Afet için Feminist Dayanışma’nın geçtiğimiz şubat ayında Samandağ’a yaptığı ziyaret vesilesiyle Samandağ’ın Çöğürlü mahallesinde muhtar adayı olan Kıymet’in kadınlarla buluşmasına katılma fırsatı bulduk. Depremden sonra daha yakından tanıdığımız Samandağ, kadınların bir yandan hayatın orta yerinde, her şeyi çekip çevirenler olarak olanca güçleriyle yer aldığı, bir yandan da çocuk yaşta evlendirildiği, kısıtlandığı, baskı gördüğü ve erkek şiddetine uğradığı bir yer. Çöğürlü bu ülkenin pek çok mahallesi gibi son derece erkek egemen. Ama yine bu ülkenin her köşesinde olduğu gibi Çöğürlü’de de tarımı da yapan kadınlar, hayvancılığı da, türlü işi de. Deprem Samandağ’a büyük bir yıkım yaşattı ama bu yıkımla beraber kadınlara kendi güçlerini, neler yapabildiklerini gösteren bir tarafı da oldu. Bunun sonucunda bu yerel seçimde çıkan kadın muhtar adaylarından biri Kıymet. Onunla depremin sonrasını, nasıl aday olmaya karar verdiğini, muhtar olarak yapmak istediklerini ve mücadelesini konuştuk. Çöğürlü’de feminizm tartışan ve tartıştıran Kıymet’le tanışmak bize umut verdi, mücadelemizin önemini ve yaygınlığını bir kez daha hatırlattı. Okuyanlara da umut olması dileğiyle paylaşıyoruz.

 Kendinizi tanıtabilir misiniz?

Adım Kıymet Doğru. 1980 yılında Çöğürlü’de doğdum. İlkokul mezunu olarak evlendim. Çocuk gelin sayılırım. Ben evlendikten üç dört sene sonra köyümüzde bir taş ocağı açıldı. Evlendikten sekiz sene sonra da bir çocuğum oldu. Çocuğum doğduktan sonra baktım ki benim çocukluğumdaki köy ile çocuğumun büyüyeceği köy aynı değil. Bizim köyümüz güvenlikli bir yerdi. Bir annenin çocuğunu okula, bakkala güvenle gönderebildiği bir yerdi. Bir de baktık ki artık çocuk kamyon korkusundan bakkala gidemiyor. Asi’ye düşme korkusundan bisiklet süremiyor. Biz nereye doğru gidiyoruz diye düşünmeye başladım. 2008 yılında başladı mücadelem. Yani yaklaşık 18 yıldır devam ediyor.

Taş ocağına karşı mı başladı?

Evet, taş ocağına karşı ama dahası da var. Kanalizasyonlar doğrudan Asi’ye dökülüyor mesela. Aslında bu yasak. Aslında kıyıları, nehirleri koruma kanunları var ülkemizde. Hiçbir şey işletilmiyor ama burada. Bizim köyümüzdeki muhtarlık sistemi krallık gibi. 25 sene bir amca yönetti. Şimdi 15 yıldır diğer yeğen yönetiyor. Amcası gibi muhtarlıktan emekli olabilmek için beş yıl daha yönetmeye talip. Bu sene o kazanırsa beş sene sonrası için de veliahtımız hazır. O da diğer yeğen. Ben köyün bir evladı olarak, bu köyün çocukluğunda bütün nimetlerinden yararlanmış biri olarak çocuklarıma bu zulmü reva görmedim. Köyün çocuklarına da krallık olmasın burası. Seviyor musunuz o koltuğu? Amenna, o zaman görevinizi yapın. Beş sene, 10 sene, 15 sene denendi. Denenmişi tekrar denemenin kimseye faydası yoktur diye düşünüyorum ben kendi adıma.

