Nagihan, katılaşmış, dogmatikleşmiş bilgilere, pratiklere sürekli maruz kaldığımız bu dönemde duygunun, sezginin, anlamın, düşünce ve eylemle nasıl da iç içe geçirilebileceğini yazılarında, konuşmalarında ve yaşamında gösterdi. Büyük bir ustalıktı bu.
Geçtiğimiz günlerde Jineolojî dergisi yayın kurulu ve Jineolojî Araştırma Merkezi üyesi Nagihan Akarsel’in Irak Kürdistan’ında, Süleymaniye kentinde silahlı saldırıya uğrayarak öldürülmesi hepimizi derinden etkiledi. Kadınların özgürlüğü için mücadele eden ve bilgi üreten bir kadına yönelik bu suikast karşısında Çatlak Zemin olarak Jineolojî dergisinden arkadaşlarımızla dayanışmak, acıyı paylaşmak, birlikte ses çıkarmak istedik. Bunun için Jineolojî ekibinden Ruşen Seydaoğlu ile yaptığımız söyleşiyi aşağıda paylaşıyoruz.
Öncelikle başınız/başımız sağ olsun. Bu korkunç saldırıda kaybettiğimiz Nagihan’ı ve mücadelesini, bu cinayetin gerçekleştiği koşulları sizlerden dinlemek isteriz.
Sahiden de hepimizin, tüm kadın hareketlerinin, kadınların kurtuluşu, özgürlüğü için mücadele eden tüm kadınların başı sağ olsun. Çünkü Nagihan bütün hayatını kadın özgürlüğü için mücadele ederek geçirdi. Uzun yıllar boyunca, özgür basın diye ifade ettiğimiz Kürt basınında kadın kimliğiyle yer aldı. Jineolojî tartışmalarımızın başlamasıyla beraber hem Kürt kadın mücadelesiyle hem de araştırmacı-gazeteci yönüyle edindiği deneyimi jineolojî çalışmalarına aktarmaya, yeni araştırmalar yapmaya yani bu alanda çalışmaya başladı. Derginin ilk sayısından bu yana yayın kurulumuzda bulundu, sık sık yazdı, derginin de jineolojînin diğer tüm çalışmalarının da gelişmesinde önemli bir rol oynadı.
Ama kendini patriyarkaya ve kapitalizme dayandıran ulus devletler söz konusuysa, bu devlet Kürtlerin de olsa, kadınlara yaklaşım değişmiyor. KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) tekelindeki Güney yönetimi kendi bekası için Kürt bir kadını katletmekte ya da katledilmesine seyirci kalmakta hiçbir beis görmeyebiliyor. Hele ki bu kadın; özgürlüğü, bilginin toplumsallaşmasını, örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi kendine yaşam amacı haline getirmişse kolayca gözden çıkarılabiliyor. Nagihan’ın da erkek egemen sistemin, ulus devletler koalisyonunun her bir unsurunun iş birliğiyle katledildiğini biliyoruz. Planlı bir suikasttı. Evinin nerede olduğu, ne zaman evden çıkacağı önceden biliniyordu. Kendisi hakkında Süleymaniye’de ya da Bölgesel Kürt Yönetimi’nin idaresindeki başka bir yerde yürütülen herhangi hukuki bir soruşturma bile yoktu. Demek ki bu bilgiler istihbarat eliyle edinildi, takip edildi. Bedenindeki mermilerin sayısı ise kadın cinayetlerinin erkekler tarafından nasıl bir öfkeyle işlendiğinden bağımsız değil. Takip ettiğimiz kadın cinayetleri davalarından, politik kadınların suikastlarda katledildiği davalardan edindiğimiz deneyim bize bunu söylüyor.
Jineolojî dergisinin 2016’dan beri yayınlandığını, 2017’den itibaren Jineolojî Araştırma Merkezlerinin kurulduğunu ve Nagihan Akarsel’in bu fikri, bu bilgi biçimini örgütleme açısından yol açıcı isimlerden olduğunu biliyoruz. Kadın özgürlük mücadelesinin bilgisini üretmenin ve bunu örgütlü bir biçimde yapmayı savunmanın böylesine hedefe oturtulması konusunda ne düşünüyorsunuz? Yani bu saldırı neyi hedef alıyor?
Sizin de ifade ettiğiniz gibi aslında dergi de araştırma merkezi de kadın bilgisinin, kadın kültürünün, kadınların kurtuluş mücadelesinin parçaları. Nagihan’ın yaşamı da bu mücadeleyle geçti. Yol açtı, öncülük yaptı. Kürt kadın mücadelesinin, dayandığı perspektifin, inşa etmeye çalıştığı özgürlükçü-eşitlikçi sistemin önce kendi toplumundaki kadınlara ve beraberinde tüm dünyadaki kadın hareketlerine ulaşması, kadınların bu eksende buluşması için uğraşan binlerce kadından biriydi.
