Karşınızda sizi kadın olarak itibarsızlaştırmak üzerine kurgulanmış bir hukuk stratejisi, bu stratejinin karşılık bulduğu bir hukuk sistemi ve meşru kabul edildiği patriyarka karşısında kim Nicole’ün avukatını haksız bulabilir? 

Ben bir boşanma avukatı değilim. Fakat on yıla varan meslek yıllarımın önemli bir kısmını, ya yakın çevremde arkadaşlarımın boşanma davalarını takip etmekle, ya da bu davalara tanıklık etmekle geçirdim. Hikayenin kimi zaman içinde kimi zaman dışından içinde oldum. Feminist politika da bana evlilik ve boşanma konularında hatırı sayılır bilgi dağarcığı kazandırdı.

Scarlett Johansson ve Adam Driver’ın başrollerde olduğu Evlilik Hikayesi (Marriage Story) filmini izlerken, her bir sahne, bu bilgi dağarcığının sonucu olarak bilirkişilik filtresinden geçti ister istemez. Filmi izlerken adeta aklımdan geçenleri bir bir söyleyen Nicole’ün avukatının feminist manifestolarının nedeni de tam olarak bu.

Filmi bir boşanma davasının filmi olarak izledim. Bir evliliğin ve sona ermesinin nedenlerinden daha çok bu nedenlerin sonucu olarak ortaya çıkan boşanma süreci ve beraberinde gelen kara delikler. Şimdiden söyleyeyim; evlenmemiş ve bu aralar bir hayli fazla boşanma davası ve süreciyle haşır neşir olmuş biri olarak, filmi izlerken az biraz içim çıktı. Filmi stresle ve bir adım sonrasının daha ne kadar yıkıcı olabileceğini tahmin ederek oflaya poflaya izledim. Neredeyse tüm tahminlerim tuttu. Charlie, bütün parasını harcaması pahasına, boşanma davasını bir savaşa çeviren avukat Jay’i seçti mesela.

Nicole ve Charlie boşanmaya karar vermiş ancak süreci nasıl organize edeceklerini henüz keşfedememiş müstakbel eski karı koca. Film, Nicole ve Charlie’nin boşanma sürecinde kendilerine destek olan arabulucunun tavsiyesi gereğince birbirleri hakkında yazdıkları olumlu, değerli yönlerini okumaları ile başlıyor. Böylece filmin başında Nicole ve Charlie’nin evliliğine dair bir fikir ediniyoruz. Neden bunca yıl birbirlerinin hayatında oldukları, birbirlerine dair güzel tüm duyguları tetikleyenin ne olduğu, birbirlerine verdikleri değer ve duydukları minnettarlık somut olarak ifade ediliyor bu mektuplarda.

Öte yandan, filmin başında özellikle arabulucu ile bir araya geldikleri sahnede, gerçekten boşanma kararı verilip verilmediği konusunda bulanıklık hakim. Bu sahneler gerçek bir boşanma mı yoksa evliliğin kurtarılması hikayesi mi izleyeceğiz sorusunu sorduruyor. Zira, arabulucu da Nicole’ü, Charlie hakkında yazdığı olumlama metnini okuması konusunda ikna etme çabası sırasında, belki de birbirlerini ne kadar sevdiklerini hatırlayacakları ve boşanma kararını yeniden gözden geçirecekleri gibi bir opsiyonu masaya koyuveriyor, benim hadsizce bulduğum cesaret ve sakinlikle. Hadsiz buluyorum çünkü konumuz birbirlerini daha önce ne kadar sevdikleri ve bunu hatırlamaları değil, ayrılmak istemeleri.

Charlie’nin sahipliğinin birinci planda olduğu, Nicole’ün başarılı performanslarının ve emeğinin ise ikinci planda kaldığı tiyatro topluluğu ekibinin de “ikili” hakkında konuşurken “Onları birbirinden ayrı düşünemeyecekleri” ve gerçekten de ayrılıp ayrılmayacakları konusunda merakta olduklarını gösteren diyalogları dinledikçe hâlâ Nicole’ün gerçekten boşanma kararını sonuçlandırabileceğinden emin olamıyorum. Çünkü Nicole’ün en yakınındaki kadınlar—annesi ve kızkardeşi—dahil herkes Charlie’yi çok seviyor ve kendi hayatını minicik bir noktaya çeviren bu adama karşı sevgi seli, her şeyi daha da zorlaştırıyor.

Nicole’ün uzun bir süredir daha fazla vakit geçirmek istediği Los Angeles’a gitmesi, kendisine gelen bir televizyon programı teklifine evet demesiyle, boşanacakları yönünde düşüncem biraz daha ağır basmaya başlıyor.

