Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), 6 Şubat depremi ardından Hatay’da “Afetlerde Kadın ve Üreme Sağlığı Hizmetleri” birimi kurdu. Projenin koordinatörü Prof. Dr. Türkan Günay, bölgeye götürmek üzere tedarik ettikleri doğum kontrol yöntemlerini, nasıl çalıştıklarını ve kürtaj dahil kadın sağlığı alanında Hatay’daki son durumu anlattı. Artması beklenen cinsel şiddete karşı çadırkentlerin nasıl düzenlenmesi gerektiğini de aktaran Dr. Günay’ın Zoom üzerinden paylaştıkları şöyle:
İzmir’den ne zaman, ne için ve hangi koşullarda Hatay’a gittiniz?
14 Mart sabahı önce Adana’ya yola çıktım çünkü HASUDER olarak Afetlerde Kadın ve Üreme Sağlığı Hizmetleri birimi kurma ve sürdürme projemizin bütün alımlarını Adana’daki Tabip Odası’na göndermiştik. Ayrıca yerelden sağladığımız malzemeler de vardı, buna destek olan Adana’daki halk sağlığı uzmanımız Nurettin Özdener’le birlikte her şeyi tamamlayıp akşam da Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin gönderdiği bir kamyonet ve binek arabayla Hatay’a doğru yola çıktık. Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin oluşturduğu, Expo alanında kurulu Lions Afet Köyü çadırkentinde daha önce Prof. Dr. Nazan Savaş hocanın temin edip yerleştirdiği iki konteynırımız vardı sizin de gördüğünüz; akşam vardığımızda yağmur yağıyordu ve zarar görebilir diye malzemeleri bu konteynırlara indirerek başladık.
Gidişim böyle oldu ama HASUDER’in MISP (The Minimum Initial Service Package for Sexual and Reproductive Health, Afet ve Acil Durumlarda Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı için Asgari İlk Hizmet Paketi) uygulaması ile tanışması 2017’dir. 2017’de HASUDER, UNPFA (United Nations Population Fund, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) ile İzmir’de bir eğitici eğitimi yaptı. Açık çağrıya olumlu yanıt veren 17 farklı üniversiteden halk sağlığı, ebelik, hemşirelik fakültesi hocaları ve araştırma görevlilerine beş gün boyunca MISP’nin içeriği, uygulamanın basamakları aktarıldı. Şu anda da bölgede uygulamaya çalıştığımız basamakları içeren bu eğitimi, herkesin kendi eğitimine entegre etmesi istendi. Ardından 2018’de İzmir ve Aydın’da iki tane üç günlük uygulayıcı eğitimi oldu. Burada da paketin içeriğinde nelere dikkat edileceği, koordinasyonun nasıl yapılacağı aktarıldı. Covid döneminde online eğitimler yaptık ve bu eğitimler 2020’den beri devam ediyor. Farklı üniversitelerin son sınıf tıp fakültesi öğrencileri artık bu eğitimi almak zorunda. Örneğin, 9 Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı kendi eğitimi içerisine bunu entegre etti ve iki ayda bir yaklaşık 50 öğrenci bu eğitimi tamamlıyor; Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi de öyle. Yani 2017’den beri halk sağlığı bölümleri içerisinde MISP ile ilgilenen bir ekip vardı ve depremle birlikte Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları (CİSÜ) Platformu’ndan IPPF’nin (International Planet Parenthood Foundation) MISP’yi afetlerde uygulamak için partner aradığını duyunca IPPF ile görüşmeler oldu ve hızla proje yazdık. Proje kabul edilince de hızlıca malzeme alımlarımızı ve bu birimi nasıl kuracağımızı planlayıp 14 Mart’ta da bölgeye gittik.
Şu an bölgede uyguladığınız MISP basamakları ve alım yaptığınızı söylediğiniz malzemeler neler?
