Sigara içen kadın imgesi ikonikleşmiş, popüler kültürde güç sembolü olarak bilindik ve takdir edilir hâle gelmiş durumda. İster başkaldırı veya üstünlük sembolü, ister tarzlarının ayrılmaz bir parçası olsun sigara, beyaz perdede kadınların vazgeçilmez aksesuarı olagelmiştir.
Sigara, “femme fatale”[1] karakterinin popülerleşmesinden tutun televizyonlarda alıştığımız bir nesne haline gelmesine kadar zamanla ekranlara ve dudaklarımızın arasına bir şekilde girmeyi başardı. Sigara içiciliğinin bu denli yaygınlaşması, özellikle Freud’un “sigara içme zevkine” dair psikanalitik görüşlerini temel alan sigara reklamlarıyla da teşvik edildi. Sigara tüketiminin bir tarz göstergesi olmaktan ziyade sağlık sorunlarıyla birlikte anılması özellikle sigaranın film setlerinde yasaklanmasının ardından başladı. Buna rağmen sigara, sigaranın ekranlardaki temsili, sigara içmenin potansiyel tehlikelerinden muaf bir şekilde çıkıyor karşımıza. Sigara içen kadın imgesi ikonikleşmiş, popüler kültürde güç sembolü olarak bilindik ve takdir edilir hâle gelmiş durumda. Bu bağlamda bu kısa yazının başlığı “Neden Sarah Paulson oynadığı her Ryan Murphy yapımında elinde sigarayla geziyor” da olabilirdi pekâlâ. İster başkaldırı veya üstünlük sembolü, ister tarzlarının ayrılmaz bir parçası olsun sigara, beyaz perdede kadınların vazgeçilmez aksesuarı olagelmiştir.
O bir femme fatale
Esasen “film noir” dönemiyle birlikte 1940-50’lerde popülerleşen ve türün ilk örneklerinden, 1940 yapımı Üçüncü Kattaki Yabancı’da (Stranger on the Third Floor) yer alan “kadının sigarasını yakan erkek” imgesi, beyaz perdede flört ve kur yapma mücadelesinin simgesi olarak çıkar karşımıza. Bu imge, Giuseppe Tornatore’nin Malena adlı filminde, Monica Belluci’nin canlandırdığı karakterin sigarasını ağzına koyar koymaz bir grup adamın sigarayı yakmak için etrafına üşüştüğü o ünlü sahnede başarıyla betimlenmiştir. Sigara içen kadın, mesele baştan çıkarmaya geldiğinde “femme fatale”, yani her anlamda çekici, ideal ve feminen kadın imgesiyle doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılıdır. Bu nedenle gizemli, çekici ve hatta bazen ahlaksız kadın karakter, erkeğin bir kadında arzuladıklarının adeta ete kemiğe bürünmüş hâli olarak boy gösterir. Sigara içen çekici kadın tiplemesi, 1941 yapımı Malta Şahini (The Maltese Falcon) adlı film noir’daki iki kadın karakterden biri olan Brigid O’Shaughnessy (Mary Astor) tarafından başarıyla tasvir edilmiştir. Tam manasıyla “femme fatale müşteri” olarak karşımıza çıkan Brigid, bir sahnede tuttuğu özel dedektifle sohbet etmektedir. Derken dedektif birden kalkar ve Brigid sigarasını yaktıktan saniyeler sonra onu öper, bu öpücük sayesinde istediğini de öğrenir. Bu sahnede erkeğin üstünlük kazanmak için yaptığı hamle Brigid’in gardını indirmesine neden olur; bu noktada sigara içme eylemi meselenin merkezine yerleşir, adeta alelade bir baştan çıkarma oyununa dönmüştür.
“Femme fatale” tipi uzun zamandır erkeklerin kendi arzularını kadınlara yansıtmalarının bir aracı olagelmiştir. Bu özellikle de o dönemin filmlerinden aşina olduğumuz erkeklerin kadının sigarasını yakmak için yarışa girme sahnesiyle gerçekleşmiştir. Ne var ki kadın karakter, sigarasını kendisi yakarak sigara yakılan hemen her sahnede mutlaka kadraja giren erkeği odak noktasından çıkarmıştır.
Her ne kadar ilk başlarda radikal görülse de sigara içen kadın imgesi, zamanla pejoratif çağrışımını kaybederek ekranlarda alıştığımız bir manzara hâline gelmeyi başarmıştır. Beyaz perde, çekici kadın karakterin erkeklerin fantezilerine hizmet etmek için kullanılması geleneğinden yavaş yavaş vazgeçiyor denebilir; ancak daha çok yol katedilmesi lazım… Zira kadınlar, sigaralarını pekâlâ kendileri yakabilir.