Ülkenin her seviyesinde aynı. Koltuk işgali var. Ben oturdum, koltuğumun verdiği güçle devri daim yapıyorum. Koltuğumun gücünü kullanıyorum, o koltuğu zaptediyorum. Emekli olana kadar gidiyorum. Ama bu bir meslek değil ki bundan emekli olunsun. Siyasetse bunun adı gönüllülükle olur. Bunun diğer adı halka ulaşabilmektir. Ama ben bu koltuğu gelen yardımları aileme, eşime, dostuma pay edebilmek için ya da deprem öncesi gelen destekleri aileme vermek için kullanıyorsam bu siyaset değil. Burada gördüğüm tablo buydu.

Siz şimdi Samandağ’ın Çöğürlü Mahallesi’nde kadın muhtar adayı oldunuz aynı zamanda. Samandağ’da genel olarak kadın muhtar var mı? Aday var mı? Bu açıdan Samandağ ne durumda?

Samandağ’da 2019 seçimlerinde seçilmiş halihazırda beş yıllık bir kadın muhtarımız var. Tomruksuyu Mahallesi’nde o. Bu sene yine göreve talip, aday. Bunun dışında başka hiç kadın muhtarımız olmadı bildiğim. Şimdi ise yedi sekiz mahallemizde kadın muhtar adayları var. Çöğürlü Mahallesi’nde, Gözene’de, Tekebaşı’nda, Mağaracık’ta, Samandağ’ın iki merkez mahallesinde (Çiğdede ve Cumhuriyet’te), Uzunbağ’da ve mevcut muhtarın olduğu Tomruksuyu’nda var. Depremde erkeklerin çok bir işe yaramadığını gören kadınlar, elimizin hamuruyla yıkılan şehrimizi yeniden kuralım diyoruz. Ben buna inandım çünkü gerçekten yalnız taş duvar olmaz derler ya. O taşlar sadece erkekler değil artık. Bu ülkenin %50’sini oluşturuyorsak bizim de o duvarlarda bir şey olmamız lazım artık. Potansiyelimizi, kendi gücümüzü biliyoruz. Hep engellendik, hep kısıtlandık ve hep sindik ama bu saatten sonra artık kaybedeceğimiz hiçbir şey kalmadı.

O zaman bayağı bir değişim var aslında?

Yani değişim var ve ben şahsen kendi mahallem için söyleyeyim, korktuğum tepkileri almadım. Hani evet kadın olmak dünyanın her yerinde zor. Ben neden korkuyordum? Hani sen kadınsın, otur derler diye. Böyle %50’lik bir tepki bekliyordum ben. %50’si bana destek olacak, %50’si otur oturduğun yerde diyecek diye düşünüyordum. Ama beklentilerimin tam tersi oldu. %80’i yürü ya kulum dedi, %20’si otur dedi. O %20’nin %18’inin kadın olması beni çok üzdü. Yani kadın kadının yurdu olmak zorunda artık. Bu zamana kadar buralarda hep kurduydu hâlâ da kurdu anladığım kadarıyla ama ben o kadınları yurt edineceğim kendime. Başka çaremiz yok.

Peki Çöğürlü’de yerel yönetim açısından durum ne? Bir hanedanlık, krallık şeklinde işlediğinden biraz bahsettiniz. Özellikle depremle birlikte nasıl oldu?

