Kadınlar bu etrafa dağılan talaşların çamaşırlara yapışmasına mı ağacın kesilmesine mi daha çok üzülecekler diye düşündüm.

Geçen sabah belediye ekipleri yan apartmanın avlusundaki ceviz ağacını kestiler. Yan avlu diyorum ama dip dibe, kutu kutu binalar düşünülünce ceviz ağacı bize penceremizi tıklatacak kadar yakındı. Geçen sene meyve vermemişti, bu nedenle çürüdüğü, kuruduğu, kesileceği söylentileri kulağıma çalınmıştı. Ancak kavga edip söylenecek gücüm yoktu. Hem belki gerçekten de gerekliydi kesilmesi, köklerinin bahçe duvarına zarar verdiği de söyleniyor, karalandıkça karalanıyordu uzun zamandır. Demek meyve vermeyen ağaç da taşlanıyordu. Daha önce başka bir kesme budama tartışmasına karışıp canımı çok sıktığım için geri durdum bu defa. Uzlaşırsam namerdim yeminimi bir kere daha bozdum. Kinlendikçe, bir yerimde bir damarıma basıldıkça ettiğim bu yemini pıstıkça, bıkıp usandıkça bozuyor, pasif uzlaşıcı oluyordum. Camı açmaya, gık demeye bile yeltenmedim. Perdeleri de kapadım.

Konuşmalar, testere gürültüsü ve az çok seçebildiğim gölgeler dikkatimi çekince bir süre sonra meraklanıp araladım perdeyi. Yüksek girişten görebildiğim kadarıyla diğer dairelere, binalara baktım; çevredeki balkonlara ilişti gözüm, kiminde çamaşırlar asılıydı. Testere ağacın dallarına vurdukça etrafa savrulan odun talaşlarının, hüzünle dökülen çiçekler ya da uçuşan polenler olmadığını anlamam yarım dakikayı buldu. Bir talaşlara bir çamaşırlara baktım. Kadınlar bu etrafa dağılan talaşların çamaşırlara yapışmasına mı ağacın kesilmesine mi daha çok üzülecekler diye düşündüm. Balkonlarda karşı camdan bakan amcayla, ara sıra başını uzatan meraklı kafalar dışında pek kimse yoktu. Meraklı kafalar da uzun kalmıyordu, zaten dallar bir bir hızla kesiliyordu. Çamaşırlar salınmaya, kadınlar mutfaktaki işlerine, yarı yıl tatilindeki çocuklar çizgi filmlerine devam ediyordu.

Ben çamaşırların hüzünle mi isyanla mı yoksa talaşlardan ötürü imdatla mı salındığını anlamaya çalışırken sıra gövdeye gelmişti bile, tak diye bir ses duydum. Gövdenin bir kısmı yere yıkılmış, testere kalan son bodur parçaya uzanmıştı ki üst komşu isyan etti, neden kesiyorsunuz, dedi kadın. Karşıki amca, kurumuştu, diye cevap verdi. Üst komşu yapmayın allah aşkına derken testerenin, amcanın, üst komşunun sesi birbirine karıştı; salınmaya devam eden çamaşırlara son bir bakış atıp perdeyi tekrar kapadım. İçim mi kaldırmıyordu, işime mi gelmiyordu bilmiyorum.

Gövdenin küt diye düşüşüyle Yenişehir’de öğle vakti yıkılan kavak ağacı aklıma gelmişti tabii. Kimin olsa gelirdi. Perdeler kapalı, loş salonda hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçsin istedim, kısa film bile çıkaramadım. Sevgi Soysal’ı okuduğum zamanları hatırladım, romanı düşündüm, şu kitabı bir kere daha okusam, hiç değilse sayfaları biraz karıştırsam dedim. Sıra tam hiçbir şeye zaman bulamadığımdan yakınmaya gelecekti ki bir koku duydum. Öğlen için pişirdiğim turunçlu kerevizi yakmışım.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.