Projenin altı tane ana başlığı var: 1- Koordinasyon mekanizmalarını çalıştır, 2- Cinsel şiddeti önle, cinsel şiddete yönelik bir mekanizma kur, 3- Anne ve yenidoğan ölümlerini engelle, 4- İstenmeyen gebelikleri önle, 5- Cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasına karşı önlem al, 6- Temel sağlık hizmetleri içine üreme sağlığı hizmetlerinin entegre edilmesini sağla. Biz ne yaptık? İlk olarak istenmeyen gebeliklerin önlenmesine karşı gebeliği önleyici yöntemleri elimizde bulundurmamız lazım, onları aldık: Doğum kontrol hapı, kondom, ertesi gün hapı, rahim içi araç (RİA), RİA’nın uygulanması için muayene masası, oradaki sterilazasyonu ve uygulamayı sağlayacak tüm malzemeler. Gebelik testi aldık. Yine bu dönemde kadınların özellikle pede ve iç çamaşırına ulaşımında sıkıntı olur, onları aldık. Projeyle bir hekim ve iki hemşire istihdamı sağladık ve onların deprem bölgesinden sağlık çalışanları olmasını önceledik. Şu anda iki hemşiremiz aynı zamanda depremzede. Hekimimiz de başlamıştı ancak depremi yaşayan birinin devam etmesinin zor olduğu düşüncesiyle ayrıldı. Ben oradayken hekimlik yaptım, son bir haftadır da başka bir arkadaşımız hizmet veriyor. Projenin ayrıca müdahale basamakları var ve bunlardan biri koordinasyonu sağlamak. Normalde bunu yapacak olan Sağlık Bakanlığı ama biz orada bütün kurumlarla bağlantı kurarak o koordinasyonun bir kısmını sağlamaya çalıştık. Bu sayede gerektiğinde üniversitenin kadın doğum bölümü ve hocalarından destek almak üzere iletişim sağladık.
Bahsettiğiniz hangi üniversite? Hatay civarında şu an hangi hastaneler kadın sağlığı hizmeti sunuyor?
Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi, oranın kadın doğum öğretim üyeleri ve asistanları ile bağlantı kurduk. Zaten projenin içerisindeki iki hocamız bu üniversiteden, Prof. Dr. Nazan Savaş ve Prof. Dr. Tacettin İnandı aynı zamanda saha koordinatörlerimiz. Bölgede başka nelerelerden hizmet alabiliriz’i görmek için diğer sağlık kurumlarını da gezdik ve Özel Mozaik Hastanesi’ndeki kadın doğum bölümünün de ihtiyaç halinde bize destek verebileceği bir mutabakat sağladık. Bir de Sağlık Bakanlığı’nın kurduğu sahra hastanesi var ama ben oradayken kadın doğum uzmanı gelmişti fakat henüz başlamamıştı.
Çadırkentte çalışmaya başladığınızda kadınlar size en çok ne şikâyetle geldi? Sizi birebirde nasıl karşıladılar?
Çok gözlem yapamadım çünkü orada bulunduğum iki haftadan az zamanda kliniği de kurmaya çalıştım. Ama ilk kurulduktan sonra bilgi verirken vajinal akıntı ve kanama düzeni bozulması ile geldi kadınlar. Tabii gebeliği önleyici yöntemleri de beraberinde aktarmaya başladık ama akıntıyla ilgili geldiklerinde verdiğimiz çok basit ve hızlı bir tedavi olduğundan ilgi gördü.
Sakıncası yoksa ilacın ismini paylaşır mısınız? Belki bölgeden okuyup faydalanan olur.
Vajinal akıntılarda iki üç hastalık düşünürüz: Bir tanesi bakteriyel vaginozis, diğeri biraz daha yeşil ve kötü kokusu olan trikomonastır. İkisinde de metronidazol işe yarar, onu iki gram tek doz verdiğinizde akıntıya etki eder. Ayrıca mantarlarda sık görülen akıntı etkenidir. Kandida ya da mantarda akıntı süt kesiği gibi olur, çok kaşıntısı olur, o zaman da mantar ilacı verdik. Kadın izin verdiği zaman muayenesini yaparak, vermediğinde Dünya Sağlık Örgütü’nün tanı için önerdiği sendromik yaklaşımla akıntının rengi, özelliği, kokusu nasıl diye sorarak tanıya gidebiliriz, öyle ilerliyordum.
Bunların yoğun yaşanmasının sebepleri neler?