 Nicole’ün boşanma avukatı

Filmin başında bir sahnede, boşanmanın avukatsız sonuçlandırılacağına ilişkin alınmış bir karar var. Nicole’ün yeni işinde kendisinin ışığını görmüş bir kadın kendi boşanma avukatını Nicole’e tavsiye ediyor. Gerçek boşanma nedenlerini ilk defa duyduğum sahne de, Nicole’ün avukatıyla yaptığı görüşme. Muhtemelen Los Angeles’ın en çetin boşanma avukatlarından biri olan Nora’nın aşırı havalı ofisinde, Nicole önce Nora’dan oyunculuğunun ne kadar muhteşem olduğuna dair övgüler duyuyor. Görüşme boyunca Nicole’ün anlatırken ve karşısındaki tarafından anlaşılırken ne kadar güçlendiğine tanık oluyoruz. Nicole’ün gözyaşları için hazırda tutulan mendiller ve topuklu ayakkabılarını çıkarıp kanepeye oturan Nora’nın samimi açıklığı, boşanma sürecinde yalnız kalmış bir kadına güven veren, yargılamayan tutumlar olarak akıyor ekranda. Bir kadının rahatça kendisini ifade edebileceği, anlatacağı, anlattıklarının yargılanmayacağı, servis edilen çay ve kurabiyeler ile son derece rahat hissettiği bir ortamda başlıyor dökülmeye Nicole.

Nicole, Charlie ile aldıkları karara aykırı olarak, hâlâ bir avukata gelmesinden dolayı yaşadığı suçluluk duygusu ile başlıyor konuşmaya ve Charlie’nin ne kadar iyi bir insan olduğu cümlesiyle devam ediyor. Nora, “Eminim öyledir ama konumuz bu değil, meselemiz senin neler yaşadığın,” diyerek ustalıkla Nicole’ü kendi hikayesini anlatması için teşvik ediyor. Nicole kendini daha güvende hissettikçe, çay kurabiyeler ve Nora’nın güven veren samimiyeti içinde daha da çok konuşmaya başlıyor, anlattıkça açılıyor, Nicole açıldıkça bir evlilik hikayesi değil ama boşanmanın hikayesini duymaya başlıyoruz. Aşık olmuş bir kadın, yaşadığı şehri, birlikte olmaktan mutlu olduğu insanları, muhtemel kariyer seçeneklerini arkada bırakmış ve New York’a taşınmış. Evlilik sürdükçe kendi alanı daralmış. Ya da Charlie’nin yıldızı parladıkça, Nicole gebelik, çocuk ve tiyatro topluluğunda (başrol de olsa) bir role sıkışmış. Charlie’nin yaşam alanı genişlemiş; o genişleyen alan, yer yer Nicole’ün nefesini kesmiş; Nicole duyulmamaya, görülmemeye başlamış. Yönetmenlik yapmak istemiş ama Charlie hep birinci adam olmaya devam etmiş. Nicole’ün fikirleri, Charlie’nin başarısına dönüşmüş. Son olarak bir yapımdan kazanacağı yüksek miktarda parayı tiyatro topluluğuna bağışlamasının istenmesi, Nicole’ün Charlie’nin hayatında görünmez varlığının ispatı olmuş.

Charlie’nin hayatı genişlerken Nicole’ün daralan hayatını, filmde New York ve Los Angeles karşılaştırmasına benzettim. Nicole’ün daraldığı New York’tan, filmde sık sık “ferah” şehir olarak tanımlanana Los Angeles’a kaçışı da bundandı belki; kendi alanını, ferahlığını bulmak. Ancak Charlie, Nicole’ün ne istediği ve ne istemediği hakkında o kadar emin ki, bir sahnede, “Zaten aynı şeyleri istiyoruz, birbirimize yakın evler tutarız,” diyerek Nicole’ün New York’ta yaşamak istediğine karar vermiş bile. Ama Nora’nın Nicole’e hatırlattığı bir şey var: “Önemli olan senin ne istediğin.”

Nicole anlattıkça sözünü kesmeyen, karışmayan, sessizce dinleyen, Nicole’ün ne anlattığını anlamaya çalışan Nora görüşmenin sonunda Nicole’e sarılıyor. Nicole o sırada, Charlie’nin kendini aldattığını söyleyiveriyor.

Bu andan itibaren boşanma davası başlıyor. Charlie şokta, çünkü boşanmaya avukatsız devam etme kararı vermişlerdi. Neden? Nicole’ün boşanmak için nedenleri son derece somutken, neden bu kadının boşanma davasına avukatsız devam etmesi gerektiğinin cevabı yok filmde.