Bunu şöyle yaşanmış bir olayla anlatayım: Taş ocağı eylemlerinden ötürü buradaki karakolda telefon numaram var benim. Her yerde telefon numaram var. Deprem oldu, muhtarımız telefonlarını kapatmış. Burada hayvancılık yapılıyor. Gemiyle karakola hayvan yemi gelmiş. Karakoldakiler muhtarı arıyor, bu durumda bile muhtara ulaşamıyor. Ben de karakoldan aranıyorum, “Kıymet Hanım kusura bakmayın rahatsız ettik, muhtarınıza ulaşamadık, bütün köyler geldi buradan yem aldı, sizin mahallenin muhtarına ulaşamadık. Köye haber verir misiniz?” diye. Onlara ben nasıl yapabilirim ki dedim. “Gidin bakkallarda, kahvelerde toplu adam gördüğünüz yerlerde söyleyin,” dediler. Ben kahveye gittim, arkadaşlar böyle böyle saman gelmiş dedim. Adamlar bana güldü: “Bu kadar insan varken karakol bir seni mi aradı Kıymet” dediler. Ben sonra telefonumu çıkardım, beni arayan numarayı aradım, onlara verdim. Hani orada hem bir kadın olduğum için aşağılanmam hem muhtarın görevini yapamaması çakıştı. Sonra o beni arayan asker mi kim olduğunu bile bilmiyorum, “Bunun şakası mı olur? Siz kendinize muhtar bile seçememişsiniz, kadını mı sorguluyorsunuz?” dedi. Birkaç hafta sonra engelli vatandaşlara çadır gelmiş. Yine ulaşamamışlar muhtara. Yine ben arandım. Üç dört farklı yere gittim, söyledim. Çok farklıydı tepkiler, “Muhtar varken sen niye öne atılıyorsun” dediler. Bunun üzerine beni arayanlara dedim ki, “Bakın ben gönüllü olarak köyüm için her şeyi yapabilirim, ama çok kötü tepkilerle karşılaşıyorum. Muhtara ulaşın. ATM’den her ay parayı o çekiyorsa, 17-18 bin lira asgari ücreti o alıyorsa, hizmeti de o yapsın.” Sonra artık ulaştılarsa, ne olduysa benden düştü o görev. Ama mesela köyde birinin ihtiyacı olunca muhtar yok. Demin forumda bir kadın anlattı ya, evi yıkılmış, eşyası yok. Ben onun için Hatay Deprem Dayanışması’na ulaştım, TİP’e ulaştım. Ulaşabildiğim yerlere ulaştım, teslim videoları da çekebilirim dedim. Bunun gibi bir sürü ihtiyaç sahibi oluyor. Belediye de dahil muhtarlık da dahil, depremde yerel yönetimlerin tamamen pasif olduğunu, Samandağ azıcık toparlandıysa kadınlar sayesinde toparlandığını birebir yaşayarak gördük.

Sen bir kadın olarak neden muhtar olmak istiyorsun ve muhtar olarak neler yapmak istiyorsun?

Evin yükünün, sorumluluğun %80’i kadında; hakkın, yetkinin %30’u bile kadında değil. Hep aynı: Sen kadınsın, bilmiyorsun. Ya ben her şeyi yapabiliyorum. Senin yemeğini yapıyorum, senin çocuğuna bakıyorum. Çocuk başarılı olursa babanın geni, başarısız olursa annenin başarısızlığı. Her sorunu bizden biliyorsunuz. Yetkiyi verin bakalım. Eşitlenelim. Feminist denince erkeğe düşman bir şey gibi görülüyor. Aslında feminizm kadın yüksekte, erkek aşağıda olsun değil. Ben %60 kadın %40 erkek olsun istemiyorum. %50’ye %50 bir denge istiyoruz biz. Yani %80 sorumluluk veriyorsanız %50 de yetki verin. Hadi %50’de görmek istemiyorsanız bizi, ben %49 buçuğuna da razıyım. Ama bu kadar uçurum olmasına itiraz ediyorum, kusura bakmayın. Ben iki tane kız çocuğu yetiştiren bir anne olarak rol model olmak zorundayım. Benim kızım erkeği ilah olarak görmeyecek. Eşse, hayat arkadaşıysa, yol arkadaşıysa o arkadaşlık eşit olur.

Şimdi kadın muhtar olarak ne yapmak istiyorum? Demin anlattım, benim 18 yıldır süren bir mücadelem var. Gittiğimiz her alanda sürecimiz bir yerel yönetici yüzünden tıkandı. Bu bazen valilik oldu, bazen Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü oldu, bazen kaymakamlık oldu, bazen belediye oldu. Bize hep şunu dediler: Niye siz gelmişsiniz? Muhtarınız nerede? 25 kişilik ekip olarak toplandık biz köyden ama muhtar yok. Sonucunda hep niye muhtarınız yok, niye temsilciniz yok sözüyle karşı karşıya kaldık. Temsilciniz nerede? Depremde de yaşadığımız, gördüğümüz şeyler bunlar. Sonra bu şimdiki muhtarın tekrar adayım, ben 15 yıl hiçbir şey yapmadan seçildim, bir beş yıl daha hiçbir şey yapmadan seçerler beni, emekli olana kadar seçerler demesi… Yani bunu kendime ve kendi halkıma hakaret, aklımızla alay etmek gibi gördüm. Ne demek ben hiçbir şey yapmadım 15 sene seçtiler bir 5 sene daha seçerler?

