Kadın işçiler fabrikanın bir aile gibi olduğunu söylüyorlar. Bu ifadeyi aslında kendi aralarındaki dayanışma ve dostluk ortamını düşünerek kullanıyorlar. Ancak fabrikanın bütününü bir aile olarak düşündüğümüzde bu (hayali) aile tıpkı gerçeği gibi dayanışma ile baskı ve kontrolü bir arada barındırıyor.

Yıllarca yolun o tarafına bakamadık.”

Çanakkale Sümerbank’ta çalışan kadın işçilerin dilinden dökülen bu cümle, fabrikanın kapanmasının yarattığı derin üzüntünün bir göstergesi. Geçmişte gururla çalıştıkları, hayatlarının bir parçası olan fabrikanın ardında kalan yıkıntılara bakamayacak kadar üzgün ve kırgınlar. Bu yoğun duygu Kadir Has Üniversitesi yerleşkesine dönüştürülen Cibali Tütün Fabrikası’na bakarken içlerinin sızladığını ifade eden Tekel işçisi kadınların anlattıklarını hatırlatıyor. Bu işçiler özelleştirme süreciyle kapanan bir dönemin ardında kalanlara bak(a)mazken kolektif bir deneyimi paylaşıyorlar.

Türkiye’de 20. yüzyılda, devlet fabrikalarında kadın istihdamı önemli bir artış gösterdi. 1930’larda kurulan Sümerbank farklı şehirlerdeki fabrikalar ve satış ofisleriyle bu artışa önemli bir katkı sunuyordu. Fabrikalar geniş bir alana yayılmış yerleşkeleri, lojmanları, düzenlenmiş sosyal faaliyet alanları ve bu alanda gelişen toplumsal ilişkiler yoluyla açıldıkları bölgelerdeki kentsel yaşamı doğrudan etkiliyordu. Bunların yanında, Sümerbank ulusu giydirme hedefiyle ulusal birlik inşasına önemli bir katkıda bulunuyordu[1].

Sümerbank’ın ulusal birliği kurma ve kalkındırma işlevleri kurumun özelleştirmesiyle sona erdi. 2000’lerden sonra fabrikaların kapanmasıyla bir dönem kapanmış oldu. Güvenceli istihdama dayalı çalışma biçimleri çözülmeye başladı, yerleşkeler boşaltıldı ve topluluklar dağıldı. Bu fabrikaların birçoğu kapatıldıktan sonra tahrip oldu ve yıkıldı; kimi yerlerde fabrikaların yerini konut projeleri aldı.

Türkiye’de endüstriyel mirasın korunması deyince akla fabrika binalarının yeniden işlevlendirmesi veya anıtsallaştırması geliyor. Örneğin, Feshane ve SEKA yeniden işlevlendirilmiş, Ankara Elektrik ve Havagazı Fabrikası ise anıtsallaştırılmış ardından yıkılmıştı. SEKA örneğini inceleyen Meral Akbaş ve Özge Kelekçi[2] müzeye dönüştürülen fabrikalarda neyin günümüze aktarılacağının bir soru olarak karşımızda durduğunu söylüyor. İşçilerin deneyimleri ve hisleri, hem sanayisizleşmenin etkisini görmemizi hem de bugünkü çalışma ilişkilerini daha iyi anlamamızı sağlayabilecek önemli bir kaynak olmasına rağmen genellikle miras kapsamında değerlendirilmiyor. Oysa, özellikle kadın işçilerin deneyimleri kapanmış bir dönemin çalışma ilişkilerine ışık tutan, fabrika içi hiyerarşileri ve iş organizasyonunun cinsiyetlendirilmiş yapısını anlamamızı sağlayan önemli bir bilgi kaynağı…

Çanakkale Sentetik Deri İşletmesi

Sentetik Deri İşletmesi faaliyetine Sümerbank’ın özelleştirme kapsamına alındığı yılların hemen öncesinde başlıyor. 64 dönümlük bir araziye kuruluyor. Yerleşke içinde lokanta, yemekhane, lojmanlar, yönetici-memur birimleri ve imalathane var. 1995’ten itibaren satılacağı söylentileri başlıyor. En sonunda 2003’te satılıyor ve bu tarihten sonra üretim duruyor. Bu süreçteki belirsizlikler işçilerin çalışma hayatına yansıyor. Yıllarca işten çıkarılma ve emekli olamama endişesiyle çalışıyorlar. Kadın çalışanlar her doğum iznine ayrıldıklarında “Acaba geri dönebilecek miyim?” diye düşünüyorlar, arkadaşlarıyla vedalaşıp eşyalarını topluyorlar: “Biz evlenmeye başladık. Sırayla çocuklar oldu. Doğum iznine çıkarken, dönemezsek diye herkesle vedalaşıp giderdik… Sonra inanılmaz bir şekilde çocukların sünnetlerini yapmaya başladık. Hep endişe içinde geçirdik. Hep böyle diken üstünde çalıştık.”

