Rize’nin Fındıklı ilçesinde genç kadınlar bir yılı aşkın süredir kadınların uğradığı toplumsal baskılarla mücadele etmek için birçok alanda çalışma yürütüyor. Pandemi koşullarının yarattığı sıkıntılara rağmen, bu süreçte pek çok eylemin örgütleyiciliğini yapan ve Fındıklı’daki diğer kadın oluşumlarıyla birlikte yerelde kadın mücadelesinin güçlenmesinde önemli rol oynayan Fındıklı Kadınları, bizlere kadın kurtuluş mücadelesinin gücünü ve örgütlü mücadelenin önemini bir kez daha hatırlatıyor. Çatlak Zemin olarak Fındıklı’da kadın olmanın ve Fındıklı Kadınları’nın hikayesini kendilerinden dinlemek istedik.

Öncelikle Fındıklı’da kadın olmak üzerine biraz konuşalım. Fındıklı toplumsal cinsiyet gündeminden biraz bahseder misiniz?

Tüm Türkiye’de kadın olmak gibi maalesef Fındıklı’da da kadın olmanın zorluklarını yaşıyoruz. Bunu dayanışma ve toplumsal cinsiyet rolleri ile mücadele ederek kırmaya çalışıyoruz. Burada gündemimiz, pandeminin de etkisiyle biraz eylemden eyleme gibi bir durumda şu aşamada. Biz Fındıklı Kadınları olarak küçük bir grubuz. Fındıklı Belediyesi Kadın Meclisi ve bireysel katılımcılardan oluşan daha büyük bir kadın grubu ile hareket ediyoruz. Gündemimiz aslında genelde var olabilme ve sesimizi duyurmaya odaklı. Sosyal medya hesaplarımızdan haftalık bülten yayınlıyoruz. Türkiye genelindeki kadın cinayetleri, tecavüz, taciz, davalar vb. konularda her hafta pazar bir yazı paylaşıyoruz. Amacımız dikkat çekmek, maalesef bu çarpıcı gerçekleri göz önünde tutmak, unutturmamak ve sesimizi pandemi sürecinde en azından buradan duyurmak. Bu şekilde ulaşmaya çalıştığımız bir kitle var. Elimizden geldiğince mücadeleyi bu yönde sürdürmeye çalışıyoruz.

Fındıklı’da genç kuşak kadınlar kadınlık deneyimini ve toplumsal cinsiyet rollerini kendilerinden önceki kuşak kadınlarla ne kadar ortak ne kadar farklı yaşıyorlar?

Bu soru aslında Fındıklı Kadınları’nın ortaya çıkışının özeti. Biz genç kadınlar olarak kendi aramızda böyle bir girişimde bulunduk. Bir seneyi aşkın bir süredir varız. Önceki kuşak ile en sık çatıştığımız nokta onların “kol kırılsın, yen içinde kalsın” tavrı. Yan evimizde neler olduğunu bilmiyoruz ve temel mottomuzu “kadının beyanı esastır” üzerinden kuruyoruz. “O bizdendir, yapabilir mi” soruları bizi bir tık yoruyor. Çok fazla yaş dayatmasına maruz kaldığımız için genç örgütlenmesinde kendimize yer edindik. Aslında ortak noktalarımız temelinde aynı. Bu ülkede kadın katliamı var ve yasalar, yaptırımlar caydırıcı değil, uygulanmıyor. Yola çıkış noktamız temelde bu. Ve tabii ki maruz kaldığımız toplumsal kalıplarla mücadele etmek, bu kalıpları, kimlik rollerini yıkmak. Ama bu noktada önceki kuşakla çatışmalarımız çok oluyor. Temel nedeni bizce örgütlenme şekli ve doğal olarak kuşak farkı. Yöntem ve yaklaşım konusunda tartışmalarımız oluyor. Özellikle taciz, şiddet konularında. İfşa yöntemi önceki kuşak için biraz tabu gibi. Öğretileri yıkmak biraz zor ama bu konuda mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Onlardan istediğimiz biraz çağı yakalamaları ve biz gençlerin önünü açmaları. Tabii ki destekleri ve deneyimleri bizim için çok değerli ama gerçekten devir değişti. Eğer ortak bir amacımız varsa mücadele yöntemimiz de ortak olmalı.

