Ellerimizi yüzümüze götürmek, parmaklarımızı burnumuza yaklaştırmak, el tokalaşmak, dudaklara öpücük kondurmak, dili dile değdirmek -dil dile değmeden dil öğrenilmiyordu halbuki-, sıkıca sarılmak, ezcümle dokunarak hasret gidermek muzır-ı sıhhattir artık. Ne denir ki sana; aşk olsun korona!
Haydi şimdi bütün eller havaya, artık girdik hepimiz de havaya / İzel, Çelik ve Ercan
Ellerim tutmanın elleri, gözlerim bakmanın, benim değil ayaklarım, yürümenin / Gülten Akın
Dünyada bir virüs dolaşıyor: Koronavirüs. Hastalığı da var: COVID-19. Yaşlı dünyanın bütün ülkeleri bu hayalet ile mücadelede farklı yöntemler deniyor.[1] Kimi sürü bağışıklığını, kimi sınıf bağışıklığını deniyor kimi ise karantina uygulamasına geçmiş. Bu ülkelerin hemfikir oldukları önlemler de var. Bunlardan ikisi ellerimizi yirmi saniye boyunca özenle yıkamak ve ellerimizi yüzlerimize götürmemek. Ellerimizi yüzümüze götürmek, parmaklarımızı burnumuza yaklaştırmak, el tokalaşmak, dudaklara öpücük kondurmak, dili dile değdirmek -dil dile değmeden dil öğrenilmiyordu halbuki-, sıkıca sarılmak, ezcümle dokunarak hasret gidermek muzır-ı sıhhattir artık. Ne denir ki sana; aşk olsun korona!
Sosyal medya platformları ellerimizi nasıl yıkamamız gerektiğini gösteren videolarla dolu ve bu videolarda başrolde genellikle kadınları görüyoruz. Kadınlar ısrarla doğru temizliğin nasıl yapılması gerektiğini aktaranlar olarak resmedilmeye devam ediliyor. Ev içi iş yükü hâlâ kadınların üzerinde. Sabun, deterjan ve el kremi reklamlarında da durum aynı. Örneğin, Norveç’in bir sahil kasabasında çekilen el kremi reklam filminde, ev içinde pir-ü pak bir mutfakta hünerlerini sergilerken elleri çatlayan kadınları ve hırçın fırtınalara karşı teknelerinin alabora olmasını engellerken elleri çatlayan erkek balıkçıları görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde, tam da bu husus üzerine, Isabelle Mourgere Terriennes’in TV 5 Monde’un internet sitesinde bir yazısı yayınlandı.Terriennes, New York Times’da yayımlanan bir habere referansla şöyle diyor; el yıkamak çoğunlukla kadınlara özgü bir jest ve kadınlar erkeklere oranla daha fazla el yıkadıkları için el yıkamak feminen bir şey.[2] Peki, haberlerde ve reklamlarda iddia edildiği gibi bir kadının elleri ve ellerine gömülü parmakları, temizlik ve hünerle mi özdeştir? Cevap olarak elimde puro, elimi gözlerime götürüp bir Che capsinin öznesi olmayı çok isterdim ama başlıkta da belirtildiği gibi ellerimizi yüzlerimize götüremiyoruz. Dokunma sadece bir metafor olarak imkân dahilinde. O zaman jestleri bir kenara bırakıp sözün sınırlarına dönelim ve cevap verelim; özdeş değildir. Özden alabildiğine uzaklaşarak eller ve parmaklar deyince aklıma gelenlerden bahsetmek isterim.
Bu sefer anakronik olmayan Müjde Ar analojisinin sahibine dönelim. Anti-kahramanımız, Josip Broz Tito’nun Yugoslavya’sında, taşınmaz mallarının tamamına devlet tarafından el konulan bir ailenin son çocuğu olarak, bugünkü adıyla Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin başkenti olan Üsküp’te doğdu. Yıllardır muhasebeci olarak çalışıyor. Taksim’den kalkan Cevizlibağ dolmuşuna binelim ve kahramanımızın katettiği yollardan geçelim. İlk olarak Cevizlibağ’dan metrobüse binelim. Binmeden yeni eldivenlerimizi takalım ve mümkünse yolculuğumuz boyunca sosyal mesafeyi koruyalım. Nasıl olacaksa o artık! Eminim sesim metrobüsperverlere ulaşmıştır. Derler ya; her gün binene bir sevdadır metrobüs. Devam edelim ve 45. durak olan en son durakta inelim. Bir doktor vardı; kanal kanal gezip koronavirüsün Türkiye’de o kadar da yayılmayacağını beyan eden, aynı kişi bir televizyon programında da şöyle buyurmuştu: “Metrobüsten aralıklarla inin, bir temiz hava alın, tekrar binin, bir şey olmaz!” Ben az önce ne izlemiştim öyle? Hey gidi… Sırra kadem bastı nedensizce. “Devam et” dedi muavin. Son duraktan minibüse binelim. İşyerine tez vardık sayılır. Şimdi ellerin işleme zamanı ve el mecburdur çalışmaya!
