6 Şubat depremlerinden sonra Adıyaman’a gönüllü giden hekimlerden Özge Yılmaz ve Irmak Saraç’la deprem, deprem sonrası sağlık hizmetleri ve kadınların sağlık hizmetine erişimleri hakkında söyleştik.

Depremin üzerinden iki ay geçti. İlk haftalardan itibaren Adıyaman’da bir kadın hastalıkları ve doğum polikliniğinin kurulmasına öncülük ettiniz. TTB’den giden gönüllü hekimlere katılmaya nasıl karar verdiğinizden başlayarak bu süreci biraz anlatır mısınız?

Özge Yılmaz: Deprem sonrasında, hepimiz gibi ben de başka hiçbir şeye odaklanamaz, hiçbir şey düşünemez oldum. Çalışma koşullarıma, kendime yabancılaştım, tek isteğim bir an önce deprem bölgesine gidebilmekti. Gönüllü oldum ve  İstanbul Tabip Odası’nın organizasyonu ile bölgeye ilk giden ekipte yer aldım.

9 Şubat’ta yola çıkarken aslında biraz da bilinmeze doğru gittiğimizin farkındaydım. Daha önce afet koşullarında çalışma deneyimim yoktu. İlk günlerin, yaşamsal sağlık hizmetleri ve temel ihtiyaçların giderilmesine odaklı geçirileceğini biliyordum ama ilk refleksim uzmanlık alanım ve politik görüşüm gereği kadın ve üreme sağlığıyla ilgili neler yapılabileceğini düşünmek oldu. Enkazlardan doğum haberleri geliyordu. Erken doğumlar, anne ve bebek ölümleri, medikal sorunların eşlik ettiği gebelikler, düşükler, planlanmamış gebelikler, kanama düzensizlikleri, enfeksiyonlar, salgınlar, erkek şiddeti artacaktı. Tüm bu kaosun içinde ben ne yapabilirdim?

10 Şubat’ta Adıyaman’a ulaştığımızda, beklediğimden çok daha büyük bir yıkımla karşılaştım. Enkazlardaki çalışmalar hâlen devam ediyordu, kentte su ve elektrik yoktu, hava oldukça soğuktu, çadır yoktu. Yiyecek ve içme suyu kısıtlıydı.

Ekip olarak sağlık hizmetlerinin nitelik ve niceliğini anlamak ve kendimize bir çalışma alanı oluşturabilmek için hemen bir saha araştırmasına giriştik. Yeni Mahalle’deki cemevinde gönüllülerin kurduğu, birinci basamak sağlık hizmeti veren revire gittik önce, sonra da Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne. Yetkili kişiden, hastane personelinin üçte birinden haber alınamadığını öğrenerek başladık konuşmaya… Hastanede, başka illerden görevlendirme ile gelen veya gönüllü olan ekiplerin çalıştığını ve sadece travma hastalarının ameliyatlarının yapıldığını öğrendik. Doğumlar çevre illere sevk ediliyor ancak gönderilemeyecek kadar acil olanlara müdahale ediliyordu. Adıyaman Kadın Doğum Hastanesi ağır hasarlı olduğu için boşaltılmıştı. Hastane bahçesine kurulan çadırda, gönüllü hekimler tarafından sevk edilemeyecek durumdaki doğumlar yaptırılıyordu. Sahra Hastanesi olduğu iddia edilen yerde ise sadece üç tane çadır ve yorgun, tükenmiş, olanaksızlarla çaresizleşmiş sağlık personeli vardı. Kentte, kadın hastalıkları ve doğum poliklinik hizmeti veren herhangi bir birim bulunmuyordu.

