Füruzan inat eder kitabın adı Parasız Yatılı olur. Füruzan inat eder kitabın açılış öyküleri “Sabah Eskimişliğin” ve “Özgürlük Atları” olur. Bu iki öyküyü okumadan görece daha somut diye tanımlanan öykülere geçiş yoktur.

Bugün İstanbul’a çok yağmur yağdı. Sabah okula gelirken öğrencilere göstermek için yanıma aldığım Parasız Yatılı (Bilgi Yayınevi, Şubat 1971) çantamın içinde ıslanmış. Özenle koruyordum diyemem. Kitapları çok seviyorum, ilk baskılara özellikle kadın yazarların kitaplarının ilk baskılarına çok meraklıyım ama aşırı titizlenebildiğimi söylemek zor. Üzüldüğümü duyan Deniz “olsun” dedi “hatırası, yaşanmışlığı olmuş”. Üzüntüme iyi gelmedi bu sözler ama Füruzan’ın kitap dosyası için Ankara’ya yaptığı seyahati anlatışı geldi aklıma. Yolda kar varmış. Kar yağmuru hatırlattı ve zaten bugün tam da derste konuşmuş olduğumuz kitaba daha doğrusu Parasız Yatılı ismine gitti aklım. Füruzan yanında o zaman kocası olan Turhan Selçuk ile Ankara’ya doğru karlı bir günde yola çıkar. İstikametleri Ahmet Küflü ile buluşmak üzere Bilgi Yayınevi’ne gitmektir çünkü Bilgi Yayınevi Füruzan’ın öykülerini kitap olarak basmaya niyet etmiştir. Belli ki evveliyatı olan bir tartışma vardır ki Turhan Selçuk Füruzan’a yolda sürekli sorar: “Hâlâ Parasız Yatılı mı koyacaksın kitabın adını?” Füruzan da kendi anlatımı ile evet der durur. Ardından Bilgi Yayınevi’ne ulaştıklarında bu defa, sanki anlaşmışlar gibi, Ahmet Küflü der ki: “Adı Parasız Yatılı mı olacak Füruzan Hanım?” Kesin bir tonla “Evet” der Füruzan. Bu iki erkek, Turhan Selçuk ve Ahmet Küflü, ısrarla bu ismin giriş sınavı için hazırlanan kitapları çağrıştıracağını, uygun bir isim olmadığını anlatmaya çalışırlar. Bugün yapsalar mansplaining derdik herhalde. Füruzan yaşadığının adını bu şekilde koymasa da inat ediyor. Önerilen yeni isimleri kabul etmiyor. Ben doğrusu o önerilen isimler neydi onu da merak ediyorum ama Füruzan söyleşilerde bunlardan bahsetmiyor. Peki diyor Füruzan, yayınevi olarak madem istemiyorsunuz basmayın ama ben kitabımın adını değiştirmem. Güzel hareket. Blöf müydü derseniz bence değil. Ahmet Küflü geri adım atıyor ve kitabın basılacağını söylüyor. Ama konu kapanmıyor. Bu defa kitabın girişinde yer alan iki öykünün fazla kapalı olduğundan bahisle öykülerin sırasını değiştirmeyi öneriyor Küflü. Neticede yılların yayıncısı biraz da söz hakkı olabilir belki ama öyle olmuyor. Füruzan’ın bir önceki itiraza bağlayarak verdiği cevap muhteşem: “Turhan’la siz aynı değerlendirmeyi yapmadınız mı Ahmet Bey. Parasız Yatılı adı bir sınav kitabı etkisini yapıyor. Doğru, haklısınız. Demek bu da [ilk iki hikâyeyi kast ediyor] kitaba girmenin ilk sınav soruları.”[i]

Füruzan inat eder kitabın adı Parasız Yatılı olur. Füruzan inat eder kitabın açılış öyküleri “Sabah Eskimişliğin” ve “Özgürlük Atları” olur. Bu iki öyküyü okumadan görece daha somut diye tanımlanan öykülere geçiş yoktur. Sınavı geçen “Taşralı” öyküsü ile kitaba devam edebilecektir. En azından Füruzan bize hikâyeyi böyle aktarır. Bilgi Kitapevi’nin sahibi Bilgi Yayınları’nın kurucusu the Ahmet Tevfik Küflü’ye direnmiştir.