Pedler yeterli sıklıkta değişmiyor ve iç çamaşırları ıslak kalabiliyor. Mantar özellikle nemli ortamlarda oluşur. Bir de kadınların birbirlerine yanlış olarak aktardığı birkaç geleneksel uygulama var: Birincisi, kadınlar tahratlanırken arkadan öne doğru silinirler, bu da makattan mikropların ön tarafa getirilmesine ve idrar yolu enfeksiyonlarına neden olur. Tuvalet sonrasında temizliğin önden arkaya doğru yapılması ve iyice kurulanması gerekiyor. Bu hâlâ bilinmiyor. İkincisi, parmağın hazne/vajina içine sokularak haznenin yıkanmaması gerekiyor. Ama bizim ülkemizde âdet sonrası veya ilişki sonrası hazne içini yıkama alışkanlığı var. Normalde bu akıntıyı yapan etkenlerden iki tanesi normalde kadının vajinal içeriğinde var ama hastalık yapmaz. Vajinanın içindeki salgının pH’ı asidiktir ve bu ortam hem dışarıdan gelen mikropları öldürür hem de yapısındaki mikropların hastalık yapmasını engeller. Siz vajinanın içindeki florayı, onun pH’ını hazne içini yıkayarak bozduğunuzda o asidikten bazikliğe döner. Bazik yaptığınızda hastalık yapmayan mikroorganizmalar birden artmaya başlar ve akıntı yapacak konuma gelir. O yüzden hazne içinin yıkanmaması gerektiğini anlattık ve ilaç tedavisi verdik. Bu iki düzeltmeden sonra dönerken “akıntım düzeldi” geri bildirimleri aldım.
Genel olarak depremzede nüfusa yetmeyen dağıtımlara tanık olduğumuz için şunu merak ettim: Ertesi gün hapı veya RİA gibi yöntemleri hangi miktarlarda aldınız? Bunlar sağlıkçıların denetiminde verilmesi gereken şeyler de olduğu için bunların kadınlara ulaşımını nasıl sağlıyorsunuz? Ve başka çadır alanları veya köylerden kadınlar sizin kapınızı çalabiliyor mu?
Tam sayı paylaşayım; saydığım bazı malzemeler dışında 400 doğum kontrol hapı, 100 ertesi gün hapı, 6.000 kondom, 200 RİA, 1000 gebelik testi, 20’lik paketlerden 100 ped, 500 iç çamaşırı aldık. İç çamaşırı ve pedi birimimizde hizmet verdiğimiz kadınlara vermek üzere planladık. Kadınlara giderken ped ve iç çamaşırıyla birlikte gebeliği önleyici yöntemler ve cinsel şiddetle mücadele mekanizmalarına dair broşürlerin de olduğu bir torba hazırladık, onu veriyoruz. Yöntemleri de onu almaya veya bizden danışmanlık almaya gelenlere veriyoruz. Ben oradayken yakındaki köylerden varlığımızdan haberdar kadınlar da geldi.
Bir de şöyle bir şey var: Deprem sonrasında hiçbir yerde doğum kontrol yöntemleri yoktu, özellikle doğum kontrol hapı ve RİA; RİA hiçbir yerde takılmıyordu. Bu merkezin bu malzemeleri getirmiş olması pek çok kurumun burayı bir lojistik merkez olarak kullanmasını sağladı. TTB’ye doğum kontrol hapı, gebelik testi, ertesi gün hapı ve kondom verdik. İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne de, onlarda gebelik testi ve kondomlar vardı, mesela doğum kontrol hapı verdik. Bölgeleri dolaşan doktor gruplarına, kadın dayanışma ağlarına da malzeme verdik. Samandağ gibi diğer noktalara desteği STK’lar ve belediye giderken bizden malzemeyi alarak sağladı. Tabii RİA dışında. RİA için şu anda hareket serbestliğimizi sağlayacak bir aracımız yok. Bir minivanın arkasında bu sistem hazırlanabilir mi diye konuşuyoruz ama bunun için daha büyük bütçeler gerekiyor. Biz hizmete başladık, Ramazan ayı başladı, Ramazan’ın bitimiyle RİA’nın takımı konusunda istek artacaktır diye düşünüyorum.
Pardon, İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne doğum kontrol hapı verdik dediniz, değil mi? Devletin tedariğini de mi siz sağlamış oldunuz?
