Konunun siyaset üstü bir mesele olduğu kimi zaman unutuluyor. Hayatta kalanın hakkına odaklanılmıyor ya da diğer hayatta kalanların haberlerden nasıl etkileneceği düşünülmüyor

Şehlem’cim öncelikle seni tanıyabilir miyiz 🙂

Selamlar herkese, tabii ki, adım Şehlem Kaçar, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği üyesiyim. Yaklaşık on beş yıldır fotoğrafla ilgileniyorum. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde İletişim Bilimleri alanında fotoğraf ve toplumsal cinsiyet konusunda doktora çalışması yapıyor, Galata Fotoğrafhanesi’nde Toplumsal Cinsiyet ve Fotoğraf konusunda atölye düzenliyorum. Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin yürüttüğü, ‘Dilimizi Dönüştürüyoruz’ projesinde medya çalışanlarına ve iletişim fakültesi öğrencilerine yönelik eğitimler veriyorum.

‘Dilimizi Dönüştürüyoruz’ projesinden bize bahsedebilir misin? Elbette bu ihtiyacı biz biliyoruz lakin projenin ortaya çıkma süreci, nasıl planlandığına dair bilgilendirme alabilir miyiz?

Açıkçası, kurulduğumuz ilk günden itibaren cinsel şiddet alanında farkındalık yaratmanın önemi üzerine durduk. Bu farkındalık ilk önce dilde başlıyor, bu nedenle alanda yanlış kullanılan kavramlarla ilgili eyleme geçmeye karar verdik. Bu eylemlerden biri doğru kullanmak üzere kavramları tartışabileceğimiz bir alan açmaktı. Böylelikle kavram tartışması etkinlikleri düzenlemeye başladık ve farkındalığımızı artıracak, hepimizin cinsel şiddetle mücadelede yapabileceklerimizin olduğunu vurgulayacak #bunuyapabiliriz adlı bir kampanya başlattık. Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu’ndan getirdiğimiz deneyim ve altyapıyla, yanlış kullanılan kavramların cinsel şiddet alanında bazı mitleri yeniden üretebildiği söylemler üzerinden tartıştık. Örneğin ilk toplantımızı cinsel şiddet kavramını tanımlamaya ayırmıştık. Buradaki tartışmada tanımın kendisinin bizim medyada gördüğümüz cinsel şiddet durumlarından çok daha geniş bir alana temas ettiği yönünde yorumlar içerdiğini gördük. Cinsel şiddet kavramı, bir kişinin rızası olmadan veya rıza gösteremeyeceği (örneğin alkol, uyuşturucu etkisi altında, bedensel veya zihinsel / ruhsal olarak rıza vermekte yetersiz kalabileceği durumlarda katıldığı) her türlü cinsel eylemi tanımlar. Taciz, tecavüz, istismar, istenmeyen cinsel dokunma, teşhircilik veya röntgencilik, çocukların, göçmenlerin, kadınların, hayvanların, LGBTİ’lerin yaşadıkları cinsel şiddet

biçimleri, lezbiyenlere yönelik düzeltme tecavüzleri bilinen bazı cinsel şiddet türleridir. İşte bu türlerin çoğunun, medyada temsiliyetinin olmadığını, önemsenmediğini, ilgi çekmek ve tıklama sayısını artırmak için ajitasyon ve sansasyonun kullanıldığını belirledik. Haber dilinin cinsel şiddetin bir suç olması yönünden değil, erotik ya da pornografik bir hikaye diliyle kurulduğu, fail değil maruz bırakılan üzerinden haberin yapıldığı, kullanılan görsellerin de dokunulmazlıkla ilgili hak temelli olmadığı yönünde eleştirilerimizi dile getirdik. Çünkü cinsel şiddet failin suçu, failin ayıbı ve failin sorumluluğudur.

Yine kavram tartışmaları ve #bunuyapabiliriz kampanyası sürerken medya çalışanlarının yapabileceklerine dair öneri listesi hazırladık.

Tabii bu kavram tartışmaları sonucu kavramlar sözlüğünün başlangıcını yaptık.

Femifesto ve proje kapsamında çıkartılan Şifalı Bilgiler yayınına dair bilgi alabilir miyiz?

Femifesto, tecavüz kültüründen onay kültürüne dönüşümün sağlanması için çalışan Toronto merkezli feminist bir örgüt. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet üzerine, onay kültürü, tecavüz kültürü ve medya raporlama da içeren araştırma ve eğitim çalışmaları yürütüyor. ‘Usetherightwords’ isimli bir kitapları var ve medya çalışanlarına, öğrencilerine cinsel şiddet haberleriyle ilgili doğru kullanımların ne olabileceğine dair bir rehber sunuyor. Biz bu kitabı cinsel şiddetle mücadele alanlarımızdan en temel olanı, cinsel şiddetle ilgili topluma zarar veren yanlış algı ve inanışların kırılmasını, dönüşmesini sağlamak, şiddetsiz ve güçlendirici yeni bir dil inşa etmek isteği ile yurtdışındaki örnekleri araştırırken bulduk. Bu rehberin 2. ve 3. bölümlerini Femifesto ile bağlantıya geçip izinlerini alarak Temmuz 2016 tarihinde çevirdik. Bu çeviriyi tüm medya kuruluşlarına gönderdik. 2017 yılında ise kitabın tamamını çevirmeyi başardık.

