İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması, Sema Esen’in ve birçok kadın cinayetinin hem önlenmesi hem de doğru ve güvenilir bir araştırmanın yapılması ve bu araştırma sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması, engelleyici çalışmaların olduğunun görülmesi açısından da çok önemli. Sema Esen’in ölümüyle ilgili ailesi Müge Anlı’ya başvurmasa görgü tanıklarının ifadeleri ve ses kayıtları ortaya çıkacak mıydı? Peki devletin ulaş-a-madığı bu ifadelere, kayıtlara Müge Anlı nasıl ulaşabiliyor?
Bu fotoğrafı 15 Eylül 2020 tarihinde Antalya’daki bir otobüs durağında çektim. Fotoğrafta, birisinin adı soyadı verilen, diğerinde kadına dair bir bilgi verilmeyip haber verenin ödüllendirileceği yazılan iki kayıp kadın ilanı görülüyor. Haberde adı verilen Sibel Şafak’ı arama motorunda arattığımda, ailesinin polise başvurduğu haberini görüyorum. (https://www.milliyet.com.tr/gundem/turkce-bilmeyen-sibel-4-gundur-kayip-6259267) Fakat Sibel Şafak ile ilgili bütün haberler 14 Temmuz 2020 tarihli, sonrasında bulundu mu, bulunmadı mı, aramalara devam ediliyor mu, hiçbir bilgimiz yok. Fotoğraftaki diğer kadın ile ilgili ise hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz. Otobüs durağında bu tür kayıp kadın ilanları görmek artık ‟yeni normal”imiz mi, bunu merak ediyor insan.
Munzur Çayı’nda rafting yaparken suya kapılan uzman çavuşu aramaya çıkan ekipler tesadüfen Esma Kılıçarslan’ın cesedini buluyorlar. (https://t24.com.tr/haber/tunceli-de-cesedi-bulunan-esma-kilicarslan-in-kayip-basvurusu-icin-emniyet-olayi-dillendirmeyin-demis-iddiasi,871963) Esma Kılıçarslan’ın cesedine otopsi yapılıp yapılmadığına, Esma Kılıçarslan’a ne olduğuna dair hiçbir bilgi paylaşılmıyor. Esma’nın cesedinin bulunduğu haberi nisan ayında paylaşılıyor. O günden sonra konuyla ilgili herhangi bir haber yok.
On aydır kayıp olan Gülistan Doku’nun annesi yaşadıklarını: ‟Bu yaşanan olaydan sonra Zaynal’ın telefonuna, bilgisayarına el konulmadı. 5 Ocak’ta bize haber geldi ki Gülistan kızım ortada yok. Diyarbakır’dan çıktık Tunceli’ye geldik ve kızımdan haber alınamadığına dair dilekçe verdik. Ancak ilk süreçte hiç kimse bizimle ilgilenmedi.” şeklinde ifade ediyor. Gülistan’ın kaybolmadan önce son görüştüğü kişinin eski erkek arkadaşı Zaynal Abarakov olduğunun kamera görüntüleriyle tespit edilmesine rağmen (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/eski-sevgiliyle-sir-4-saniye-41420818), Zaynal Abarakov ile ilgili araştırma yapılmadı. Gülistan Doku’nun annesinin ifade ettiği bilgi çok önemli: ‟Bu yaşanan olaydan sonra Zaynal’ın telefonuna, bilgisayarına el konulmadı.”
Yeni Yaşam gazetesinden Nevin Cerav’ın haberine göre, ‟Doku’nun ‘intihar ettiği’ ısrarı uyduruk bir tutanağa dayanıyor ve başından beri barajda aranması boşuna. Doku’nun intihar ettiğine dair tutulan tutanak ise şüpheli Zaynal Abarakov’un polis babası Engin Yücel’in çalıştığı asayiş şube tarafından hazırlanmış.” (https://gazetekarinca.com/2020/08/polis-raporu-duzmece-cikti-gulistan-doku-o-saatte-yasiyormus/) 8 Ağustos 2020 tarihindeki haberde Engin Yücel’in başka bir soruşturmadan açığa alındığını öğreniyoruz. (https://gazetekarinca.com/2020/08/zaynal-abarakovun-polis-olan-babasi-aciga-alindi/)
Doku ailesinin avukatı Ali Çimen, Gülistan’ın kaybolduğu günden bir gün önce Zaynal Abarakov’un Gülistan’ı zorla arabaya bindirmeye çalıştığını gören birinin 155’i aradığını, ancak bu ihbarın üzerinin kapatıldığını belirtiyor ve şöyle anlatıyor: ‟Vatandaşın 155’i aramasıyla polis geliyor olay yerine. O gelen polislerden biri de Zaynal’ın polis babası Engin Yücel’i arıyor. Normalde alıkoyma ve bu tür takip şikayete bağlı olmadan işlem yapılan olaylardır ama polis işini yapmıyor. Engin Yücel gelince oradaki polisle görüşüyor ve bunun ardından bir tutanak tutuluyor. Ardından Zaynal serbest bırakılıyor. Yani bu tutanakla görevi kötüye kullanma suçu işlenmiş.” (https://gazetekarinca.com/2020/08/polis-raporu-duzmece-cikti-gulistan-doku-o-saatte-yasiyormus/) Bu olay yaşandığında kolluk kuvvetleri İstanbul Sözleşmesi’ne uygun hareket etselerdi her şey çok farklı olabilirdi. Bunun yerine görevin kötüye kullanıldığı görülüyor.