Evet, çadırkentlerde böyle bir şeyle karşılaşırlarsa ellerinde malzeme olsun diye biz önerdik ve verdik. Çadırkentlerde gebeler dahil 15-49 yaş arası kadınlar için izleme yaparken böyle bir istek olduğu zaman vermeleri için. Çünkü doğum kontrol hapını normalde kullanan kadınlar şu an buna erişemiyor. Öncesinde Sağlık Müdürlüğü ile de görüştük zaten ve onların onayını aldık. HASUDER de Sağlık Bakanlığı’nı ziyaret etmişti ayrıca.
Sorguladığım aslında haberdar olup olmamaları değil de tersi olması gerekirken Sağlık Bakanlığı birimlerine malzeme teminini sizin yapmanız.
Ama öncesinde de, biliyorsunuz, sistem içinde kadınlar gebeliği önleyici metotlara ulaşamıyordu. Hatta ben bunu kadına yönelik şiddet olarak dillendiriyorum. 2012’den sonra yavaş yavaş doğurganlığı arttırmaya yönelik uygulama nedeniyle yasada olan pratikte olmadı. Pandemi sürecinde de hep söyledik, aile hekimlerinin ellerinde doğum kontrol yöntemleri yoktu. Kondom deprem sonrası hemen alınıp gönderildi ama devlet bunu sistem içinde daha birinci basamaktan çekmişti zaten.
Bunun sonucu olarak da, UNFPA’nın 2022 tarihli Türkiye üreme sağlığı raporuna göre, güncel olarak en çok başvurulan doğum kontrol yöntemleri, erkeklerin karar verici olduğu kondom kullanımı ve geri çekme. Aslında sizin sağladığınız RİA, doğum kontrol hapı ve ertesi gün hapı kadınlara bu alanı açıyor. Ama kondom açısından bile deprem sonrasında sadece Hatay için 350 bine yakın bir kondom ihtiyacı hesaplanıyor. Bahsettiğiniz gönderim böyle bir ihtiyacı karşılamaya yeter mi?
Siz, size yurt dışından gönderilen fonun sınırları içinde alım yapıyorsunuz ama bunların devamı gelecek. Şu anda UNFPA acil durumlarda gelecek kitlerini devreye soktu ve Pazartesi günü (27 Mart 2023) Sağlık Müdürlüğü’ne o kitler teslim edildi. Biz de kendi birimimize UNFPA’nın gönderdiği kitlerden devamını aldık. Bundan sonra akış olur ve gerektikçe de gelir çünkü gereksinim nüfusa göre hesaplanıyor. Bizim alımlarımızda böyle bir seçeneğimiz yoktu.
UNFPA’nın bölgeye gönderdiği kitlerde neler var?
Asgari ilk hizmet paketinde tanımlanmış malzemeler.
Söyleşi öncesi çalışırken UNFPA’nın kitleri arasında kürtaj kiti, tecavüz sonrası tedavi kiti, adli tıp kiti gibi kitlerin de olduğunu gördüm. Gelenler arasında bu kitler de var mı?
UNFPA’dan aldığım bilgiye göre hepsi geldi. Paylaştıkları listede temiz doğum, düşük komplikasyonlarının yönetilmesi, vakum ekstraksiyon destekli doğum, servikal ve vajinal yırtıkların tedavisi, erkek kondomları, tecavüz sonrası tedavi, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların tedavisi, klinik doğum desteği gibi kit başlıkları var. UNFPA acil çağrıyı yaptı ve asgari ilk hizmet için gerekli olan kitleri getirdi.
Tecavüz kitinde örneğin neler var?
Tecavüz sonrası kitte mutlaka ertesi gün hapı ve HIV’e yönelik ilaç olur. Onun dışında tecavüze uğrayan kişideki tecavüze dair bulguları saptamaya, kanıt toplamaya yönelik tüm araçlar olur.
Meni örneği almak için pamuklu çubuk gibi araçlardan mı bahsediyoruz?
Evet, evet.
Bakanlığın dağıtacağı şüpheli ama kürtaj kitlerinin içinde neler var?
10 haftalığa kadar gebelikleri sonlandırmak için manuel vakum aspirasyon vardır.
Peki şu an bölgede kürtaj yaptırmak mümkün mü?
