Üniversiteli kadınların yaşamlarını bir kalıba sığdırmaya çalışanlara, erkek egemen sisteme, iktidara, yandaş rektöre karşı isyanın dansıdır #LasTesis.
Dans kaç anlama gelir? Biz kadınlar için dans etmenin birçok karşılığı var ancak en temelde özgürleşme cevabı verilebilir. Bedenin özgürleşmesidir burada kast ettiğimiz. Ataerkil bir toplumda kadın bedeninin bir haz nesnesine dönüşmüş ve özel alana sıkıştırılmaya çalışıldığı durumdayken kadının kendi bedeni tanıyarak, sahiplenerek kamusal alana çıkması bir özgürleşme halidir. Var olan kalıpları yıkan bir isyan halidir. Üniversiteli kadınların Cebeci Kampüsünde yaptıkları #LasTesis dansı da bunun bir örneğidir. Üniversiteli kadınların yaşamlarını bir kalıba sığdırmaya çalışanlara, erkek egemen sisteme, iktidara, yandaş rektöre karşı isyanın dansıdır #LasTesis.
İktidarın üniversitelere rektörler üzerinden kurduğu baskı politikaları sonucu kadın çalışmaları yapan toplulukların açılması engelleniyor, toplumsal cinsiyet dersleri kaldırılıyor, kadının yalnızca aileyle var olabileceğini düşünen bu eril zihniyet kadın değil aile çalışması yapması için kadın araştırmaları merkezlerine baskı uyguluyor ve böylece üniversitenin feminizasyonuna ket vuruluyor. Kampüs içerisindeki sosyal yaşamı tamamen bitirmeye yönelik olan, özel güvenlik ve sivil polisler tarafından tacizler ve öğrencilere soruşturma ve tehditlerle üniversite içerisinde bilimsel, sanatsal etkinlikler engellenmeye çalışılıyor. Bu yüzden üniversiteli kadınların #LasTesis dansı sadece erkek şiddetine karşı değil iktidarın üniversite üzerindeki tahakkümüne karşı da edildi.
Devlet için ise dansın anlamının çok farklı olduğunu bugün Cebeci Kampüsü’nde yaşadıklarımız ile görmekteyiz. Burada en temelde korku öne çıkıyor. Kadınların dans etmesinden korkuluyor. Onlar ettikçe yayılacak itaatsizlik halinden korkuluyor çünkü devletin dayanaklarından olan erkeklik sarsılmaya, kadınlar üzerindeki denetimini kaybetmeye hızla devam ediyor. 300 polisi okulun içine yığarak okulda dans için yer bırakmamaya çalışılması (metrekareye bir polis düşüyor) yani etten duvar örülmesi bu korkunun göstergesidir. Ankara’da her gün bir kadının öldürüldüğü haberini alırken polisin yasal görevlerini bırakarak (örneğin 6284’ü uygulamak) bütün Ankara polisini 7 üniversiteli kadının dansına müdahale etmeye getirmesi devletin gerçek yüzünü bir kez daha göstermektedir. Üniversitelerde TGB, Ülkü Ocakları gibi faşist oluşumları destekleyerek üniversiteli kadınların yaptığı her etkinlik, eylemi saldırıya açık hale getirmektedir, kadın düşmanlığını üniversitede örgütlemektedir.
Biz kadınlar bu devlet destekli faşist oluşumların hiçbir tehdidine göz yummadığımız gibi cevabını da her zaman en net şekilde verdik. TGB ve onları destekleyen ülkücülerin #LasTesis dansını hedef göstererek yapmaya çalıştığı kadın düşmanlığına yine #LasTesis ruhuyla, isyanımızla tepkimizi koyup 50 kişilik kadın düşmanı güruhun 9 kadının mor boyalarına karşı nasıl çaresiz kaldığını gördük. Gözaltına alınan kadınlara bir sonraki gün dansı yapmamaları için çeşitli yıldırma uygulamalarına karşı kadınlar emniyetin gri duvarlarına dahi morun direngenliğini taşımıştır. Gözaltı aracında şarkılar söyleyerek, mor kalemlerimizle, güvenlik şube nezarethanelerini hiç duymadığı kadar kahkahalarla doldurup, yoga yaparak, #LasTesis dansını yaparak yaşamı taşıdık.
Gözaltı sürecinde üst aramalarında mor kalem dahi suç unsuru olarak yazıldı. Savcıya “üstten gelen emirlerle” bir gece gözaltında kalmamız istendi. Üstten gelen emirleri veren kişiler üniversiteden gelecek bir kıvılcımın çıkarabileceği isyan potansiyelini görüp korkuyorlar.
Ne polis şiddeti ne gözaltılar ne de bu antifeminist gerici oluşumlar; yaşamlarımız, bedenlerimiz, özgürlüğümüz için mücadele etmemize engel olabilir. Haykırdık ve haykıracağız, susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz!