Kabul edelim intihar süsü verilmiş cinayetler dahil kadın intiharları çok boyutlu ve politik bir mesele.

Neden böyle oluyor? Gencecik, akıllı, arkadaşları olan, sohbetli, hayvanları seven, dünyanın daha adil olmasını isteyen kadınlar, ne oluyor da umutlarından vazgeçiyorlar diye tartışır olduk uzunca bir süredir. Aaa, bu kadarı yeter de artar mutlu mutlu, tastamam yaşamaya! Sosyal medya platformlarındaki gönderiler yetmiyor, haberlerden takip ediyoruz; o da yetmiyor kendi sosyal çevremizde tartışıyoruz bu derin meseleyi. Kadınlar intihara teşebbüs ediyor, kadınlar intihar ediyor. Kadınlar yaşamak istemediklerine kanaat getiriyor. Nasıl oluyor da çoğumuzdan akıllı bu kadınlar, değersiz hissediyor? Hayatta kalmanın bir güdü olmadığı, şimdi şu anda bilimsel olarak kanıtlansa bile açlıkla mücadele eden, savaştan kaçan, göç etmek zorunda bırakılan, şiddete meydan okuyan, zorla evlendirilmiş, eline silah tutuşturulmuş, tehdit edilen, ayrımcılığa uğrayan… milyonlarca kadının hayatta kalma motivasyonlarını nasıl açıklayacağız diye düşünür buluyoruz kendimizi. Serzeniş de kadınlara ya da kaotik düzene oluyor çoğu zaman.

Bu güzel kadınlara ne oluyor? Hayat kimseye adil değil diye mi son nefeslerini vermek istiyorlar yoksa sadece kendilerine adil olmadığını düşündüklerinden mi? Hissettikleri yorgunluk koşuşturmadan mı gerçekten? Ya da her biri, tesadüf bu ya, büyük büyük travmalar mı yaşadılar? Yaşam, akıl sağlıklarını mı bozdu bu kadınların yoksa kadınların zaten akıl sağlığı bozuktu da, kabahati yaşamda mı buldular? Ne oldu? Acı ne ara, ölüm nasıl oldu? Kaderciler var mesela, biçilmiş ömrü bu kadarmış diyenler; sonra hadsizce öfkelenenler var, bu kadarı da şımarıklık, millet neler yaşıyor diyenler var; bir de herbokubilirimciler var, ah bir sebebini bilseler rahat edecekler. Bir olay, bir hastalık, bir kayıp, bir durum vardır mutlaka diyenler. Ve bir de bu tartışmalara, yazışmalara katılan ve insan, doğumundan sorumlu değil ama ölümünden olmalı diyenler var. Artık yetti diyen ne kadar insan varsa ölmeyi seçme özgürlüğün de olsun diyorlar. Var olmak istememek elimizde olmalı diyorlar. Bu aslında çok hümanist bir şeymiş. Derin düşünmekmiş. Mecbur muymuşuz nefes alıp vermeye! İşte ben onlara sesleniyorum. Peki bu kadınlar ne yaşıyorlarsa bile isteye mi yaşıyorlar?

Kadınların zehir zemberek deneyimlerinden sorumlu kişiler salınadursun her şeyin sebebini kendinde bulan kadınlar intihar etsin, öyle mi? Özgürlük bu mu şimdi? Mesela “güzel” bir kız çocuğu olduğum için babam bana hep baskı uygulasın, gençten bir oğlanla cinsel ilişkiye girdim diye kendimi evlenmek zorunda hissedeyim, sokakta gece yürürken tacize, tecavüze uğrayayım, evin işini yapmak istemediğimde, bakım vermek zor geldiğinde kendimi suçlayayım, daha güzel ve daha zayıf olmadığım için kahrolayım, seks işçiliği yaparken her gün şiddete uğrayayım, yeni topraklarda çocuk bakıp para kazanacağımı zannederken istismar edileyim, kocamı aldattığım için kendimi dünyanın en kötü kişisi ilan edeyim, evlenemediysem utançtan yerin dibine gireyim, özel sektör, aynı işi hiç de aynı olmayan özel hayat yüküyle birlikte yapan bana, daha az maaş versin, tarlada çok yoruluyorum vaktim yok diye büyük ablaya küçüklerin bakımını vereyim ve çocuklarımı böyle böyle ihmal edeyim, emzirmiyorum diye taşlanayım, doğurmuyorum diye etiketleneyim, başımı açmak ya da kapamak benim değil tüm toplumun meselesi olsun, çocuğu bir ben büyüteyim, evde sıkılıyorum diye şımarık, sokaktayım diye suçlu ilan edileyim, yalnız yaşayan bir kadın olarak hep tedirgin hissedeyim, saçım uzun ama aklım kısa olsun ya da saçım kısa aklım “anarşist” olsun ya da “feminist” ya da “…” türlü türlü etiketler işte, tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de alevi olayım mesela ya da roman ya da mülteci ya da vatansız ya da görme engelli ya da kanser ya da yoksul ya da lezbiyen ya da yaşlı ya da yalnız ya da boşanmış ya da trans… ve maruz kaldığım haksızlıklar katlanarak büyüsün de büyüsün. Sonra ben yetti artık, yaşamak istemiyorum dediğimde özgürce seçim mi yapmış oldum şimdi? Bin bir hesaplaşmayı doğduğundan beri yapmak zorunda bırakılan ben dünyanın kaosundan mı yoruldum yani?

Kadın intiharları politiktir çünkü biz istesek de istemesek de politize ediliyoruz patriyarka tarafından. Sadece kendi duygumdan, düşüncemden, davranışımdan sorumlu olduğum gerçek dışı bir toplumun parçası olsaydım varoluşçu takılabilirdim belki ama öyle değil ve kabul edelim intihar süsü verilmiş cinayetler dahil kadın intiharları çok boyutlu bir mesele ve politik. Kendimi bildim bileli maruz kaldığım toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan deneyimlerin benim aklıma, duyguma, tutumuma etkisi yok mu yani? Bir gözlük yetmez diyorum, “özgürlükçü” arkadaşlarım, bir sürü gözlük takıp takıp çıkarmamız lazım tartışmak için, toptancı yaklaşımlar bizi dayanışmadan uzaklaştırır diyorum. Neden böyle oluyor? diye başlamıştım. Acı ne ara, ölüm nasıl oldu? Ben size söyleyeyim, acı hep oldu, belki doğmadan öncesinden başlayarak, ölüm ise organize. Toksik erkeklikler/ sistemler eliyle! Hiç de masum ve özgür bir tercih değil yani “ölmek istemek” bilesiniz! Kaldı ki direnişimiz de dayanışmamız da tam da buradan yine ve yeniden güçlenerek devam etmeli çünkü birbirimiz için çok değerliyiz! Dile gelsin bir kez daha. Evet biz bize iyi geliyoruz. Tarih boyunca deneyimlerimizi dile getirmekle başlamak yetti mücadelemize, direnişimize ve devrimlerimize. İçimizdeki güç örgütlendikçe büyüyecek ve “sözde özgür” kararlarımızı yeniden ve yeniden değerlendirebileceğiz. Yani ben diyorum ki kurumuş, yaş almış, belki kesik, kopuk bir kökü var çoğu ağacın ama dallanıp budaklandıkça, yaprakların kökle pek ilgisi kalmıyor diyorum. Bilmem anlatabildim mi?

 

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.