Okuma yazma bilen ve okuduğunu anlayabilen her insan evladı İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun en temel hak olan “yaşam hakkı”nı korumak amacı taşıdığını kolaylıkla anlayabilir. Mesele, anlamaktan ziyade anladığını hazmetmek.

Hiç üşenmeyeceğim, tek tek tek tek yazacağım. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a herhangi bir sebeple karşı çıkan; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Habitat Konferansı ve Habitat +5, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), CEDAW-19, CEDAW-İhtiyari Protokol, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme gibi birçok uluslararası sözleşmeye taraf olduğumuzun zerre farkında olmayan; farkındaysa bile umurunda olmayan; bugün artık önü alın-a-mayan doğa, hayvan, çocuk, kadın, lgbti+ birey şiddeti ve katliyle baş başa bırakılmamızda gerek gürültüsüyle gerek sessizliğiyle, bir şekilde parmağı olan herkese seslenerek yazacağım. Belki bir durursunuz, düşünürsünüz, kendinizle yüzleşirsiniz ve düşünce, davranış, tutum değişikliğine gidersiniz umuduyla yazacağım. En bilgisizinizden en sosyokültürel seviyesi yüksek olanınıza, en erilinizden en eşitlikçi olanınıza, evimizin içindekinden sokaktakine, kurum içindekinden meclistekine dek, hepinize yazacağım. Cinsiyetinize değil, ruhunuza yazacağım. Tüm zamanlara yazacağım, geçmişe, şimdiye, gelecekse geleceğe de yazacağım. Olabildiğimce saygılı ama inanın çok ama çok öfkeli yazacağım:

  1. Dünyanın tek hâkimi siz değilsiniz, dünyanın en biriciği, en merkezi, en vazgeçilmezi siz değilsiniz. Üstünlük fikri/hissi size her ne biçimde kodlanmışsa onu artık sakince yere bırakın, hiç kimse hiç kimseden hiçbir şekilde üstün filan değil.
  2. Her şeyin en iyisini, en doğrusunu siz bilmezsiniz. Her konuda söz söyleme cüretiniz her konuda söz hakkınız olduğunu sanmanızdan ancak öyle değil. Mesela bilmediğiniz konularda sazı elinize alınca iyi bir şey yapayım derken göz çıkarmalarınız bilgisizliğinizden, kibrinizden, kendinizi bir biçimde üstün görmenizden!
  3. Her kim olursanız olun, insanların, hayvanların, bitkilerin ne zaman, nerede, ne şekilde yaşayacaklarına ve dahi öleceklerine (!) siz karar veremezsiniz! Haddinizi bilin.
  4. Hayvanlar, çocuklar, bitkiler, engelliler, ağaçlar, kadınlar; dili, dini, rengi, cinsiyeti, cinsel yönelimi, sınıfı, beden bütünlüğü, cinsi fark etmeksizin CANLILAR sizlerden, kurumlarınızdan, toplumdan, anlayışlarınızdan, sandıklarınızdan, düşündüklerinizden, arzuladıklarınızdan BAĞIMSIZ varlıklardır. Onlara kimlik, rol, görev, yaşam, ölüm biçemezsiniz!
  5. Kadınlar, toplum için değildir! Kadınlar, kalkınma ve gelişmişlik endeksleriniz için de değildir! Kadınlar geleceğin anneleri filan da değildir! Evinin kadını, kocasının kadını, politika yapıcıların kadını, sokaktan geçenin kadını, toplumun kadını değildir! Her felakette “kızlarımız”, “kadınlarımız” diye sahiplenemezsiniz! Kadınlar sizin de sizin keyfinizin de sizin keyfinizin kahyasının da malı değildir! Elinizi, belinizi, dilinizi, beyninizi toplayın.
  6. Çocuklar, kaçırılsınlar, dövülsünler, her türlü şiddete maruz kalsınlar, hatta öldürülüp dere yataklarında bulunsunlar diye gelmiyorlar dünyaya! Hayvanlar, sizin sinirinizi stresinizi almak için yoktur! Ormanlar, göbeklerinde mangal yakın, çöplüğünüzü, pisliğinizi kalplerine atın diye var değillerdir! Doğa, varlığınızla anlam kazanan, yokluğunuzla yok olacak, merkezine kendinizi yerleştirip hükmedebileceğinizi sandığınız o eski, sığ, bayağı düşünceden bambaşka bir varoluştur, artık kabullenin ve hükmetmeye çalıştığınız her varlıktan çekin ellerinizi!
  7. Öte yandan, failler dururken mağduru suçlamak, mağdurlar ölürken faili korumak, şiddeti/cinayeti önlemek yerine yaşamı ve yaşam alanlarını sınırlamak, şiddete/cinayete “toplumsal değerler” adı altında kılıf uydurmak suça ortaklık ve yataklık etmektir! Etmeyin.
  8. Ortada bunca mühim konu varken sosyal medyayı, Netflix’i/Tiktok’u konuşmak, üstüne bir de “aileyi koruma” kaygısıyla şiddete/cinayete göz yummak, taraf olunan ve türünün uluslararası düzeyde en gelişmişi olan İstanbul Sözleşmesi’ni tartışma konusu yapmak, itibarsızlaştırmak adına bireyler ve yapılar eliyle sistematik çabalara girişmek suçun bizatihi kendisidir!
  9. Politika yapıcıysanız, siyasetin içindeyseniz, karar verme mekanizmalarının bir şekilde bir yerindeyseniz, söz söyleme yetkisini kendinizde görüyor ve bir gruba hitap ediyorsanız elinizi taşın altına koymak zorundasınız! Bir tweet atarak, bir paylaşım yaparak, üzüntünüzü dile getirerek, bir şeyler yapmalıyız diyerek ama hiçbir şey yapmayarak veya formaliteden toplantılar düzenleyerek ve hiçbir şeyi değiştirmeyerek bu işin içinden çıkamaz ve hatta bu tür paylaşımları/eylemleri kredibilitenizi arttırmak amacıyla araçsallaştırarak o koltuklarda oturmaya devam edemezsiniz. İçiniz yanabilir, bizimkinden çok yanmıyor ve fakat bizden çok daha fazlasını yapmak zorundasınız, bu sebeple oradasınız! Yapamıyorsanız kenara çekiliniz.
  10. İnanın Lut Kavminizden, kutsal annelik hikayelerinizden, “namus” bekçiliğinizden, çıkarlarınız uğruna hak gördüğünüz hak, etik, yaşam ihlallerinizden gına geldi. Adalet, hak, hukuk, demokrasi, dayanışma, mücadele, direniş, emek, onur, güven, sevgi, aşk gibi kavramların içini oya oya hiç ettiniz! Profesöründen politikacısına, öğretmeninden hukukçusuna, aydınından akiline, ünlüsünden ünsüzüne el birliğiyle canımıza okudunuz, artık yetiniz!