Başkaldırı sembolü
Gençlerin, özellikle de genç kızların, beyaz perdede adeta “şeytanlaştırılması” zamanla klişe haline gelmiştir; gençler genellikle filmlerde sıkı denetim altında tutulması gereken baş belaları olarak karşımıza çıkar. Mümkün olduğunca isyankâr tasvir edilen tipik bir genç kız karakterinin hayatını değiştiren eylemlerden biri sigaraya başlamaktır dense yanlış olmaz. Sigaranın anne baba tarafından yasaklanmasının sigara içmeyi çok daha cazip kıldığı da aşikardır.
Masumiyetin İntiharı‘nda (The Virgin Suicides) Lux (Kirsten Dunst), gizlice sigara içerek aslında otoriter ebeveynine kendince başkaldırmaktadır. Parmakları arasında tüten sigarayla kurallara boyun eğmeyi ve uymaya zorlandığı mükemmel kadın idealini reddeder. Çatıda tek başına sigara içme özgürlüğünü tattığı sahnede, hayatında ilk defa kendi kararlarını kendisi verebilme ve kendi kurallarını koyma hakkının olduğunu anlayarak bir nevi aydınlanma yaşar. Her ne kadar filmin benimsediği perspektiften bakıldığında asi ergen tavrından ibaret gözükse de bu başkaldırı hareketi, kendisi için gücü elinde bulundurduğunun bir nevi kanıtıdır. Bu sebeple kadınların ekranlarda sigara içerek başkaldırmaları, esasen ellerinde bulundurdukları gücün göstergesidir.
Sigaranın politikası
Beyaz perdedeki kadınlar için mesele ellerindeki gücü göstermeye geldiğinde sigaranın daha geniş bağlamda hak arayışlarını simgelediği söylenebilir. Sigara içmek kişisel bir karardır. Kişi, sigara içme hakkını ancak kendi öz iradesiyle kullanabilir. Bu bakımdan “içenin kararıdır” düşüncesi, yanılsama potansiyeli de taşısa insana bağımsızlık hissi aşılar.
Bahsi geçen konu, Céline Sciamma’nın 2019 yapımı Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi (Portrait de La Jeune Fille en Feu) adlı filminde de işlenir. Héloïse (Adèle Haenel), “Tütünün var mı?” diye sorar bir sahnede. Sciamma, filmin iki kadın karakteri Héloïse ile Marianne’in sigara içmesini uygun bulmuştur; hikâyenin 18. yüzyılda geçtiği düşünüldüğünde bu tercihin esasen son derece politik olduğu aşikardır. Beyaz perdede yan yana sigara içen iki kadın tasviri, karakterlerin ancak etraflarında erkek yokken tadabildikleri özgürlük hissine dikkat çekmektedir. Bu, aynı zamanda patriyarkanın özenle silip yeniden yazmaya çalıştığı kadınlık tarihine de ışık tutmak için başvurulan yoldur bir bakıma.
Mistik medyumlar
Sigara, bir kadının kadınsılığını ve cazibesini ortaya çıkarmak için başvurduğu yollardan birine indirgenmişse de kimi zaman da karakter gelişimiyle birlikte gücünü kanıtlama aracı olarak betimlenmiştir. Bu tema, Sarah Paulson’ın ünlü FX dizisi American Horror Story‘nin ilk bölümlerindeki karakterinde hayat bulur. Paulson’ın ilk bölümlerde hayat verdiği Billie Dean Howard, kendi tabiriyle “yıldız medyumu”dur. Sigara kişiliğinin bir parçasıdır; sigara içmenin kendisine karanlık, hatta neredeyse mistik bir hava kattığı bile söylenebilir. Billie, ekrana çıktığı ilk andan itibaren izleyiciyi kendisine çeker, elindeki sigaranın yarattığı etki, söylediklerine dikkat kesilmemizi sağlar. Her ne kadar bu imaj bir baştan çıkarma durumu ile pek bağlantılı olmasa da sigara içen kadının o esrarlı, mistik havası, zor ve elde edilemez bir kadına has gizemi yeniden yaratır. Dolayısıyla bu imaj yine “femme fatale” çerçevesinde ele alınabilir; fakat bu sefer kadın bakışıyla inşa edilir ya da bu kez daha modern bir bakış açısı merkeze yerleştirilerek kadın imajı erkeklerden ziyade kadınların istek ve arzularına odaklı biçimde sunulmaktadır. Dizide olduğu gibi American Crime Story‘de de yine Sarah Paulson’ın canlandırdığı Marcia Clark da ağır sigara tiryakisidir. Sigara, karakteri dikkat çekici kılar, karakterin otoriter kişiliğini pekiştirir; savcı olarak imajına ciddi anlamda ağırlık katar. Sigara yalnızca performansın bir parçası değil, ta kendisidir.