Fındıklı’da kadın olmaya dair bu genel girişten sonra bize biraz örgütlenmenizi anlatır mısınız? Fındıklılı kadınların ismini muhalif basında sıkça duyduğumuzu ve eylemlerinizle bize ilham verdiğinizi belirtmek isteriz. Meci dayanışmasından kadın korosuna, şiddete karşı yürüyüşlerinizden film gösterimlerine, Fındıklı’da kadınların eylemlerini ve sizlerin bu süreçteki rolünüzü daha detaylı dinleyebilir miyiz?

Biz 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü için belli örgütlerde bulunan kadınları eyleme çağırırken yaşadığımız bazı sıkıntılardan dolayı Fındıklı Kadınları oluşumuna gittik. 2019 Kasım ayında sürecimiz başladı. İlk başta 10-15 kadındık. Zamanla eksilmeler oldu maalesef. 25 Kasım’ı örgütledik. Ve sonraki süreçte gerçekleşen birçok eylemin örgütleyicisi olduk. Tek bir oluşumun parçası değiliz. Aynı zamanda Kadın Meclisi, Kadın Korosu ve siyasi partilerin kadın kollarında da varız. Küçük bir yer olunca hizipçilik çok anlamlı olmuyor. 25 Kasım 2019’da eyleme çağrı olarak önce fotoğraf çekimi yaptık. Kadınlara çağrıda bulunduk. Afişleri Fındıklı sokaklarına astık. Daha sonrasında bir de sosyal medya için çağrı videosu çektik. Katledilen kadınların dilinde hemcinslerimizi sokağa çağırdık. Sonra Dünya Kadın Yürüyüşü’nün yanlış hatırlamıyorsak üç günlük bir eğitim ve eylem planı üzerine toplantısı gerçekleşti. O toplantıya da katılım sağladık ve pandemi dolayısıyla fiili olmasa da online gerçekleşen Dünya Kadın Yürüyüşü 2020 için hazırlandık. Sonraki süreçte 8 Mart için bir örgütlenme çağrısı yaptık. O dönemde Türkiye’nin savaşa girme durumu gündemdeydi ve izinleri alırken şarkı, türkü olmayacak denildi. Yine de eylemimizi gerçekleştirdik. 8 Mart için kaidelere uygun, günün anlamına dikkat çeken horon sözlerimiz vardı. Horonu eylem sırasında oynayamadık ama ardından yapılan söyleşide oynadık. Zaten araya pandemi girdi. Ve sonra nisan ayında Fındıklı’da bir kadın arkadaşımız katledildi. Onun için herkese evlerinden, kadın katliamına sessiz kalmamaları için eylem çağrısında bulunduk. Belediye ve siyasi partilerle ve kadın meclisi ile birlikte hareket ettik. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali konuşulurken Kadın Anadili Yaşatma Grubu’nun çağrısına karşılık ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ pankartını hazırladık. Aslında kısacası Fındıklı’da son bir senede gerçekleşen hemen hemen her eylemde bir imzamız var.

Yerelde kadınlar olarak politika yaparken ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz ya da bu durumun sizin için yarattığı olanaklar var mıdır?

