Adeta “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” sloganlarıyla karşısında düşman tanımayan Buffy’nin diğer avcılardan bir diğer farkı kolektif iş yapabiliyor olması.
“I’m the thing that monsters have nightmares about.” (“Ben canavarların kabusuyum”)
Buffy Summers
Bence dünyanın en güzel dizisi Buffy the Vampire Slayer’dır (Vampir Avcısı Buffy). Bir diziyi bu kadar seviyorken ve de feminizmle bağı olduğunu düşünüyorken neden hakkında bir şeyler karalamayayım diye düşünerek niyetlendim bu yazıya. Tüm sezonları baştan sona üç kere bitirmişken bu vesileyle bir kere daha baştan izledim. Muhtemelen ömrüm ne kadar yeterse belirli aralıklarla daha defalarca izleyeceğim. Son seferin farkı yazı sebepli, daha dikkatli ve ufak notlar alarak izlemem oldu (itiraf ediyorum bazı yerlerinde o kadar heyecanlandım ki not almayı unuttum). Bir dönem cnbc-e’de yayınlanmaya başlamasıyla tanıştım birçok kişi gibi Buffy ile. O sebeple ucundan kıyısından hatırlayan ve bilenlerin yazıdan keyif almalarını umut ederek günahıyla sevabıyla ve fikirsel geri dönüşler almayı çok isteyerek oturdum başına.
Evet Buffy’yi -hem dizi karakteri olarak Buffy’yi hem diziyi- çok seviyorum. Hikayesinden tut, kimilerinin çok amatör bulduğu vampir, iblis ve bilumum doğaüstü varlığın makyajlarından, gerçekçi olmadığı düşünülen efektlerine kadar… Daha birkaç yüz kere ne kadar sevdiğimden bahsetmeden önce, yazıya başlamak için en uygun meselenin #metoo hareketi olduğunu düşündüm. #metoo deyince hepinizin kafasında şimşekler çakmakta olduğunu görür gibiyim. Zira bu ifşalar bizi üzdü, sevindirdi, güçlendirdi, hayal kırıklığı yaşattı, kadın dayanışmasını büyüttü ve daha bir sürü etkisiyle devam etti. Yakın zamanda hepimizin gözleri önünde gerçekleşen #metoo hareketine Buffy the Vampire Slayer dizisinin kadın oyuncularının bir kısmının da katıldığını gördük. Dizinin proje tasarımcısı olup, yönetici yapımcılık, baş senaristlik ve yönetmenliğini de yapan Joss Whedon’ın “setteki uygunsuz ve toksik” davranışlarını ifşa eden kadın oyuncuların yedi sezon boyunca bu adama maruziyetlerini düşündükçe diziyi izleme yöntemim de hislerim de ani fren yaparcasına değişti maalesef. Oyuncuların kendi sosyal medya hesaplarından derlenmiş Türkçe birkaç haberin linki için şuraya bakabilirsiniz.*
Yazarı ve yapımcısının ifşalanmış bir erkek olduğunu düşünürsek, ifşalanmasa bile yazarını düşünürsek feminist bir dizi diyebilir miyiz bilemiyorum. Bir eserin feminist olarak adlandırılabilmesi için üreticisinin/yaratıcısının cis het erkek olmaması gerekli midir, kadın olması yeterli midir, queer olması gerekir mi, kendini feminist olarak adlandırması gerekir mi, veya bu soruların her biri ne kadar önemli… gibi sorular yıllardır feminist politikanın konusu da olmakla beraber benim kafamı da kurcalayıp cevap bulamadığım, belki de cevap bulmadan sadece tartışarak ve birbirimizi geliştirerek devam edeceğimiz sorulardandır. İşte yukarıda bahsettiğim fikirsel geri dönüşler almayı umduğum konulardan bir numaralısı bu! Bu sorular kafatasıma çarpa çarpa koşuşturadururlarken dizinin feminist nüveler barındırması konusunda bazı yerlerde hemfikir olunabilir diye düşünüyorum. Birkaç örnek sıralıyorum, toplaşın! Unutmadan, bu cümleden sonrası spoiler içermektedir. Benim gibi spoiler sevmeyenlerin iyi(!) dileklerinin hedefi olmak istemem sonra.