Sadece Özel Mozaik Hastanesi var. İstenmeyen gebelik saptarsak nerede sonlandırtabiliriz mekanizmasını kurmak için özellikle uğraştım ama kamuda böyle bir yer yok. Özel hastane de bir ay ücret almadan çalışmıştı ama şimdi ücret almaya başladı diye duydum. İnsanlar kürtaj yaptıracak olursa bunun parasını nasıl ödeyecek? Kendisi veremez, başka türlü bir kaynak olmalı.
RİA taktırmak da değişmediyse 1500 liraya yakın bir prosedürdü. Su, erzak yokken bu paraları böyle bir dönemde gebelik sonlandırmak veya önlemek için çıkarmak çok zor.
Devletin bunu yapma yükümlülüğü var. Bizim dönüp dönüp bunu hatırlatmamız gerekiyor. 2827 No’lu yasaya göre, çiftler istenmeyen gebeliğin sonlanmasını istiyorsa devlet bu hizmeti sunmakla yükümlü. Kimse cebinden para vererek bunu yaptırmak zorunda değil.
Bu durumun getirdiği sosyoekonomik sınırlama dışında diğer dinamikler, örneğin LGBTİ+ların ve göçmen kadınların üreme ve cinsel sağlık hizmetlerine erişimi ne durumda?
Dezavantajlı dediğimiz tüm grupların durumu sıkıntılı deprem bölgesinde. LGBTİ+ların önceki durumda hizmet alırken zaten kaygıları vardı ve kamu kurumlarını pek kullanamıyorlardı ama şu anda gerçekten çok açıktalar. Hizmetler daha çok gebelere, açıkçası daha riskli şeyleri önlemeye yönelik. CİSÜ platformunda LGBTİ+ haklarına yönelik dernekler var ve depremin ilk aşamasında HIV için ilaç kullananlarla bağlantı kurduklarını ve ilaçları ulaştırdıklarını söylediler ama Hatay özelinde bir şey söyleyemem. Erken tanı için kullanılacak HIV testlerinin ve bunu uygulayacak gönüllü merkezlerin olması lazım. Göçmenlerle ilgiliyse Hatay daha iyi durumda çünkü göçmen sağlık merkezleri biraz daha yerleşmiş durumda. Bizim çadırkentimizde de göçmenler var ve kliniğimizdeki hemşire arkadaşımız Arapça biliyor. Suriyelilerin yeni bir olgu olmaması bölgede süreci kolaylaştırdı, belki bu nedenle göçmenlere özel bir şey duymadım.
Biri özel, biri sahra olan üç hastaneden ibaret bir sağlık sisteminden bahsettiğimiz böyle bir ortamda yakın zamanda karşılaşılacak komplikasyon, düşük veya doğumda ölüm vakalarına dair tahmini rakamlarınız var mı?
16 Şubat’ta MISP Calculator üzerinden yaptığım hesaplamayı paylaşayım: Deprem bölgesindeki 15.160.583 kişi için düşük ya da sağlık personeli olmadan düşük anlamına gelen sağlıksız düşük ile sonuçlanacak gebelik sayısı ilk ayda 2.921, üç ayda 8.764. İstenmeyen gebelik nedeniyle anne ölümü ne kadar olur bilgisi yok ama 2005’te yapılan uluslararası anne ölümleri çalışmasında anne ölümlerinin içerisinde istenmeyen gebeliğin payı yüzde 2 olarak paylaşılmıştı. Oradan belki düşünülebilir.
Tüm afetler için sunulan bu hesap makinesi, algoritması hangi verilerle çalışıyor?
Inter-agency Working Group on Reproductive Health in Crises grubu bu hizmeti sunuyor. Hesaplamalarına ülke ve bölge veya şehir ismini giriyorsunuz ve böylece daha önce uluslararası birimlerle paylaşılan doğumda anne ölüm oranları gibi oranlar üzerinden hesaplama yapılıyor. 15 milyon kişinin etkilendiği deprem bölgesi rakamlarına göre, bu nüfus içinde doğurgan kadın sayısı 3.941.752, cinsel olarak aktif erkek sayısı 3 milyon, bunların 606 bini kondom kullanırken modern kontraseptif kullanan sayısı yaklaşık 2 milyon olarak çıkıyor. Gelecek 12 ayda canlı doğum sayısı dediğimizde 200 binin üzerinde çıkan sayı şu anki gebe sayısı. Bu sayılar da bize sadece barınma, bulaşıcı hastalıkları değil, üreme sağlığını da planlama içerisine eklememiz gerektiğini gösteriyor. Ayrıca 78.835 cinsel şiddet vakası beklenirken 3 ayda tahmini 2921 doğumun da sezeryanle yapılması gerekecek.
