İddianamede ne PTT çalışanlarından, ne Dina’nın o akşam yalınayak kaçmasından, ne Dina’nın oturduğu apartmanın bodrum katında bulunan saçlarından ne de bodrum katında Dina’nın iki adam tarafından taciz edildiğini gören tanıklardan bahsediliyor. Sanki bu bilgiler savcılığın elinde yokmuş gibi, iddianame tüm bunlar olduktan sonra Dina’nın Dursun Acar’ın arabasına binmesiyle başlatılıyor.

8 Kasım 2023 Çarşamba günü, Dina için Feministler ile birlikte davanın ilk duruşması için Karabük’teydik. Karabük’e indiğimiz anda, bir insanın Karabük’e durup dururken gelmesinin ne kadar anlamsız olduğunu düşünmeden duramadım. Bu kadar öfkeli olmasam, küçük bir şehirde büyümüş olmanın doğal avantajıyla birkaç otantik taşra hassasiyeti gösterebilir, orada büyümüş insanlar ile biraz olsun empati kurabilirdim ama imkansız. Çünkü burası artık bilmediğim herhangi bir taşra kenti değil, burası Dina’yı öldürdükten sonra; Emin Alper’in “Kurak Günler” filmindeki köy, Selman Nacar’ın “İki Şafak Arasında” filmindeki ev olmuştu benim için. Sanki mahkeme salonu dahil tüm şehir, tüm gün boyunca fısır fısır birbirine “Aman ne olur olan olmuş, Karabük’ümüze zeval gelmesin,” diyerek bir şeyleri örtbas ediyordu.

Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga, Orta Afrika’nın batısındaki Gabon Cumhuriyeti’nden okumak için geldikten yalnızca üç ay sonra, burada, Karabük’te el birliği ile taciz edilip öldürüldüğünde, 17 yaşındaydı. Karabük Üniversitesi’nin Teknoloji Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği bölümünde hazırlık sınıfı öğrencisiydi.

26 Mart 2023’te cansız bedeni Filyos Çayı’nda bulunduktan hemen bir gün sonra, Karabük Savcılığı apar topar bir açıklama yaptı. “Karabük’ümüze zeval gelmesin” serisinin ilk bölümü böylece başlamış oldu. Ön otopsi raporunda cinsel saldırı, darp ya da yaralanma izine rastlanmadığı ve Dina’nın suda boğulma sonucu öldüğü açıklandı. Hemen sonra bunu yalanlayacak ilk delil, Dina’nın çıplak ayakla kaçarken güvenlik kamerasına yansıyan görüntüleri önce yerel basında sonra ulusal basında yer aldı [1]. Haberi yapan yerel gazeteci gözaltına alındı, bir gece tutulup serbest bırakıldı.

Davaya Dina’nın avukatı olarak elçilik tarafından Kerim Bahadır Şeker atanmıştı. Kerim Bey, kamera kayıtları deliliyle özellikle, adalet yerini bulsun diye başta uğraşmak ister gibiydi; epey bir röportaj verdi. O, Karabük’e zeval gelmesin demiyordu en azından, boğulmuş olamaz, bu işin içinde başka işler var diyordu. Kendi yorumladığı bir adaletin peşindeyken Karabük’ü pek dert etmese de ülkemizin nasıl görüneceğini biraz dert etmiş gibiydi. Karabüklülerden daha büyük düşünüyordu. Gabon Cumhuriyeti Devleti adına, takım elbise ve kravatıyla katıldığı programlarda adalet ararken (Dina’nın öldürülmesi ile ilgili) “Kesinlikle ırkçılık yoktur. Ülkemize, vatanımıza milletimize hizmet ediyoruz,” demeçleri vermekten geri durmuyordu [2]. Bu defa Dina’nın annesi Jessica’ya yolladığı ses kayıtları delil olarak ortaya çıktı. Dina, siyah olduğu için ona ırkçılık yapıldığını, taciz edildiğini, korktuğunu ve eğer ölü bulunursa bunun sebebinin Türkler olacağını söylüyordu. Kerim Bey, Dina’nın ailesini “ülkemize karşı bir intikam arayışı” içinde olmakla suçlayarak dosyadan çekildiğini açıkladı [3]. Genç bir avukat olarak kariyerine zarar vermek, ülkemizi ırkçı ve kötü göstermek istemiyordu. Zaten böyle dertleri olmadan davaya dahil olmaya çalışan feminist avukatlardan pek haz etmediğini aileye her fırsatta söylüyordu. Böylece dava kadınlara emanet oldu.