Fabrika kapandıktan sonra tahrip olup yıkılıyor. Bugün arazi üzerindeki kavganın haberleri dışında, kent tarihinde önemli bir yer tutan fabrikayı ve o dönemi hatırlatacak pek bir şey bulunmuyor. Bununla beraber dönemin en önemli tanıkları fabrika çalışanları. Üstelik fabrikada kurdukları ilişkileri halen canlı tutuyor, kendi aralarında kurdukları dayanışma ağını sürdürüyor ve mümkün oldukça bir araya geliyorlar. Erkek işçiler kalabalık gruplar halinde birliklerini korurken, kadınların çalıştığı birimler daha kapalı bir şekilde kendi aralarındaki iletişimi sürdürüyor.

Sümerbank’ın kadın işçileri: Özveri, baskı, güçlü bağlar

Fabrikada üretim sürecinde kadınların yoğun olarak çalıştığı iki birim var: Terzihane ve laboratuvar. Terzihane bölümünde 12, laboratuvar bölümünde dört kadın çalışıyor. Burada çalışan işçilerin yoğun çalışma temposuna ek olarak işçi sağlığı ve güvenliği, mekansal kısıtlar, erkek işçilerin alaycı tavırları ve ustabaşıların baskısı gibi sorunlarla baş etmeleri gerekiyor.

Bu iki birim fabrikanın alt katında bulunuyor. Laboratuvar bölümünde uygun önlemler alınmadan maruz kalınan kimyasallar ciddi bir sağlık riski oluştururken, benzer şekilde havalandırması bir baca ile sağlanan terzihane bölümünde de sağlık açısından uygun olmayan bir çalışma ortamı bulunuyor. Diğer bölümlerde iş arkadaşlarıyla yer değiştirerek kısa molalar vermek ve dönüşümlü olarak yemeğe gitmek mümkün olsa da, terzihane bölümünde katı çalışma kuralları uygulanıyor. Bant usulü çalışarak tuvalete bile sırayla gidiyorlar, hasta olsalar bile izin haklarını kullanamıyorlar.

Leyla Dinç arşivi

Kadın işçiler fabrikanın bir aile gibi olduğunu söylüyorlar. Bu ifadeyi aslında kendi aralarındaki dayanışma ve dostluk ortamını düşünerek kullanıyorlar. Ancak fabrikanın bütününü bir aile olarak düşündüğümüzde bu (hayali) aile tıpkı gerçeği gibi dayanışma ile baskı ve kontrolü bir arada barındırıyor. Yerleşkede kadın işçilerin hareket imkanları kısıtlı. Mekan hiyerarşik düzenlendiği için, memurların kullandıkları geniş sosyal alanları kullanamıyorlar. Üretim birimlerinden çıktıkları yegâne zaman olan yemek molalarında ise cinsiyet hiyerarşisi hareketlerini sınırlıyor. Erkek işçiler yemekhane dönüşü çimenlere uzanıp dinlenirken, kadınlar onların bakışları ve tavırlarından rahatsız oldukları için aceleyle bölümlerine geri dönüyorlar ve dinleme zamanlarını da çalışma ortamında geçiriyorlar. Bu durum kadınları bir araya getirerek fabrikadan kimseyle evlenmeme kararı almalarına yol açıyor.

Leyla Dinç arşivi

Erkek işçilerle aralarındaki bu kopukluğu hak mücadelesinde aşmayı başarıyorlar. Bu anlamda, eylemler hem cinsiyetçi tavırların aşılması hem de birlikte mücadele etme anlamında önemli kırılmalar yaratıyor.

