Bu yazı yorgunluğun dağılımını, toplumsal normların içindeki kriz ve cinsiyetli emeği mesele edinmiş, “ilk bakışta” emek şarkısı olduğunu belli etmeyen tutkulu, eleştirel, yorgun üç şarkıyı ve klibini kısaca ele alıyor.

Sheena Rose, Jouissance, 2020

2010’ların başlarında, aşkın ve arzunun hemen tüm kültürel alanlarda görünür olduğu, coşkulu, isyankar bir duygu-düşünce iklimine sahiptik.* Türkiye’de, özellikle 2013 sonrası hepimizin malumu tangur tungur yokuş aşağı bir süreç başladı. Düşüşün henüz bir dibi olmadığı gibi dipte bizi daha nelerin beklediği konusundaki sezgiler de tat kaçırıcı. Tüm dünyada erkek egemen siyaset uzun süredir güvenlik adı altında savaşı palazlandırıyor. Türkiye’deki ise artık kendini istikrar, refah, ekonomik-politik güvence gibi şeylerle de meşrulaştıramadığından giderek daha işkenceci, daha sömürgeci, daha zalim.

Donna Haraway’in tabiriyle dünyalılar (earthlings); yerkürenin büyük bölümünde, yaklaşık on yıldır bu yıkım dönemi altında eziliyor. Küresel olarak, sağ iktidarlar özünde yıkım dönemi inşa ederek kişisel-ailesel geometrik olarak zenginleşti. Çoğunluğun payına düşense bombalar, tehditler oldu. Ülkece içinde debelendiğimiz versiyon maalesef daha koyu bir bataklık. Ali Akay’ın köşe yazılarında sık tartıştığı ifadeyle genelleşmiş bir “cinnet” hâli söz konusu. 2016 itibariyle de tüketimden başka her arzuyu boğan tekçi rejim, şiddetle özgürlüğü ve sonra da aşkı, sevgiyi bastırdı, sürgün etti, parçaladı. Bundan kişisel ilişkiler nasıl nasibini almasındı ki? Fakat bir süredir şiddetle bastırılanın kıpırtılarına, geri dönüşüne tanık oluyoruz. Karanlığın içinde zayıf bir ışığın enerjisine tutunan yaşam gibi mücadele ruhu sızıntılardan tekrar tekrar yeşeriyor. Mantıksal bir sonuç olduğu kadar tarihsel bir fenomen de olan bir arzu ayaklanması dönemine girdik: “yeniden inşa” arzusu. Karamsar ve iradi umut reflekslerinin doğuşuna, büyüyen dayanışma zeminlerine tanık oluyoruz. 2023 Metis Ajandası kapağı ile özetlemek gerekirse: ArzuHal.

Patriyarka bildiğimiz üzere krizlerde sömürüsünü katmerliyor. En yakın örnekleri; pandemi boyunca hem işte hem evde çalışan, hasta, yaşlı, çocuk bakan, ev ve bakım işlerine boğulan kadınlar, korkunç boyutta yıkıcı olan depremde bile toplumsal dayanışmadan dışlanabilen lgbti+lar. Dolayısıyla konu sadece imtiyaz ve keyiflerin dağılımındaki eşitsizlik değil yükün ve yorgunluğun dağıtılmasındaki uçurum da aynı zamanda. Velhasıl ben bu yazıda, yorgunluğun dağılımını, toplumsal normların içindeki kriz ve cinsiyetli emeği mesele edinmiş, “ilk bakışta” emek şarkısı olduğunu belli etmeyen, tutkulu, eleştirel, yorgun üç şarkıyı ve klibini kısaca ele almak istiyorum.

Kadınların ücretli işlerden sistematik olarak dışlandığı, bedeni ve emeğinin aile adı altında erkeğe tapulandığı malum. Kadın emeği, piyasa ilişkileri içinde yer alabildiğinde dahi, bazı alanlar diğerlerine göre hâlâ daha sızdırmaz bir biçimde erkek imtiyazcı. Örneğin müzik sektörü içinde bazı alanlar; reggea, rock, rap-hip hop kültürü vd. Buna rağmen feminist eleştiri popüler kültüre hem analitik hem estetik açılardan son derece etkileyici bir biçimde sirayet ediyor.