Alışkın olunduğu üzere, davaya hemen gizlilik kararı geldi. Soruşturma kapsamında önce Dina’ya mesaj atıp para ile cinsel ilişki teklif eden PTT çalışanlarının ve öldüğü gece arabasına bindiği tespit edilen Dursun Acar’ın içinde olduğu sekiz kişi gözaltına alındı. Mahkemeye sevk edilen şüphelilerden PTT çalışanları, adli kontrol şartı ile serbest bırakılırken üç kez gözaltına alınıp salıverilen Dursun Acar ise dördüncüsünde tutuklandı. Karabük, en azından bir kişiden vazgeçmesi gerektiğine karar vermişti, bu sayede belki en azından bir devlet kurumu olan PTT’ye zeval gelmeyebilirdi.

Bu sırada PTT çalışanlarından Dina’ya gelen taciz mesajlarının soruşturulmaya başlanmasıyla, Karabük’te siyah kadınları hedef almış fuhuş çetesi konuşulmaya başlandı. Herkesin haberdar olduğu, başka şehirlerden talepler alan, kimin ne kadar içinde olduğunu bilmediğimiz bir fuhuş çetesi. Herkesin fısıldadığı bir fuhuş çetesi. Karabük, Afrikalı öğrencileri de susturmayı başarmıştı. Öğrenciler fuhuş çetesini doğrularken “Sokakta kız kıza gezdiğimiz zaman ya da tek başımıza bazen araçlar yanımıza yaklaşıp ‘Kaç para’ diye soruyor. Bizlerin fuhuş yaptığını düşünüyorlar,” demekle yetiniyor ya da “Üzerimizde çok baskı var. Buraya gelen öğrencilerin sorumluluğu benim üzerimde. Bir an önce okulumu bitirmek istiyorum,” diyerek sessiz kalıyordu. Esnaf ise “Burası küçük bir yer, herkes her şeyi bilir, duyar ama bilip duyduğunu söylemez. Burada da bir cinayet işlendi ve bu cinayetin üstü kapatılmaya çalışılıyor,” diyor; bir diğeri “Yabancı öğrenciler burada herkesin ekmek kapısı, kimse buranın olumsuz şekilde gündeme gelmesini istemez. O nedenle bilenler de, ‘görmedim, bilmiyorum, duymadım’ havasında,” diye ekliyordu. Karabük’te de bir şubesi bulunan Tüm Afrika’nın Dostları Derneği (TADD) Koordinatörü Nurullah Şahin’e Dina’nın ölümü sorulduğunda, “Bildiklerimi ne sizinle ne de bir başkasıyla paylaşmam uygun. Ailem ve yakınlarım da bu konuyla ilgili bana çok soru soruyorlar, onlara da bir şey demiyorum,” diyebiliyordu [4] [5] [6].

Olayı rıza boyutuna taşıyan Karabük Barosu Başkanı Emrah Köklü ise, Dina’ya dair spesifik bir fuhuşa zorlanma iddiasını duymadığını belirtirken bölgedeki fuhuş çetesi iddialarına ilişkin “Afrika kökenli öğrencilerde bir fuhuş durumu var. Zorlanıp zorlanmadıkları hususunu bilmiyorum ama Karabük’te bu söylentiler benim de kulağıma geldi,” diyebiliyordu [7].