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun hakkıyla uygulansın diye çaba sarf ederken şimdi bunlar ilga edilmesin diye dayak yerken bulduk kendimizi! Bu iki yasal belge en basit, en özet ifadelerle, şiddeti önlemeyi, şiddet mağdurunu korumayı, şiddet failini şiddet eyleminden caydırmayı, şiddeti sonlandıracak politikalar geliştirmeyi ve tüm bunları mağduru milyonuncu kez mağdur etmeden özenle, güçlendirici bir şekilde yapmayı taahhüt eder. Okuma yazma bilen ve okuduğunu anlayabilen her insan evladı bu kanun ve sözleşmenin en temel hak olan “yaşam hakkı”nı korumak amacı taşıdığını kolaylıkla anlayabilir. Mesele, anlamaktan ziyade anladığını hazmetmek. Yaşam hakkımız VARdır! Asgarimiz nasıl da azamimiz oldu, aklı almıyor insanın. Destek olamıyorsanız köstek olmayın seviyesine geriledik. İlkyardım eğitiminde öğrenmiştim: bir insanın hayatını kurtaracak kadar cesaretli değilseniz, doğru müdahale ile kurtarılabilecek bir hayatın yanlış müdahale sonucu kurtarılamayacak hale getirilmesine göz yumacak kadar cesaretsiz olmayın! Bilmiyorum söylemek istediklerimi ifade etmeye yeter mi? Ama yetsin. Yetin. Yeter!

1 Yorum

  1. Bir solukta okunan, yürek taşıyan herkesin anlayabileceği, insan olmanın yüceliğini taşıyan bir yazı. İstanbul Sözleşmesi ekseninde insanı tüm yönleriyle yaşamı savunma ya çağırmakta… Kalemine, yüreğine sağlık Cansu Dayan.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.