Freddie Mercury gibi hedonizmin sınırlarını zorlamış bir queer ikonunu, çekingen ve eşcinselliğinden utanan ve hatta cinsiyetsiz bir insana dönüştüren Bohemian Rhapsody belleğimize, bir hayal kırıklığı olarak kazındı.
Bu yazı Bohemian Rhapsody’yi sinematografik olarak eleştirmek amacıyla değil, patriyarkanın ve heteroseksizmin sinema sektörü ve hayatlarımızdaki sınırsız arsızlığını bir film üzerinden somutlaştırmak için yazıldı.
Freddie Mercury’nin anısı üzerinden ergenlik yıllarımıza yapılan saygısızlık ve heteronormların haddini aşacak yerlerde dahi karşımıza çıkması, aile kavramının bilinçaltımıza bulduğu her delikten süzülmeye çalışması ile birleşince Bohemian Rhapsody belleğimize, bir hayal kırıklığı olarak kazındı. Hollywood’dan beklentimiz yüksek olmasa ve film Vito Russo Testi’ni geçmiş görünse bile…
ABD’li bir LGBTİQ aktivisti ve film tarihçisi olan Vito Russo’nun, bir filmde LGBTİQ temsilinin ne kadar duyarlı gerçekleştiğini ölçmek için oluşturmuş olduğu Vito Russo Kriterleri’ne göre:
1) Film tanımlanabilir bir şekilde LGBTİQ bir karakter içermeli.
2) Bu karakter, yalnızca ve bariz bir şekilde toplumsal cinsiyet kimliği veya cinsel yönelimi üzerinden tanımlanmamalı. Heteroseksüel karakterleri birbirinden ayırt etmek için kullanılan, aynı kişilik özelliklerinden oluşmalı.
3) Bu karakterin öyküde öyle bir yeri olmalı ki öyküden çıkarılması, önemli bir kayba neden olmalı. Karakterin varlık amacı sadece olay örgüsüne renk katmak veya kentsel otantisite yaratmak olmamalı; başka bir deyişle LGBTİQ karakterinin varlığı, öykü için önemli ve gerekli olmalı.
Bir filmin LGBTİQ bir karakter içermesinin, onu LGBTİQ duyarlı yapmadığı gerçeği üzerinden tasarlanan bu test, bir çeşit filtreleme mekanizması oluşturuyor; bu sistematizasyon seyirciye de kolaylık sağlıyor.
Vito Russo Testi, Bechdel Testi’nden ilham alınarak oluşturulmuş. Bechdel Testi ise ABD’li çizer Alison Bechdel tarafından hazırlanmış. Oldukça net ve basit bir kuraldan oluşuyor: “Birbirleriyle bir erkek dışında bir konu hakkında konuşan iki kadın karakterin var olma zorunluluğu.” Bu kuraldan ilk defa “Dykes to Watch Out For” (DTWOF) adlı çizgi roman serisinin, 1985 tarihli “The Rule” bölümünde söz ediliyor ve daha sonra kurala uyan filmler, gruplandırılıp listeleniyor.
Bu kadar yalın bir kurala dahi uymayan binlerce filmin farkındalığına varılması açısından çarpıcı bir özellik taşıyan bu test, sinema sektörünün kadına yönelik çarpık bakış açısını, sanat adı altında hayatlarımıza nasıl sunduğunu gösteriyor.
Konuyla ilgisi nedeniyle Sexy Lamp Test’ten (Seksi Lamba Testi) de bahsetmekte fayda var: Filmdeki kadın karakterin yerine seksi bir lamba koymanız, öykü örgüsünde hiçbir değişikliğe neden olmuyorsa Seksi Lamba Testi geçilememiş sayılıyor. Bu test, Kelly Sue De Connick tarafından, kadınların sinemada cinsel obje olmaktan öteye geçirilmeyişini eleştirmek için kurgulanmış.
Bir filmin, bu filtreleme mekanizmalarından “başarıyla” geçmesi, ne yazık ki onu tamamen “emniyetli” yapmıyor. Bohemian Rhapsody’de izlediğimiz de sahte ve yüzeysel bir duyarlılık örneği.