İşte biz çarşamba günü bu Karabük’e vardık. Çevik kuvvetinden mübaşirine tepeden tırnağa Karabüklü bir Karabük’e vardık. Davayı takip edebilmek için 30’u aşkın kadın gittik. Belki bir o kadar da Afrika’nın çeşitli yerlerinden göçmen öğrenci vardı kapıda. Mahkeme salonuna, salonda yer olmasına rağmen yalnızca yedi kişi alındık. Hakim ve mübaşir birbirlerini çok iyi tamamlayan bir gerginlik içindeydiler. Hakim sözüne ses ve görüntü kaydı alınmasının yasak olduğunu hatırlatarak başlarken azarlarını meşrulaştırmak için davanın ulusal basına yansıdığını vurgulamayı atlamadı.

Zaten iddianame kendi başına bir faciaydı. Ne PTT çalışanlarından, ne Dina’nın o akşam yalınayak kaçmasından, ne Dina’nın oturduğu apartmanın bodrum katında bulunan saçlarından ne yine bodrum katında Dina’nın iki adam tarafından tacize uğradığını gören tanıklardan bahsediliyordu. İddianame Dursun ile başlamıştı: Sanki bu bilgiler savcılığın elinde yokmuş gibi, iddianameyi tüm bunlar olduktan sonra Dina’nın Dursun Acar’ın arabasına binmesiyle başlatıyorlardı. Dursun Acar ve avukatları ise delilleri bir şekilde açıklamaya özen göstererek kendilerince bir hikaye uydurmuşlardı:

Dursun, iftardan sonra (buna herkes inanılmaz vurgu yapıyor herhalde bir maneviyat iyi hâli için) durup dururken arabayla gezmek için evinden çıkmış. Yolda Dina arabasının önüne atlamış, arka koltuğuna binmiş, eli ve yüzünde kan varmış (çünkü otopsi raporunda var), hastaneye gitmek istemiş. En yakın hastane Medikar iken hiç Türkçe bilmediği hâlde “Büyük hastane, büyük hastane” demiş, adam da hem bu nedenle hem de Medikar özel hastane olduğu için aylık 7.500 Lira gelirli biri olarak parası yetmeyeceğinden (neden onun ödemesi gerek o kısmıyla ilgili bir bilgimiz yok) hastaneye götürmek istediğini iddia ettiği hâlde, bu hastaneye götürmemiş. Bu sırada yolda, Dina, adamın arabasından adamın anlamadığı bir nedenden bir anda inmiş, karşıya geçerek çaya doğru gitmiş.

Adam ilk ifadesinde, Dina’nın arabadan inmesinin ardından geri evine döndüğünü söylüyor. Sonra arabasının çaya doğru ara yola girdiği görüntüler ortaya çıkınca mahkemede ifadesini “Yoluma devam ettim, çay kenarına biraz girdim, bir su döktüm, bir sigara yaktım, meraklandım, belki bu kız karşıma çıkar diye bir baktım,” diye değiştiriyor. Sonra da eve döndüğünü iddia ediyor. Neden polisi aramadığı ve neden ilk ifadesinde buna yer vermediği sorulduğunda, “Ne olduğunu anlayamadım, şaşkındım,” diyor.

Adamın avukatları, tanıklık eden babası, karısı, kız kardeşi ve yeğeni, herhalde ailelerine zeval gelmesin diye, adamın nasıl da akşamın devamında rutinlerine devam ettiği ve bu nedenle Dina’yı öldürmüş olma ihtimalinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu üzerine bir savunma kuruyorlar. Dursun’un rutinlerini dinledik durduk mahkemede; şekerini ölçmüş, insülin iğnesini yapmış, çayını içmiş, bir tek onun erişimi olan bilgisayarından Facebook’ta OKEY oynamış, yetmemiş ablasının şekerini ölçmüş. Adam, Karabük’te, tam da Dina’nın arabadan indiği civarda siyah genç bir kadının cansız bedeninin bulunduğu haberleri üzerine bile polisi aramıyor, herhalde rutinlerine devam ediyor. Kendi arabasına bindiği görüntüler ortaya çıkana kadar kimseye bir şey demiyor. Açıklama olarak da “Şaşkındım, o mu tam tanıyamadım,” diyor. Sahi bu adam rutinlerine, hayatın hangi olağan akışında—Eichman’ı aratmayacak şekilde—devam edebiliyor? Bir de 7.500 Lira emekli geliriyle nasıl üç avukat tutabiliyor?