Benim en çok canımı sıkan sahnelerden biri de, Nicole’ün boşanma davası konusunda attığı adımın Charlie tarafından yeteri kadar ciddiye alınmaması. Film boyunca, kendisinin New York ve Los Angeles arasında parasına ve zamanına mal olan seyahatleri için gösterdiği çabaya sempati geliştirmem gerekliliği gözüme sokulsa da, benim gördüğüm daha çok kendisine tebliğ olan boşanma davasına son güne kadar cevap vermeyen, New York’ta farklı öncelikleri olan bir adam. Hâlâ neden Nicole avukata gitmemeliydi sorusunun cevabı yok.

Charlie önce daha sakin bir avukat ile davaya başlıyor. Henüz mahkeme duruşması olmadan tarafların bir araya geldiği ön görüşmede, Nora bu evlilikte, evlilik sözleşmesinin nasıl tarafların eşitsiz olarak faydalandığı bir hale geldiğinin somut bir tespitini çat diye atıyor masaya: “Yani sen bir şey isteyince anlaşma, Nicole isteyince konuşma oluyor öyle mi?”

Eşitsizliğin Charlie’nin suratına çarpıldığı bu sahne sonrasında, Charlie ne yapıyor? Bütün dava stratejisini, Nicole’ün evlilik sözleşmesinin eşit tarafı olarak değil, bir kadın olarak itibarsızlaştırılması üzerine kuran başka bir avukatla boşanma davası savaşını, ya da Nora’nın tarif ettiği gibi “sokak dövüşünü” başlatıyor. Nora, Nicole’ün boşanma gerekçelerini savunurken, karşı tarafın argümanları Nicole’ün kadınlığını ve anneliğini hedef alıyor. Nicole’ün ne şarap içmeyi sevmesi ne Charlie’nin parlak profiline karşılık Nicole’ün geçmişte rol aldığı filmde memelerini gösterecek kadar ahlaksız bir kadın olması ne de Charlie’nin dahiliği karşısında gölgede kalmış varlığı kalıyor.

Karşınızda sizi kadın olarak itibarsızlaştırmak üzerine kurgulanmış bir hukuk stratejisi, bu stratejinin karşılık bulduğu bir hukuk sistemi ve meşru kabul edildiği patriyarka karşısında kim Nicole’ün avukatını haksız bulabilir? Nora’nın dediği gibi, “Bu sistem kötüleri ödüllendirir.” Birçok kişiye göre, Nicole’ün avukatı gerçek bir “bitch” olabilir. Bence kendisi, bir kadının boşanma avukatı nasıl olmalı sorusunun cevabı.

Boşanmak istemeyenler, minimum zararla boşanmak isteyenler

Evlilik Hikayesi’nde izlediğimiz boşanma davası, genel olarak boşanma davalarının ortak birçok öğesini barındırıyor: özellikle kadının boşanmak konusunda kararlı olduğu veya daha az kusurlu olduğu davalarda, ortak bir unsur olarak boşanmak istemeyen erkekler veya minimum zararla boşanmak isteyen erkekler. O kadar birbirine benzeyen örnek var ki, varlıkları adeta bir statü haline geldi. Çocuğun velayetini çoğunlukla istemezler ama çocuk bir şekilde bu davaların kilit noktası haline gelir; nafaka vermek istemezler; kusurları varsa bile, mesela aldatmışlarsa, asla tazminat ödemek istemezler. Her türlü yükümlülük altında ezilirler. Kendi kusursuzluklarını ispat etmenin tek yolu çoğu zaman kadınları suçlamak, kabul görmüş toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden onları itibarsızlaştırmaktır. Mesela Charlie de, Nicole ile birlikte çalıştıkları tiyatro topluluğundaki çalışanları ile sevişmesini, Nicole’ün onunla bir süredir sevişmemesine dayandırıyor.

Evlilik sözleşmesi, karşılıklı taahhütleri içerir. Şiddet uygulamak, eşitsiz davranmak, görmezden gelmek, eşitler arası açık ilişki anlaşması yapmadan başkalarıyla ilişki yaşamak, alan bırakamamak, önceliklerinle karşındakini boğmak, hiçleştirmek, değersizleştirmek… Hepsi bu sözleşmeye aykırılık oluşturur. O halde boşanmak da bir muhasebeyi gerektirir. Nicole gibi güçlü kadınlar, Nora gibi güçlü avukatlarla hesap kitap işinin üstesinden gelir. Bu muhasebeye katlanmak istemeyen erkekler için iki seçenek var, düzgün davranın ya da evlenmeyin.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.