Evet, koşullar çok kötüydü, evet, birincil sorun hayatta kalabilmekti ama sanki afet bile eşit davranmıyordu kadınlara. Bu kadar büyük bir travma yaşamış gebe bir kadının her ne olursa olsun kendi şehrinde doğum koşullarını sağlamayı talep etmek ya da bir kadın için muayene olabileceği bir alan yaratmak, birtakım ön kabullere göre lükstü, romantik bir istekti, “Şimdi feminizmin zamanı değil canım.”dı. Bu noktadaki en büyük şansım, ekip arkadaşlarımın desteği ve meseleye benimle aynı yerden bakmalarıydı, diyebilirim. Hep beraber, kullanılabilecek durumdaki bir aile sağlığı merkezini temizledik, yanımızda getirdiğimiz malzemeleri yerleştirdik. Ekip olarak birinci basamak sağlık hizmeti veren bir poliklinik, bir mobil sağlık birimi ve kadın sağlığı birimini kurduk. Adıyaman Tabip Odası’nın desteği ile jinekolojik masa, ultrason, jeneratör ve diğer gereçleri edindik. Bulunan her bir malzemenin kendine ait bir hikayesi, atılan her bir adımda çok fazla kişinin emeği ve dayanışma azmi olduğunu belirtmeliyim.

Adıyaman’daki ikinci günümüzde artık bir kadın sağlığı birimimiz vardı ve ben hasta bakmaya başladım; meslek hayatımın en zor ve travmatik öykülerini dinledim. Kaldığım süre boyunca ağırlıklı olarak gebe kadınları muayene ettim. Şehri terk edebilme “şansı” olan herkes gitmeye hazırlanıyordu. Geride sadece fakir kadınlar kalacaktı.

Kurmuş olduğumuz kadın sağlığı birimi, depremin hemen ertesinde gerekli olan poliklinik hizmetini vermekte faydalı oldu. Enkazdan çıkan, kanaması olan, tansiyonu yükselen, erken doğum riski olan gebelere, kanama ve enfeksiyon problemleri yaşayan kadınlara, koşullar elverdiğince tedavi düzenleyebildik. Birime gelen kadınlara hijyen malzemeleri verdik. Ben Adıyaman’dan ayrıldıktan sonra birim, gönüllü arkadaşların desteğiyle varlığını sürdürdü ancak kullandığımız mekan bir aile sağlığı merkeziydi. Bir süre sonra asıl kullanıcılarına geri verilmesi gerekiyordu. Bir ay sonra,  Adıyaman’a, Irmak’la beraber ikinci gidişimde de geçici kadın sağlığı birimini düzenledik.

Irmak Saraç: Deprem olduğu anda orada olamamak bana çok çaresiz hissettirdi. Yardıma ihtiyacı olanlar vardı ve ben yardım edemiyordum. Bir yandan da arama kurtarma deneyimim olmadığı için öylece gitmek de içime sinmiyordu. Bu nedenle Tabip Odası üzerinden gitmeye karar verdim. Gönüllü başvurusunda bulundum. Özge ilk çıkan ekiple gitti. Ben o sırada kişisel sebeplerim nedeniyle gidemedim. Onun orada yaptığı iş çok önemliydi. Kadın sağlığı ile ilgili bir konu gündemde bile değilken orada poliklinik hizmeti verebilecek bir yer kurdu ve o ilk günlerde pek çok kadına sağlık hizmeti sundu. Aynı gün hızlıca örgütlenen Afet için Feminist Dayanışma grubunda yer almak gidene kadar bana çok iyi hissettirdi.

Afette kadın olmanın dezavantajlarına dair gözlemlerinizden biraz bahsedebilir misiniz? Adıyaman’da kadınların ve LGBTİ+ların cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına erişimi ne düzeyde?

ÖY: Afetler ve olağandışı durumlar ayrımcılığı artırıyor. Kadınlar, çocuklar, LGBTİ+ lar, göçmenler açısından sorun alanları genişliyor. Toplumsal cinsiyet körü ihtiyaç listeleri, kadınların gereksinimi olan birçok malzemenin “lüzumsuz” görülmesi, dezavantajlı grupları gözetmeyen hizmet üretimi, LGBTİ+ların her zamankinden daha fazla saklanmak zorunda kalmaları, bölgede konuya duyarlı herkesin gözlemlediği başlıklardır diye düşünüyorum.  Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin hiçbir zaman önem ve öncelik taşımadığı ülkemizde, deprem koşullarında da pek farklı şeyler yaşanmadı tabii ki. Oysa, mobil klinik hizmeti veren ekip arkadaşlarım, daha ilk günlerden, bana, kadınlardan gelen doğum kontrol hapı isteğini iletti mesela.