İntihar iddiaları bilirkişi raporu tarafından çürütülünce Abarakov’un polis zoruyla getirilerek bir kez daha ifadesinin alınacağı söyleniyor; ancak getirilip getirilmediği ile ilgili bir habere rastlamadım. 23 Eylül 2020 Gazete Karınca haberinde savcılık kararına rağmen ifadesinin alınmamış olduğu geçiyor. (https://gazetekarinca.com/2020/09/aygul-doku-gulistanin-dosyasi-kapatilmak-isteniyor/)
Bir diğer kapatılmaya çalışılıp, intihar olduğu iddia edilen ölüm de Nadira Kadirova’nın dosyası. Nadira Kadirova, AKP İstanbul milletvekili Şirin Ünal’ın evinde çalışan göçmen bir kadındı; kendisini silahla öldürdüğü iddia ediliyor. Öte yandan gerekli soruşturmaların yapılmadığıyla ilgili ciddi şüpheler var. Cumhuriyet gazetesinin haberinde çıkan Nadira Kadirova’nın odasının fotoğrafıyla ilgili Kadirova ailesinin avukatı İlyas Doğan’ın ‟Boğuşma yaşandığını düşündürüyor” dediği yazılıyor. Öte yandan BBC Haber‘de geçen Şirin Ünal’ın ‟Son iki üç aydır psikolojik yapısındaki bozulmaları fark edince ikinci elemanı aldık, onu gönderemeden kendisini gönderdi, Allah rahmet eylesin” (https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50009415) açıklamalarından şu soru ortaya çıkıyor: Psikolojisi bozuk olduğunu düşündüğü hâlde Nadira Kadirova’yı neden işten çıkarmadı? ‟Onu gönderemeden kendisini gönderdi,” demesi de bir hayli düşündürücü. Ama asıl mevzu polislerin, Şirin Ünal’ın ifadesini neden almadıkları.
Koruma talep ettiği hâlde gerekli tedbirler alınmamış, intihar denilerek ölümünün üzeri kapatılmaya çalışılan bir diğer kadın, Aleyna Çakır olarak geçen Sema Esen, daha önceden Ümitcan Uygun’dan şikayetçi olmuş. (https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/aleyna-cakir-bayildigi-dayagin-ardindan-ifade-vermis-kan-donduran-detaylar-5859832/?utm_source=szc&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber) Şikayetçi olduktan sonra İstanbul Sözleşmesi’nin aşağıdaki maddeleri uygulansaydı Sema Esen yaşıyor olacaktı.
İstanbul Sözleşmesi’nin 18. Maddesinin aşağıdaki bölümlerinde:
1. Taraflar tüm mağdurları daha başka şiddet eylemlerine karşı korumak için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.
2. Taraflar, iç hukukları uyarınca, bu Sözleşmenin 20 ve 22’nci maddelerinde belirtilen genel ve uzman destek hizmetlerine sevk de dahil olmak üzere, mağdurları ve tanıkları bu Sözleşmenin kapsadığı her türlü şiddet eylemine karşı korur ve desteklerken; yargı birimleri, savcılar, kolluk kuvvetleri, yerel ve bölgesel yönetimler dahil, ilgili tüm devlet kurumlarının yanı sıra, sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla etkili bir işbirliği için uygun mekanizmaların mevcudiyetini temin etmek üzere, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.