Bir de benim dört tane çocuğum var. Üçü çevresel sorunlardan dolayı hasta. Oğlum taş ocağı tozundan astım. Kızım Asi’ye döküldüğünü söylediğim tuvaletler yüzünden sinüzit. Diğer oğlum kapımın önündeki toplanmayan çöplerden ötürü böcek sokmalarına karşı alerji geliştirdi. Uyuz gibi kaşınır çocuk. Yani bir tarafta çok hizmet bekleyen bir köy var. Bir tarafta ben emekli olacağım propagandası yapan bir adam. İş başa düştü gibi diyebilirim. Sorumluluk almak zorunda hissettim kendimi. Ben muhtar adayı olmadan önce başladım. Lise mezunuydum. Depremden sonra üniversite sınavına girdim. Ben bu köy için ne yapabilirim dedim. Hangi üniversite hangi dersleri veriyor diye kurcalarken baktım yerel yönetimlerde çevre bilimi var. Bizim çevre berbat. Hukuk var, anayasa var. Bunlar hep bizden uzak olan şeyler. Dedim ki ben bu bölümü okuyayım. Canlı ders veriyordu bir hoca, “Çevrenizdeki sorunları çözmek için bir kurtarıcı, bir kahraman beklemeyin. Lokomotif siz olun. Göreceksiniz ki sizinle aynı sorunları paylaşanlar arkanızdan gelecektir,” dedi. O anda ben eşime dedim ki ben muhtar adayıyım. Nasıl olur dedi? Vallahi olacak dedim. Olmaz dedi, olduracağız dedim.

Neden olmaz dedi?

Köyümüzdeki tepkiyi biliyor az çok. O zaman muhtar aday adayı olayım dedim. Kamuoyunu yoklarım konuşurum. Hangi kesimle konuşulması gerekiyorsa. Gençlerle konuşurum, kadınlarla konuşurum, yaşlılarla konuşurum, kanaat önderleriyle konuşurum. Ben iğne oyası örmüşümdür zamanında. Tek bir ip ve ilmek ilmek örülür o. Tek bir masa örtüsü olur. Bir iğneyle kocaman bir masa örtüsü ören bir kadınım ben dedim, bunu da örgütlerim. Sonra yürüdüm. Demin dedim ya, erkeklerin %98’i biz sana güveniyoruz, sen bizim köyün çocuğusun, hem ahlakını biliyoruz hem duruşunu biliyoruz, arkandayız dedi. Kadınların bir kısmından çok üzücü şeyler duydum. Diğer bir kısmı, burada gördüğünüz kadınlar gibi, olağanüstü destekçi. Arkandayız diyorlar. Eşim de 180 derece döndü halkın yaklaşımını görünce. Şimdi o da benimle propagandaya katılıyor. Benim gideceğim yerlere gidiyor. Para veya bir şey lazım mı diye soruyor. Kervan yolda düzülür mantığı vardır siyasetçilerde. Ben kervanı yolda düzmeyi şansa bırakmadım. Böyle hazırlıklı davrandım. Kervan değil bizim işimiz çünkü. Organize olmak lazım. Yani sağlam adımlarla, yavaş yavaş. Ondan kervanı kervansarayda düzdük, sonra yola çıktık.

Eklemek istediğin bir şey var mı?

Sizin gibi kadınların varlığı güç veriyor bana.

Bize de senin varlığın güç veriyor, umarız kazanırsın.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.