Kadınlar çok ciddi hijyen problemleri yaşıyor. Çadır kentlerdeki temizlik, çamaşır, yemek,  çocuk ve yaşlı bakımı her zamanki gibi onların sorumluluğunda. Çocuğunun aşısını da çadırdan çıkmak istemeyen ergen kızının ruhsal durumunu da anne dert ediyor. Depremden hemen sonraki günlerde gördüğüm gebelerde, beni özellikle etkileyen bir başka durum ise anneliğin,  gebelere üzülme hakkı dahi vermiyor olmasıydı. Bebeklerinin olumsuz etkilenebileceğinden çekinen kadınlar, üzülmekten bile korkuyordu. Gebelik sorumluluğu, kadınları yaşamla ölümün karşı karşıya geldiği bir yere sıkıştırmış gibiydi sanki… Bu yükü çok acımasız buldum.

IS: Ben maalesef çok kısa süreli bulundum Adıyaman’da. Daha önce Özge’nin kurmuş olduğu ve kapanmış olan birimi geçici yerinde düzenlemek üzere bu defa birlikte Adıyaman’a gittik. Biz gittiğimiz dönemde Eğitim Araştırma Hastanesi’nde deprem öncesinde burada kadın doğum olmamasına rağmen bölüm açılmıştı. Poliklinik hizmeti veriliyordu. Doğum yaptırılıyordu. Aynı zamanda doğum evinin otoparkında kurulmuş olan bir sahra hastanesi de vardı. Narlıkuyu Çadırkenti’ni ziyarete gittik. Koordinasyonunda SES ve TTB’den arkadaşlar vardı ve o gün çadırdaki kadınları toplayıp hijyen eğitimi vermeyi planlıyorlardı. Tüm çadırları tek tek dolaşmış olmalarına rağmen ancak 5-6 kadın gelmişti. Çocukları sürekli yanlarındaydı. Tuvalet çok büyük bir sorun olarak gündeme geldi ve hijyen eğitimine sıra gelmedi. Bize iletilen genellikle kadınların çadırlardan çıkmak istemediği şeklindeydi.

Cinsel sağlık, üreme sağlığı hizmetleri deprem öncesinde de ülke genelinde zaten sıkıntılıydı. Depremden sonra da bu bir ihtiyaç olarak görülmedi. En başından beri bunun önemli bir ihtiyaç olduğunu gündeme getirmeye ve gündemde tutmaya çalıştık. Yöntem devamlılığını sağlamak neredeyse imkansız. Kondom, hap bulunması zor ve pahalı. En son araştırdığımda Adıyaman’da spiral takılacak merkez yoktu. Sahra Hastanesi kapandı, Eğitim Araştırma Hastanesi’nde poliklinik hizmeti var ancak spiral takılmıyor. İstenmeyen gebeliklerin sonlandırılma konusu zaten çok sıkıntılı.

Afet bölgesinde çalışmanın toplumsal cinsiyet boyutu üzerine neler söylemek istersiniz; orada hem kadın hekim olarak çalışmanın zorlukları hem de kadın dayanışması adına sizin deneyimleriniz nasıl oldu?

ÖY: Bölgede kadın hekim olarak çalışırken sorun yaşamadım, diyebilirim. Birlikte çalıştığım ekipteki iş bölümü, hem hizmet verme noktasında hem de kişisel yaşam alanımızda çok cinsiyetsizdi. Kısa sürede etkili işler yapabilmemiz de bu sayede oldu belki de. Irmak’la birlikte gittiğimiz sefer, Adıyaman’da Kadın Çadırı kurulmuştu. Oradaki kadınlarla konuşmak, kadın sağlığı birimine, çadır kentlerdeki kadınların yönlendirilmesiyle ilgili süreçleri detaylandırmak, kısacası dayanışmak bana kendimi çok iyi hissettirdi.

IS: Kadın hekim olarak bölgede çalışmakla ilgili çok sorun yaşamadım. Kadın dayanışmasını iki şekilde yaşadım. Biri depremden etkilenen kadınlarla kadınların dayanışma çabası elbette. Bir diğeri de kliniği kurmak için uğraşırken kadın sağlık çalışanlarından aldığımız destek. Gerek ultrason jeli, gerek prezervatif bulurken kadın sağlık çalışanları bizlerle birlikte koşturdu.