3. Maddesinde de bu bölüm uyarında alınan tedbirlerin ikincil mağduriyetten kaçınılmasının amaçlandığını belirtir.
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması, Sema Esen’in ve birçok kadın cinayetinin hem önlenmesi hem de doğru ve güvenilir bir araştırmanın yapılması ve bu araştırma sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması, engelleyici çalışmaların olduğunun görülmesi açısından da çok önemli. Sema Esen’in ölümüyle ilgili ailesi Müge Anlı’ya başvurmasa görgü tanıklarının ifadeleri ve ses kayıtları ortaya çıkacak mıydı? Peki devletin ulaş-a-madığı bu ifadelere, kayıtlara Müge Anlı nasıl ulaşabiliyor?
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Sema Esen’in ölümüyle ilgili: ‟Soruşturmanın titizlikle yapıldığına inanıyoruz. Hakim savcının sosyal medyası televizyonu yok. Onlar kararlarıyla konuşuyor” dedi (https://www.birgun.net/haber/bakan-gul-den-aleyna-cakir-davasina-iliskin-aciklama-bir-tv-programcisi-degildir-savci-316149). Tam bu noktada sormak istediğim soru şu: Hangi kararlar? Anayasa’ya da girmiş olan 6284 sayılı kanuna göre verilecek olan kararlar mı veya onaylanmış olduğu 2012 tarihinden itibaren anayasanın da üzerinde uluslararası bir anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi’ne dayalı kararlar mı? Çünkü hâlâ anayasanın 6284 sayılı kanununu baz alan veya İstanbul Sözleşmesi’ne dayanan kararları göremiyoruz. O zaman tekrar soruyorum: Hangi kararlar ve bu kararlar neye/nelere dayanarak veriliyor?
Müge Anlı, Aleyna Çakır dosyasını kapattığı iddialarına cevap verirken şu cümleleri kuruyor: ‟Tamam dosyaya girmeli de dosyaya girilmesi için de birinin gelip demesi lazım ki yani sizi arayan kim? Ben de onu bulayım. Yani benim şimdi öyle bir yetkim yok ki buraya gelenleri geçireyim daktiloya tanık diye vereyim. Napabilirim yani?” (https://www.ahaber.com.tr/video/atv-programlari/muge-anli-ile-tatli-sert-videolari/ozelvideo/muge-anli-aleyna-cakir-davasiyla-ilgili-konustu-bu-davanin-arkasindayim) İlk olarak şunu sormak istiyorum: Hangi devirde yaşıyorsunuz ki oraya gelenleri, aramaları daktiloyla geçirmeniz gereksin? Öte yandan Müge Anlı’nın bu açıklamaları çok önemli ifadeler içeriyor, özellikle ‟Birinin gelip demesi lazım ki sizi arayan kim?” ifadesi. Demek ki kimse aramıyor. Buradan bunu anlıyoruz ve bu durum da gereken soruşturmanın yürütülmediğini gösteriyor.
Ümitcan Uygun’un uyguladığı fiziksel şiddet konusunda ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verilip ceza dahi almaması sağlandı. Yine İstanbul Sözleşmesi’nin 35. maddesinde fiziksel şiddete dair şu cümleler geçer: ‟Taraflar başka bir şahsa karşı kasten fiziksel şiddet eylemlerinde bulunmanın cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” Bu madde uygulansa Ümitcan Uygun veya onun gibi insanların başka kadınlara zarar vermesi önlenebilecek. O zaman soru şu: Devlet birimleri neden İstanbul Sözleşmesi’ndeki maddelere göre hareket etmiyor, gerekli önlemleri almıyor ve cezalandırmıyor? Peki diğer kadın cinayetlerinde de failler hakkında gerekli işlemlerin yapılmaması durumunun aynı olmasını nasıl açıklayabiliriz? Buradan çıkaracağım sonuç şu mu olmalı: Devlet birimleri erkek cinsiyetini baz alarak ve sadece onun refahını, çıkarlarını gözeterek mi hareket ediyor? O hâlde devlet kendi kendini cinsiyetlendirerek anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı hareket etmiş olmuyor mu?
Bütün bunlardan hareketle devlet birimlerinin, devlet çatısı altındaki tüm insanların güvenliğini sağlamak amacıyla 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi maddelerini uygulamak için sözleşmede yazan önleyici çalışmalar da dahil olmak üzere acil harekete geçmesi gerekmektedir. Mevcut haliyle kadın cinayetleri, kişilerin kendilerini bu ülkede güvende hissedemeyecekleri noktaya gelmiştir. Şiddetten ölen kadınlar için internet üzerinden kurulmuş, internet aracılığıyla veri toplayan ve elimizdeki tek derli toplu kayıt olan bu sayaç http://anitsayac.com durumun vehametini gözler önüne sermektedir.