Kitabın bize en önemli katkılarından biri, çevirirken oluşturduğumuz tartışma ortamı oldu. ‘Dilimizi Dönüştürüyoruz’ projesine başlarken geçirdiğimiz hazırlık aşamasında medyanın içinde bulunduğu durum, medya emekçilerinin yaşadığı cinsel şiddet biçimleri ve riskleri üzerine yapılan araştırmaları okuma imkânı bulduk. Femifesto bu kılavuz için araştırmalarına 2011 yılında başlamış, o zamandan beri de anketler, görüşmeler, etkinlikler ve odak grup çalışmaları aracılığıyla farklı sese sahip birçok toplulukla ilişkilenme olanağı bulmuş. Buradaki manzara aslında Kanada’da da olsak Türkiye’de de olsak, dertlerin ortaklığında birleştiren bir zeminle karşılaşmamızı ve Türkiye’de bu konuyla ilgili yayınların azlığını görmemizi sağladı.

Şifalı Bilgiler dergisi işte tam da bu ihtiyaçtan doğdu; cinsel şiddet alanında güçlendirici bu yayın boşluğunu doldurmak.

Şifalı Bilgiler bültenimizin ilk sayısını buradan okuyabilirsiniz.

Proje kapsamında nerelerle çalışma yürütüyorsunuz?

Üniversitelerin iletişim fakülteleri ve medya kuruluşları ile çalışıyoruz. Şu ana kadar, basın kuruluşlarından Evrensel Gazetesi, BirGün Gazetesi, Duvar Gazetesi, Milliyet Ankara, Sosyal Medya, Yeni Medya ve Alternatif Medya çalışanlarıyla buluştuk. Üniversitelerden İzmir Ekonomi Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi ve Ege Üniversitesi iletişim fakültelerinde eğitimler gerçekleştirdik.

Çalıştığınız yayımcılarda gördüğünüz eksiklikler, atölyelerde rastladıklarınız, tepkiler nasıl peki? Dil konusunda eksikliklerin/ yanlış yönlendirmelerin farkında olup size gelen var mı? Veya anlattıklarından sonra nasıl tepkiler veriyorlar?

Dilini değiştirmek isteyen haber portalları ve gazeteler var. Medya kuruluşları kullandıkları dilin sorunlu olduğunu ve LGBTİ+’lar açısından kapsayıcı olmadıklarının farkındalar çünkü geçmişte kullandıkları dile feminist ve LGBTİ+ örgütler tepki göstermiş, kimi zaman da yayınladıkları haberler üzerinden dillerini değiştirmeleri sağlanmış. Bizim gözlemlediğimiz, çalışanlar, aslında dillerini sorguluyorlar ve öğrenmeye açıklar. Özellikle basın emekçileriyle işbirliği yapma hedefimizi kendilerine söyleyince, ülkemizde son yıllarda yaşanan cinsel şiddet vakalarının artmasının da etkisiyle, çözüm yolları geliştirmek için onlar da bir şeyler yapmak istediklerini belirtiyorlar. Eğitimlerde sokak röportajları üzerinden doğru haber/ yanlış haber videoları gösteriyoruz. Videolarda yanlış bir haber dili kullandığımızda sokaktaki insan ne düşünüyor, doğru haber dilinde algı nasıl dönüşüyor bunu gösteriyoruz. Eğitim değerlendirme formları üzerinden gelen tepkilere bakınca, aslında medya çalışanları ve öğrencilerin de algıyı etkilemede kendilerinin aktif birer özne olduklarının çoğu zaman farkında olmadıklarını görüyoruz. Örneğin formlardan gelen tepkilerde, bir gazete çalışanın “İnsanların algısını bu kadar etkileyebildiğimizi bilmiyordum“ dediğini okuduk. Diğer katılımcılar değerlendirme formlarında “Haberin değiştirilmesi algıyı değiştiriyor.”, “Videolarda çok güzel anlatılmıştı.”, “Eğitimde en çok hoşuma giden kısım cinsel şiddetin medya ayağına dikkat çekilmesi.”, “Video örnekleri ile medyanın algı yaratılmasında etkili olduğunu gördüm,” dediler. Üniversite öğrencileri için de durum farklı değildi. Öğrencilerden “Daha önce yanlış olan dili görebiliyordum ama yerine başka bir dil koyamıyordum.”, “İlk defa hayatta kalanla röportaj yöntemleri üzerinden bir eğitim gördüm.”, “Onay kavramı hoşuma gitti, videolarla da desteklenmesi iyi bir şey, kendi hayatımda da uygulayacağım,” gibi yorumlar geldi.

Kelimeler konusunda hassas olma gerekliliği az çok kabul edilir, lakin görsellerin dili konusunda genel birkaç kanı dışında bilinçli değiliz. Proje içinde bu konuya ayrıca eğiliyorsunuz. Cinsel şiddet alanında hak temelli haber dili açısından görseller konusunda bizi bilgilendirir misin?

Kullanılan görseller çoğu zaman imaj bankalarından ya da gazetelerin kendi havuzlarından alınabiliyor. Örneğin çocuk istismar haberlerinde blurlanmış veya dramatik efektler verilerek kullanılan çocuk fotoğrafları, temsili çocuk görselleri, çocukların içerisinde olduğu reklam ve kampanya görselleri, duygusal sömürü içeren metaforik görsellerin kullanıldığına şahit olabiliyoruz. Örneğin kırılmış oyuncak (araba veya bez bebek), çocuk siluetleri, ağlayan-utanan çocuk imajları, kızgın çocuk görseli, dur işareti yapan çocuk görseli, gelinlikli çocuk görseli, kınalı çocuk eli görseli vb. Görsellerde çocukların kullanımı, rızaya dayalı olamayacağından; çocukların yetişkin dünyasında herhangi bir algıya hizmet etmek üzere kullanılmaları, istismar edilmeleri anlamına gelir. Görselleri tamamlayan haber dilleri ya da çerçevelerinde de sorunlar gözlemliyoruz. Konunun siyaset üstü bir mesele olduğu kimi zaman unutuluyor. Hayatta kalanın hakkına odaklanılmıyor ya da diğer hayatta kalanların haberlerden nasıl etkileneceği düşünülmüyor. Biz bunu hayatta kalana olumlu mesajlar verecek, güçlendirici görseller kullanarak değiştirmek istiyoruz.

Peki, onay kültürü nedir?

Duygulara ve cinselliğe dayalı tüm ilişkilenmelerde rızanın varlığının sorgulandığı ve konuşulduğu bir iletişim biçiminin toplumsal olarak normalleşmesi ve doğallaşması. İngilizcede ‘consent culture’ olarak kullanılan bu kavramı, rıza kavramı daha çok hukuksal bir terim gibi kullanıldığından Türkçeye ‘onay kültürü’ olarak çevirmeyi tercih ettik. Onay kültürü olumlanan onayın var olup olmadığını sorgulamaya yarayacak, kişilerin birbirlerinin sınırlarına saygı duymasını destekleyen bir kavram. Onay kültürü; çocukların hayır ya da evet derken kendilerini dinlemeleri ve kendi sınırlarını keşfetmeleri teşvik edilerek yetiştirildiği, toplumsal cinsiyet rollerine göre ayrıştırılarak kişilerin arzularını ifade etme veya gizleme üzerinden baskılanmadığı, onayın olmadığı cinsel davranışların teşvik edilmediği ve şiddetin çeşitli gerekçeler ve yanlış inanışlar aktarılarak kişilere öğretilmediği bir kültürü yansıtır.  

Özellikle hayatta kalanı güçlendirme açısından ‘kendi ifadeleri’nin önemini de açar mısın bize?

Sanırım burada biraz ‘hayatta kalan’ kavramını da açmamız gerek. Biz kavram olarak güçlendirici bir dil olarak düşündüğümüz, ‘survivor’ kavramından çevirdiğimiz, ‘hayatta kalan’ sözcüğünü kullanıyoruz. Ancak cinsel şiddete maruz bırakılmış kişilerin medyadaki anlatılarında kendi tercih ettikleri ifadelerle tanımlanma hakları var. Mağdur veya hayatta kalan ifadelerinden hangisinin kullanılması gerektiği üzerine birçok tartışma olsa da sonuçta kendisinden nasıl bahsedileceğini seçme hakkı bireyin. Bu noktadan hareketle, bireyin kendi tercihini yapmasını, kendi ifadelerini kullanmasını, bireyin sözünün öznesi olması ve öykünün ona ait kısmını anlatma olanağı bulması açısından önemli buluyoruz. Habercinin yaklaşımı da burada önemli. Röportaj yaparken güvenli, sorumlu ve hayatta kalana saygılı bir tutum geliştirmesi gerekli.

Projenin bundan sonraki seyri ne şekilde olacak?

Her ne kadar dilimizi dönüştürüyoruz projesi, cinsel şiddet üzerine haber yazma pratikleri hakkında olsa da; haber dili, haberin çerçevesi, görsel kullanımları konusunda gazetecilere ve iletişim fakültesi öğrencilerine çeşitli yöntemler sunmaya odaklansa da; gazetecilerin kendilerinin de maruz bırakıldıkları cinsel şiddet ve toplumsal cinsiyet temelli şiddet için farkındalık yaratmak, buna karşı harekete geçmek önemli. Bu nedenle gelecek dönemlerde, gazetecilerle birlikte, gazeteciler için daha güvenli bir ortam yaratılmasına katkı sağlayabilecek taciz politika belgeleri ve yönergeleri için çalışmayı düşünüyoruz. Ve tabii ki, cinsel şiddet haberlerinin doğru kelimeleri kullanarak yapılması yönündeki eğitimlerimizi devam ettirmeyi planlıyoruz.

Teşekkürler, emekleriniz ve bu söyleşi için.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.