Gülay Toksöz’e armağan edilen kolektif kitap, hizmet sektörünün eğreti işlerinden bakım emeğine, göç ve sığınmacılığa kadar uzanan güncel tartışma alanlarını toplumsal cinsiyet deneyimleri üzerinden yeniden yorumluyor.
Sosyal politikanın feministi olur mu? Elbette olur. İngiltere’de sanayi devriminin yarattığı hızlı toplumsal dönüşüm, insan onurunu yok sayan çalışma koşulları ve yoğun sınıf mücadeleleri ikliminde yeşeren sosyal politika, daha çok erkek işçi, erkek işveren, erkek sendikacı odaklı bir disiplin olarak şekillenmişti. Ücretsiz hane içi emeğin, bakım sorunlarının, dezavantajlı grupların henüz görünmez olduğu o dönemlerde, kadın işçi iki nedenle sosyal politikanın odağı olabiliyordu. İlki erkeklerden daha düşük ücret almaları nedeniyle işgücünü ucuzlatıyor olmalarıydı. İkinci neden ise analık ve hane içindeki yeniden üretim rolleri nedeniyle daha kırılgan bir grup olarak görülen kadınlara yönelik birtakım koruyucu önlemler alma kaygısıydı. Gerçekten de kadınlara yönelik ilk sosyal politika uygulamaları, analığın korunması ve fabrikalarda gece işlerinde çalışmalarının sınırlanması gibi korumacı önlemlerle başlamıştı. Üretimin biricik mekanının işyerleri olmadığı, hane içinde görünmeyen ve ücreti ödenmeyen hatırı sayılır bir üretim yapıldığı, işyerinin yalnızca erkeklere ait bir mekan olmadığı, bakım sorumluğunun kadın ve erkek, hane ile devlet arasında paylaşılması gereken bir sorumluluk olduğu, kadına yönelik şiddetin devletin politika üretmesi ve önlem alması gereken bir sorun olduğu konusundaki farkındalık ancak uzun yıllar süren toplumsal mücadelelerin, feminist hareketin yükselişinin ve feminist akademisyenlerin çabalarının sonucunda gelişebildi.
Geçen yıllar içinde başını feministlerin çektiği bir grup sosyal politikacı, refah rejimlerinin cinsiyete dayalı doğasını, işgücü piyasalarındaki ayrımcılığı, cinsiyet ve vatandaşlık arasındaki ilişkiyi ifşa etti. Kadınların işgücüne katılımı müthiş derecede arttı ve kimi sektörlerde işgücünün kadınlaşmasından söz edilir hale geldi. Öte yandan “özel olan politiktir” şiarının, gündelik kadın deneyimlerinin patriyarkal sistemle ilişkisini açıkça ortaya koyması, yüzyıllar boyu özel alana hapsedilmiş birçok sorunun kamu politikasına konu olması gereken sosyal sorunlar olduğu gerçeğini gün yüzüne çıkardı. Böylece sosyal politika, odaklandığı geleneksel sorunların bir hayli dışına taştı ve sosyal politika disiplini kadınların daha görünür olduğu yeni bir çerçeveye kavuştu. Türkiye’de sosyal politika öğrencilerinin, bu disipline yön veren akademisyenlerin ve politika üreticilerinin, araştırma alanlarına toplumsal cinsiyet merceğiyle bakmaları konusunda 40 yıldır mücadele veren Gülay Toksöz’e bir kitap armağan etmeye kara verdiğimizde, elbette bu kitabın bir feminist sosyal politika kitabı olması kaçınılmazdı.
Geleneksel sosyal politika konularından, ev içi ücretsiz emek, güvencesiz kadın emeği gibi mecralara dümen kıran bir sosyal politika kitabı kurguladık. Bu kitap, hizmet sektörünün eğreti işlerinde kadınların konumundan bakım emeğine, göç ve sığınmacılığa kadar uzanan güncel tartışma alanlarını toplumsal cinsiyet deneyimleri üzerinden yeniden yorumluyor. Gülay Toksöz’e armağan edilen bu kitap, Türkiye’de toplumsal cinsiyet çalışmalarının öncülerinden olan Yıldız Ecevit ile bu alanın gelişimi ve sosyal politika araştırmalarına katkıları üzerine gerçekleştirilen keyifli bir söyleşi ile başlıyor. Kitabın Feminist Ekonomi ve Bakım Politikaları başlıklı ilk bölümünde, İpek İlkkaracan’ın dünya literatürüne armağan ettiği “Mor Ekonomi” kavramıyla tanışıyoruz. Ardından çocuk ve yaşlı bakımına ilişkin refah devleti politikalarının tartışılmasına şahit oluyoruz. Kitabın Kadın Emeği, Geçicilik, Eğretilik başlıklı ikinci bölümünde, ilk önce işçi kiralamanın temel özellikleri kadın istihdamına etkileriyle birlikte ele alınıyor. Ardından hizmetler sektörünün düzensiz ve güvencesiz işlerinde kadın istihdamının boyutları analiz edilip, Alışveriş Merkezlerinde çalışan kadınların istihdam koşulları irdeleniyor. Kentsel ve Tarımsal Üretimde Suriyeli Kadın Emeği’nin ele alındığı üçüncü ve son bölümde ise Adana Ovası’nda ve Denizli Kentsel İşgücü piyasasında Suriyeli Kadın İşçilerin göçmenlik ve kadınlık deneyimlerine mercek tutuluyor.