6 Temmuz 1907’de dünyaya gelen Meksikalı ressam Frida Kahlo pek de neşeli olmayan bir evde büyüdü. 18 yaşında geçirdiği kaza sonrasında, hasta yatağında iyileşmeye çalışırken resim yapmaya başladı. 47 yaşında hayata veda edene dek çalışmayı ve tablolar üretmeyi sürdürdü. Yaşarken kültürel seçkinler arasında belli bir ünü olsa da 1970’li yıllara dek “ressam Diego Rivera’nın eşi” sıfatıyla anılıyordu. Bugün, yirminci yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olarak kabul görmesinde feminist sanat tarihçilerinin önemli bir rolü olduğu yadsınamaz.
Frida Kahlo’nun, Beril Eyüboğlu tarafından kaleme alınan kısa fakat çarpıcı yaşam öyküsü:
“Öğrencilik yıllarında ‘Los Cachuchas’ isimli anarşist bir grubun lideri, 1928’de Meksika Komünist Partisi üyesi ve savaş yıllarının anti-faşist eylemcilerinden Meksikalı ressam Frida Kahlo, çocukluğunda yaşadığı çocuk felci ve on sekiz yaşındayken geçirdiği trafik kazası nedeniyle ömrünün yarısını sakat olarak, acılar içinde geçirdi. 1929’da kendisi gibi ressam olan Diego Rivera’yla fırtınalı bir evlilik yapan Kahlo, sürgündeki Troçki’yle ve Meksikalı sanatçıların Amerika ve Avrupa ülkelerinde tanınmasında önemli bir rol üstlenen Andre Breton ve karısıyla girdiği gönül ilişkileriyle de tanındı. Ama asıl ününü otoportreleriyle kazandı. Bu portrelerden yönelttiği cesur, dolayımsız bakışlarıyla, kendisini kuşatan, çoğunlukla Meksika efsanelerinden seçilmiş sembolleriyle (Tehuantepec kostümleri, tropikal meyveler, evcil maymunlar, vs.) izleyicisini toplumsal, kültürel ve cinsel roller üzerine düşünmeye kışkırtıyordu. Sürekli kendisini ve çevresindekileri resmetmesi kimilerince fetişistlik olarak yorumlansa da Kahlo’nun acı çeken bedenini ve benliğini fütursuzca resmetmesinin ardında Batı merkezli kişilik ifadelerine (beyaz, sağlıklı, ağırbaşlı, sağduyulu, vs.) ve kurumsal söylemlere (kutsal aile, teknolojik sanayileşme, vs.) karşı saldırgan bir dışavurum ihtiyacı yatıyordu. Doğum tarihini 1910 Meksika Devrimi olarak gösterecek kadar, Meksika’yla ve devrim fikriyle özdeş bir yaşam sürmeye çalışan Kahlo, modern yaşamın özel-kamusal bölünmüşlüğünün, bütün değer yargılarını alaşağı edecek bir devrimle aşılabileceğine ilişkin romantik bir inançla sanatına sarıldı ve ‘kişisel olan politiktir’ fikrinin somut bir modelini oluşturdu.”
Kaynak: Beril Eyüboğlu, Pazartesi dergisi, Temmuz 2000, sayı 64.