Öncelikle trafikte malumunuzdur bir kaza varsa sebebi erkekse “şoför”dür ama bir kadın karıştıysa “kadın şoför”dür. Trafikte ilk öğrendiğim şey kuralsız ve saçma sapan sürmenin ana akımda “iyi sürücülük” olarak kodlandığı.

Birçoğumuz gibi benim de yıllar yıllar önce aldığım ama kullanmadığım bir ehliyetim vardı. Zaten sevmiyorum da, ehliyetimi kullanmak zorunda kalmam herhalde diyerek yıllardır arabadan kaçışım en sonunda işyerinde “ya öğren, istemezsen bırakırsın” denerek bana verilen arabayla son buldu. “Tek yaşayan bir kadın olarak ya ihtiyacın olursa, yine öğren, kullanıp kullanmamak sana kalmış,” denerek aklım hemen çelindi tabii ki.

Öğrenme aşamam neyse ki çok keyifliydi, işyerindeki bir kadın arkadaşımla sabahları, öğle araları en temel bilgileri anlatması ile, pratikle ilerledi. Benim için araba da o süreç de gergin hayal ettiğim bir şeydi (çocukluğuma inip aile araba deneyimlerime girmeyeceğim). (Geçtiğimiz günlerde Çatlak Zemin’deki şu yazıyı da okuduğumda öğrenme sürecimi ben ne tatlı geçirdim diye düşündüm:). Sonra arkadaşımın “hadi özgür kelebek bu akşam seninle gelmiyorum tek başına süreceksin” dedikten sonra büyük gerilimle çıktığım araba yolcuğumun üzerinden artık birkaç ay geçti.

Araba ile denemeler yaparken kadın arkadaşlarımın bana ilk söyledikleri şeyler “sakin kalmaya çalış”, “diğer sürücülerle kavga etmemeye çalış”, “istersen kendini savunabileceğin bir şeyler alalım dursun”, “çok ıssız yollarda birisi durdurmak isterse aman dikkat”… Yani baya “er meydanı”na çıkıyoruz ve bir kadın sürücü olarak ilk dikkat etmem gereken şey can güvenliğim. Hem trafikte hem de toplu ulaşımda en temel sorunun “başıboş tacizci/ şiddet faili erkek” sorunu olduğunda hemfikirizdir sanırım (ulaşımın pahalılığı ve bunun da en çok kadınları etkilediğini, toplu ulaşımda translara uygulanan ayrımcılığı, diğer yandan bayramda ücretsiz diye müjdelenen toplu ulaşımın göçmenleri kapsamaması korkunçluğu konularını ayrıca değerlendirmemiz lazım).

Öncelikle trafikte malumunuzdur bir kaza varsa sebebi erkekse “şoför”dür ama bir kadın karıştıysa “kadın şoför”dür. Trafikte ilk öğrendiğim şey kuralsız ve saçma sapan sürmenin ana akımda “iyi sürücülük” olarak kodlandığı. Sonra çoğunlukla erkeklerin “sinyal” kullanmadığı. İşte burada trafikte akarken bir sonraki hamlelerini tahmin etmek “zorunda kalıyorum”. Bir sonraki adımını düşünmeniz gerekiyor, neden? Çünkü bu adamlar çok önemli ve bir yerlere yetişmeliler ve bunu yaparken de o sıradan sinyalleri kullanmalarına gerek yok.

Ben her araba yolculuğum sonrası inanılmaz yorulmuş oluyorum, yol boyunca öndeki araçların tekerlerini takip ediyorum, bir anda önüme kırabilir, sinyalini değil çünkü kullanmıyor. Belli bir mesafe kaldıysa sağ ve solumdaki adamların nasıl davranacağını “tahmin etmem” lazım. Erkeklerin o an aklında ne olduğunu anlamam gerekiyor! Hayatımda hemen her aşamasında bu zihinsel yorulmayı çıkarmama rağmen trafikte çıkaramıyorum. Artık anlıyorum. Belli hızda, aradaki belli bir mesafede sinyal vermese de “hadi diyorum zeka küpü adam kır önüme geçeceğini biliyorum”, tam da öyle oluyor…

Bunun dışında klasiklerden: birisine yol vermek, yavaş gitmek, virajdan yavaş dönmek hepsi sinyal ya da korna yemenize sebep. Ha bunları bu kadar erkekler diye anlatıyorum, ama kalbimi kıran çok kadın da oldu  Çünkü o ormanda hayatta kalabilmesi için kuralları öğrenmek zorunda. Bunları yazan ben de muhtemelen birkaç ay sonra oyunu kuralları ile oynayabilmek için o korkunç insana dönüşebilirim (lütfen olmasın). İlk günler ürkekliğimde “ya kusursuz süremezsem” vardı, sonra arkadaşlarım, “istediğini düşünsün, kim kusursuz sürüyor, trafikte herkes berbat, acele de ettirseler, aç müziğin sesini kendi yoluna bak, hata yapmaktan korkma” diyerek cesaretlendirdiler beni.

Bunları yaşarken bir arkadaşımla takside araba deneyimlerimi konuşuyorduk. Yani beş yaşında direksiyon başına oturtulan “hadi sür yiğidim” diye bakılan, tüm oyuncakları araba alınan erkeklere göre, sürekli sürüşü sorgulanan kadınların araba sürmeyle imtihanı ayrı bir patriyarkal mücadele. Tam nasıl gidiyor dedikten sonra taksici bize dönüp “öf benim kız da yeni öğreniyor yanında gösteriyorum ama cesaretsiz ya kızıyorum” falan demez mi. İkimiz birden ya böyle göstermesen falan diye çıkıştık. Sonra arkadaşımın daha iyi sürücü olduğunu anladığında o iner inmez bana döndü “bak direksiyona sarılıyorsunuz ya iki elle öyle yapma, kızım da öyle, bak parmakla da dönüyor bak bak parmağımla nasıl sürüyorum” diye göstermeye başladı. Ne diyim…

İlk kazamı da yaptım, üst üste sürttüm arabayı, önce dar bir sokakta duvara sonra da aşırı pahalı bir arabaya :’) Tamire gittiğimizde ilk söyledikleri “ya kadınlar da arabasını önemsemiyor, biz öyle mi”. Ben de o sırada pahalı arabası olan bana ne kadar fiyat çıkaracak onu beklerken, takıntılı adamın arabasıyla yaşadığı aşk sonucu onu kaplattığı için az fiyat çıkacağını öğrendim. İlk kazamı yapmıştım biraz gergindim, adam da bana “kaplamanın önemi”nden bahsediyordu. Benim kafamdaysa sadece şu dönüyordu (kim arabasına aşk şarkısı yazar): https://open.spotify.com/intl-tr/track/253ewjP2R1LjKqA70mGdnk?si=1b97f842c78e4881

Özel olan politiktir deyip sürüş yolculuğumu paylaştım biraz (sizlerden de isterim harika anılarınızı), ama özetle trafik, patriyarkal kodlarla akan bir yer ve hayatta kalmak için cis-hetero erkek sürücü ne düşünüyor şu anda ne hamle yapacak acaba diye düşünmek çok yorucuymuş (“ne düşünür” yine önemsemiyorum, sadece o trafikteki şerit değiştirdikleri ve o ihtimalin olduğu anlarda). Şimdi bize kaybolan yıllarımızı versinler. Erkeklerden, devletten her alanda alacaklıyız aşklarım.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.