Adamın üç avukatından ikisi erkek; neredeyse sadece onlar konuşuyor. Laflarına genellikle, Karabük’te büyüdük biliriz, siz de bilirsiniz Hakim Bey diye başlıyorlar. Dina’nın bozuk olduğunu iddia ettiği psikolojisinden intihar etmiş olabileceğini ya da toprak kayması nedeniyle kaza ile çaya düşmüş olabileceğini ima ediyorlar. Oysa Dina için Feministler’den gönüllü avukatların yaptığı keşiften öğrendiğimiz kadarıyla, Dina’nın arabadan inip çay yoluna indiği yerde merdivenler var, başka da bir geçit yok. Merdivenleri indikten sonra çaya giden arabanın geçebileceği genişlikte patika bir yol var, yol çok aydınlık, yolun bitiminde de çalılık var, orası da çok geniş. Bu kadın nasıl arabadan inip çaya düşmüş olabilir? Mahkeme heyeti nasıl çay civarında keşif yapmaya hiç lüzum görmemiş olabilir?

Adamın avukatları, öbür delillere ve şüphelilere değiniyor. PTT çalışanlarının bir şey yapmış olabileceğini ama iddianameye göre siyah kadınlara ilgisi olduğunu söyleyen ve telefonunda siyah kadın fotoğrafları bulunan adli sicil kaydı temiz, iki çocuk babası müvekkillerinin kesinlikle bu meseleyle ilgisi olmadığını iddia ediyorlar. Utanmadan, “Dina öldü ama Dursun’u tutuklu yargılayarak Dursun’u da öldürüyoruz,” diyorlar.

Mahkeme, her şeyiyle Karabük’ü ve Türkiye’i yansıtıyor, tüm bu düzeni bozan bir tek kişi dışında: Afganistan asıllı genç bir kadın. Tüm Karabük’e karşı sessiz kalmıyor. Dina’nın karşı apartmanında oturuyor. Binanın bodrum katından yardım çığlıklarını duyduğunu ve balkona çıktığını söylüyor: “Kızı bırakacak mısınız yoksa polis mi çağırayım,” diye bağırıyor. Erkeklerden birinin Dina’nın ağzını kapadığını diğerinin ise arkadan tuttuğunu bu sayede kızı susturduklarını görüyor. Onlara duyuracak şekilde polisi arıyor. Erkekler bunu duyunca Dina’yı bırakıyor, Dina bahçe duvarının üzerinden demir parmaklıklardan atlayarak kaçıyor. “Geleyim mi?” diye İngilizce sesleniyor ama “No” cevabını alıyor, Dina diğer apartmandan geçip sokağa çıkıyor. “Terlikleri vardı ayağında onlar düştü, koşarak yalın ayak sol tarafa doğru uzaklaştı,” diyor. İki kişinin sıra sıra onu takip ettiğini görüyor. Bunların hiçbiri iddianamede yer almıyor. Dina için Feministler’den gönüllü avukatlar da işte bunlara dikkat çekiyor. İddianameye itirazlarını dile getirip savunmadaki bu çelişkilere değinirken davanın usulüne dair itirazlarını dile getirmekten de geri durmuyorlar. Ha bir de hem savcıya hem mahkeme heyetine soruyorlar, olay yeri incelemesi sırasında binanın bodrum katında bulunan öbek öbek saçlar varmış, incelemeye gönderilmemiş: “Nerede bu saçlar?”

