Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve cinsel istismar, 2017’de sokak gösterileriyle, sosyal medya kampanyalarıyla ve hatta viral kısa hikayelerle gündeme oturdu. Ancak yazar Kat George’un dediği gibi, hakkında konuşmamız gereken daha çok şey var.
Kat George
2017 bir “geri tepme” yıl olarak nitelendirilebilir. Kolektif bir edim olarak “geri tepme” her zaman olumlu karşılanmasa da bazen faydalı olabiliyor. Yakın zamanda şahit olduğumuz, kadınların cinsel istismara karşı küresel çapta birleşerek seslerini duyurduğu #MeToo kampanyası bunun en iyi örneği. Fakat bu hareketin de kusurları var ve ben, duygusal istismara uğramış bir kadın olarak, #MeToo’nun benim gibi kendi deneyimini dile getirebilecek araçlara veya kabiliyete sahip olmayan kadınları nasıl konumlandırdığını sorguluyorum.
#MeToo kampanyasından anladığımız kadarıyla cinsel istismar ölçülebilir bir şey. Kolayca görülebilen iğrenç bir fiziksel eylem – ister zor kullanarak yapılan teşhir ya da mastürbasyon olsun, ister istenmeyen dokunuşlar ya da zora dayalı diğer cinsel davranışlar. Bunlardan bahsetmek kolay değil.
Ancak (paylaşılan hikayeleri küçümsemeksizin) bu hikayelerin net bir anlatıya sahip olduğunu da görmek gerekiyor. Bu hikayelerde yapılan şeylerin bir adı var. Taciz. Saldırı. Tecavüz. Oysa bir kelimeye tekabül etmeyen, dile getirildiğinde diğer insanlara bir şeyleri kolayca ifade edemeyen bir sürü başka istismar biçimi de var. Peki adını koyamadığımız bu istismar biçimleri hakkında nasıl konuşacağız? #MeToo kampanyasının gidişatı, günlük hayatta daha az görünür olan istismar biçimleriyle yaşayan milyonlarca kadına nasıl fayda sağlıyor?
Yaklaşık üç yıl boyunca duygusal istismara uğradığım bir ilişki içerisinde bulundum. İstismarın hangi noktada başladığını fark etmedim. Bir keresinde erkek arkadaşıma hayatımın zorlu bir döneminden bahsediyordum. İlişkinin ilk altı ayını geride bırakmıştık. Konuşmam bittiğinde, ben ağlar ve ondan destek bekler haldeyken bana “Ne bok yemeye bunu şimdi bana anlatıyorsun ki? Bundan bana ne?” dedi. Çok kırılgan bir durumdaydım ve karşılık veremedim. Onun yerine kendime “O veya bir başkası bununla neden ilgilensin ki?” diye sordum.
İstismar önce küçük yorumlarla başladı: Çok gürültü yapıyorsun. Her şey hakkında bir fikrin var. Onu giymeyeceksin herhalde?
Sonra yavaş yavaş densizleşti. Erkek arkadaşım kıllarımın iğrenç olduğunu, onu tiksindirdiğini söylüyordu. Yaptığım yemekleri beğenmiyordu. İçimde bir yerlerde “Ben kıllarımdan gayet memnunum, yemeklerimi de beğenmiyorsan kendin yap,” demem gerektiğini biliyordum. Ama demedim. Onun yerine hiç istemediğim halde bacaklarımın arası uzaylı kel bir yumurtaya benzeyene kadar yabancı bir kadına kıllarımı alması için paralar ödedim. Benim sevmediğim ama onun aç bir dev misali mideye indirdiği aşırı tatlı, yağlı yemekler yapmaya başladım.
Sessiz kaldıkça, sanki bu davranışlara devam etmesine izin veriyormuşum gibi oldu. Beni üzecek bir şey yaptığı ve bunu dile getirdiğim bir gece kavga etmeye başladık. Kavganın sonunda viskili tükürüklerini yüzüme saçarak bana “Sen aşağılık bir kadınsın. Seni kim ne yapsın?” diye bağırdı. Yatakta oturup sessizce ağladım.
Bundan sonra ciddi anksiyete ve panik atakları geçirmeye başladım. Bana normal olmadığımı, anksiyete halindeyken beni tanıyamadığını söyledi. Bana zavallı diyordu.
Bana bağırdığında çoğu zaman dizlerime kapanmış bir halde ağlayarak oturuyordum. Nadir de olsa bazen ben de ona bağırıyor, kapıları çarpıyordum. Ya ona git diyor ya da kendim gideceğimi söylüyordum. Birkaç kez eşyalarımı bile topladım.