Depremden etkilenen sağlık çalışanlarının çalışma koşullarıyla ilgili neler gözlemlediniz? Bölgeye gidecek gönüllü kadınlara, sağlık çalışanlarına önerileriniz neler olabilir?

ÖY: Sağlık çalışanları, depremzedeliklerini bile yaşayamadı ne yazık ki. Yakınlarını kaybettiler, evleri yıkıldı, çocuklarını gönderebilecekleri okullar kalmadı ama onlar kısa süre sonra işlerinin başına dönmek zorunda kaldı. Birçoğu, çocuklarını başka şehirlerdeki yakınlarının yanına gönderdi; tükenmişlik ve çaresizlik içinde çalışmaya devam ediyor. Bölgeye gönüllü olarak gitmek, onların yükünü biraz olsun azaltmak açısından da çok kıymetli.

Bölgeye gitmeden önce güncel ihtiyaç değerlendirmesi yapmak, daha önce çalışan ekiple iletişim kurmak, iş birliği yapmak çok önemli. Verilecek hizmetin sürdürülebilirliği ve etkinliği açısından dayanışma ve deneyim aktarımı şart. Eksikler, olanaksızlıklar, ideal sağlık hizmeti verememek insana kendini yetersiz hissettirebiliyor, öfkeyi artırabiliyor. Dönmek suçlu hissettirebiliyor. Tüm bunları konuşmak, paylaşmak gerekiyor.

IS: Eğitim Araştırma Hastanesi’nin bahçesinde çeşitli meslek derneklerinin kurdukları konteynırları gördük. Nöbetçi ekiplerin buralarda kaldığını gördük. Hatta bizimle aynı zamanda TJOD kadın doğum hekimleri için bir konteyner getirmişti. Kurulumu için uğraşıyordu. Gördüğümüz barınma sorununun devlet tarafından değil dernekler tarafından çözülmeye çalışıldığıydı. Yine konuştuğumuz sağlık çalışanları kendilerinin de depremzede olduklarını ve çalışmakta zorlandıklarını ifade ettiler. Pek çoğu çocuklarını şehir dışına yollamış olmalarına rağmen çalışmaya devam ediyorlardı. Bu çok büyük bir fedakarlık.

Biz gittiğimizde depremin üzerinden bir ay geçmişti. Şimdi ikinci ayı devirdik. İhtiyaçlar her an değişebiliyor. Bu nedenle gitmeden önce orada bulunanlarla ihtiyaçlar gözden geçirilebilir. Ruhsal olarak hazırlanmak da bence çok önemli. Büyük bir yıkım var. Ve her yerde enkazlar, hayalet binalar… Anatılan hikayeler büyük kayıplarla dolu. Bunları taşımak zor. Gidip geldikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Afet bölgelerinde kadın sağlığını güçlendirmeye yönelik hangi acil ihtiyaçların karşılanmasına öncelik verilmeli sizce? Talep oluşturmak için kadın örgütlenmeleri daha fazla neler yapabilir?

IS: Genel olarak gebe izlemleri için poliklinikler işliyor gördüğüm. Ancak daha önce de sorunlu olan gebeliği önleyici yöntemlere ulaşım, bu konuda danışmanlık, bunların ihtiyaç olarak kabul edilmesi ve bir anlık değil sürekli bir ihtiyaç olduklarının üzerinde durulması, kadınların bu hizmetlere ücretsiz ulaşımlarının sağlanması önemli. Kadına yönelik şiddet vakalarıyla ilgili başvuru alanlarının yetersiz olması, 6284’ün işletilmiyor oluşu, dahası şiddet gördüğü alandan uzaklaşmak için kadınların ayrı çadıra ihtiyacı olduğunda buna ulaşmanın imkansızlıkları. Bunlar sürekli ama sürekli gündemde tutulmalı.

ÖY: Irmak’ın söylediklerine ek olarak: Çadır kentlerde yaşayan kadınların, sağlık hizmetlerine kolay erişebilmesinin planlanması gerekiyor. Biz oradayken kadınlar çadırlardan bile çıkmıyordu. Kadınları o çadırlardan çıkarmak gerekiyor. Sağlık ve güvenlik konularında başvurabilecekleri, sadece onlara ait bir kadın sağlığı biriminin var olduğunu bilmeleri gerekiyor.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.