsız işlerde çalışmak zorunda kaldı. Yaşadıklarından dolayı intihar edenler, kalp krizi geçirip ölenler oldu. İşinden atıldığı ve işine geri dönmek istediği için iki kamu emekçisi Nuriye ve Semih açlık grevinde. Nuriye Gülmen hâlâ tutuklu. Haklarında açılan davalar ve onaylanan cezalar nedeniyle birçok kişi ülkesini terk etmek zorunda kaldı. İş cinayetleri adeta bir katliamlar zincirine dönüşmüş durumda. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı haberleri durmak bilmezken kadın katilleri, tecavüzcü erkekler iyi hallerden salıverilirken hükümet kadınların görüşlerini hiçe sayarak kadın düşmanı yasalar çıkarmaya devam ediyor. Sosyal medya paylaşımlarından dolayı açılan davalar, tutuklamalar, tehditler, barışçıl eylemlere, grevlere dönük saldırılar, yasaklamalar bitmiyor. AKP iktidarının muhalif tüm kesimlere yönelik baskıları artarak devam ediyor. Yürütülen savaş politikaları, giderek artan yoksullaşma, iş yaşamının kuralsızlığı, güvencesizliği, yaşadığımız baskı ve şiddet ortamı en fazla kadınları etkiliyor. OHAL ve KHK’ler kadınların yaşamı için doğrudan tehdit unsuru. Gerek iş yaşamıyla ilgili kuralsızlığı ve güvencesizliği kadın çalışanlar üzerinden yaygınlaştırmaya dönük yasalar gerekse sosyal yaşamlarımızı belirlemeye dönük boşanmanın zorlaştırılması, müftülüklere nikâh yetkisi verilmesi gibi yasalar kadınların yaşamlarını belirleyebilme imkanlarını yok etmeye dönük hamleler. İktidar kadınların yaşamlarını yürüttüğü vahşi ekonomik politikalar ve dinsel uygulamalarla kendi kalıbına sığdırmaya çalışsa da OHAL’e rağmen kadınlar yaşamlarına sahip çıkma iradesiyle sokaklarda, iktidarın çizdiği sınırları kabul etmiyorlar. “Hakikatin Gücü”, kadınların, iktidarın çizdiği sınırlardan taşmasının da hikâyesi aynı zamanda.
İşini, ekonomik özgürlüğünü kaybetmek kadınlar için, iktidarın hedeflediği gibi üzerimizdeki erkek egemen baskının, ailenin yaşamlarımız üzerindeki hak iddialarının artması, kadınlara “madem işin de yok evine dön artık” zorlaması, en iyi niyetlisinden “ben sana bakarım, dert etme” teselli sözü aracılığı ile “eve kapan, kendi ayakların üzerinde durma, mücadeleni sonlandır, kanatlarımızın altına sığın” çağrısı demek aynı zamanda. İhraç edilen kadınlar için sadece işten atılmak değil bir KHK listesinde isminin yazılıyor oluşu. Kadınlar için işten atılmak, haksız, hukuksuz uygulamaları nedeniyle iktidara karşı mücadele etmenin yanında, iş ararken tacize, istismara karşı sürekli tetikte olmak, eve kapatılmak, geleneksel rollere geri dönmek, eşe, babaya, abiye, aileye tabi olmaya karşı, ev içi emek sömürüsünün katmerleşmesine karşı da mücadele etmek demek. Kadınların bu mücadelesinin sesi, görüntüsü olmuş “Hakikatin Gücü”.