Tarz meselesi
Sigara, mesele tarz ve modaya geldiğinde bir kadının elinde tam manasıyla güçlü bir silaha dönüşebilir. Bu açıdan bakıldığında bu bölüm, Sarah Paulson Sinematik Evreni Tiryakileri’nden bir başka karaktere de adanabilirdi; ancak o kadar çok örnek var ki aralarından seçim yapmak gerçekten çok zor. Sigara, beyaz perdede kadının aksesuarı olagelmiştir, dahası, kadın karaktere şıklık katar. Sigara içen bir kadının yer aldığı herhangi bir sahneye denk gelirseniz bunu açık seçik görebilirsiniz. Bir kadının çaba göstermeksizin havalı gözükmesini istiyorsanız, verin eline sigarayı, iş tamam… Peki bu iş gerçekten bu kadar kolay mı?
Yıl 1979, iki kadın bir Volkswagen Beetle’da oturmaktadır. “Ben başladığımda zararı filan yoktu. İçince havalı oluyordun işte, benim için olay bambaşka yani.” Dorothea (Annette Bening), Elle Fanning’in canlandırdığı Julie karakterine neden Salem marka sigaralarından ikram edemeyeceğini bu şekilde açıklar. Mike Mills’in 20th Century Women filminde karakterlerden çok sigaranın göründüğünü söylemek mümkün. Zira Dorothea’nın her iki soluğundan biri sigara dumanıdır, çektiği her bir fırtla kaçınılmaz sona daha da yaklaşmaktadır. Filmin neredeyse tamamı boyunca dudaklarının arasında tüten sigara, kişiliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir; hatta bu durum, karakterinin sigara olmaksızın nasıl evrilebileceğini merak etme noktasına kadar götürür bizi. Onun açısından sigara, havai gençlik günlerinde edindiği bir alışkanlıktan ibaret olsa da eline o denli yapışıp kalmıştır ki; artık onunla ayrılmaları mümkün değildir. İster yanan sigarasını parmaklarının arasında evirip çevirirken mutfak masasına oturmuş alışveriş listesi yapan Dorothea olsun, ister daktilosunun başında otururken sigarasının dumanını içine çeken bir yazar olarak olsun ekranda sigara içen kadının etkileyiciliği inkâr edilemez.
Dorothea’nın öyküsü, aslında sigaranın her şeyden öte bir neslin simgesi, her yerde karşımıza çıkan, ekranların belki de en önemli stil unsuru hâline geldiğini apaçık ortaya koymaktadır. Sigara yalnızca etkileyici sahneler yaratmak için kullanılan bir araç değil aynı zamanda kadınların tarz ve kişiliklerini yansıtmak için başvurdukları bir nesnedir.
Ekranlarda sigara içen kadın betimlemesine dair sayısız örnek bulmak mümkün. Bu imge, sembolik gücün çok daha ötesinde, politik ve görsel çıkarımları da bünyesinde barındırıyor aslında. Her ne kadar sigara içen kadın dendiğinde akıllara sözüm ona ideal “femme fatale” fikrinin gelmesi çok gerilerde kalmış olsa da hangi sigarayı ne şekilde içiyorsa olsun bu sigara içen kadın imgesi kadınların hayal dünyası ve arzuları bağlamında ele alınabilir. İster bir etme hareketinin göstergesi ister başkaldırı sembolü ister patriyarkanın dayattığı ideallere karşı yakılmış bir silah veya romantikleştirilmiş bir alışkanlık olsun, eğer sigara bir güç simgesiyse, o zaman güç kadınların elinde.
Çeviri: Gözde Yılmaz
Bu yazının orijinali 9 Ekim 2020 tarihinde Lesbiapart sitesinde yayımlanmıştır.
[1] Fransızca bir terim olan “femme fatale” birlikte olduğu erkeklere sıkıntılar yaşatan kışkırtıcı kadınları tanımlamak için kullanılmaktadır.