Fabrika satıldıktan sonra kapatılınca, işçilerin yolları ayrılıyor. Bir kısmı emekliliğe ayrılırken, bir bölümü de farklı kurumlarda (çoğunlukla) vasıfsız işlerde görevlendiriliyor. Bu durum, terzihane çalışanlarının çoğu için bilgi ve yetenek sınavlarından geçerek başlayan ve verimli bir şekilde devam eden çalışma hayatlarının, en tecrübeli oldukları dönemde temizlik personeli olarak son bulması anlamına geliyor. İşçiler, üretimden temizlik işlerine geçişi ve yeni kurumlarında gördükleri muameleyi alışması zor ve onur kırıcı bir dönem olarak hatırlıyorlar. Bu durum, onlar için büyük bir hayal kırıklığı ve moral bozukluğu yaratıyor. Kısa bir süre sonra emekliye ayrılarak çalışma hayatından çekiliyorlar.

Bu anlatılanlar Çanakkale Sentetik Deri Fabrikasında çalışan kadın işçilerin çalışma deneyimlerinin özelleştirme ve cinsiyet ayrımcılığı gibi iki önemli etken tarafından nasıl şekillendiğini gösteriyor… Cinsiyete dayalı işbölümü, fabrika mekanının düzeni ve işyeri hiyerarşisi, fabrikada çalışan kadınların kendi aralarındaki dayanışmalarını artırırken, aynı zamanda onları fabrika ve yerleşkede görünmez kılıyor. İşyerinde görünmezleşen kadın işçilerin çalışma deneyimleri, emek tarihi çalışmalarında da kolaylıkla gözden kaçabiliyor[3].
Oysa bu deneyimler hem akademik açıdan emek tarihi ve kadın çalışmaları araştırmaları için hem de siyasi olarak çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması için mücadelede önemli başvuru kaynakları…

* Bu yazı Çanakkale Sentetik Deri Fabrikası üzerine devam etmekte olan bir projenin 2023 Ağustos-Eylül saha çalışmasına dayanmaktadır.

Kaynaklar

Akbaş, M. ve Kelekçi Ö. (2022). From factory to museum: The obliteration of the history of resistance. Museums and the Working Class içinde, A. Chynoweth (Der), Routledge, 161-173.

Balsoy G. (2012). Osmanlı emek tarihinin toplumsal cinsiyet açısından okunması: Erken 20. yüzyılda Cibali Tütün Fabrikası. Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Emek Tarihi içinde, T. Atabaki, Gavin D. Brockett (Der.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Himam, D. (2016). Sümerbank: Fashion, textiles and the making of a national material culture. The Journal of Decorative and Propaganda Arts, 28, 112-31.

Himam, D., ve Pasin, B. (2011). Designing a national uniform(ity): the culture of Sümerbank within the context of the Turkish Nation-State Project. Journal of Design History, 24(2), 157-170.

Nurol, B. (2007). Social consequences of privatization: Sümerbank Ereğli cotton plant case. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi.

Satı B. (2021) Working-class women, gender, and union politics in Turkey, 1965–1980. International Labor and Working-Class History, 87-108.

Satı, B. (2023). “Long live our father”: The culture of solidarity, kinship, and marriage in labour unions, 1964–1965. Through the Prism of Gender and Work içinde, S. Çağatay, A. Ghit, O Gnydiuk (Der.), Brill, 259-288.

Vardağlı, E. T. (2013). Searching for women’s agency in the Tobacco workshops: Female tobacco workers of the Province of Selanik. A Social History of Late Ottoman Women: New Perspectives içinde, D. Köksal ve A. Falierou (Der.), Brill, 47-63.

Yildiz, H. (2017). Parallels and contrasts in gendered histories of industrial labour in Bursa and Bombay 1850–1910. The Historical Journal, 60(2), 443-470.

[1] Sümerbank’ın ulusu giydirme hedefiyle ulusal birlik ve ulus-inşası süreçleri arasındaki ilişkiyi ve 1990 sonrası yaşanan özelleştirmelerin yereldeki sosyal sonuçlarını inceleyen çalışmalar için bkz. Nurol 2007; Himam ve Pasin 2011; Himam 2016.

[2] Akbaş ve Kelekçi 2022.

[3] Türkiye’de kadın işçilerin seslerinin günümüze aktarılmasını sağlayan çalışmalar yaygınlaşmaya başladı. Ekmek ve Gül ile Kadın İşçi dergileri kadın sanayi işçilerinin emek tarihinin özneleri olarak tarihlerinin, mücadelelerinin günümüze aktarılmasında pay sahibi. Kadın işçilerin seslerini, mektupları ve fotoğrafları aracılığıyla günümüze taşıyan çalışmalar için bkz. Balsoy (2012); Vardağlı (2013); Yıldız (2017); Satı (2021; 2023).

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.