Son yıllarda Parasız Yatılı kitabını her yıl bir kere okudum. Her okuduğumda da bundan daha isabetli bir kitap ismi olamazdı diye düşündüm. Sadece “Parasız Yatılı” öyküsünün kitaptaki kısacık merkeziliği ile değil parasız yatılılık denen şeyin yoksullukla, yoksunlukla[ii] ilişkisi ile birlikte kitabın her hücresine sinmiş olması ile. Belki Füruzan o zaman nedenleri sıralamamıştır ama sanki öykülerin yarısından fazlasında parasız yatılı sınavına giren bir karakterin olması bile yeterli bir argüman olurdu. Bu yıl derste bir öğrenci daha önce düşünmediğim bir noktaya daha dikkat çekti. Parasız yatılı sınavına girmeseler de pek çok Füruzan hikâyesinde karşımıza çıkan, evlerde karın tokluğuna hizmet edip hiçbir hak tanınmadan çalıştırılan kız çocukların, genç kadınların da parasız yatılı tanımına girdiğini hatırlattı. Haklıydı, tüm kitabı kat eden bir mecaz olduğunu iddia ettiğim kavrama bu neredeyse kurumsallaştırılmış sömürü de dahildi. Kimi zaman bir sınav sonrasında imkân verilerek okuma ihtimâline, kimi zaman bedeli ağanın zorla o kişinin yatağına girmesi olan bir karın tokluğuna, kimi zaman da zengin olan aileye isyan etmek için girilen bir sınava işaret ediyordu parasız yatılılık. “Haraç” öyküsünün Servet’i yalnızca çalıştığı konakta değil evliliğinde de parasız yatılıdır. Çocukken ailesinden alınmış ve her türlü ayak işine koşularak sonunda da gözden çıkartılmıştır. Düşük yaparken kıymeti atlas yorganın kan olmasından sonra gelen bir başka öykü karakteri gibi, o da işe yaradığı, ihtiyaç duyulduğu müddetçe vardır. Füruzan bu kitabı oluştururken kararlı bir hat üzerine kuruyor öykülerini ve temelde yoksulluklarını anlattığı karakterlerin maruz kaldığı yapısal eşitsizlik ve sömürüyü de ifşa etmek derdinde.

Kimilerince soyut, kimilerince kapalı kimilerince de saydam olmayan ilk iki öykünün tüm kitabın nüvesini, işaretlerini içinde barındırması da tıpkı parasız yatılı başlığı gibi erkek yayıncı gözün ıskaladığı bir şey olmuş. Kitabın toplumcu gerçekçi tarafı ile öne çıkmasıdır belli ki arzu edilen. 1971 yılının beklenti ufkunda elbette bir karşılığı vardır bu yaklaşımın. Hem toplumsal konulara eğilmesi hem de görece kolay okunur olması. Somut bir biçimde ezen ezilen hikâyesinin anlatılması. Çok da güzel yapar bunu Füruzan ama yaptığı edebiyat bundan ibaret değildir belli ki onun gözünde de. Kitabı “sabah eskimişliğin” gibi bir soyut imge ile açmak riskini alır[iii] tıpkı kapakta hayal ettiği görselin okura bakan tek bir göz olmasında ısrar etmesi gibi. Neticede kitap okuruyla tam da Füruzan’ın istediği gibi buluşur Şubat 1971’de. 1972 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı alır. Macerası da uzun ve kalıcı olur. Ben bugün hâlâ tesadüfen eşzamanlı olarak Ágota Kristóf’un Okumaz Yazmaz kitabını okurken, 1950’li yılların Macaristan’ında tüm ülkenin fakir olduğundan bahisle kendi parasız yatılılığından söz ederken Ágota Kristóf, Füruzan’ı hatırlıyorsam, bunu o kuşak yazarların yazma inadına ve iradesine borçlu olduğumu düşünüyorum. Bana Ágota Kristóf’u okurken Füruzan’ı, Adalet Ağaoğlu’nu okurken Annie Ernaux’yu düşündüren bu yazma ısrarını ve özenini seviyorum.

[i] “Umut Etmekten Kolayca Vazgeçmeyiz” Füruzan’la Söyleşi Aslan Erdem-Hilmi Tezgör Bahçelerinde Yaz: Füruzan Edebiyatı Üzerine yay. haz. Aslan Erdem Hilmi Tezgör (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2021) içinde, s. 223-246. Ben de bu olayı Füruzan’ın aktarımı ile bu söyleşiden öğrendim ve aktardım.

[ii] Bu konuda bkz. Pelin Aslan Yoksulluk ve Yoksunluk Halleri: Füruzan’ın Öykülerinde Mekan, Beden, Özne İstanbul: Simurg, 2016

[iii] Füruzan’ın henüz kitabı olmayan genç bir yazarken 1970’lerde aldığı bu riski kitabın Fransızca çevirisini yayınlayan Bleu Autour yayınları 2000’li yıllarda alamaz ve Füruzan’ın kızma ihtimaline rağmen okura açıklama yaparak bu iki öyküyü kitabın Fransızca çevirisinin sonuna koyarlar (bu konunun da konuşulduğu detaylı bir Füruzan söyleşisi kitabın çevirmenlerinden birisi olan Patrice Rötig tarafından 2011 yılında yapılmış ve kitap-lık dergisinin 152. sayısında yayınlanmıştır. Söyleşinin yeniden basımı Bahçelerinde Yaz kitabında yer alır.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.