Ancak sabah olduğunda ağlayarak bana sarılıyor ve onu bırakmamam için yalvarıyordu. Onun nefretini hak etmediğimi, daha dikkatli olacağını ve benim haklı, kendisinin hatalı olduğunu söylüyordu. Ben de kendimi, bu çaresiz adamı kendinden korumam ve onun gitgelli davranışlarına tahammül etmek için güçlü olmam gerektiğine ikna ettim. Benim, asıl korunmaya ihtiyacı olan kişi olduğum bir kere olsun aklımın ucundan geçmedi.
Duygusal istismarın özü şudur: Mantıklı düşünebilme becerinizi elinizden alır ve sizi devamlı bir kendinden şüphe etme durumu içerisine sokar.
Dış dünyaya karşı her şey yolundaymış gibi yapmaya devam ediyordum. Sosyal medya paylaşımlarım birbirine aşık ve mutlu bir çift görüntüsü veriyordu. Hiçbir arkadaşıma kavgalarımızdan bahsetmedim çünkü ne diyeceklerini biliyordum. Bana adamın birinin sesi kısılana, gözleri kocaman damarlara dönüşene dek yüzlerine “Geri zekalı” diye bağırdığını söyleseler benim de onlara söyleyeceğim şeyi söyleyeceklerdi.
Bu durumdayken sosyal medyadaki bir etiket beni kurtaramazdı. Evet, belki bir yüzleşmeye sebep olabilirdi ancak bu kez de erkek arkadaşım karşıma geçip, ona sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu, başka kimsenin beni sevmeyeceğini hatırlatacaktı bana. Veya hiç fark etmeyecekti bile. Veya benim de #MeToo etiketiyle yaptığım paylaşım internet bulutu içinde buharlaşıp gidecek, bu da sadece değersiz olduğum hissini pekiştirecekti. Diğer kadınlar kendilerini özgürleştirip istismarcılara karşı birleşirken ve bana bunu yapan kişi diğer odada nefes alırken, ben bir ekran önünde sessizce olanları izleyecektim.
Bazen sabahları o da yanımda yatarken etrafa bakar, eşyalarımın zihinsel bir dökümünü çıkarırdım. En önemli eşyalarımı bir çantaya koyup o işten eve dönmeden önce ortadan kaybolsam nasıl olur diye düşünürdüm. Nihayetinde onunla yüzleşmeyi başardım. Tahmin ettiğim gibi oldu. O ilişkiden kurtulabilmemin tek yolu, senelerce kurduğum düzeni -arkadaşları, işi, sahip olduğum eşyalarla dolu bir evi – fevri ve anlık bir kararla terk etmekten geçti. Ve bu, hayatım boyunca verdiğim en iyi karardı.
ABD Ulusal Ev İçi Şiddet Yardım Hattı sözcüsü Cameka Crawford, duygusal istismarı “bir salgın” olarak nitelendiriyor. Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet yardım hattı Refuge’a göre ise “fiziksel olmayan istismar biçimleri, fiziksel şiddet kadar yıkıcı ve sarsıcı olabiliyor.”
Toplumsal cinsiyete dayalı duygusal şiddetin gerçeklikleri elbette çok daha karmaşık. Her kadının deneyimi farklı. Bir sürü kadın, yaşadıkları şeyin bir tür istismar olduğunun farkına dahi varamıyor; içinde bulundukları durumun “normalliğine” veya asıl sorunun kendilerinde olduğuna inandırılıyorlar. Devamlı duygusal manipülasyon, genellikle kadınların kendilerini suçlamalarına yol açıyor. Kadınların büyük bir kısmı için var oluşları -aileleri, arkadaşları, finansal koşulları- istismarcının etrafında inşa edilmiş. Bu yüzden kurtuluş için bir etiketten fazlası gerekiyor.
Kadınların zaferine çok ihtiyaç duyulan bir yılda #MeToo hareketi adeta bir aydınlanma yarattı ve başarıya ulaştı. Peki şimdi bu hareketi yalnızca konuşma gücüne sahip kadınların hakkını arayan bir hareketten ziyade tüm kadınların sesini duyuracak bir hareket haline nasıl getireceğiz? Kelimelerimizi ve kolektif endişelerimizin gücünü, belirli bir tanımı olmayan şeyler yaşayan kadınları duymak için nasıl kullanacağız? Bunu başarmak ve #MeToo kampanyasının etkilerini devam ettirmek için kapsamı genişletmemiz, hem duygusal istismar mağdurlarının hem de tüm toplumsal cinsiyete dayalı şiddet biçimlerinin kurbanlarının seslerini duyurmamız gerekiyor.
Çeviren: Esin Aksoy
Bu yazının orijinali, Huck Magazine’de yayınlandı.