Bölgede sezeryan hizmeti de hâlâ yok, değil mi?
Kamu kurumlarında yok.
Tüm bunları konuşmamıza neden olan bir yandan afet döneminde cinsellik. Bu dönemde nasıl bir potansiyelden bahsediyoruz, azalması beklenirken artan bir durumdan mı?
Daha önceki depremlerde de gördüğümüz şu ki, kayıplar gebelik isteğini artırıyor. Bunu psikiyatrlar ve psikologlar daha iyi anlatır ama şunu söyleyebilirim, hayat durmuyor ve cinsellik de devam ediyor. O yüzden çadırların organizasyonu çok önemli. İnsanların mahremiyetine özen gösterilmesi lazım. Bunlar hayatın akışında olağan. Artış değil ama normal akış sürerken alınan önlemler olmadığı için de gebelikle sonuçlanıyor.
Gebeliğin istek mi yoksa önleyici yöntemler sağlanmadığı için sonuç mu olduğu anladığım kadarıyla araştırmalarda belirsiz ama farklı afetlerde de, örneğin Nikaragua’da 1998 kasırgası sonrası hasarlı bölgelerde geri kalan bölgere kıyasla iki yıl içinde gebelikte yüzde 200 artış olduğu belirtiliyor. Çadırkentler hem bu mahremiyeti sağlaması hem de cinsel şiddete karşı nasıl düzenleniyor olmalı?
Çadırkentlerin kuruluşuyla ilgili teorik bilgiler var, çadırlar arası 8 metre olacak, yoldan 2 metre içeride olacak gibi. Bunlar uygulansa diğerlerini de söylerim ama şu anda gözlemlediğimiz bütün çadırkentlerde çadırlar birbirinin dibinde, özellikle o mahremiyeti sağlayacak bir yapısı yok. Ama çadırlar istediğimiz gibi kurulmuş olsa bile cinsel şiddeti engellemek için yapmamız gereken şeylerden bir tanesi iyi bir aydınlatmanın olması, yalnız yaşayan yaşlı veya genç kadınların çadırlarının idari birimlere yakın olması çünkü arka tarafa bıraktığınızda istismara uğrama olasılığı artıyor. Hem çadırkentlerde hem yardım dağıtımlarında kadın görevlilerin olması da şiddeti engelleyici önlemlerden. Ayrıca kadın, erkek, unisex tüm tuvalet ile duşların birbirine yakın değil, ayrı yerlerde ve içeriden kilitlenebilir olması gerekiyor.
Tuvalet neden potansiyel bir cinsel şiddet mekanı olabiliyor?
Kadınların tuvaletin içinde alıkonulabilmesi nedeniyle. Bu yüzden duş ve tuvaletler içeriden kilitlenebilir olmalı. Ayrıca tuvalet çok uzak alanlardaysa yolda da olabilir ama gördüğümüz çadırkentlerde öyle bir uzaklık yoktu. Tuvaletleri ayrı yerlere koyduğunuzda da bir erkeğin, kadın tuvaletleri önünde dolandığını görmek çok daha kolay. Erkek öyle bir ortamda buna cesaret edemez. Ama tuvaletler yan yanaysa, kişiler de buralara yan yana gideceği için risk artıyor. Ayrıca toplumun bundan ve buna dair mekanizmalardan haberdar olması lazım.
Sizin kaldığınız çadırkentte cinsel şiddete karşı nasıl bir mekanizma vardı?