En büyük zorluk herkesin herkesi tanıdığı, 10 bin nüfuslu bir yerde yaşamak. Özellikle erkeklerin “korumacı içgüdü” olarak adlandırdıkları davranışları. Mesela Fındıklı’da katledilen Gamze Pala’nın cenazesinde slogan attığımızda polis müdahale etmek, susturmak için yanımıza geldi. Biz daha konuşamadan aramızda erkekten bir set oluştu. Bu bizce yanlıştı. İlla bir set olacaksa kadınlar oluştursun. Önceki kuşak ile çatışma konumuza da iyi bir örnek bu. Eylem yapış şeklimize deneyim ve abi, baba, amca gibi sıfatlar ile müdahil olmak isteyenler var. Bu sadece erkekler içinde geçerli değil tabii. En büyük sıkıntıyı “erilleşmiş” diyebileceğimiz kadınlar ile yaşıyoruz. Söylemlerimize, dövizlerimize, pankartlarımıza alınanlar var. “Erkek adalet” kavramına mesela. Erkeklik onlara velinimet gibi altın tepside sunulduğu için bu iktidardan vazgeçme adımları bizce onları çok zorluyor. Toplumsal cinsiyet eğitimi meselesinde bile tartışmalar yaşandı. Bir toplantıda tüm Belediye Kent Konseyi üyeleri için eğitim çağrısı yaptık ve sonra birtakım sözlü tartışmalar yaşandı. Tekrar ediyorum, sadece erkek olarak değil bunlar herkesin birbirini tanıdığı, hayatı hakkında bilgi sahibi olduğu bir yerde, bilerek veya bilmeden yahut üslup sıkıntısı ile müdahale etmek isteyen çok oluyor. Tabii herkesi tanımak bir yandan da çok iyi bir durum. Çünkü kitleye erişimimiz fazla. Tarlada emek veren kadından eyleme gelen kadına kadar herkesle iletişim kurabiliyoruz veya bir bildiri dağıtırken derdimizi anlatmak daha kolay oluyor.

Kadınlara hangi kanallardan ulaşıyorsunuz? Ve son olarak topluluk olarak bundan sonraki süreçte yapmayı planladığınız etkinlikleriniz varsa onları da sizden dinlemek isteriz.

Facebook, instagram ve twitter hesaplarımız var. Zaten her şey bu süreçte daha da internete döndü. Sosyal medyayı olabildiğince aktif kullanıyoruz. Diğer platformlar ile iletişimimizi bu sayede sağlıyoruz ve insanlara sosyal medya aracılığı ile ulaşıyoruz. Yerelde kadınlara ulaşmak için belediye ile işbirliği içerisinde bir dayanışma evi oluşturma düşüncesi vardı. Şimdilik süreç hâlâ yaratım aşamasında.

Aslında sokağa çıkmayı çok özledik. 8 Mart’ta türkülerimizi söylemeyi çok isteriz. Bu işin eylemsellik boyutu tabii. Haftalık paylaşımlarımıza devam etmeyi düşünüyoruz. Bazı eğitim fikirlerimiz vardı ancak önümüzü kestiremediğimiz şu zamanlarda onları bir tık geri plana attık. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi için çalışmalar düşünüyoruz. Kısa vadede sosyal medyada aktif olmaya devam edeceğiz. Aynı zamanda okumalarımıza ve elimizden geldiğince birbirimize deneyim ve bilgi aktarmaya devam edeceğiz gibi duruyor.

Son olarak tüm kızkardeşlerimize seslenmek isteriz. Kadın mücadelesi son 100 yılda önceki kuşakların düşünemeyeceği kadar yol aldı. Bizler biliyoruz ki mücadele yaşatır, dayanışma yaşatır. Haklarımız için mücadelemizden vazgeçmememiz gerek. Kirpiğiniz yere düşmesin kadınlar…

8 Martun sabahi
Hep tokulduk sokağa
Tahammülüm kalmadi
Bir kişi eksilmağa

Al oyna direnişe

Oy haklar
Eşit haklar
Adil haklar
Ses ver hak içun

Omuzumda orağum
Özgürlüktur merağum
Hep inerum meydan
Daha girmem mutfağa

Al oyna direnişe

Eller beraber
Kollar beraber
Komut ile beraber

Tarlada emekçiyim
Sokakta direnişçi
Yasa bizi korusun
Şiddetunuz son bulsun
Kadınlar içun
Sokaklar içun
Meydanlar içun
Geceler içun
8 mart içun

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.