Polonya’da Anayasa Mahkemesi’nin Ekim sonunda aldığı kürtaj kararı, ülke çapında protestolara vesile oldu. Polonya’daki feminist hareketle dayanıştığımız bu günlerde, Yeşil Düşünce Derneği ile Yeşil Avrupa Vakfı (Green European Foundation) tarafından 17 Ekim 2020 tarihinde düzenlenen Harekete Geçen Kadınlar / Women In Power Konferansı’na katılan Polonyalı Malgorzata Tracz’a sorduk: Polonya’da kadınlara yönelik şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi’nin yeterince uygulanması için nasıl ısrar ediyorsunuz, neler yapıyorsunuz? Polonya’da kadın ve lgbti+ haklarıyla ilgili başlıca güncel sorunlar neler? Bu konuda Avrupa ve Polonya Yeşilleri, ve tabii ki feminist hareketler tarafından nasıl çözüm yolları önerilmekte? Malgorzata’dan dinliyoruz.
Polonya Yeşiller Partisi için İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ve sözleşmede bahsi geçen sorunların üstünün örtülmemesi tüm Polonyalı kadın ve erkeklerin yararına olacaktır.
Polonya’da kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için etkili bir biçimde harekete geçilmesi gerekiyor. Ster Vakfı’nın 2015’te yaptığı bir araştırmaya katılan kadınların yüzde 87’si hayatlarında bir çeşit cinsel tacize uğramış. Yüzde 62’si ise rızaları dışında bir cinsel aktivitede bulunmak zorunda bırakılmış. Polonya’daki kadınların beşte biri, çoğu da tanıdıkları ya da yakın çevrelerinden biri tarafından, tecavüze uğruyor: partnerleri (%22) ya da eski partnerleri (%63) tarafından kendi evlerinde (%55). Kadınların yüzde 95’i bu deneyimlerini kimseyle paylaşmıyor, polise ya da savcılığa bildirmiyor. Bu da devlet kurumlarına karşı ne kadar büyük bir güvensizlik yaşandığını gösteriyor.
Koronavirüs pandemisiyle beraber bu durumun kötüleştiğini görüyoruz. Centrum Praw Kobiet (Kadın Hakları Merkezi) verilerine göre aralıksız olarak aynı çatı altında yaşamak, zorunlu sosyal tecrit, birçok ailenin kötüleşen ekonomik durumu ve bu süreçte artan stres saldırganlık ve şiddet vakalarını artırdı. Halihazırda şiddet geçmişi olan ailelerde, pandemi sırasında şiddete eğilimin arttığını görüyoruz.
Polonyalı Yeşiller, özellikle böyle bir dönemden geçerken, Polonya hükümetinin şiddet karşıtı sözleşmeden[1] çekilmek yerine onu uygulaması gerektiğini düşünüyor.
Son dört sene içerisinde Polonya hükümetinin baskısına karşı mücadele etmek için kadın ve LGBTİ+ haklarını savunan güçlü bir hareket oluştu. İnsan hakları (kadın ve LGBTI+ hakları dahil) ve iklim için mücadele eden yeni bir aktivist kuşak yetişiyor. Bu kuşak alışılmış yöntemler kullanmıyor; adaletsizliği görünür kılmaya, baskı ve hakarete, aşırı sağcı örgütlere ya da homofobik ve kadın düşmanı siyasetçilere karşı mücadele etmek istiyor. Eski kuşak aktivistlerle iş birliği yapıyorlar ancak hareketlerinde daha cesur olduklarını ve taviz vermeye yanaşmadıklarını görüyoruz. Bu tutumlarına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İnsan hakları ihlalleri sürdükçe, iklim krizi görmezden gelinmeye devam ettikçe bizim daha sert bir tepki vermemiz gerekiyor. Yeni ve eski hareketlerin iş birliği içerisinde olması ve yöntemlerini birleştirmeleri gerekiyor.
Son yıllarda kürtaj, Polonya’da kadın hakları hareketinin bir sembolü haline geldi. 22 Ekim’de Anayasa Mahkemesi, aşırı sağcı Hukuk ve Adalet Partisi (PiS), Özgürlük ve Bağımsızlık Konfederasyonu ve Kukiz’15’ten 119 milletvekillinin başvurusuna istinaden hamileliğin embriyodaki patolojik nedenlerden dolayı sonlandırılabilmesi hakkında bir karar verecek.[2] Polonya’da halihazırda uygulamada olan kürtaj yasası son derece merhametsiz, Anayasa Mahkemesi kararıyla muhtemelen daha da kötüleşecek. Sunulan yasa tasarısı geçerse Polonya’da kürtaj fiili anlamda yasaklanmış olacak. 2019’da yapılan 1100 yasal kürtajın 1074’ü (yani neredeyse yüzde 98’i) fetüsün anormal geliştiği durumlarda gerçekleştirilmiş. Kamuoyunun kürtaj yasasına kısıtlama getirilmesini istediğini söylemek de mümkün değil. Bilakis, yapılan çalışmalarda isteğe bağlı kürtajda süre limitinin hamileliğin 12. haftasına çıkartılmasına yüzde 53-58 marjında destek verildiğini görüyoruz. Muhafazakarların daha çok “öjenik kürtaj”[3] hakkında konuştuğunu, bunu yaparak da kürtaj prosedürünü ahlaki bir tartıya koyduklarını ve kınadıklarını görüyoruz. Öjenik kürtajdan bahsedenler, konuyu manipüle etmeye çalışıyor ve tartışmayı daha başlamadan bitiriyor. Polonya’da şu an istikrar hakim, bir sonraki seçimler 2023 sonbaharına kadar olmayacak. Bu açıkça Hukuk ve Adalet Partisi’ni destekleyen ve kürtajın tamamen yasaklanması için ellerinden geleni yapan Katolik Kilisesi’ne olan borçlarını ödemek için kaçırılmayacak bir fırsat. Bu sebeple kürtaj karşımıza çıkarılıp duruyor. Tabii Polonya’da Ordo Luris gibi 2016’dan beri bu projenin başında olan ve gittikçe güçlenen aşırı tutucu Katolik örgütlenmeler de mevcut. Ordo Luris, LGBTİ+ bireylere yasaklanacak alanlar oluşturulması fikrini içeren Yerel Yönetim Aile Kartları’nın ardındaki isim olmasının yanı sıra Aile Hakları Sözleşmesi’nin de yazarı, ki bu metnin şiddet karşıtı sözleşmenin yerine ikame edilmesi murat ediliyordu. Eğer Anayasa Mahkemesi embriyo-patolojik nedenlerin kürtaj için yasal zemin oluşturmadığına karar verirse, Hukuk ve Adalet Partisi bu hükmü icra edecek ve yasadan kaldıracak. Ancak bu karar mecliste değil mahkemede alınmış görüneceğinden, yönetimdeki koalisyonun üzerindeki tüm sorumluluk da ortadan kaldıracak. Bu, Anayasa Mahkemesi’nin kadınların üreme sağlığı haklarının genişletilmesi yoluna ilk taş koyuşu olmayacak. Aynı şey 1997’de Anayasa Mahkemesi “hayat şartlarının ya da kadının kişisel durumunun zor olmasının” anayasaya aykırı olduğuna karar verdiğinde oldu.
Anayasa Mahkemesi karar alana dek Ulusal Kadın Grevi bir dizi eylem yapıyor olacak. Planlanan eylemler arasında 19 Ekim’de arabalı bir eylem, 20’sinde bilgilendirici posterler asılması, 21’inde Anayasa Mahkemesi’nde düzenlnecek bir eylem ve ardından 22’sinde tekrar arabalı bir eylem var. Kadınlar COVID-19 epidemisini ciddiye alıyor ve bu konuda sorumluluklarının farkındalar. Polonyalı Yeşiller olarak Ulusal Kadın Grevi’ni gönülden destekliyoruz ve eylemlerde aktif olarak yer alacağız.
Toplumu değiştirmek için kadınların yerelde yeşil dönüşüme lider olarak dahil olmaları çok önemli. Polonya’da, Türkiye’de ya da Hindistan’da, her nerede olursa olsun, kadınlar çok büyük bir potansiyel ve liderlik vasfı barındırıyorlar. Yenilikçi ve becerikliyiz, beraber çalışabiliyoruz ve yerelde örgütlenebiliyoruz. Bugün bunu yaşımız, eğitimimiz ya da ikametimizden bağımsız yapıyoruz zaten. Yerelde yeşil dönüşümü gerçekleştirecekler de biz kadınlarız. Yeşiller olarak kadınların faaliyetlerini desteklemeliyiz ve harekete geçebilmeleri için olanaklar yaratmalıyız. Yeşil mikro-krediler ile yeşil işletmelerimizi kurabiliriz, mesela Hindistan’da olduğu gibi, bu kredilerden yararlanarak güneş paneli kurma şirketi girişimleri kurulabilir. Kadınlar bu dünyayı kurtaracak, bu yüzden de her zaman Yeşillerin desteği arkalarında olacak.
Çeviri: Deniz İnal
[1] İstanbul Sözleşmesi (ç.n.)
[2] Söz konusu karar, Malgorzata’nin beklediği yönde çıktı ve Polonya’da karara karşı protestolar halen sürüyor.
[3] Sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan oldukça tartışmalı toplumsal akım/felsefe (ç.n.)