Rockabye ve Anne Marie (2018)

Bir tür postmodern zamanlar ninnisi Rockabye. Şarkı, reggeaci Sean Paul’ün vokalleri eşliğinde tek başına ebeveyn olan bir kadının (single mom) yaşam mücadelesini mesele ediniyor. Bağlılığa ve aynı zamanda yaşamın arkasındaki büyük bakım emeğine.

Call it love and devotion
Call it the mom’s adoration (foundation)
A special bond of creation, hah
For all the single mums out there
Going through frustration

Burada frustration’ı takatsizlik ya da bir tür tükenme hâli olarak çevirmek mümkün. Şarkı boyunca kendi çektiği çilelerden oğlunu kurtarmak isteyen, eğlence sektöründe gece çalışan, tek başına ebeveynlik yapan bir annenin yaşam mücadelesine ve yorgunluğuna şahitlik ediyoruz. Ortadan topuklayan bir baba, sorumsuz çoğu kaypak herif gibi ha var ha yok bir yer kaplıyor. Single mom, ödenmesi gereken faturalar, güven duygusu aşılamak istediği oğluyla baş başa. Son derece klişe fedakar anne imajlarını çağrıştırabilecek şarkı sözlerine rağmen Rockabye’ın klibi, sağcıların hevesle üstüne atlayacağı bir annelik anlatısı değil. Aksine her şeyi kendine benzetmek isteyen (ama kendini dürüstçe görmeyen) tektipleştirme hevesine limon sıkma konusunda işin ehli. Zira klip boyunca bir evin salonu gibi döşenmiş bir bar ortamında dans eden kadını iştahla izleyen kelli felli herifleri, tepelerde, orman içinde zarif bir pole dance icra edilişini falan izliyoruz. Ne halt ettiğinizi görüyoruz! Ve bağlılık, sorumluluk, eve hapsolmak ya da annelik, ev işine benzer şeylerden ibaret değil naniği.

Bussdown ve Jorja Smith (2021)

Bussdown, son derece iştahlı arzular ile ekonomi-politik eleştiriyi tatlı sert bir arada dile getirebilen bir şarkı. Emekçi bir kadının içinden geçen karmaşık arzular mı yoksa lüks içinde seksapelliğiyle zenginleşen biri mi, bilemiyoruz tam fakat bilinç düzeyleri ile gelen dalgadaki ortak yıkkınlığı seziyoruz. Tamamını çok sevdiğim albümün bence en güzel şarkısı da yine Bussdown. Kendi hâlinde, tıngır mıngır bir kadın beden-emeği, varsa öyle bir kadın, “naif kadın” dünyası anlatısı. Şarkı daha ilk anda bıkmadın mı, diye soruyor ve sonuna kadar bu duygunun türlü hâllerini geziniyor.

The top down ’cause she worked hard for it
But blacked out, so they won’t see her in it
Bussdown, baby, ain’t tired of this

Bussdown, erkek egemen rap kültüründeki “bustdown”a (sekse her an hazır, şatafatlı kadın) bir nazire. Aynı zamanda otobüs duraklarıyla bezeli metro gitmeyen işçi bölgelerini de çağrıştırıyor bana. Hani şehrin zenginliğinin üretiminde ve sürdürülmesinde en büyük emeği veren işçiler olmasına rağmen, kent merkezleri dolayısıyla imkanlarının dışına itildiği yoksul banliyöler. Şarkı dildeki yaratıcı müdahalenin çoğu zaman ezilenin, baskılananın, dışlananın duyuşundan türediği, zenginleştiği gerçeğini hatırlamanın da güzel bir vesilesi belki. Her ne kadar son yıllarda teknoloji tekeli şirketler aksini pazarlamaya çalışsa da kapitalistlerin dile katkısı devede kulak.

