Dağlık Karabağ yaklaşık 9 aylık bir ablukanın ardından 19 Eylül’deki saldırı ile Azerbaycan tarafından işgal edildi. Dağlık Karabağ’daki Ermenilerin neredeyse tümü ülkeyi terk ederek Ermenistan’a sığındı. Bu durum gerek abluka gerek işgal esnasında pek çok insan hakları ihlaline neden oldu.  Bizler ise olup biteni Türkiye ve dünya medyasının sınırlı içeriği ile takip edebildik. Feministler olarak kadınların savaşlardan etkilenme biçimlerinin katmerli olduğunu biliyoruz. Bu nedenle özellikle kadınların ne yaşadığını Karabağlı kadınlardan duymak istedik ve Şuşi Kadın Merkezi’nden Gayane Hambardzumyan ile konuştuk. Şuşi Kadın Merkezi, 2020 yılında savaş başlayana kadar Dağlık Karabağ’da kadın hakları mücadelesi veren bir örgüt. Şimdilerde ise Erivan’a taşınmak zorunda kalmış merkezlerinde Dağlık Karabağ’dan Ermenistan’a gelen kadınlar ve sığınmacıların hakları için çalışıyorlar. Sizler ile Dağlık Karabağ’da kadınların yaşadıklarını Gayane’nin ağzından[1] paylaşıyoruz:

19 Eylül’de Artsakh’ta 100 bin kişilik Karabağ nüfusunun etnik temizliğine yol açan bir savaş başladı. Bu savaşın sonunda Karabağ’da neredeyse hiç Ermeni kalmamış durumda; tahminlere göre kalanların sayısı 20’yi geçmiyor. Ermeni toplumu -cinsiyet fark etmeksizin- bu yaşananları Nahçıvan’da olanlar gibi geçmiş olayların tekerrürü olarak algılıyor. Abluka zorla entegrasyonu sağlamak için bir araç olarak kullanıldı. Ancak zorlanılan bu “entegrasyon” konusundaki isteksizlik, 20. yüzyılın ortalarında ve yine 1980’lerin sonu ve 1990’ların başında alevlenen çatışma ve gerilimlerin kalıcı anılarından kaynaklanıyor. 2020 çatışmasının ardından Dağlık Karabağ sakinlerinin Azerbaycan’a zorunlu asimilasyonuna yönelik program dirençle karşılandı. Ermenistan’la olan tüm bağlantıların ve yolların kesilmesi, Azerbaycan’a entegrasyonu zorunlu kılacak bir strateji olarak algılandı. Ancak o zaman bile Rus barış güçlerinin varlığına rağmen Dağlık Karabağ’da güvenlik garantisi yoktu.

Şiddet deneyimi farklılık gösterse de, Azerbaycan’da barışçıl bir varoluşun ulaşılamaz görünmesi Dağlık Karabağ halkı arasında ayrılmanın zorunlu olduğu yönünde ortak bir duygu uyandırdı. Bu durum, Azerbaycanlı liderlerin benimsediği ve her türlü güven ve emniyet duygusunu baltalayan ırkçı, yabancı düşmanı, ayrımcı ve nefret dolu söylemlerle daha da kötüleşiyor. Umutsuzca kaçmaya çalıştıkları etnik kimliğin sürekli hatırlatılması, travmatik deneyimlerinin amansız bir tetikleyicisi oluyor.

Kadınlar ve erkekler genellikle farklı bakış açılarına ve deneyimlere sahip. Genel durum her iki cinsiyet için de zorlayıcıydı ancak kadınlar, özellikle kişisel hijyen malzemelerine, adet ürünlerine ve doğum kontrol yöntemlerine erişimde ek zorluklarla karşılaştı. Kıtlık cinsiyete özgü ihtiyaçların ötesine geçerek sabun, şampuan, peçete, tuvalet kağıdı ve diş macunu gibi genel kişisel hijyen malzemelerini etkiledi. Ek olarak, sıcak su ve planlı banyo gibi kısıtlamaların yanı sıra bebek maması ve bebek bezi gibi temel ihtiyaçlar da yoktu.

Yaygın iş kayıpları ve mali sıkıntıların bir sonucu olarak aile içi şiddetin artmasıyla durum daha da kötüleşti. İnsanlar, cinsiyetleri ne olursa olsun, ihtiyaçları için kupon sistemine bağlı oldukları için ve genellikle beş saate kadar uzun kuyruklara katlanmak zorunda kaldıklarından, bu zorluk herkes için tüketiciydi.

Daha sonra yaralılara müdahale ve insani yardıma erişimde yaşanan zorluklar öne çıktı. Birçok kişi yardım ararken, yardım için seyahat edememe veya toplu taşımayı kullanmaya alışkın olmayan çocuklara bakacak birinin bulunmaması gibi fiziksel engellerle karşılaştı. Ek olarak, bu bireylerin kendilerini misafir edecek Ermeni topluluklara erişimi, kırsal köylerde veya kentsel şehirlerde olmalarına bağlı olarak, bulundukları yere göre önemli ölçüde farklılık gösteriyordu.

Kadınlar cinsel sağlıkla ilgili ciddi sorunlar yaşadılar. Düşük vakaları üç katına çıktı ve profesyonel jinekolojik bakıma erişim ciddi şekilde kısıtlandı. Bunun nedeni şehir merkezlerine ulaşım için gerekli yakıtın bulunmaması, ulaşım seçeneklerinin olmaması ve genel olarak tıbbi erişim imkanlarının sınırlı olmasıydı.

Kadınlar TSSB (travma sonrası stres bozukluğu), kronik depresyon ve güçsüzlük duygusundan kaynaklanan hayal kırıklığı da dahil olmak üzere yoğun öfke duyguları yaşadılar. Ayrıca çaresizlik duygusu ve öfkelerini etkili bir şekilde ifade edememe gibi anksiyete ve diğer karmaşık duygusal zorluklarla da karşı karşıya kaldılar.

İşsizlik, psikolojik rahatsızlıklar, aile içi ve cinsel şiddete maruz kalmak gibi birçok zorlukla karşılaşacağımızı öngörüyoruz. Ayrıca insan kaçakçılığının yaygınlaşması ve tıbbi bakım ve sosyal destek hizmetlerine sınırlı erişim konusunda da endişelerimiz var.

Dağlık Karabağ’daki çatışmadan doğrudan etkilenen, Ermenistan’a göç etmiş ve aile üyelerini son aylarda kaybetmiş bir kadın aktivist olarak, Türkiyeli feministleri toplumdaki ırk ayrımcılığı konularını ele almaya çağırıyorum. Bu, 1915’teki Ermeni Soykırımı’nın yansımalarına daha fazla ilgi gösterilmesini de içeriyor. Ayrıca, benzer saldırgan eylemlerde bulunan bir ülke olan Azerbaycan’ı desteklememeleri çağrısında bulunuyorum.

[1] Gayane Hambardzumyan’a soruları ileten ve bizim için İngilizce’ye çeviren Maria Vardanyan’a teşekkür ederiz.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.