“Hakikatin Gücü”, çoğunluğu İstanbul KHK direnişçisi olan KESK üyesi kadınların kadın olmaktan kaynaklı mücadelelerinin, filmin yönetmeni Deniz Çankaya Salmanlı’nın gözünden anlatıldığı ama Deniz’in de sürekli vurguladığı gibi dayanışmayla, dayanışma için, afişinden, kamera bulunmasına kadar kolektif bir emeğin ürünü. Belgesel fikri de zaten KESK İstanbul Kadın Meclisi’nin ihraç edilen kadınlarla yaptığı dayanışma kahvaltısında Deniz’in önerisiyle ortaya çıktı. Kadınlarla yapılan röportajlardan, direnişlerdeki çekimlerden, OHAL ile birlikte yaşadığımız baskının, hukuksuzlukların kısa bir özetinden oluşan belgeselde kadınların, işlerine hangi zorlukları aşarak yerleşmiş olduklarını, ihraç edildiklerini nasıl öğrendiklerini, yakın çevrelerinin tepkilerini, yaşadıkları hak kayıplarını, İstanbul’da Kadıköy, Bakırköy ve Kartal’da hâlâ devam eden direnişlerle nasıl buluştuklarını, yaşadıkları, fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunları ve nasıl baş etmeye çalıştıklarını, bu baskılara nasıl direndiklerini görüyoruz. Birçoğu emekçi çocuğu olarak yoksullukla, olanaksızlıklarla, cinsiyetçi baskılarla mücadele ederek diploma alabilmiş, yine birçok zorlukla baş ederek yaptığı işe yerleşebilmiş, yıllarca emek verdikleri işlerinde çalışırken iktidarın haksızlıklarına, yaşanan hukuksuzluklara sessiz kalmayıp mücadele ettikleri için işten atılmış mücadele arkadaşımızın duygularını, inançlarını, direnişlerini slogansal kaba anlatıma düşmeden anlatışlarına tanıklık ediyoruz. Film boyunca hikayesini anlatan ve filmin içinde çeşitli nedenlerle yer alamamış kadınların hepsiyle, her türlü cefasına rağmen politik olarak durduğumuz yerle büyük bir gurur duyarak ayrılıyoruz filmden. “Hakikatin Gücü” belgeselinin yolculuğu devam ediyor hâlâ. İzleyerek, izlenmesi için organizasyonlar yaparak, direniş alanlarına katılım sağlayarak dayanışmaya katkı sunabiliriz.
İnancımız bir kez daha doğrulanmış olarak, umutla, “ne güzel insanlarlayım. Bu birlikteliktir, mücadeledir hepimizi yaşadıklarımıza karşı güçlü kılacak olan” duygusu bırakıyor filmde tanık olduğumuz hikâyeler. Yaşadıklarımızın korkunçluğu kadar bu korkunçlukla baş edecek gücü bulduğumuz direniş ve dayanışmanın büyük coşkusunu aklımıza, kalbimize bir kez daha hatırlatıyor. Hakikati tarihe bir not olarak düşürüyor “Hakikatin Gücü”. Bir kez daha görüyoruz, inanıyoruz ki bugünler geçecek, hakikat kalacak tüm gücüyle. Bugünler geçecek ve birlikte olmaktan, aynı yolda yürümekten, varlıklarından, akıllarından, vicdanlarından, yaşama şefkatli dokunuşlarından, direngenliklerinden onur duyduğumuz yoldaşlıklarımız ve dayanışmamız kalacak geriye. Geçmişe onurla bakabileceğiz, motorları maviliklere sürdüğümüz güneşli günlerde[1].
“Hakikatin Gücü”nü ortaya çıkaran tüm kadınlara, OHAL, KHK düzeninin, savaş politikalarının kalıcılaşmasına, şiddetin, yoksulluğun, erkek egemenliğinin yarattığı eşitsizliklere karşı duranlara, açlığa, işsizliğe rağmen el etek öpmeden onurlu bir yaşamı tercih eden nohut-pilav satanından, direniş alanlarında nöbet tutanına kadar iktidarın açlıkla, işsizlikle terbiye edemediklerine, “çocuklar ölmesin!” demekten vazgeçmeyen öğretmen Ayşe Çelik’e, “Hakikat ihraç edilemez!” diyenlere, Nuriye ve Semih’e, eşit, özgür, barış içinde bir hayat için geceleri, sokakları, meydanları terk etmeyip mücadele edenlere, hakikati, perdeleyenlere inat açık edenlere selam olsun…
[1] Nazım Hikmet’in Nikbinlik (1930) şiirine atıf.