Elinin hamuruyla her işi yapan kadınımız, Excel programının dört işlem kapasitesine güvenmediği için, sarı kâğıt üzerinde kurşun kalemle toplama, çarpma, çıkarma ve bölme yapan tombik parmakların sahibi. Önce elle fatura keser, ardından tek parmak klavye ile faturaları tek tek dijital ortama geçirir. On parmak klavyede tek parmakla, bir sürü tuşa basarak, işlerini bitirir; bir nevi on parmak q klavyeye challenge! Aynı parmaklar, yorucu bir iş gününün ardından, demli çayın yanında keyif çatarken, facebook’ta ve instagram’da aslında beğenilmeyen ya da beğenilmemesi gereken postları, yanlışlıkla likelar. “Şahikaaa, nasıl geri alacağım bunu ben, eyvah!” nidaları evde yankılanır. Görünen o ki, akıllı telefonların tombik parmaklara uygun büyük boylarından almak şarttır artık! Tehlike geçince, ertesi gün yenecek ekmek için yoğrulan hamurun, kulak memesi kıvamına gelip gelmediği tombik parmaklarla kontrol edilir. Malum, bu aralar evde ekmek yapma zamanı ve ne de hoş gelir gönüle!
Anti-kahramanımızın hikayesinden bağımsız, parmaklar ve eller bana başka şeyleri de hatırlatıyor. Örneğin, popüler bir hareket olan başparmak kaldırma her şeyin yolunda olduğu anlamına gelir. Aynı başparmak, Hazır Kart özgür kadınından da hatırlayacağınız üzere, otostopçuluğun da işaretidir. İstisnasız her yerde karşımıza çıkan zafer işareti ise elin diğer parmakları kapalıyken, işaret ve orta parmağının açık ve birbirinden ayrık durumuna verilen isimdir. Annenize ilk kez regl olduğunuzu söylediğinizde regliniz üç gün sürsün diye suratınıza inen üç parmak şakacıktan tokat, parmaklardaki nasırlar, gündelik hayatın stresiyle elinizde çıkan egzamalar, ellere yakılan kınalar, acıya rağmen yaptırılan dövmeler, hoşlanılan kişiyi göstermek için ürkekçe ileriyi gösteren işaret parmağı, dertli bir anda çene altına konulan eller, laiklik elden gidiyeah remiksi ile yapılan parmak dansları ve niceleri… Hepsi de ne kadar tanıdık ve kadın olmaya dair değil mi?
Bitirirken pür neşe hatırlatmak isterim; bir süre daha dokunamayacak olsak da ellerimizi havaya kaldırmak serbest. Elimizdekinin kıymetini bilelim. Hayatlarımızı sığdıramadığımız kendimize ait odalarda, drag queenliğe göz kırpan Şabaniye’nin seslendirdiği “Eller Eller” şarkısı eşliğinde, elleri kaldırıp dans etmenin tam zamanı! Şabaniye der ki “mektup olur yazılır, falın olur bakılır, dostun olur sıkılır, uzanan ellerimiz.” Bunlar geçerse ilk iş, bir kahve fincanına bakarken balıkları, kalpleri ve silik görünen harfleri görmek ümidiyle Aysel’in bahçesinde buluşalım. [3] Kahveler bittikten sonra sofrayı kurarız ve “Hadi bakalım, hoş geldiniz!”
* Çatlak Zemin editörlerine katkılarından dolayı müteşekkirim.
[1] Kuzey Kore’nin pandemiyle nasıl mücadele ettiği ve pandemiden nasıl etkilendiğine dair bilgilerimiz ise genellikle rivayetten ibaret. Örneğin: http://www.rfi.fr/en/international/20200508-north-korea-boosts-measures-to-stem-covid-19-outbreak
[2] Isabelle Mourgere Terriennes, “Coronavirus : se laver les mains, le bon geste, surtout féminin ?” https://information.tv5monde.com/terriennes/coronavirus-se-laver-les-mains-le-bon-geste-surtout-feminin-351944
[3] Pandemi günlerinde Şaşıfelek Çıkmazı’nı hatırlatanlara çok teşekkürler. Örneğin: https://twitter.com/sibelyukler/status/1249347900041281543 ve Eser Sandıkçı, “2020 Pandemi günlerinde Şaşıfelek Çıkmazı ve Yeditepe İstanbul’u izlemek”: https://catlakzemin.com/2020-pandemi-gunlerinde-sasifelek-cikmazi-ve-yeditepe-istanbulu-izlemek/