1986 yılında seks işçiliği yapan bir kadın, dört erkek tarafından kaçırılmış ve tecavüze uğramıştı. Antalya Emniyet Müdürlüğü’nün mahkemeye tecavüze uğrayan kadının fuhşu meslek edinen bir kadın olduğunu bildirmesi üzerine öngörülen cezanın TCK 438. madde gereği 2/3 oranına kadar indirilmesi gündeme geldi. Antalya Ağır Ceza Hâkimi TCK’nın 438. maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuru, tamamı erkeklerden oluşan Anayasa Mahkemesi tarafından oy çokluğuyla bir fahişe ile iffetli bir kadının aynı kefeye konamayacağı gerekçesiyle 12.1.1989 tarihinde reddedildi.
Türkiye’nin her tarafından kadınlardan Anayasa Mahkemesi kararına tepkiler yükseldi. O dönemde İstanbul’da ‘Bedenimiz bizimdir, cinsel tacize hayır’ kampanyasını sürdüren feministler, kampanyayı ‘438’e hayır’ kampanyasına evrilttiler. Çok yoğun ve etkili bir çalışma yürüttüler.
23 Ocak 1990 tarihinde genelevlerin bulunduğu Karaköy Zürafa Sokağı’na giden, “Bedenimiz Bizimdir, Cinsel Tacize Hayır!” kampanyasından feministler bir basın açıklamasıyla Anayasa Mahkemesi’nin yargıçlarını istifaya çağırdılar.
Genelevin önüne Tünel’de toplanarak büyük bir basın grubuyla yürüyerek giden feministler sokak müdavimi erkeklerin paniklemesine, bir kısmının sokağı terk etmesine, bir kısmının da yüzlerini saklamalarına neden oldular. Genelev kapısındaki polisin engellemelerine rağmen feminist kadınlar genelevin demir kapısından girmeyi başararak çağrı metinlerini genelevin iç kapısının önünde okudular. Feminist kadınların girmesiyle genelevde çalışan kadınların bir kısmı içeri çekilirken, bir kısmı da açıklamayı pencerelerden dinlediler.
Açıklama metni / Açık Mektup:
Anayasa Mahkemesi’nin yedi “erkek” yargıcı!
Biz, mesleği fahişelik olmayan, yani “iffetli” ilan ettiğiniz bir grup kadın, “iffetsiz” ilan ettiğiniz kız kardeşlerimizin yanından, İstanbul’da Zürafa Sokağı’ndan sesleniyoruz size.
Erkek saldırganlığını hoş göstermek için biz kadınların iffetini ölçmeye son verin.
Irza tecavüz kadın bedenine zorla el koymaktır, biz kadınlara karşı işlenen en ağır suçtur ve cezalandırılmalıdır. Hiçbir kadın tecavüzü hak etmez, hiçbir tecavüz haklı olamaz.
Biz mesleği fahişelik olmayan kadınları sözde korumaktan, “iffetli” ilan etmekten vazgeçin, biz “erkeklerin iffetli kadınları” olmayı reddediyoruz, fahişeleri cezalandırarak korunmayı reddediyoruz. Bizler kadınlar arasında iffetli-iffetsiz ayrımı yapmıyoruz, tam tersine, siz erkeklerin ve devletin bizi böyle bölmenize itiraz ediyor ve kim olursa olsun bütün kadınlara yönelik erkek saldırganlığının eşit cezalandırılmasını istiyoruz.
Anayasa Mahkemesi’nin yedi “erkek” yargıcı!
Burası Zürafa Sokağı. Anımsayın, belki bir tarihte sizler de bu sokakta bulundunuz, bu sokakta verilen hizmetten siz de yararlandınız. Unutmayın, bugün maaşlarınızın bir kısmı bu sokaktan, bu sokakta toplanan vergilerden geliyor. Yaptığınız “erkekliği” temizleyin ve istifa edin!
“İffetli kadın” yakıştırmasını kabul etmeyen bir grup kadın.
Eylemden sonra yapılan değerlendirmelerde, eylemin yeri olarak genelev önünün seçilmesine ilişkin eleştiriler yapıldı, bu eleştirilerin bir kısmı dergi sayfalarına taşındı. Feminist dergisi 7. sayısında Stella Ovadia[i] bu eyleme ve eylem metnine ilişkin eleştirilerini yazdı. Ayşe Düzkan da aynı dergi sayısında, Stella’ya yanıt[ii] verdi.
Gülnur Acar Savran da 2019 yılında Jineoloji dergisine bu eylemi değerlendiren bir yazı[iii] kaleme aldı: “Feministler olarak niyetimiz iffetli/iffetsiz kadın ayırımını reddetmek, ‘iffetli kadın’ olarak damgalanmanın fahişe olmayan kadınları evlere, aileye hapsetmenin bir yolu olduğunu ifşa etmekti. Çok anlamlı ve geçerli bir politikaydı bu. Fakat geneleve fahişelerle hiçbir bağlantı kurmadan gitmiş olmak, sözümüzü onlarla paylaşmadan söylemek, bir anlamda onlara ‘dışarıdan bilinç götürmek’ gibiydi. Nitekim eylem sırasında genelev çalışanı kadınlar oraya giden feministlerin kendileri için, ekmek paraları için bir tehdit olduğu duygusunu yaşamış olmalılar ki, camları kapıları kapattılar, kendilerini biz feministlerden yalıtmaya çalıştılar. Bu da bütün iyi niyetimize ve doğru politik çizgimize rağmen politika yapış tarzımızla ilgili bir sorun olduğunu gösteriyordu.”
[i] “Bütün kadınlar 438’e karşı!”: Feminist dergisi, Mart 1990, Sayı 7: 20-21.
[ii] sevgili stella: Feminist Dergisi, Mart 1990, Sayı 7: 23-24.
[iii] Feminist mücadelede kampanya örnekleri: Jineoloji dergisi, Sayı 12: 81-97.