Bu soru beş saate yakın süren davanın sonuna doğru ancak sorulabiliyor. O sırada mahkeme heyeti üyelerinden biri, paketli hâlde gelmiş dergileri bir bir açıp karıştırıp kenara koymakla meşgul, Atlas mesela bir tanesi. Sahi mahkeme heyeti üyesi ne yapıyor? Herhalde o da belki de Karabük’teki herkes ve Dursun gibi rutinlerini aksatmamaya özen gösteriyor.

İkinci duruşma, 24 Ocak 09.30’da gene Karabük Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek.

Dina için Feministler’in dava ile ilgili basına çağrısından bir bölümle, tüm feministleri bir kez daha Dina’nın sesini duymaya ve Karabük’ü saran sessizliği bozmaya çağırıyorum:

“Bir kadının çıplak ayakla sokağa fırlamasına, duvarlardan atlamasına ve yola koşup önüne gelen aracı durdurmasına neden olan panik halinin muhtemel nedenlerini bildiğimiz için öfkeliyiz, isyandayız. Türkiye gibi kadın cinayetlerinin, tecavüzün, çocuk istismarının çok yoğun yaşandığı, koruyucu-önleyici tedbirlerin alınmadığı, faillerin gerektiği gibi yargılanmadığı, haksız tahrik indirimleriyle ve cezasızlıkla ödüllendirildiği bir ülkede; Dina gibi genç, Türkçe bilmeyen, göçmen bir kadın söz konusu olunca erkek şiddetinin nasıl katmerlendiğini biliyoruz.

Bu davayı takip etmeye başladığımız günden bugüne dek söylediğimiz gibi Dina’nın ölümünün ardındaki gerçekliği görüyoruz ve şüpheli kadın ölümlerinin arkasında erkek şiddeti olduğunu biliyoruz. Göçmen kadınlar patriyarka ve ırkçılık nedeniyle katlediliyor ve bu cinayetler münferit değil. İstanbul’da tecavüze maruz bırakıldıktan sonra camdan atılarak katledilen Jesca Nankabirwa, Sakarya’da tecavüze maruz bırakıldıktan sonra katledilen Emani El Rahmun, tecavüze maruz bırakılıp katledilen Violet Nantaba ve erkek şiddetine maruz kalıp tedavisi bitmeden sınır dışı edilen kardeşi Beatrice Babirye, AKP milletvekili Şirin Ünal’ın evinde hayatını kaybeden Nadira Kadirova, AKP Milletvekili Tolga Ağar’ın cinsel saldırısına maruz kalıp şikâyetçi olduktan sonra evinde ölü bulunan Yeldana Kaharman ve bugün ise Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga’nın Karabük’teki ölümü, göçmen kadınlara yönelik erkek şiddetinin sistematikliğini göz önüne seriyor. Irkçılığa, cinsiyetçiliğe, sömürüye ve katmanlı biçimde erkek şiddetine maruz kalan göçmen kadınların ‘şüpheli ölümleri’ politiktir.”

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=fwxyzyARlC8

[2] https://www.youtube.com/watch?v=EMOe-NUMYIc&t=560s

[3] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/gabonlu-dinanin-avukati-kerim-bahadir-seker-dosyadan-cekildi-2084029

[4] https://www.milliyet.com.tr/gundem/karabukun-afrikalilari-6954480

[5] https://bianet.org/haber/karabukteki-afrikali-ogrenciler-dinanin-ailesi-turkiyedeki-adaleti-gormeli-287507

[6] https://bianet.org/yazi/en-fazla-yabanci-ogrenci-bizde-diye-ovunen-karabuk-universitesi-neden-ogrencilerini-korumuyor-287527

[7] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/gabonlu-dinanin-supheli-olumunun-ardindan-karabukte-korkunc-iddia-fuhus-cetesi-mi-var-2071683

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.