İşçi sınıfının birbirine düşman olmayı bırakıp, kadınlardan ilham alması ve küresel bir direniş örgütlemesi gerekli bana kalırsa
Türkiye’de yaşayan feministler olarak elbette ki ABD, İngiltere, Fransa ve diğer işgal güçlerinin kadın, LGBT hakları ve ezilen halkların kimlik mücadelesi bahanesiyle Orta Doğu ve Afrika’daki savaş politikalarını meşrulaştırma girişimine eleştirel oluyoruz. Bu ülkelerin feminizmlerini iki üç defa ince eleyip sık dokuyoruz. Ancak son yedi yılını İngiltere’de yaşamış birisi olarak, bu ülkelerdeki feministlerin de en az bizim kadar, hatta kendi ülkesinin savaş politikalarına karşı bizden daha da eleştirel olduklarını rahatça söyleyebilirim. Bu feminizmleri anlamak için solun feminizm düşmanı bakış açısına ihtiyacımız yok.
İşçi Sınıfı İçinden Çıkan Enternasyonalist Bir Feminizme Doğru başlıklı yazının bana göre en temel sorunu feministleri her daim olduğu gibi sosyalist mücadeleye, kapitalizme karşı mücadeleye çağırması. Feminizm ortaya çıktığından beri, sosyalistler kendi işini gücünü bırakıp kadınları sürekli kapitalizme karşı mücadele için işçi sınıfı saflarına katılmaya çağırır. Bu yazı da aynı şeyi, üstelik epey beceriksiz ve kötü bir şekilde yapıyor.
Yazar çok açık yaşadığımız perişanlığın nedenini kapitalizm olarak gördüğünü yazmış. Yazarın ufkunda patriyarka diye bir sistem/ rejim hiç yok. Kadın cinayetleri, kürtaj yasağı, trans cinayetleri, homofobi, ücret eşitsizliği vs vs. hepsinin nedeni kapitalizm. Kadınların baskılanmasından kazanç sağlayan ise kapitalizm? Keşke her şey bu kadar basit olsaydı diyeceğim.
Yine yazar feministleri, işçi sınıfı feministleri ve liberal feministler diye ikiye ayırmış. Bu büyük ayrıma giderken dayandığı kanıtlar (1) Hilary Clinton, Merkel ve May (yani kadın başbakanlar vs) (2) Lean In isimli bir kitap.
Feminizmi hiç olmadığı bir şey gibi gösterip, olmadığı şeye bir isim vermek ve oradan bir eleştiri geliştirmek solun her daim yaptığı bir şey. COO bir kadının feminizm ile ilgili olmayan Lean In kitabı patriyarkanın suyuna giderek iş yerinde nasıl da başarılı olabilirsiniz türünden bir şeyler diyor. Ne yazar ne de kitabın kendisi feminist olma derdinde. ABD’de çok sattığı söylenen bu kitabı ne İngiltere ne de Türkiye’de binler, yüzbinler okumadı zaten. Lean In kitabını seven okurlarından oluşan grup vardır elbette. Ama mesela Grinin Elli Tonu kitabının sevenleri daha fazla, binlerce sattı bu kitap. Şimdi Lean In kitabını bahane ederek, feminizmin bir kanadı gibi göstermek açıktan manipülasyon değil de nedir?
Bununla birlikte ben tek bir feminist bile tanımıyorum ki ne Merkel ne de May o koltuklarda oturdu diye mücadele vermekten vazgeçmiş olsun. Ya da “verdiğimiz mücadele kazanım ile sonuçlandı” desinler. Bunu böyle yapanlar patriyarkanın öznesi olan erkekler: “Bakın kadınlar her yerde, artık eşitlik geldi, daha fazla şey talep etmeyin” türünden bir politikayı feministler değil, erkekler öne sürüyor. Öte yandan İngiliz sağı, May’e kadınlığından ötürü iğrenç saldırılar yapıyor. Bir yandan da Clinton’ın adaylığına karşı yükselen erkek egemen tepkiler korkunçtu. ABD ve İngiltere’deki feministler durumun farkında elbette. Clinton feminist bir kadın, ancak ABD’de “Sanders için Feministler (Feminists for Sanders)” diye ciddi bir oluşum da vardı, aynı İngiltere’de “Momentum Women” adıyla Jeremy Corbyn’i destekleyenler gibi.
Liberal feminizm kavramını ilk defa ABD’de ikinci dalga radikal feministler, patriyarkaya karşı erkeklerle birlikte mücadele veren feministleri eleştirmek için kullanıyor. Ben de bu kavrama katılıyorum. Erkeklerle karşı değil, erkeklerle omuz omuza verilen bir mücadele, patriyarka kapsamında düşünüldüğünde liberaldir. Felsefi olarak liberal olan bir yaklaşımdır. Ancak sosyalistlerin, kapitalizme karşı mücadele vermiyorsunuz gibi haksız bir suçlama ile feministlere saldırmasına ve bu kavramı kullanmasına tahammülüm yok.
Ücretli işe erişimin kadını özgürleştirmediğini, kadının evde ve işte çifte mesai yaptığını yazan söyleyen 1980’lerde feministler oldu zaten. Yazarın bu tespiti “İşte feministler bunu göz ardı etti” şeklinde yeni bulmuş gibi davranması da hiç etik değil.
İşçi sınıfından güç alacakmış feminizm? Hangi işçi sınıfı? İngiltere’de yoksulluğun çözümünü Polonyalı ve Romanyalı işçileri sınır dışı etmekte gören işçi sınıfı mı? Yoksa Avrupa’da Doğu’dan gelen her türlü işçiye, göçmene, savaş mağduruna saldıran faşist işçi sınıfı mı? Meksika ile araya duvar öreceğim, Çin ile ithalat anlaşmalarını iptal edeceğim diyen Trump’a oy veren işçi sınıfı mı yoksa? İşçi sınıfı küresel olarak bu denli faşizme dümeni kırmışken, neden feminizm işçi sınıfından ilham alacakmış? Sol otursun kendi işini yapsın ve işçi sınıfını örgütlesin.
Küresel kadın hareketini sol örgütlere referans ile değerlendireceksek, mesela başka bir yaklaşım daha mevcut. CWI’ın İngiltere’de yayınlanan Socialism Today dergisinin kapağında kadın yürüyüşü vardı ve iyi bir yazı yazmışlardı: http://www.socialismtoday.org/206/women.html
İşçi sınıfının birbirine düşman olmayı bırakıp, kadınlardan ilham alması ve küresel bir direniş örgütlemesi gerekli bana kalırsa.
Sanders’in iç pazara yönelik korumacı politikaları ile Trump’ın korumacı politikaları benzerlik gösteriyor. Zaten Trump için, “Sanders’den gördü ve çaldı” diyorlar. Ancak ithal ikameci korumacı politikalara vatanseverlik ve hatta milliyetçilik demek bir başka manipülasyon. Ama Sanders’i savunmak benim işim değil. Korumacı politikaların politik ekonomik eleştirisini bir türlü kendi işini yapmayan sola bırakıyorum.