Freddie Mercury gibi hedonizmin sınırlarını zorlamış bir queer ikonunun, çekingen ve eşcinselliğinden utanan ve hatta cinsiyetsiz bir insana dönüştürülmesi, pek kabul edilebilir görünmüyor. Örtük homofobik ögeler içeren film, sadece heteroseksüel seyirci kitlesi için çekilmiş gibi…
Biyografik filmlerde, dramatik bir akış için, “özellikle kronolojik hatalar yapmak” sık kullanılan bir yöntem ancak Bohemian Rhapsody’deki anakronizm ne kadar masum?
Gerçek hayatta yaşananlarla, değiştirilmiş olay örgüsünü karşılaştırdığımızda:
“Şeytan ruhlu gey” Paul Prenter (Queen’in o dönemdeki menajeri) “saf ve çömez gey” Freddie’yi solo albüm yapması konusunda cesaretlendirip beynini yıkamıyor. Grup içerisinde ilk solo albümü Roger Taylor, sonrasında Brian May daha sonra Freddie Mercury yapıyor. Doğal olarak grup da, nankör Freddie’ye ”Freddie, biz bir aileyiz; bu davranışın güçlü aile bağlarımızı zedeler” demiyor. Dejenere gey hayatından yorgun düşen “kendini sevmeyen” Freddie de adeta cehennemi andıran gey barlarda duygusuz, ruhsuz, çarpık, şeytani ilişkiler yaşayıp, tükenip, yalnız kalıp, kariyerinde başarısız olup, üstelik HIV kapıp cezalandırılınca yeniden o kutsal ailesine sığınmıyor. Dolayısıyla ortada “kötü yola düşmüş Freddie ve Queen koruyucusu, iyi ahlaklı aile babaları” karşıtlığı yok.
Heteronormatif dünyanın LGBTİQ dünyasına el atıp, “Nasıl ilişkiler yaşayacağına ben karar veririm” demesinin gizli mesajlarına tanık oluyoruz: Biyolojik anlamda aile kuramazsan da, tek eşli olmak zorundasın. Geyliğin de bir sınırı olmalı yani. “Çok” gey olursan, yalnız kalırsın…
Freddie Mercury’nin bir gey barda dolaşırken arka planda “Another one bites the dust” çalıyor olması ve hemen sonrasında HIV pozitif olduğunu öğrenmesi de film örgüsü için bir tesadüf değil bana kalırsa. (Another one bites the dust: Bir kişi daha yenildi, düştü). Üstelik AIDS farkındalığı için antropolojik bir yeri olan Freddie Mercury’nin bu rolünün hiç anılmaması da “esef verici” bir eksiklik film için.
Ataerkinin ve heteroseksizmin ahlak derslerine alışkınız ancak bu öğretilerin, rock’n roll alt kültürü ve queer dünyasına sinsice sızmasını şaşkınlıkla izliyoruz. Bazıları, son vermeye çalıştığımız şeylerin var olduğunu bile kabul etmiyor ancak bu gizli doktrinler, sevimli görüntüleri ve sahte farkındalık yaratma çabalarıyla çok daha tehlikeli olmuyor mu?
Freddie Mercury, kötü yoldan geri dönüp “Biz bir aileyiz” diyen grubu tarafından yeniden sahiplenilince rock’n roll gibi koskoca bir başkaldırı kültürünü modern, tek eşli, heteroseksüel, patriyarkal aile kavramı içine hapsetmek, trajikomik bir tablo oluşturuyor. “Paylaşma ve dayanışma sadece aile içinde olur” mesajı veriliyor. Aile bir güvencedir ama o güveni bir bedel karşılığında verir. Kurallar koyar, bireyi kısıtlar çünkü aile ve suç ortağı patriyarka en güçlü iktidar odaklarıdır. Aile toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tohumlarının atıldığı ilk kurumdur. Tarihi değeri olan bir rock yıldızı ve queer ikonu olan Freddie Mercury, “aile” kavramı içinde sınırlandırılamaz çünkü aile bir kimlik hapishanesidir!
Bir kaplan gibi yerçekimi kurallarına karşı gelen, Lady Godiva’ya öykünen, ışık hızında seyahat eden, “seks makinesiyim; kontrol dışıyım” diyen, gökyüzüne fırlayan bir yıldız, bir yarış arabası, Mars’a giden bir roket gemisi, Bay Fahrenheit Freddie Mercury’yi kimse durdurmasın!*
* Don’t stop me now- söz ve müzik: Freddie Mercury-1978