Aydınlatma farklı saatlerde iyiydi ama en büyük problem tuvaletlerin çadırkentin tek tarafında olmasıydı ve kadınların bir uçtan tek başlarına gece oraya gelmeleri pek mümkün değildi. Cinsel şiddeti sadece tecavüz olarak da düşünmeyelim, kadını rahatsız edecek ısrarlı takip veya organ gösterme ihtimallerini de katalım, çadırlar arası sıkışıklıkta bunları gözeten bir durum yoktu. Üç çadır arasındaki orta çadırın çıkarılması lazımdı, bunu söyledik de ama öyle yapılmış ve insanları yerlerinden kaldıramıyorsunuz, ayrıca konteynıra geçme beklentesi var. Kadınlara cinsel şiddet konusunda bilgi verdik, biliyorsunuz kadınlar banyolarda çamaşır yıkıyor, oradaki ayaküstü sohbetlerimizde söyledik, bunlar ihtimal ve olursa bize gelebilirsiniz diye. Bana zaten bunu düşündüklerini ve gece gelmek zorunda kaldıklarında eşleriyle birlikte tuvalete geldiklerini söylediler. Ama yalnız kadın ne yapacak? Problem orada.
Mor Çatı’nın bölge izleme raporunda, çadır alanlarındaki kamu yetkililerinden olası bir cinsel şiddet vakasında “gerekenin yapılacağını” duyduklarını ama gerekenin ne olduğunu kimsenin bilmediği notu vardı. Sizin yaşadığınız veya çevre çadır alanlarında olası bir şiddet vakası nasıl takip ediliyordu?
Çadır yönetimiyle bunu konuşamadık fakat bizim orada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın psikologları vardı, onlarla konuştum. “Aklımıza gelmemişti” dediler. “Bunu da mutlaka konuşmalarınızda sorgulayın” dedim. Aslında haberdar olduktan sonra sistemi işletmesi kolay, amaç haberdar olacak o ortamı yaratmak. Çünkü kadınlar böyle bir şey olduğu zaman hemen bunu şikâyet etmiyor, saklıyor. Hele de böyle bir durumda ayrıca saklar. Yoksa yapılacak şey tabii ki ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) gibi koruma mekanizmalarını devreye sokmak, ama şu anda orada ŞÖNİM nerede? Yok. Baroyu ziyaret ettiğimizde bu konuyu açtık. Ayrıca ertesi gün hapının elimizde olduğunu, istenmeyen gebeliği sonlandırmak için beş gün içinde bunun alınmasının gerekli olduğunu söyledik.
Benim gözlemlediğim kadarıyla bölgede toplumsal cinsiyet eşitsizliği çok bariz. Kadınları hep iş yaparken gördüm. Çadırkentlerde yemek çıkıyor ama her zaman orada çıkan yemeği yemek istemeyebilirler, çadırkentlerde en azından mutfak organizasyonun yapılması, bulaşıklarını yıkayabileceklerini alanın sağlanması gerekiyor. Çamaşırlarını yıkayabilecekleri bir alanın, makinelerin olması lazım. Çadır içinde düzenin zor olmasının yanı sıra bir de kadının üzerindeki bakım yükü iyice artmış durumda. Her şeyi kadın yapıyor. Yardımı o alıyor, yemeği o yapıyor, çocuğa bakıyor, erkeğin depresyonunu kadın onarmaya çalışıyor, annesini tuvalete götürüyor çünkü tuvatler yaşlılara göre düzenlenmemiş. Kadın şu an kendini düşünmüyor. Akıntı derdine çare olduğu için bize geldi ama orada olmasaydık akıntısı var diye başka bir çadırkente, sağlık kurumuna gitmeyecekti. Onu idare edecekti. Birimin orada olması oraya gelmesini sağladı. Çünkü önünde daha hayati şeyler var. Psikososyal mekanizmaları daha iyi işletecek, kadınları iyileştirecek ortamların olması lazım. Bizim çadırkente örneğin kuaförler gelince kadınlar bir arada oturdular, sosyalleştiler ama daha fazla alan gerekiyor. Eskiden komşuları vardı sosyalleştikleri ama şu anda çadırdaki komşusu değil, aynı durumu paylaştığı bir hemşerisi. Onunla aynı paylaşımı oturtması zor. Bu koşullarda kadınlar daha yalnız ve çok zor durumdalar. Herkesin “Şikâyet gibi olmasın ama” diyerek söze başlaması çok acı. Hayatta kalmış olmak zaten çok büyük bir hediye gibi geliyor ama bir süre sonra birtakım şeylerin hâlâ olmaması gerginliklere, şiddete dönecek. Kadına yönelik şiddet zaten vardı, artan şiddetle birlikte bunun da artışına karşı hazır olmalıyız.