Bussdown, yüz yıldan fazladır iktisat teorilerinin (ilk teorisyenlerin hepsi erkek) öyle veya böyle kör kaldığı arzu meselesinin tüm karmaşıklığını emek sorununun merkezine taşıyor. Hem de bu defa kadın bir rapçi Shaybo eşiliğiyle. Bu bakımdan, arzunun yol açtığı eylemlerin birbirleriyle kaotik, huzursuz ilişkisinin içinde durabilen, korkusuz bir isyan şarkısı: “If you can’t fuck me, be real with me.” Benimle oynayamayacaksan (ya da sevişemeyeceksen) bari sahici ol. Karmaşık anlamsal geçişler, arzunun nerede bilinç ve eleştirinin nerede başladığı belirsiz, bir celsede hüküm vermeyi engelleyen söz dizimiyle örülü. Bussdown’ın oto tamircisinde geçen klibi ise yine yerleşik kalıplara kuvvetle direniyor. Sözcüklerin çağrışımına kafa tutuyor. Kadının işçiliğini hizmet sektörü, ev işçiliği ya da seks işçiliği gibi algı mekanlarında canlandırmamıza çelme takıyor. Emeğin hem cinsiyet hem cinsellikle karmaşık ilişkilerine mütemadiyen dolanıyor.

Stromae ve Fils de joie (2022)

Pandemi, kadınların görünmeyen emeğinin devasa boyutları konusunda geniş kesimlerin gözünü açtı. Kapitalist birikim rejiminin tüm heybetli görüntüsüne rağmen bir salgın hastalıkla baş edemeyecek denli aciz, çarpık bir toplum yapısı dayattığı daha iyi anlaşıldı. Fakat belki de en önemlisi ölümün soluğunu ensemizde hissetmek oldu. Yaraların bir nebze sarıldığı post pandemi döneminde, ölüm konusuna tam da ortasından, bir çekiç vuran bir soruyla daldı Stromae: Kimin ölümü ölümden sayılır, hangi ölümün yası tutulur, acısı yaşanır? Bir orospu da sevenleri, çocuğu tarafından şanlı bir törenle defnedilebilir mi? Sevgi Soysalvari sorarsak orospuluk bile “onu koparıp alanın”sa ölen bir orospu annenin yasını tutma hakkı, ikiyüzlü muhafazakarlığın el koyduğu bu temel hakkı geri almak nasıl olurdu? “Onlar için yaptığın onca şeyden sonra” “seni insan olmanın” dışına itiyorlar anne!

J’suis un fils de pute, comme ils disent
Après tout c’qu’elle a fait pour eux
Pardonne leur bêtise
Ô chère mère!
Ils te déshumanisent
C’est plus facile
Les mêmes te courtisent
Et tout l’monde ferme les yeux

Seks işçisi kadınların yarısının aynı zamanda anne olduğu İspanya gibi ülkelerde, seks işçileri haklarını sokak protestolarında güçlü bir şekilde savunuyor ve kazanımları var. Konunun çok yönlü analizini feministler tüm dünyada erken dönemlerden itibaren de yaptı, yapıyor. Evliliğin erkeğe sunulan, imtiyazlı, bir tür devlet teminatlı “seks hizmeti” olduğunu analiz ettiler. Bir diğer yüzünde, erkek çıkarını besleyen “namus” kavramı, makbul kadın-makbul olmayan kadın (80’lerde bu iffetli-iffetsiz, daha öncesi kutsal-fahişe) ayrımları; kadın bedenine el koymanın, kadın cinselliğini sömürmenin bir yöntemiydi. Kadınları damgalama bölmeye ve böylece bazılarını aşağılayarak dışlarken diğerlerini de yüceleştirerek şekillendiren temel bir kontrol mekanizması olarak işlemekteydi. Bknz. benzer meseleleri protestoya taşıyan, Türkiye feminist hareket tarihinden 438’e hayır kampanyası.

Stromae, şarkı sözlerinde “aptallıklarını affet” dese de klipte belli tür ikiyüzlü ahlakın, ikircikli değer yargılarının ve törenselliğin tümüyle birden dalgasını geçiyor gibi. Fakat malihülyaya kapılmayan yas hakkını geri talep eden bir rüyaya dalıyor.

* Birkaç örnek: Kitaplar (Aşk, 2009; Etik Sürtük, 2014), filmler (Kosmos, 2009, Amour, 2012; Mavi En Sıcak Renktir, 2013), protesto sloganları (Aşk örgütlenmektir, Nerdesin aşkım?, Aşk kazanacak). 

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.