Süper kahraman deyince aklımıza neler geliyor, gözümüzde neler canlanıyor? Sağolsun(!) ana akım çizgi romanlar, filmler, diziler genel olarak bize cis het, kaslı “yakışıklı” bir erkek süper kahraman sunuyor bildiğiniz üzere. Kadın süper kahramanlarda da durum çok farklı olmuyor. Buna ek olarak bir de ataerkil güzellik algıları nelerse onların bir araya geldiği modeller ortalıkta kol geziyor. Bizim şu anda konumuz olan Buffy, kadın bir süper kahraman. Lise çağından başlıyor hikayemiz ve üniversiteye, Buffy’nin üniversiteyi bıraktığı zamana dek uzanıyor. Genelimiz lisede neysek, nasıl dertlerimiz varsa Buffy de o şekilde hayatına devam ederken vampirler, iblisler ile dolu avcılık hayatına kendi isteğinden bağımsız atılmak zorunda kalıyor. Devasa kasları yok, süper kahraman olduğunda avcılık güçleri gelişirken birdenbire kocaman memeleri oluşmuyor ya da giyim tarzı değişmiyor. Buffy hâlâ Buffy, dışarıdan minyon bir kız çocuğu gibi görünürken envai çeşit yaratıkla savaşması gerektiğinden güçleniyor elbet, fakat dövüş teknikleri olsun, gücü olsun, avcılık sezgileri olsun her birini geliştirmek için çalışıyor ve çabalıyor da. Şey… tabii çok istekli değil buna, neden istekli olsun ki? Arkadaşlarıyla alışverişe gitmek istiyor, flörtleriyle konuşmak istiyor, müzik dinlemek, gezmek istiyor ve direniyor dünyayı kurtarma yüküne… Kısacası “süper kahramanım ve dünyanın kaderi elimde” triplerine girmiyor en başlarda. Tabii bu her sezon dünyayı en az bir kez kurtarıyor olması gerçeğini değiştiremiyor 🙁
Buffy dünya üzerindeki tek avcı değil. Nesiller boyu hep avcılar ölüyor, yerine yenisi doğuyor. (Buffy’nin deyişiyle 21 yaşına gelmeden ölünen bir geçmişe sahip kariyer planını istemiyor ama kaderine sırtını da dönemiyor.) Avcıları gözetleyen, hazırlayan, çalıştıran, bilgilendiren, gerektiğinde beraber savaşan konsey tarafından atanan gözetmenler mevcut hikayemizde. Buffy’mizin gözetmeni Giles, Buffy’ye asla söz geçiremiyor, Buffy emir almayı kati surette reddederek harika bir itaatsizlik örneği gösteriyor. Hatta ilerleyen sezonlarda Buffy’nin karşısına hesap sormak için dikilen konseyin “erkekliğini” de paramparça ediveriyor! İzlemiş olanların bu sahnedeki “helal be sana” tezahüratları kulağıma geliyor gibi!
Adeta “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” sloganlarıyla karşısında düşman tanımayan Buffy’nin diğer avcılardan bir diğer farkı kolektif iş yapabiliyor olması ayrıca. “Avcılar avcı olduklarını kimseye söyleyemezler, eski hayatlarına devam edemezler, yalnızlık içerisinde savaşmak zorundalar” şeklindeki kalıpları ve kuralları da karşısına çıkan vampirler gibi tuzla buza çeviren Buffy’nin harika arkadaşları var (dizi ilerledikçe yer yer değişkenlik gösterebiliyor). Kendilerine scooby çetesi dedikleri bu çetede iki lezbiyen cadı, bir eski intikam iblisi kadın (favorimdir kendisi), bir kurt adam, iki vampir (birinin ruhu olduğundan, birinin de kafasında çip olduğundan insanlara zarar veremiyorlar), bir de genelde başını sürekli belaya sokarak kurtarılmayı bekleyen ve işleri berbat eden bir erkek var… Haliyle doğaüstülüğün merkezde olduğu bu dizide o başta bahsettiğim cis het süper kahraman kalıplarını paramparça eden lezbiyen cadıların varlığı, kadınları sömüren, üzen, aldatan adamları kadınların isteği doğrultusunda cezalandıran intikam iblisinin görevini büyük bir zevk ve de şevkle yapıyor olması, Buffy dışındaki diğer karakterlerin de yaratımında belli kaygıların güdülmüş olduğunu düşündürtüyor.
İyi yanlarının yanında yazsak sayfalarca eleştiri de yazabileceğimiz 1997-2003 yıllarında dizisi, 20 yıllık çizgi roman serileri ve yan hikayeleri ile devam etmiş olan bu çok özel hikayeyi beynimin ve kalbimin ayrı bir yerinde tuttuğum bir gerçek. Ama artık bir süredir ana akım çizgi romanlar ve hikayeler dışında kahramanların ve karakterlerin sadece cis het erkek ve kadınların dışına çıktığını görmeye başlıyoruz. Hatta ana akım birçok hikayede ve senaryoda da birçok queer karaktere rastlayabiliyoruz. Bu dönüşümün dünyada yükselen feminist ve queer politika sayesinde gerçekleştiğini söylemek çok yanlış olmaz sanıyorum. Yani hepimize gecikmiş de olsa bir müjde! Bu gidişle Buffy’nin deyişiyle “canavarların kabuslarına giren” kadın ve queer karakterden daha da göreceğiz gibi duruyor!