Kürt kadın hareketi yola çıktığı ilk zamanlardan beri hep kadınların hapsedildiği, görünmez kılındığı, yok sayıldığı, gündelik olarak katledildiği bu sisteme karşı; kadınların alternatif bir sistem kurarak müdahalesini oluşturması gerektiğini savundu. Saldırılar yaratılan erkek egemen sistemin sonucuydu ve bu sistemle sorunumuz vardı, var. Evet, mücadelenin bir ayağı sistemin içinde sürüyordu; ev içi şiddete, istihdam sorununa, kültürden sanata, anadilde eğitimden sağlık hizmetine kadar yoksun bırakıldıkları her alana, siyasette kadınların görünmez kılınmasına karşı tüm alanlarda politikalar üretirken diğer ayağı sistemin dışındaydı ve dolayısıyla tüm bunlarla beraber kadın bakış açısıyla kurulacak, mevcut patriyarkal ve kapitalist ilişkilerden arındırılmış demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplumsal sistemi inşa etmeyi hedefledi.
Nagihan’ın da yaşamını üstüne kurduğu bu hedef, erkek egemen dünya sistemlerinin düşmanlığını kazanmaya yetti. Nagihan, bu hedefin teorisini, kadınların tarihsel bilgisinin uyandırılmasını, bilimsel kılınmasını ve birçok yöntemle hayata geçirilmesini, parçalılığa karşı bütünlüğü yaratacak olanın jineolojî olduğunu gördüğü ve bunu geliştirdiği için, bu hedefi hayata geçirmek için direnen milyonlarca Kürt kadından biri olduğu için, özneleştiği için, yol açtığı için ve diğer kadınları etkilediği için katledildi.
Tam da Kürt kadın hareketinin bir sloganı olan “jin, jîyan, azadî” İran’da kadınların ve halkın özgürlüğünün sloganı haline gelmişken ve tüm dünyada kadınların ağzında yankılanırken Irak Kürdistan’ında bir Kürt kadınının suikasta uğramasını nasıl anlamalı?
Birbirine sıkı sıkıya bağlı kelimeler aslında jin, jîyan, azadî. Kadınların nasıl bir yaşam istediklerinin cevabı. Yaşamak istediklerinin, kendi kimlikleriyle, kadın kimlikleriyle özgürce yaşamak için verdikleri mücadelelerin özü, özeti. Dünyanın farklı yerlerinde farklı yöntemlerle uygulanan iktidar politikalarına, saldırılara karşı direnen kadınların ortak inancı. Bu anlamda dayanışmayı nereden, nasıl kuracağımızın da mesajı.
Kürt kadınların inandıkları, mücadelesini verdikleri alternatif yaşam iddialarının içinden çıkan bu sloganın tüm dünyada bu kadar karşılık bulması tesadüf değil, elbette. Patriyarka da kapitalizm de çok ciddi bir kriz halinde. Sıkışmış durumdalar. Jîna’dan sonra başlayan direnişler esnasında bir duvar yazılaması yansımıştı basına; “Mahsa’dan sonra her şey artık bir saç teline bağlı” diyordu. Az kaldı, kadınlar o bağı da koparıp kendi özgürlüklerini ilan edecekler. Dünyanın her yerine yayılan kadın direnişleri bunu söylüyor; bir hayalden ibaret değil, bu bir tespit. Kadınların koparıldıkları her şeyi geri alışlarını heyecanla izliyoruz, dayanışıyoruz, buluşmanın, direnişi beraber büyütmenin yollarını yaratıyoruz. Bu yaratıcı ortaklıklar karşısında ise tarih boyunca krizi yeni krizlerle çözmeye çalışmak dışında bir yöntem geliştirememiş mevcut erkek egemen sistemler var, onların haince yürüttükleri iş birlikleri var. Yönetemedikçe zoru, baskıyı, şiddeti arttırıyorlar. Kadınlar ise artık tek bir saç tellerini bile bu erkeklik krizine kurban etmemekte kararlılar.
Nagihan’ın uğradığı suikastı da baş edemedikleri kadınlara, Kürt kadınların özgürlük mücadelesine karşı yürütülen savaştan bağımsız ele alamayız. Korku ve panik yaratarak kadınları sindirebilecekleri yanılgısındalar. Üstelik bunu Kürtlerin yurdunda Kürt bir kadına, düşünen, sorgulayan, direnen örgütlü bir kadına yaptılar. Nagihan’ı katletmenin direnişi, dayanışmayı, mücadeleyi büyüteceğini kestiremediler. Ama böyle olacak. Başta Kürt kadınlar olmak üzere, dünyadaki tüm kadınların mücadelelerini Nagihan için daha da büyüteceğine, bağlarını sağlamlaştıracağına inancımız tam.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Nagihan, katılaşmış, dogmatikleşmiş bilgilere, pratiklere sürekli maruz kaldığımız bu dönemde duygunun, sezginin, anlamın, düşünce ve eylemle nasıl da iç içe geçirilebileceğini yazılarında, konuşmalarında ve yaşamında gösterdi. Büyük bir ustalıktı bu ve her defasında hayran bırakıyordu. Bunun ulaşmadığı tek bir kadın kalmamalı, Nagihan’ın direnişi, sözü, anlam dünyası bütün kadınlara ulaşmalı, onun inandığının ne olduğunu, inandığı şeyler için nasıl mücadele ettiğini anlatmak hepimizin, kurtuluş ve özgürlük mücadelesi veren tüm kadınların tarihsel sorumluluğu. Çünkü o suikast hepimize dönüktü. Bunun cevabını ancak böyle verebiliriz.
Çatlak Zemin’e acımızda, öfkemizde, direnişimizde yan yana durdukları, dayanışmayı eksik etmedikleri için Jineolojî olarak teşekkür ederiz.
Hep Yaşasın Kadın Dayanışması! Jin Jîyan Azadî!